T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-36
KARAR NO   : 2020/290

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  : 
Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 07/07/2015
NUMARASI                    : 2015/226 - 2015/374
DAVACI                          : S.S. vekili Av. İ.T.
DAVALI                          : T.İ. Bankası A.Ş. vekili Av. H.M.

1. Taraflar arasındaki “banka hesabındaki blokenin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 26.09.2012 tarihli dava dilekçesinde; davalı bankadan ticari kredi kullandığını ve bu kredi nedeniyle ticari aracına davalı banka lehine rehin tesis edildiğini, ayrıca dava dışı Cevdet Ö.'nın davalı banka ile imzaladığı kredi sözleşmesine de kefil olduğunu, davalı bankadan kullandığı kredinin ödenmesine rağmen dava dışı Cevdet Ö.’ya verilen 16.000,00TL bedelli iki adet teminat mektubunun riskleri bahane edilerek araç üzerindeki rehnin kaldırılmadığını, ancak 16.000,00TL’nin yatırılması karşılığında rehnin kaldırıldığını ve bu sefer 16.000,00TL üzerine bloke konulduğunu, oysa teminat mektupları nedeniyle dava dışı Cevdet Ö.'nın 16.000,00TL’lik hesabı üzerinde de bloke bulunduğunu, kefaletinin sadece teminat mektuplarına ilişkin olduğundan kefaletten kaynaklanan borcunun sona erdiğini, bu nedenle hesaptaki blokenin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, blokenin kaldırılarak 16.000,00TL'nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 22.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacının müvekkili ile dava dışı Cevdet Ö. arasında imzalanan genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, asıl borçlu dava dışı Cevdet Ö.’nın hesabındaki 16.000,00TL tutarlı blokenin sözleşmenin 72. maddesi gereğince çözülerek asıl borçlunun kredi kartı borçlarına mahsup edildiğini, bu nedenle asıl borçlunun teminat mektubundan kaynaklanan riskinin devam ettiğini, davacının anılan sözleşmede müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunması nedeniyle hesabına konulan blokenin kaldırılamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 

6. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.10.2013 tarihli ve 2012/395 E., 2013/547 K. sayılı kararı ile; asıl borçlunun kredi borçlarını tamamen ödediği gibi sözleşme kapsamında olan 16.000,00TL tutarındaki teminat mektupları nedeniyle de hesabında 16.000,00TL bloke için para bıraktığı, ancak davalı bankaca bu bloke paranın bir kısmının sözleşme dışındaki şahsi kredi kartı borçlarına sayıldığı, davacının imzaladığı kredi sözleşmesinin 72. maddesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 20. maddesinde düzenlenen genel işlem koşulu niteliğinde olup, aynı Kanun’un 21. maddesi kapsamında yazılmamış sayılması gerektiği, 6098 sayılı TBK'nin 592. maddesi gereğince davalı bankanın asıl borçludan aldığı rehin haklarını kefilin zararına azaltamayacağı, bu nedenle davalı bankanın asıl borçlunun aracı üzerindeki rehni ve banka hesabındaki blokeyi kaldırmasına rağmen kefilin parası üzerine bloke koymasının yasaya uygun düşmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile bloke kaldırılarak 16.000,00TL'nin faiziyle tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 tarihli ve 2014/192 E., 2014/10334 K. sayılı kararı ile; “… Dava, hesaba konulan blokenin kaldırılması istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar mahkemece, kredi sözleşmesindeki kefil aleyhine düzenlemelerin 6098 sayılı TBK'nin 21. maddesi kapsamında yazılmamış sayılacağı belirtilerek yazılı şekilde karar verilmiş ise de, kredi sözleşmesinin 06.02.2006 tarihli olması nedeniyle uyuşmazlığa 6098 sayılı TBK'nin uygulanması mümkün değildir. Bu durumda, sözleşmenin kefalet başlıklı 70. maddesindeki "kefilin asıl borçlunun tüm borçlarına kefil olduğu" yönündeki düzenleme geçerlidir. Ayrıca, asıl borçlunun kredi sözleşmesi kapsamında kullandığı iki adet meri teminat mektubundan kaynaklanan riski de devam ettiğine göre bankanın davacı kefilin hesabına koyduğu blokede bir usulsüzlük bulunmamakta olup, mahkemenin sözleşmedeki kefil aleyhine düzenlemelerin geçersiz olduğu, asıl borçlunun aracı üzerinde rehnin ve hesabındaki blokenin kaldırılmasına rağmen kefilin hesabına bloke konulmasının doğru olmadığı yönündeki gerekçesi yerinde görülmemiş, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.07.2015 tarihli ve 2015/226 E., 2015/374 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, 6098 sayılı TBK ile ilk defa düzenlenen genel işlem koşullarına ilişkin maddelerin güçlü taraf karşısında güçsüz tarafı korumaya yönelik olduğu, bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olduğunun kabulü gerektiği, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesi gereğince 6098 sayılı TBK’nın 21. maddesinin geçmişe etkili uygulanmasının mümkün olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı 06.02.2006 tarihli sözleşmeye geçmişe etkili olarak 6098 sayılı TBK’nın genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı, buradan varılacak sonuca göre asıl borçlunun teminat mektubu riskine karşı davacı kefilin hesabına bloke konulmasının hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, hesaba konulan blokenin kaldırılması ve hesaptaki paranın faizi ile birlikte tahsili istemlerine ilişkindir 

