T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-34
KARAR NO   : 2020/870

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 22/06/2016
NUMARASI                 : 2016/422 - 2016/423
DAVACILAR               : 1- D.D., 2- H.E.D. vekilleri Av. M.K.U.
DAVALI                       : O.A. Taşımacılık A.Ş. vekilleri Av. N. K. - Av. G.G.Ç.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili 11.07.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin evli olduğunu, müvekkili D.D.'in A. Üniversitesi T. Fakültesinde i.h. alanında profesör olduğunu, diğer müvekkili H.E.D.'in ise r. uzmanı olarak görev yaptığını, müvekkillerinin çocuklarıyla birlikte 22.06.2013 tarihinde İstanbul/Antalya arası seyahat etmek için davalı havayolu şirketinden bilet aldıklarını, D.D.'in 2011 yılında geçirdiği kaza nedeniyle sağ bacağından rahatsız olduğunu ve bacağını bükemediğini, bu durumun uçuş güvenliğini tehlikeye sokacağından bahisle uçağa alınmadığını, diğer müvekkili ve çocuklarının ise uçağa bindiklerini, müvekkili D.D.'in engelli hâli ile daha sonra başka bir şirkete ait uçakla Antalya'ya gitmek zorunda kaldığını, oysa müvekkilinin bu hâliyle birçok havayolu şirketini kullandığını ve herhangi bir sorun yaşamadığını, uçuş kurallarının hiç birinde bacağını bükemeyen yolcuların taşınamayacağına dair bir düzenleme bulunmadığını, engelli olan müvekkili ve eşinin olay nedeniyle aşağılandığını, arkadaşları önünde küçük düşürüldüğünü, bu nedenle üzüntü yaşadıklarını ileri sürerek müvekkili D.D. için 50.000,00 TL ve müvekkili H.E.D. için 30.000,00 TL manevi tazminat ile 320,00 TL ikinci bilet bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 27.08.2013 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin (IATA) üyesi olduğunu, IATA kuralları arasında standart uçak koltuğunu kullanamayacak durumda olan kişilerin uçağa kabul edilmeyeceğinin düzenlendiğini, davacı D.D.’in fiziksel probleminin de uçuş güvenliği bakımından özellik arz ettiğini, uçağa alınmasının diğer yolcuların güvenliğini tehlikeye düşüreceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2014 tarihli ve 2013/520 E., 2014/679 K. sayılı kararı ile; davacının hareket kabiliyetinin kısıtlı olmadığı, bacağını bükememesine rağmen özel yerleşim düzenine ihtiyaç duymadan yolculuk yapabildiği, uçağa alınmamasının ulusal ve uluslararası mevzuata uygun düşmediği, davacı D.D.’e yapılan muamelenin onur ve kişilik haklarını zedelediği, gece yarısı havaalanında tek başına bırakıldığı ve havaalanında bulunan kişiler ile ailesinin önünde engelli olması sebebiyle rencide edildiği, davalı personeli tarafından gerek kendisine gerekse ailesine yardımcı olunmadığı, davacı H.E.D.'in kişilik haklarına direkt saldırı olmamış ise de, eşinin kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle engelli eşini gece yarısı hava alanında tek başına bırakmak zorunda kaldığı ve eşinden ayrı uçuşa devam ettiği, davalının eylemi nedeniyle çocuklarının hava alanında düşmüş oldukları durumlar da dikkate alındığında davacı H.E.D.’in duygusal kişilik değerlerine saldırıda bulunulduğunun kabulü gerektiği, zira duygusal kişilik değerleri, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardan olup kişinin bizzat değil, eşinin maruz kaldığı durum nedeniyle olayın özelliğine göre duygusal değerlerinin ihlâl edilip bozulduğu, aile birliği içinde korunması gereken gönül bağlılığının zarar gördüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı D.D. için 40.000,00 TL, davacı H.E.D. için 10.000,00 TL manevi tazminat ile 320,00 TL ikinci uçak bedelinin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.02.2016 tarihli ve 2015/3644 E., 2016/1535 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı vekili, müvekkili D.D.'in daha önce geçirdiği kaza sonucu sağ ayağını bükemediğini, davalının uçuş güvenliğini tehlikeye sokacağı gerekçesiyle davacıyı uçağa almadığını ileri sürerek, davacı D.D. ve eşi H.E.D. yönünden manevi tazminat isteminde bulunmuş, mahkemece davacı D.D. için 40.000 TL, eş için de 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Oysa, olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, şahsiyet hakları hukuka aykırı bir biçimde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat isteyebilir. Somut olayda, davacı eş H.E.D. manevi üzüntüye kapılmakla beraber, şahsiyet hakları zedelenmemiştir.

