T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/3-958
KARAR NO   : 2019/1285

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Ankara 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                       : 13/11/2014
NUMARASI                : 2014/863 - 2014/1419
DAVACI                      : F.A. (T.) vekili Av. İ.U.
DAVALI                      : B.T. vekili Av. M.Y.

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 2. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.04.2013 tarihli ve 2012/905 E., 2013/600 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.12.2013 tarihli ve 2013/14769 E., 2013/17798 K. sayılı kararı ile önce onanmış, onama kararına karşı davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine de Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 15.04.2014 tarihli ve 2014/4239 E., 2014/6122 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili dilekçesi ile; tarafların Eylül 2001 tarihinde evlendiklerini, 11.07.2012 tarihinde de boşandıklarını, tarafların evlenmeleri sırasında, davacı müvekkiline takılan altınlardan bir kısmının, davalı tarafından (abisinin tarla almak istemesi bahane edilerek) geri verilmek üzere alındığını, ancak, geri verilmediğini; yine müvekkilinin, davalının annesine bakması karşılığında verilmesi vaad edilen 3000 TL'nin de davalı tarafından kendisine verilmediğini; ayrıca, davalının araba alacağını söyleyerek 22 ayardan 23 gram 4 adet burma bileziği de alıp, geri vermediğini; daha sonra da araba masrafları adı altında bir kolye, bir zincir ve bir künyeyi de alıp geri vermediğini iddia ederek; davalı tarafından iade edilmeyen altınların bedeli olarak toplam: 35.140 TL'nin dava tarihinden geçerli olmak üzere yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın, dava dilekçesinde belirttiği hususların hiçbirisini kabul etmediklerini; ziynet eşyaları kadına ait olup, kadın üzerinde bulunduğu bir karine olduğundan, aksini kadının ispat etmesi gerektiğini; davacının dava konusu altınları müvekkiline verdiği hususunun doğru olmadığını, araba alırken ya da arabanın masrafları var diyerek, müvekkilinin, davacının elinden altınlarını almadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; "Davacı, dava konusu ziynet eşyasını, evi terk ederken zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığının ispat yükü altındadır.

Olayda davacı kadın, dava konusu ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu, elinden alındığını, daha önce götürme fırsatı elde edemediğini ispat edememiştir. Dinlenen davacı tanıklarının anlatımları, davacının iddiaları ile çelişkili olduğu gibi, duyuma dayalıdır. Bu tanık anlatımları hükme dayanak yapılamaz, davacının dayandığı yemin kanıtı da yoktur. O halde kanıtlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Gerekçesiyle" davanın reddi cihetine gidilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 12.12.2013 gün ve 2013/14769 E. - 2013/17798 K.sayılı ilamı ile mahkeme kararı onanmıştır.

Bu kez, davacı vekili; 29/01/2014 tarihli dilekçesi ile, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Davada, evlilik sırasında davacı kadına takılan ziynet eşyalarının ve ayrıca davacı kadın tarafından kayınvalidesine bakma karşılığında elde edilen altınların ve paranın; davalı koca tarafından (tarla ve araba almak için) borç olarak alınıp bozdurulduğu, ancak, geri verilmediği iddia edilerek; belirtilen altınların bedelleri ile paranın davalıdan tahsili talep edilmiştir.

Davalı taraf, davacının iddialarının doğru olmadığını, altınların bozdurularak, tarla ve araba alınmadığını savunmuştur.