13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “genel işlem koşulları” hakkında genel bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

14. Genel işlem koşulları, sözleşme taraflarından birinin, ileride kuracağı sözleşmelerde karşı âkidine değiştirmeden kabul edilmek üzere sunma niyetiyle önceden, tek yanlı olarak saptadığı sözleşme koşullarıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nin 20/1. maddesinde genel işlem koşulları ilk defa tanımlanmıştır. Anılan madde; “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.” şeklindedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, genel işlem koşullarının varlığını kabul edebilmek için bazı unsurların gerçekleşmiş olması gerekir. 

15. Genel işlem koşulları kural olarak bir sözleşmenin içeriğini düzenlemek üzere hazırlanır ve bu faaliyet tek taraflı olarak sözleşmenin kurulmasından önce gerçekleşir. Amaç birden fazla sözleşme ilişkisinde kullanılacak koşulları saptamak ve bunları karşı âkidin müdahalesine imkân tanımadan bir kül olarak sözleşmeye dâhil etmektir. Bu koşulların nasıl hazırlandığı, kâğıda dökülüp dökülmediği, yazı türü, metnin sözleşme metnine dâhil olup olmadığı gibi hususlar genel işlem koşulu nitelendirmesi açısından önem taşımaz. Genel işlem koşullarının varlığını kabul edebilmek için karşı âkidin bunların içeriğine etki edememiş olması gerekir. Bu nedenle genel işlem koşullarının unsurları; bir sözleşmenin koşullarını oluşturmaları; sözleşmenin kurulmasından önce düzenlenmeleri; birden fazla sözleşme ilişkisinde kullanılmak üzere düzenlenmeleri ve genel işlem koşulları kullanan tarafından sözleşmeye dâhil edilmek niyetiyle karşı âkide sunulmalarıdır (Atamer, Yeşim: Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu Çerçevesinde Genel İşlem Şartlarının Denetlenmesi, İstanbul, 2001, s. 61 vd.).

16. Genel işlem koşulları 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nin 20-25. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir” hükmünü haizdir. Buna göre bir sözleşmenin hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu sözleşme hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanmalıdır. Ancak aynı Kanun’un 2. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanır” şeklindedir. 

17. Somut olayda genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesine kefaletin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) yürürlükte olduğu tarihte düzenlendiği hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Bu nedenle sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle 6098 sayılı TBK yürürlükte olmadığından genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler somut olaya uygulanamayacağı gibi, bu hükümlerin 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi gereğince kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin bir kural niteliğinde bulunmaması nedeniyle geçmişe etkili şekilde somut olaya uygulanması da mümkün değildir.