Bu itibarla, 818 sayılı BK'nın 49. maddesindeki manevi tazminat koşulların oluşmadığı nazara alınarak, davacı H.E.D. yönünden manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. 

3- Öte yandan, manevi tazminat, ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Zarara uğrayan kişinin çektiği acıyı, duyduğu elem ve üzüntüyü bir nebze olsa da dindiren, zarara uğratan olay nedeniyle oluşan ruhsal tahribatı onarmaya yarayan bir araçtır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hâkimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O hâlde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut hâlde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Somut olayda, davacı D.D. uçuş güvenliğini tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle uçağa alınmamış, bu durumun kişilik haklarına bir saldırı olduğu kabul edilmiştir. Bu hâliyle, mahkemece davacı D.D. lehine hükmedilen manevi tazminat miktarı, olayın oluş şekli, duyulan elem, meydana gelen zarar, olay tarihindeki paranın alım gücü, tarafların konumu da dikkate alındığında yüksek bulunmuştur.

Bu itibarla, açıklanan hususlar nazara alınarak daha makul, daha ılımlı, somut olayın özelliklerine daha uygun düşen bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı miktara hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.06.2016 tarihli ve 2016/422 E., 2016/423 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, davacı H.E.D.'in davalı hava yolu şirketi elemanlarının ilgisiz ve kötü davranışlarına maruz kaldığı, babasının havaalanında karşılaştığı tutum nedeniyle çocuklarının psikolojilerinin bozulduğu ve bu durumu düzeltmeye çalışan davacı H.E.D.'in ruh ve aile bütünlüğünün zarara uğradığı, bu itibarla davalının eşine yönelik eylemi nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı ve zarar gördüğünün kabulü gerektiği, ayrıca davacıların sosyal statü ve gelir durumlarının yüksek olduğu ve hükmedilen tazminatın davacıyı zenginleştirmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının D.D.’e yönelik eylemi nedeniyle eşi davacı H.E.D. yararına manevi tazminata karar verilip verilemeyeceği ve davacı D.D. yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının somut olayın özeliklerine uygun düşüp düşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, havayolu ile yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

13. Bilindiği gibi, borçlunun ifa etmekle yükümlü olduğu borcunu yerine getirememesi durumunda borca aykırılık meydana gelmektedir. Borca aykırı davranan kişi, bu davranışı ile neden olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olup, işbu yükümlülük neticesinde doğan sorumluluğa, borca aykırı davranıştan doğan sorumluluk denilmektedir. Sorumluluk bu anlamıyla tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman, M. Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2006, s. 14). 

14. Her ne kadar maddi hata neticesinde Özel Daire bozma kararında 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri yazılmış ise de olay ve dava tarihi itibariyle somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nu (6098 sayılı TBK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 6098 sayılı TBK’de borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca sözleşmeye aykırılık tek başına manevi tazminat gerektirmez ise de, özel hâl ve şartlarda, kişilik haklarının zedelenmesi durumunda haksız fiilin neticelerini doğurmakta ve manevi tazminat gerektirmektedir. Gerçekten de 6098 sayılı TBK’nin 114/2 maddesi gereğince haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır. 

15. Borca aykırı herhangi bir davranışın, alacaklının kişilik haklarının zedelenmesine neden olması mümkündür. Borcun zamanında veya hiç yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen olaylarda duyulan acı, üzüntü ile borca aykırı davranışta bulunan borçlunun eylemi arasındaki nedensellik bağının nasıl kurulacağı önem taşımaktadır. Zira kural olarak bir para borcunun ödenmemesi alacaklının kişilik hakkını ihlâl etmemekte ise de bunun neticesinde gelişen olaylar bu hakkı ihlâl edebileceğinden nedensellik bağı burada kurulabilmektedir. O hâlde 6098 sayılı TBK’de borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine dair bir hüküm olmaması nedeniyle 6098 sayılı TBK’nin 114/2 maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 58. maddesinin olaya uygulanması gerekecektir.