Mahkemece; davacının, dava konusu ziynet eşyalarını, evi terk ederken zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olduğunu, evde kaldığını ispat edemediğinden bahisle, davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, davacının iddiası; dava konusu ziynet eşyalarının, davalı tarafından (tarla ve araba alınmak bahanesiyle) geri ödeneceği vaadiyle alınıp, iade edilmediğine ilişkindir. Mahkemenin açıklanan red gerekçesi davacı iddialarını karşılamamaktadır. Dinlenen davacı tanığı (Latife Çiğdem A.)'nın beyanlarında; "Düğünden bir yıl sonra kocası bileziklerle çeyrek altınları tarla alacağım sana sonra iade edeceğim diyerek ablamın elinden aldı, ancak iade etmedi." "evlilik sürerken eşi ablama kayınvalidesine baktığı için 4 tane burma bilezik almış, ayrıca da 3.000 TL para vermeyi vaad etmiş, 3000 TL'yi vermedi, bilezikleri de daha sonra araba alacağım diye elinden almış, onları da geri vermedi" şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. Asıl olan, tanıkların doğru söylediğidir. Mahkemenin, davacı tanıklarının beyanlarına niçin itibar etmediği de, gerekçe de açıklanmış değildir. Öte yandan, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin boşanmayla ilgili, 26/05/2011 tarihli bozma ilamında da belirtildiği gibi; toplanan delillerden davalı kocanın, eşine zaman zaman şiddet uyguladığı, en son yaşanan tartışma sırasında seni istemiyorum, eşyalarını al, defol git diyerek evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, ispat yükü ters çevrilmiş olup, davacının evden giderken altınları da yanında götürdüğü savunmasının ispat külfeti davalıya ait bulunmaktadır.

Mahkemece; yukarıda açıklanan hususlarda eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile, davacının davasını ispat edemediğinden bahisle, davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, ziynet eşyalarının bedelinin tahsili ve alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, tarafların boşanmalarına rağmen davalının müvekkiline ait olan ziynetlerini iade etmediğini, düğünde müvekkiline altı adet burma bilezik (22 ayar, 23 gramlık), dört adet bilezik (22 ayar, 15 gramlık), otuz adet küçük altın, birer adet kolye, zincir, künye, küpe, saat ve alyans takıldığını, altısı burma olan on adet bilezik ile otuz adet küçük altının evliliklerinin ilk yılında davalı tarafından abisine tarla alınacağı bahanesiyle ve geri ödeneceği vaadiyle elinden alındığını, müvekkilinin davalının yatalak olan annesine bakması karşılığında dört adet burma bilezik (22 ayar, 23 gramlık) ve 3.000TL verileceğinin belirtildiğini, bileziklerin verildiğini ancak araba alınacağı gerekçesiyle geri alındığını, 3.000TL’yi ise hiç vermediğini, yine düğünde takılan 250TL değerinde kolye, 200TL değerinde zincir ve 500TL değerinde künyenin arabanın masrafları bulunduğu bahanesiyle davalı tarafından elinden alındığını ve hiçbirinin iade edilmediğini, ilerleyen süreçte tarafların şiddetli geçimsizliğinin artması üzerine evden yaka paça gönderildiğini ileri sürerek müvekkiline ait olup davalı tarafından iade edilmeyen bileziklerin bedeli 26.390TL, otuz adet küçük altın bedeli 4.800TL, künye bedeli 500TL, zincir bedeli 200TL, kolye bedeli 250TL ve davalı uhdesinde kalan 3.000TL olmak üzere toplam 35.140,00TL'nin dava tarihinden geçerli olmak üzere yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının iddialarının hiçbirisinin doğru olmadığını, ziynet eşyalarının kadına ait olduğunu ve kadın üzerinde bulunduğunun karine olduğunu, bu karinenin aksini kadının ispat etmesi gerektiğini, tüm ziynet eşyasını davacı kadının evden giderken götürdüğünü, davanın haksız ve yersiz açıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. 