18. Bu aşamada ayrıca kefalet sözleşmesine ilişkin kısa bir açıklama yapılması yerinde olacaktır.

19. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan kişisel sorumlu olacağını taahhüt etmektedir. Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine almaktadır.

20. Kefalet sözleşmesi 818 sayılı BK’nin 483. (6098 sayılı TBK’nin 581.) maddesinde; “Kefalet, bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Kefaletin türleri ise aynı Kanun’un 486. vd. (6098 sayılı TBK’nin 585. vd.) maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak da 487. maddesinde; “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.” denilmiştir. Bu maddede kullanılan “müteselsil kefil ve müşterek borçlu” ifadesinin kefalet sözleşmesinin niteliği gereği müteselsil kefil olarak anlaşılması gerekmektedir. Zira bu husus TBK’nin 586. maddesinin gerekçesinde açıkça ifade edilmiştir.

21. Görüldüğü gibi kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. 

22. Gerek öğretide, gerekse uygulamada sınırları belli olmak şartıyla devamlı, değişik içerikli, birden ziyade yükümlülüğü içeren borç ilişkileri için geçerli olarak kefil olunabileceği kabul edilmektedir. Kefaletin asıl borçlunun çeşitli yükümlülüklerinden sadece birisi için verilmesi zorunlu değildir. Azami miktar ile sınırlı olmak üzere kefilin borçlunun belirli birden fazla yükümlülüğünü aynı kefalet sözleşmesinde tekeffül etmesi mümkündür. Ancak kefil olunan yükümlülüklerin neler olduğunun kefalet sözleşmesinden anlaşılması gerekir.

23. Kefalet sözleşmesi ile alacaklının alacağı teminat altına alınmaktadır. Kefilin yükümlülüğü, kefaletin türüne göre alacaklıya ödemede bulunmaktan ibarettir. Buna karşılık alacaklının da kefile karşı yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerden birisi 818 sayılı BK’nin 500/1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Alacaklı kefaletten dolayı tahakkuk eden borcun temini için kefaletin akdi esnasında tesis yahut sonradan istihsal olunan teminatı kefilin zararına olarak tenkis eder veya elinde bulunan delaili elden çıkarırsa kefile karşı mesul olur.” hükmünü haizdir. Buna göre alacaklı, asıl borcun temini için kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya sonra verilen her türlü teminatı kefilin zararına olarak azaltır veya elindeki delilleri elden çıkarırsa kefile karşı sorumlu olur. Aynı şekilde 818 sayılı BK’nin 501. maddesi gereğince alacaklı, alacağını alırken teminat ve delilleri kefile nakil ve tevdi etmek zorundadır; alacaklı bu külfeti yerine getirmezse kefil sorumluluktan kurtulur. 

24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı banka ile dava dışı Cevdet Ö. arasından 06.02.2006 tarihinde 5.000,00TL limitli genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesi imzalandığı, davacının ise aynı tarihte anılan sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, sözleşme ve kefalet limitinin çeşitli tarihlerde artırılarak en son 120.000,00TL’ye çıkarıldığı ve her seferinde davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının alındığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dava dışı Cevdet Ö. tarafından anılan sözleşme gereğince çeşitli tarihlerde nakdi krediler kullanıldığı ve bu kredilerin hepsinin dava dışı asıl borçlu tarafından ödenerek kapatıldığı taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Her ne kadar davacı tarafından genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalanmış ise de 818 sayılı BK’nin 487. maddesi gereğince tarafların iradeleri de gözetildiğinde davacının müteselsil kefil sıfatının bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

25. Genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin imzalanmasından sonra dava dışı asıl borçlu lehine davalı banka tarafından gayrinakdi kredi olarak 4.000,00TL ve 12.000,00TL bedelli iki ayrı teminat mektubu verilmiştir. Davacı tarafından genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesine müteselsil kefil olunduğundan bu sözleşme gereğince asıl borçlu lehine verilen teminat mektubu da kefalet kapsamında bulunmaktadır.