16. 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi ile ilgili açıklamalarda bulunmadan önce 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesine değinmekte yarar vardır. Bu maddede; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır” hükmü yer almaktadır.

17. 6098 sayılı TBK’nin “Kişilik Hakkının Zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. 

18. TMK’nin 24. maddesi ve 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Görüldüğü üzere, 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Kişilik haklarının kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılan kişinin kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilme olanağı vardır. 

19. 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi gereğince manevi tazminata karar verilebilmesi için kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Gerçekten de yansıma yoluyla manevi tazminat sadece 6098 sayılı TBK’nin 56/2 maddesi gereğince, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına tanınmış; 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi kapsamında kişilik haklarına saldırı hâlinde ise zarar görenin yakınlarına yansıma yoluyla manevi tazminat düzenlenmemiştir. 

20. Bazı durumlarda ise zarar doğurucu eylem hem borca aykırılık hem de haksız fiil teşkil edebilir. Başka bir deyişle borçlunun zarar görenle arasındaki sözleşmeye aykırı davranışı aynı zamanda genel bir davranış kuralının da ihlâlini teşkil etmekteyse, aynı olayda hem sözleşmeden doğan sorumluluk hem de haksız fiil sorumluluğu söz konusu olacaktır. Açıklanan durumun varlığı hâlinde Türk Hukukunda hâkim olan görüş bu iki sorumluluğun yarışması (hakların telâhuku) görüşüdür. Hakların yarışmasında, zarar görenin tazminat istemini isterse sözleşmenin ihlâli isterse haksız fiil hükümlerine dayandırma yönünde bir tercih hakkının bulunduğu; dayanılan hukuki sebep açıkça belirtilmediyse, hâkimin önüne gelen olay bakımından hangi sorumluluk hâli zarar gören lehine ise o hükümleri bir bütün olarak uygulaması gerektiği kabul edilir.

21. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır.

22. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların çocuklarıyla birlikte 22.06.2013 tarihinde İstanbul/Antalya arası seyahat etmek için davalı havayolu şirketinden bilet aldıkları, davacı D.D.'in bacağını bükemediği için uçuş güvenliğini tehlikeye sokacağından bahisle uçağa alınmadığı, diğer davacının eşinin uçağa alınmaması nedeniyle biletlerin iade edilmesi talebinin ise geri çevrildiği, bunun üzerine davacı H.E.D. ile çocuklarının uçağa binmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Engeli nedeniyle haksız şekilde uçağa alınmayan, eş, çocuk ve arkadaşlarının karşısında bu nedenle küçük düşürülen davacı D.D. yönünden davalı eyleminin TBK’nin 58. maddesi gereğince kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu ve manevi tazminatı gerektirdiği açıktır. Zaten bu husus mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu da değildir. 

23. 6098 sayılı TBK'nin 58. maddesine göre takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Bu itibarla olayın oluş şekli, duyulan elem, meydana gelen zarar, olay tarihindeki paranın alım gücü, tarafların konumu da dikkate alındığında davacı D.D. lehine hükmedilen manevi tazminatın yüksek olduğu kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla mahkemece, açıklanan hususlar nazara alınarak davacı D.D. yönünden daha makul, somut olayın özelliklerine daha uygun düşen bir miktarda manevi tazminata karar verilmelidir.