Mahkemece, dava konusu ziynet eşyasının evi terk ederken zorla elinden alındığını, götürülmesine engel olunduğunu, daha önce götürme fırsatı elde edemediğini, altınların evde kaldığını ispat yükünün davacıda olmasına rağmen bu iddiaların ispatlanamadığı, dinlenen davacı tanıklarının anlatımlarının çelişkili ve duyuma dayalı olması nedeniyle hükme esas alınamayacağı, yemine de dayanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine önce onanan hüküm, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçelerin yanında, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamında da kabul edildiği gibi davacı kadının iddiasının ziynet ve paranın evi terk ederken elinden zorla alındığı değil, dava konusu ziynet ve paranın evliliklerinin ilk yılı içinde yani evlilik birliği devam ederken davalının abisine tarla almak istemesi için ve geri ödeneceği vaadiyle kendisinden alındığına ilişkin olduğu, bu durumda bozma ilamında belirtilen, boşanma dosyasında toplanan kanıtlardan davalı kocanın eşine şiddet uyguladığı ve en son yaşanan tartışma sırasında seni istemiyorum, eşyalarını al, defol git diyerek evden kovulduğu olgusunun olayda uygulama alanının bulunmadığı, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerektiği, davalının ziynetlerin bozdurulduğunu kabul etmemesi nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmediği ve hâlâ davacı üzerinde olduğu, dinlenen davacı tanıklarının iddiayı doğrulayacak şekilde net, açık ve ayrıntılı bilgi veremedikleri, bozulan gerekçeli kararda tanıkların beyanlarına neden itibar edilmediğinin açıklandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş şekline göre somut olayda ispat yükünün hangi tarafta olduğu, ispat yükünün yer değiştirmediği ve davacıda olduğunun kabulü hâlinde dinlenen tanık beyanlarına göre iddianın kanıtlanıp kanıtlanamadığı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, Yerel Mahkemenin direnme kararında, bozma ilamına değinilmek suretiyle davalı kocanın eşine şiddet uyguladığı ve en son yaşanan tartışma sırasında ‘seni istemiyorum, eşyalarını al, defol git diyerek evden kovduğu olgusunun eldeki davada uygulama alanının bulunmadığının belirtildiği dikkate alındığında, mahkemece verilen direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve anılan ifadelerin bozmayı karşılamak için yazıldığı belirtilerek ön sorunun bulunmadığına oy çokluğu ile karar verilmiş ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Konunun aydınlatılması için ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır:

Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;

“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat Yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup; 

“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat Yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.

HMK’nın 203. maddesinde hangi hâllerde tanık dinlenebileceği açıklanmıştır: 

“a) Alt soy ve üst soy, kardeşler, esler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.

b) İsin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.

c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.

ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları

d) Hukuki işlemlere ve senetlere karsı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.

e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulune göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.”

Diğer taraftan, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.

Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 E., 2004/247 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde; davacı kadın düğünde kendisine takılan altınların ve evliliği sırasında kayınvalidesine bakması karşılığında elde ettiği altın ve paraların davalı tarafından çeşitli bahanelerle geri verme vaadiyle alındığını ancak iade edilmediğini iddia etmiş, davalı koca ise, iddiaları tümüyle inkâr etmekle birlikte, ziynet eşyalarının davacıda olduğunu savunmuştur. Ziynetin kadına ait olduğu ve kadının yanından ayırmayacağı, giderken de yanında götüreceği karine olmakla birlikte somut olayda, henüz evden ayrılmadan evlilik birliği sırasında koca tarafından çeşitli bahanelerle ve geri verileceği vaadiyle alındığı iddia edilmiş olmakla, ispat yükünün yer değiştirdiğinden bahsedilemez.

İspat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Buna göre, ziynet eşyalarının iade edilmediği vakıasından lehine hak çıkartan taraf davacı kadındır. Dolayısı ile davacı kadının ziynetlerin kendisine iade edilmediğini kanıtlaması gerekir.

Yargılama sırasında dinlenilen tanık ifadeleri ele alındığında, davacının kardeşi tanık Latife Çiğdem A.'nın "Düğünden bir yıl sonra kocası bileziklerle çeyrek altınları tarla alacağım sana sonra iade edeceğim diyerek ablamın elinden aldı, ancak iade etmedi…evlilik sürerken eşi ablama kayınvalidesine baktığı için 4 tane burma bilezik almış, ayrıca da 3.000TL para vermeyi vaad etmiş, 3.000TL'yi vermedi, bilezikleri de daha sonra araba alacağım diye elinden almış, onları da geri vermedi" şeklinde beyanda bulunduğunun anlaşılmasıyla birlikte Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere asıl olan tanıkların doğru söylediğinin kabulü olduğundan davacının iddialarını tanık beyanlarıyla ispatladığının kabulü gerekir.

Ne var ki, Özel Daire bozma kararında ispat yükünün ters çevrilerek davalıya yüklenmesi usul kurallarıyla çelişmektedir. 

Hâl böyle olunca mahkemece, davacının iddialarını karşılayacak şekilde ziynetlerin bedellerinin tespiti amacıyla denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

O hâlde, direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır. 

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.