26. Bununla birlikte banka ile asıl borçlu müşterisi arasında imzalanan genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin 60. maddesinde, bankaca istenildiği zaman asıl borçlu tarafından teminat mektubu meblağlarının bankaya depo edileceği taahhüt edilmiştir. Ayrıca anılan sözleşmenin kefalet başlıklı 70. maddesinde de sözleşmenin 60. maddesinin kefil hakkında da aynen uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak kural olarak kefil, asıl borçlunun bankaya karşı tüm yükümlülüklerini değil fakat bankanın teminat mektubu bedelini muhataba tazmin etmesi hâlinde bu bedeli ödemeyi borçlanmaktadır. Zira henüz tazmin edilmeyen mektup bedelinin depo edilmesinin borçlusu kefil değil lehine teminat mektubu verilen asıl kredi borçlusudur (Reisoğlu, Seza: Türk Kefalet Hukuku, Ankara, 2013, s. 219).

27. Buna karşılık kefil olunan gayrinakdi kredi nedeniyle asıl borçlunun yükümlülüklerinin kefilin kendi hakkında da uygulanacağını genel bir ifade ile kabul etmesinin, kefili, teminat mektubu bedelini depo etme yükümlülüğü altına soktuğunu da iddia etmek, kanun koyucunun kefili koruma amacı ile çelişmektedir. Zira kefaletin kendisi tıpkı depo gibi bir teminat olduğundan ve kefil açıkça teminat mektubunun bedelini ayrı bir garanti sözleşmesi ile garanti etmedikçe kefilin iradesinin dar olarak yorumlanması uygun olacaktır. Bu durumda davacının müteselsil kefil olarak imzaladığı sözleşmede açıkça teminat mektubunun bedelini depo etme yükümlülüğü bulunmadığından depo talebinden kefilin sorumlu olmadığının kabulü gerekmektedir. 

28. Öte yandan asıl borçlu tarafından kullanılan nakdi krediler nedeniyle asıl borçlunun ticari aracı üzerindeki rehin, asıl borçlu lehine verilen 4.000,00TL ve 12.000,00TL bedelli iki ayrı teminat mektubu nedeniyle 16.000,00TL depo edilmesi karşılığında kaldırılmış ve asıl borçlunun 16.000,00TL’si üzerine bloke konulmuştur. Ayrıca asıl borçlu tarafından 16.000,00TL depo edilmesine rağmen aynı teminat mektuplarının riski nedeniyle kefalet sözleşmesi kapsamında davacının 16.000,00TL’sine de bloke konulmuştur. Bununla birlikte davalı bankaya asıl borçlu tarafından yapılan ödemeleri dilediği alacağına mahsup etme hakkı tanıyan dava konusu genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin 72. maddesi gereğince davalı banka tarafından asıl borçlunun 16.000,00TL’lik blokesi çözülerek, kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan kredi kartı borçları nedeniyle asıl borçlunun kredi kartı borçlarına mahsup edilmiş ve böylece kefilin borcu ödemesi hâlinde alacaklı banka tarafından kefile devredilmesi gereken teminat elden çıkarılmıştır. Gerçekten davalı banka ile asıl borçlu arasında imzalanan kredi kartı sözleşmesi dava konusu genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinden ayrı bir sözleşme olup, davacının kredi kartı sözleşmesine kefaleti bulunmamaktadır. Bu hususun aksi davalı banka tarafından da iddia ve ispat edilmemiştir. 