24. Davacı H.E.D. ise; hem davalının eşine karşı eylemleri nedeniyle kendisinin yansıma yoluyla manevi zarara uğradığını hem de davalının bu eylemlerinin kendisi yönünden doğrudan haksız fiil teşkil ettiğini ileri sürerek manevi tazminat talep etmiştir. Davacı H.E.D., davalının eşine yönelik eylemleri nedeniyle üzüntü duyması doğal ise de eşine yönelik bu eylemlerin davacı H.E.D.’in kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Kaldı ki 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi gereğince manevi tazminata karar verilebilmesi için kural olarak doğrudan doğruya manevi zarara uğranılması gerekmekte olup, yansıma yoluyla manevi tazminat talebi kabul edilemez. Ayrıca davalının eylemi doğrudan davacı H.E.D.’e yönelik olmayıp, bu davacının eşine yöneliktir. Bu itibarla mahkemece, açıklanan hususlar nazara alınarak anılan davacı yönünden manevi tazminat davasının reddine karar verilmelidir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacı H.E.D.’in işbu davada eşine yapılan davranıştan ziyade kendisinin eşi olmadan yolculuk yapmasına ve aile bütünlüğüne yapılan saldırı nedeniyle doğrudan 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi gereğince manevi tazminat talep ettiği, bu kapsamda davalının eyleminin ayrıca davacı H.E.D.’in kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliğinde olduğu ve bu davacı yönünden de manevi tazminat şartları oluştuğundan direnme kararının bu yönden uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 

Davacı D.D. yönünden 04.11.2020 tarihinde oy birliği ile,

Davacı H.E.D. yönünden 11.11.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI  OY 

1. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık “geçirdiği kaza nedeni ile koltuk değnekleri ile yürüyen, bu engeli nedeni ile davalı havayolu şirketi tarafından uçağa alınmayan ve bu nedenle kendisi de dava açan kişiye yönelik eylemde, davacı eşin, engelli eşin uçağa alınmaması, çocukları ile eşi olmadan yolculuk yapması nedeni ile davalıdan manevi tazminat isteyip isteyemeyeceği" noktasında toplanmaktadır. 

2. Yerel mahkemenin “davacı H.E.D.'in kişilik haklarına direkt saldırı olmamış ise de, eşinin kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle engelli eşini gece yarısı hava alanında tek başına bırakmak zorunda kaldığı ve eşinden ayrı uçuşa devam ettiği, davalının eylemi nedeniyle çocuklarının hava alanında düşmüş oldukları durumlar da dikkate alındığında davacı H.E.D.’in duygusal kişilik değerlerine saldırıda bulunulduğunun kabulü gerektiği, zira duygusal kişilik değerleri, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardan olup kişinin bizzat değil, eşinin maruz kaldığı durum nedeniyle olayın özelliğine göre duygusal değerlerinin ihlal edilip bozulduğu ve aile birliği içinde korunması gereken gönül bağlılığının zarar gördüğü” gerekçesi ile manevi tazminatın kabulüne dair kararın temyizi üzerine Özel Daire tarafından “olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, şahsiyet hakları hukuka aykırı bir biçimde tecavüze uğrayan kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat isteyebileceği, somut olayda, davacı eş H.E.D.’in manevi üzüntüye kapılmakla beraber, şahsiyet haklarının zedelenmediği, 818 sayılı BK'nın 49. maddesindeki manevi tazminat koşullarının oluşmadığı” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir. 

3. Yerel mahkemenin önceki gerekçelere ek olarak, “davacı H.E.D.'in davalı hava yolu şirketi elemanlarının ilgisiz ve kötü davranışları ile muhatap olduğu, babalarının havaalanında maruz kaldığı durum nedeniyle çocuklarının psikolojilerinin bozulduğu ve bu durumu düzeltmeye çalışan davacı H.E.D.'in ruh ve aile bütünlüğünün zarara uğradığı, bu itibarla davalının eşine yönelik eylemi nedeniyle kişilik haklarına saldırıya uğradığının ve zarar gördüğünün kabulü gerektiği” gerekçesi ile verdiği direnme kararı, çoğunluk görüşü ile Özel Daire bozması benimsenerek “davacı eşin uçağa alınmayan eşinden dolayı yansıma yolu ile manevi tazminat talep ettiği, kişilik hakkının doğrudan ihlal edilmediği, manevi tazminatın koşullarının oluşmadığı” gerekçesi ile bozulmuştur.

4. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan ve özellikle davacının isteminin aynı zamanda doğrudan kendisine karşı haksız eylemde bulunulduğunu iddia etmesi ve bunun kanıtlanması nedeni ile katılınmamıştır. 

Türk Medeni Kanunu 25. maddesinde kişilik hakkına saldırı hâlinde saldırıya uğrayanın, manevi tazminat isteminde bulunabileceğini düzenlemiştir. 6098 sayılı TBK.’un 58. maddesinde kişilik hakkının zedelenmesinde manevi zarar talebini düzenleyen genel kuraldır. Bu madde başka bir kanun özel olarak kişilik hakkının hukuki olgularını farklı düzenlemediği durumlarda uygulanan genel kuraldır. Burada kural olarak; doğrudan doğruya zarar görme koşulu söz konusudur. 

Aynı kanunun 56. maddesi ise bedensel bütünlüğün ihlalinde manevi tazminat talebini özel olarak düzenlemiştir.

Sözleşmeye aykırılık halinde de, TBK m. 114/II’nin atfıyla kıyasen, manevi zararı ispat yükü zarar görende olmak üzere manevi zararın tazmini söz konusudur. 

5. Görüldüğü gibi tazminat borcunun kaynağı olarak manevi tazminat, haksız fiil hükümleri içinde düzenlenmiştir. Haksız fiil sorumluluğunu doğuran TBK m. 58 genel olarak, hukuka aykırı olarak kişilik hakkı saldırıya uğrayan kişinin manevi zarara uğramışsa manevi tazminat talep edebileceği; özel olarak da, TBK m. 56’da beden bütünlüğü ihlal edilen kişinin veya ölüm hâlinde ölenin yakınlarının manevi zararlarını tazmin için manevi tazminat talep edebileceğini düzenlemiştir. Sözleşmeye aykırılık hâlinde de aynı kanunun 114/2 maddesi yollaması ile 58. madde uyarınca doğrudan manevi zarara uğradığını iddia eden ve bunu ispatlayan kişinin manevi tazminat talep edebileceği anlaşılmaktadır. 

6. TBK’nın 58. maddesindegenel olarak düzenlenen tazmini gereken manevi zarar, kişilik değerlerinin zedelenmesi sonucu mağdurun kişiliğine yansıyan elem, ızdırap, acı, üzüntü ve yaşama sevincinin duygusal kaybı (subjektif unsur), objektif olarak da, ruhsal huzurun bozulması veya kaybedilmesi (ruhsal bütünlüğünün eksilmesi) niteliğinde (objektif unsur) olması gerekir. Tazmini gereken manevi zarar, kişilik değerlerine nitelikli bir saldırı halinde söz konusudur. Nitelikli bir saldırı içinde, subjektif unsur olarak, bir yandan kişinin içsel yönüne etkili olmalı yani kişinin psikolojik ruhsal yönü üzerinde etkili olmalı; diğer yandan da dışsal yönüyle de onun ekonomik ve sosyal yaşamında etkili olmalıdır (Antalya, Gökhan. Manevi Zararın Belirlenmesi Ve Manevi Tazminatın Hesaplanması-Türk Hukukuna Manevi Zararın İki Aşamalı Olarak Belirlenmesine İlişkin Bir Model Önerisi. Cevdet Yavuz’a Armağan.Dergi park. Org.tr. s: 221 vd.).

7. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, havayolu taşımacılığında tatil için yurt dışına yolculuk yapan ve valizi inişte teslim edilemeyen yolcunun, valizinin Türkiye’ye döndükten sonra teslim edilmesinde sözleşmeye aykırılık ve maddi zararı yanında kişilik haklarının zarar görmesi nedeni ile 818 sayılı BK’nın 98/2 (6098 sayılı TBK.’un 114/2) maddesi yollaması ile BK’nın 49. (TBK. Mad. 58) maddesi uyarınca manevi tazminata hak kazanacağına karar vermiştir (Y. HGK. 02.05.2019 gün ve 2017/11-44 E, 2019/508 K). 

8. Dosya içeriğine göre davacı ve eşi davalı havayolu şirketinden manevi tazminat isterken, uçağa engelli diye alınmayan eşin, sözleşmeye aykırılık nedeni ile TBK’nın 114/2 yollaması ile kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia ederek, aynı kanunun 58. maddesi uyarınca manevi tazminat talep ettiği anlaşılmaktadır. Bu konuda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık yoktur. 

9. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında ve dolayısı ile çoğunluk görüşü ile karşı görüş arasında davacının manevi tazminat talep edip edemeyeceği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Özel Daire ve çoğunluk görüşü, davacının eşinin alınmasından dolayı üzüntü duysa da doğrudan zarar görmediğini, eşine karşı sözleşmeye aykırılık nedeni ile manevi tazminatın koşulları oluşmadığı gibi eşinin beden bütünlüğüne karşı bir davranış da bulunmadığından (TBK 56) manevi tazminat talep edemeyeceği yönündedir. 

10. Ancak dava dilekçesi ve talep incelendiğinde, davacı ve eşinin vekili dava dilekçesinde açıkça, eş için sözleşmeye aykırılık, davacı için ise ayrı paragrafta “tatil dönüşü eşinin uçağa binmesi için son ana kadar uğraş verdiğini, bırakmak istemediğini, bir yandan gözyaşlarını bir türlü kesemediği evladına içi parçalandığını, haksız yere aşağılanmanın, hiçbir yardım ve ilgi görmemenin üzüntüsü ile evladı ile eşi olmadan dönmek zorunda kaldığını” belirterek manevi tazminat talep etmiştir. Davacının bu istemi maddi vakıa değerlendirildiğinde, eşine karşı yapılan davranıştan çok kendisinin eşi olmadan yolculuk yapmasına ve aile bütünlüğüne yapılan saldırı nedeni ile doğrudan 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi uyarınca manevi tazminat istemidir. Nitekim her ne kadar yerel mahkemece “davacı H.E.D.'in kişilik haklarına direkt saldırı olmamış” gerekçesi belirtilmiş ise de kararda açıkça “engelli eşi gece yarısı hava alanında tek başına bırakmak zorunda kalma ve eşinden ayrı uçuşa devam etme, davalının eylemi nedeniyle çocuklarının hava alanında düşmüş oldukları durumlar da dikkate alındığında davacının duygusal kişilik değerlerine saldırıda bulunulduğu” kabul edilmiştir. Davacı yerel mahkemenin saptadığı gibi davalı hava yolu şirketi elemanlarının ilgisiz ve kötü davranışlarına muhatap olmuş, babalarının havaalanında maruz kaldığı durum nedeniyle çocuklarının psikolojileri bozulmuş ve bu durumu düzeltmeye çalışan davacının ruh ve aile bütünlüğü doğrudan zarara uğramıştır. Belirtmek gerekir ki salt engelli eşi uçağa alınmadan çocukları ile yolculuk yapma kişinin elem, ızdırap, acı, üzüntü yaşamasına ve yaşama sevincinin duygusal kaybına neden olacağı tartışmasızdır. Ruhsal bütünlüğü de bozulacaktır. Manevi zararın subjektif ve objektif koşulları gerçekleşmiştir. Emsal kararda tatile giderken, valizi teslim edilmeyen ve manevi tazminat istemi kabul edilen yolcunun kişilik değerlerindeki manevi zarardan, eşsiz yolculuk yaptırılan davacının kişilik değerinin daha fazla zarar göreceği açıktır. Manevi tazminat şartlarının uçağa alınmayan eş yanında, davacı açısından da gerçekleştiği sabittir. Yerel mahkemenin direnmesi bu yönden isabetlidir. Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma görüşüne katılınmamıştır.

Mehmet KÜRTÜL              Hafize Gülgün VURALOĞLU        Nebahat ŞİMŞEK
Birinci Başkanvekili            Üye                                                Üye

Fadime AKBABA                Yakup ATA                                     Bektaş KAR
Üye                                     Üye                                               Üye

Hatice KAMIŞLIK               Sevinç TÜRKÖZMEN                     Ali Kemal ÜNSOY 
Üye                                     Üye                                                 Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19 üyenin 10'u BOZMA, 9'u ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : “… yakınların sözleşme sorumluluğu çerçevesinde manevi tazminat talebinde bulunabilmelerine olanak olmamalıdır. Zira sözleşmenin tarafı olan bir kişi ile olmayan bir kişinin farklı sorumluluk tiplerine tâbi olması adaletsiz sonuçlar doğurmaz. Aksine, sözleşme sorumluluğu ve sözleşme dışı sorumluluk ayrımının yapıldığı bir sistemde, farklı konumda olan iki kişinin aynı hukuki statüye tâbi olmaları adaletsizlik yaratır. De lege lata, yakınlar şartları gerçekleşmişse, sözleşme dışı sorumluluk hukuku hükümlerine göre manevi tazminat talebinde bulunabilirler.” (ÇAKIRCA, Seda İrem, Türk Sorumluluk Hukukunda Yansıma Zararı, İstanbul, 2012, s. 152, 197)