29. Davalı bankanın teminat mektubunun riski nedeniyle asıl borçlunun 16.000,00TL’si üzerine koyduğu blokeyi kaldırarak (davacının kefaletinin bulunmadığı) asıl borçlunun kredi kartı borcuna mahsup etmesi 818 sayılı BK’nin 500/1. maddesi gereğince teminatın kefilin zararına tenkisi niteliğindedir ve kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen miktarda azalacaktır. Başka bir deyişle 818 sayılı BK’nin 500/1. maddesi karşısında, dava konusu sözleşmenin 72. maddesinin davacı kefil yönünden bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. 

30. O hâlde genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesine kefaletin mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) yürürlükte olduğu tarihte düzenlenmesi karşısında sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle 6098 sayılı TBK yürürlükte olmadığından genel işlem koşullarıyla ilgili hükümlerin somut olaya uygulanması mümkün değildir. Ayrıca bu hükümlerin 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi gereğince kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin bir kural niteliğinde de bulunmaması nedeniyle geçmişe etkili şekilde uygulanamayacağı gözetildiğinde mahkemenin genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin 72. maddesinin 6098 sayılı TBK'nin 20. maddesinde düzenlenen genel işlem koşulu niteliğinde olduğu ve aynı Kanun’un 21. maddesi kapsamında yazılmamış sayılması gerektiği yönündeki gerekçesi de yerinde değildir. Bununla birlikte yukarıda bahsedildiği üzere tazmin edilmeyen teminat mektubunun bedelinin depo edilmesinin borçlusunun kefil değil lehine teminat mektubu verilen asıl kredi borçlusu olduğu, ayrıca 818 sayılı BK’nin 500/1. maddesi karşısında genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin 72. maddesinin davacı kefil yönünden bir bağlayıcılığı bulunmadığı gözetildiğinde davacının hesabına konulan blokenin kaldırılması bu değişik gerekçelerle yerindedir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmesinin kefalet başlıklı 70. maddesindeki "kefilin asıl borçlunun tüm borçlarına kefil olduğu" yönündeki düzenlemenin geçerli olduğu, asıl borçlunun kredi sözleşmesi kapsamında kullandığı meri teminat mektubundan kaynaklanan riskin de devam ettiği, bu nedenle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. O hâlde davanın kabulüne dair verilen direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA, 

Aşağıda dökümü yazılı (818,96TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 maddesi gereğince miktar itibari ile karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.03.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY 

1- Uyuşmazlık, davacının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı 06.02.2006 tarihli sözleşmenin kamu düzenine aykırı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 6098 sayılı TBK’nın genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin geçmişe etkili olarak taraflar arasındaki sözleşmenin 72. maddesine uygulanıp uygulanamayacağı ve davalı bankanın asıl borçlunun aracı üzerindeki rehni kaldırmasına ve asıl borçlunun nakden yatırdığı miktara bloke koymasına rağmen bunu asıl borçlunun kredi kartı borcuna mahsup etmesi ve davacı kefilin hesabına bloke koymasının kefilin durumunu ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı noktasında toplanmaktadır.

2- Davacı, davalı bankadan ticari kredi kullanmış ve ticari aracına banka lehine rehin konulmuş, banka müşterilerinden Cevdet Ö.’nın 06.02.2006 tarihli Genel Nakdi ve Gayri nakdi Kredi Sözleşmesinde de müteselsil kefil olmuş, kendi kredi borcunu ödemiş ise de, kefili olduğu kredi sözleşmesi nedeniyle de aynı aracı üzerinde rehin kurulduğundan, araç üzerindeki rehin kaldırılmamıştır. Kefil olduğu kredi sözleşmesi limit artırımları ile en son toplam limit 120.000TL’ye ulaşmıştır.

3- Asıl borçlunun genel kredi sözleşmesi kapsamında ve teminat mektubundan doğan borçları olup, kendi aracı üzerindeki rehni kaldırtmak istemesi üzerine, davalı banka tarafından asıl borçlu Cevdet Ö.’nın aracı üzerindeki rehin, 12.07.2010 tarihinde 16.000TL nakit bloke etmesi karşılığında 13.07.2010 tarihinde kaldırılmıştır. Davacı da aracı üzerindeki rehnin kaldırılmasını talep etmiş, davacıdan da asıl borçlunun 14.000TL ve 12.000TL bedelli iki adet süresiz teminat mektubu borcu olduğundan ve risk bulunduğundan 16.000TL nakit bloke etmesi talep edilmesi üzerine, davacı 16.000TL nakit hesaba yatırınca aracı üzerindeki rehin kaldırılmıştır.