“BK m. 49’da ve TBK m. 58’de maddi nitelikte olmayan kişisel varlıkların ihlali nedeniyle yansıma yoluyla zarar kavramına ve bu zararın tazmini olanağına yer vermemiştir. Bu açıklamalarımızla maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklara yönelik ağır saldırılar halinde, saldırıya uğrayan kişinin yakınlarının BK m. 49’daki koşullar mevcut ise bizzat kendilerinin doğrudan doğruya zararlarının tazmin edilmesini talep edemeyeceklerini ifade etmiyoruz. İsviçre Federal Mahkemesi ve Yargıtay nasıl ki BK md. 47’de hüküm bulunmaması karşısında, ağır bedensel zarar halinde saldırıya uğrayan kişilerin yakınlarının BK m. 49 hükmüne dayanarak manevi zararlarının tazmin edilmesini kabul etmekte ise, aynı durumun maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklara ağır saldırılar için de kabul edilmesi gerekir. Bu anlamda olmak üzere bir kimsenin şeref haysiyet, özel yaşam, isim, resim, özgürlükler gibi kişisel varlıklarına ağır saldırılar olduğunda, bunların yakınlarının da kendi doğrudan doğruya manevi zararlarının tazmin edilmesini talep etmeleri mümkün olmalıdır.” (KILIÇOĞLU, Kumru, Yansıma Yoluyla Zarar, Ankara, 2012, s. 55)

“… yansıma manevî zarar kavramı, ihlâl fiili ilk zarar görene yönelmiş olduğu hâlde bu fiil sebebiyle bir başkasının kişilik değerlerinin zarar görmüş olması hâlini ifade eder. Burada ihlâl edilen değer üzerindeki hak, bir mutlak hak niteliği taşımaktadır. Bu sebeple her ne kadar zararın ortaya çıkış biçimi itibarıyla "yansıma" teriminin kullanılması düşünülebilirse de, mutlak hakkının ihlâl edilmiş olması, zarar görenin "doğrudan doğruya zarar gören" olarak nitelendirilmesini gerektirir. Böyle bir durumda artık zararın tazmini için özel koruma normunun aranmasına gerek yoktur. Bu bakımdan, TBK m. 56/II hükmünün de, yansıma manevî zararın tazminini mümkün kılan bir özel koruma normu değil, yakınların manevî tazminat taleplerine ilişkin tartışmaların kesin olarak çözüme kavuşturulmasını amaçlayan bir hüküm niteliği taşıdığının kabulü gerekir. Böylece yakınların manevî zararlarının tazmini, TBK m. 56/II hükmünün varlığından bağımsız olarak, mümkündür.” (KESKİN, A. Dilşad, Objektif Manevi Zarar Teorisi Açısından Manevi Tazminat, Ankara, 2016, s. 81)

“Türk hukuku bakımından bu değerlendirmenin, TBK m. 56/II hükmünde kanun koyucunun, zarar görenin veya ölenin yakınlarına ödenecek parayı "manevî tazminat" olarak nitelendirmiş olmasına dayandığını belirtmek gerekir. Manevî tazminat, manevî zararın giderilmesi için ödenen tazminattır. Manevî zarar ise kişilik hakkının ihlâli sebebiyle ortaya çıkan zarardır. Kanaatimizce hükümde “manevî tazminat"tan bahsedilmiş olması, TBK m. 56/II hükmünün, yakınların bir kişilik hakkı ihlâline dayanmayan üzüntü ve yas duyguları için bir miktar pa­ra ödenmesini veya doktrinde kabul edildiği üzere "duygu zararlarının gideril­mesini" öngören bir özel koruma normu olarak kabulünü engellemektedir.” (KESKİN, s. 81 dn. 127)