4- Asıl borçlu Cevdet Ö.’nın kredi kartı borcu (bankamatikten yaptığı işlemler sonucu) hesap bakiyesi 24.05.2010 tarihinde 16.471,39TL’ye ulaşması ve 08.07.2010 tarihi itibariyle iki kredi kartı da yasal takibe intikal etmesi üzerine, takip hesap bakiyesinin artmaması ve Bireysel Kredi ve Kart Operasyonları Bölümünün 12.07.2010 tarihli yazıları gereği 16.000TL’lik bloke kaldırılarak hesap bakiyesi toplam 16.471,39TL takip hesaplarına aktarılmış bir kredi kartının takip hesabı ana para bakiyesi kapatılmış, diğer kredi kartı borcu 7256,36TL borç bakiyesi ile 07.12.2012 tarihinde L. Varlık Yönetimi AŞ.’ye devredilmiştir. (Davalı Bankanın 07.10.2013 tarih 3009 no’lu cevabı yazısı)

5- Davacının aracı üzerindeki rehni kaldırma talebi üzerine Bankaya verdiği 16.000TL nakit üzerinde Bankanın blokesi devam etmekte olup, davacı blokenin kaldırılmasını talep etmektedir.

6- Davacının müteselsil kefil olduğu ve asıl borçlusu Cevdet Ö. olan 06.02.2006 tarihli Genel Nakdi ve Gayri nakdi Kredi Sözleşmesinin 59,60,61,62,70 ve 72. maddeleri dava konusu talep bakımından uygulanacak hükümlerdir. Sözleşmenin ve limit artırımlarının 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğünden önce olması nedeniyle ve 6101 sayılı Yürürlük Kanununun 2. maddesindeki geçmişe etkili olması durumu da söz konusu olmadığından TBK’nın genel işlem şartlarına ilişkin hükümlerinin dava konusu uyuşmazlığa uygulanması mümkün değildir. Mahkemece kredi sözleşmesindeki kefil aleyhine hükümlerin özellikle 72. maddenin 6098 sayılı TBK’nın 20. maddesinde düzenlenen genel işlem şartı niteliğinde olup, TBK’nın 21. maddesi kapsamında, yazılmamış sayılacağına karar verilmiş ise de, sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle tarafların kendi serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşme hükmünün, sonradan yürürlüğe giren 6098 s. TBK’nın hükmü uyarınca yazılmamış sayılmasına karar verilmesi yerinde değildir. Genel işlem şartları hükümlerinin TBK’dan önceki sözleşmelere uygulanmayacağı, Yargıtay içtihatlarıyla benimsendiği gibi, dosyanın Hukuk Genel Kurulundaki görüşülmesinde de aynı husus benimsenmiş olup, bu konuda karşı görüşümüz söz konusu değildir. Davacının, gerek sözleşme, gerek limit artırımlarından sonra süresi içinde hata,hile, ikrah gibi iddiaları da olmamıştır. Mahkemenin kefil aleyhindeki hükümlerin yazılmamış sayılmasına dair kararı doğru olmamıştır. (Hukuk Genel Kurulu’nun 08.11.2017 tarih 2017/11-2436 E. - 2017/1303 K. sayılı kararı)

Sözleşmenin 60. maddesinde bankanın dilediği her zaman, kullandırılan kredi karşılığında, müşterinin borçlarından uygun gördüğü kısma teminat olarak tayin edeceği tutarda nakdi depo ettireceği, bloke edilen nakdi, işbu sözleşmeden veya diğer sebeplerden dilediği alacağa mahsup edebileceği, nakdin depo edilmesini veya ek teminat verilmesini bankanın serbestçe kararlaştıracağı ve bu karara itiraz hakkı olmadığı belirlenmiştir. Yine 61. maddede teminatların, bankanın alacaklarından vadesi gelmiş olsun veya olmasın herhangi birine, birkaçına uygun göreceği şekilde mahsup veya alacak kaydetmeye yetkili olduğu düzenlenmiş, 62. maddede de bankanın alacaklarından vadesi gelmiş olsun olmasın herhangi birini veya hepsini uygun göreceği şekilde, müşterinin bloke hesaplarıyla takas mahsubu veya bu kredi hesabına alacak kaydetmeye yetkili olduğu düzenlenmiştir. 70. maddede kefalet düzenlenmiş olup, kefilin; müşterinin bu sözleşme veya başka sözleşmelerden teminat mektuplarından… veya herhangi bir sebepten ötürü bankaya borçlandığı ve borçlanacağı tutarlara limit kadar müteselsil kefil olduğu, kefilin bu borç için veya müşterinin diğer borçları için başka teminatlar olması halinde bankanın dilediği takdirde diğer teminatlardan vazgeçmesini kabul ettiği, kefilin, teminatlarla ilgili 59. ve 60. maddeleri ve banka ile müşteri arasındaki sözleşme maddelerinin tamamının kendisi hakkında da uygulanmasını beyan ve kabul ettiği de belirtilmiştir. 72. madde, bankanın müşteri veya onun adına üçüncü kişilerce yapılan ödemeleri, nakdi veya gayri nakdi alacak veya diğer alacaklarından dilediğine, teminatlı - teminatsız vadesi gelmiş olsun olmasın mahsup etmek veya müşterinin gayri nakdi kredilerinin teminatı olarak muhafaza etmek hakkına sahip olduğunu düzenlemektedir.

Bankanın, asıl borçlunun aracı üzerindeki rehni 16.000TL hesaba bloke koyarak kaldırması, davacı kefilin durumunu ağırlaştırmamıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu 500. maddesi, “alacaklının asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere kendi elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve ruçhan haklarını kefilin zararına azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır.” hükmünü haiz olup, davalı bankanın asıl borçlunun aracı üzerindeki rehni kaldırırken asıl borçlunun 16.000TL nakit blokesi karşılığında kaldırmış olup, kefilin sorumluluğunu artıran bir işlemi söz konusu değildir. Asıl borçlunun hesabı üzerindeki bloke kaldırılmamış, kefile de uygulanacağı 72. maddede belirtilen sözleşmenin yukarıda açıklanan hükümleri uyarınca,asıl borçlunun hesabına konan 16.000TL bloke, takibe alınan iki adet kredi kartı borcuna mahsup edilmiştir ki, sözleşmenin 60,61,62. maddeleri Bankaya bu yetkiyi vermektedir. Menkul rehni kaldırılarak yerine değeri kadar mevduat blokesi, teminatın kefil aleyhine azaltılması sonucunu doğurmaz. (Prof. Dr. Seza Reisoğlu - Türk Kefalet Hukuku 2013. sayfa 260.) Bundan sonraki, asıl borçlunun kredi kartı borcuna mahsup işlemi ise genel işlem şartları hükümlerinin uygulanmadığı ve yazılmamış sayılma sonucuna varılmayan ve kefilin de serbest iradesiyle imzaladığı sözleşme hükümlerinin bankaya verdiği yetkiye istinaden yapılan işlemdir. Her ne kadar, asıl borçlu ile davalı Banka arasındaki kredi kartı sözleşmesine davacı kefil değil ise de, kefilin imzaladığı, davaya konu Genel Nakdi ve Gayri nakdi Kredi Sözleşmesi hükümleri Bankaya, blokeli hesaba asıl borçludan dilediği alacağına mahsup imkânı vermektedir. 

Açıklanan gerekçelerle Özel dairenin bozma ilamına uyulması gerekirken verilen direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun direnme kararının onanması görüşüne katılamıyoruz.

Hafize Gülgün VURALOĞLU    Sevinç TÜRKÖZMEN      Battal YILMAZ
Üye                                            Üye                                  Üye

İÇTİHAT YORUMU : "ATAMER'in de yerinde olarak belirttiği gibi TBK 24-25 hükümleri (özellikle değiştirme yasağı ve içerik denetimi) kamu düzenine ilişkin görülebilirse de diğer GİK ile ilgili hükümler (TBK. 21-23, özellikle yürürlük denetimi ve yorum kuralı) kamu düzenine ilişkin değildir. Şu halde içerik denetimi ve değiştirme yasağı bakımından eski Kanun zamanında kurulan sözleşmelere de kamu düzeni düşüncesi nedeniyle denetim yapılabilecektir. Kanımızca bu ayrım yerinde olup kamu düzeni açısından denetim yasağı ve içerik denetiminin yapılması uygun olacaktır. Zaten yukarıda değindiğimiz gibi eski Kanun (eBK.) zamanında da Yargıtay, bu denetimi dürüstlük kuralı, kamu düzeni, kişilik hakları ve genel ahlak gibi kriterlerle yapmaktaydı. Türk-İsviçre hukukunda baskın görüşe göre, özel düzenleme olmayan hâllerde, GİK denetimi bakımından en elverişli kriter, kamu düzenine aykırılıktır. İsviçre'de UWG 8 kapsamında yapılan GİK denetiminin kamu düzenine ilişkin olduğu kabul edilmektedir." (AYDOĞDU, Murat, Genel İşlem Koşulları Şerhi, Ankara, 2018, s. 319, 320)

"Örneğin, genel işlem şartı içeren bir sözleşme, 15 Haziran 2012 tarihinde akdedilmişse, bu sözleşmedeki genel işlem şartları TBK’ ya göre denetime tabi tutabilecek midir? Bu sorunun cevabını denetim türlerini ayrı ayrı inceleyerek cevaplamak isabetli olacaktır. İlk olarak belirtilmelidir ki, bu şartlara ilişkin yürürlük denetimi yapılamayacaktır. Zira yürürlük denetimi uyarınca, sözleşme kurulmadan önce karşı tarafa bilgilendirme yapılmalı, öğrenme imkânı tanınmalıdır. Örneğimizde ise, 15 Haziran 2012 tarihi itibariyle böyle bir hüküm bulunmadığı için yürürlük denetimi yapılamayacağını belirtmek isteriz. Bir başka deyişle, sözleşme yapıldığı tarihte olmayan bir kanun söz konusu olduğu için “aydınlatsaydı” denemez ve dolayısıyla yürürlük denetimi yapılamaz. Yorum yolu ve içerik denetimi açısından ise Yürürlük Kanunu m. 2 önem arz etmektedir. Biz, Yargıtay’ın [Y. 6. HD. 05.03.2013, 691/3827 sayılı Kararı] konuya ilişkin verdiği kararların isabetli olduğunu düşünmekteyiz ve bu doğrultuda kamu düzeninin söz konusu olduğu durumlarda, yorum ve içerik denetiminin de (örneğimizde) 15 Haziran 2012 tarihinden önceki tarihler için de geçerli olacağına karar verilmesi gerektiğini savunmaktayız. Zira belirtmek isteriz ki, genel işlem şartlarına ilişkin hükümler zayıf olanı korumayı amaçladıklarından, kamu düzenindendirler. Dolayısıyla yorum yolu ve içerik denetimi 15 Haziran 2012 tarihinde akdedilen bir sözleşmede yer alan genel işlem şartları için de başvurulabilir olmalıdır." (TUZCUOĞLU, Tuğçe, Avrupa Birliği Normları ve 6098 Sayılı TBK Hükümleri Işığında Genel İşlem Şartları, Ankara, 2020, s. 117, 118)