T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1732
KARAR NO   : 2021/529

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                : 
Kumluca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 22/12/2014
NUMARASI                  : 2014/307 - 2014/736
DAVACI                        : Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. Ö.A.
DAVALI                        : İ.U. vekili Av. O.O.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kumluca Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 18.02.2009 tarihli dava dilekçesinde; 2003 yılında Derecik Jandarma Karakol Komutanlığına görevlendirilen davalıya bir kısım askeri malzemelerin zimmetle teslim edildiğini, 2004 yılında görev süresinin bitmesi nedeniyle malzemelerin sonraki görevliye teslimi sırasında bir kısmının eksik olduğunun anlaşıldığını, bunun üzerine davalının Van Askeri Mahkemesi tarafından memuriyet görevini ihmal suçundan yargılanarak mahkûm olduğunu, 68 kalem malzemenin eksik olması nedeniyle Hazinenin 16.417,54 TL zarara uğradığının tespit edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hak saklı tutulmak suretiyle 11.489,22 TL Hazine zararının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı cevap dilekçesinde; haksız açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Kumluca Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2013 tarihli ve 2009/98 E., 2013/243 K. sayılı kararı ile; davalının 2003 yılında Derecik Jandarma Karakol Komutanlığına atandığı, 20.07.2004 tarihinde kendisine bir kısım askeri malzemelerin zimmetle teslim edildiği, davalının da 22.07.2004-26.07.2004 tarihleri arasında yapılan devir teslim işlemi sonucunda elindeki zimmetli malları dava dışı Nihat K.’ya teslim ettiği, bu kadar kısa bir süre içerisinde davalıya zimmetlenen malzemelerden eksik olanların ne şekilde kaybedildiği ve bu olayda davalının ne şekilde kusurlu olduğu konusunda ikna edici delil ve vakıa ileri sürülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 tarihli ve 2013/14479 E., 2014/9152 K. sayılı kararı ile;

“… Dosya kapsamından; davalının dava konusu olay ile ilgili memuriyet görevini ihmal suçundan Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Van Askeri Mahkemesi'nin 2008/592 Esas, 2008/356 Karar sayılı dosyasında yargılandığı ve teslim edilen malzemelerden 68 kalem malzemeyi eksik teslim ettiği gerekçesiyle mahkumiyetine karar verildiği, kararın temyiz edilmemesi üzerine 22/08/2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

818 sayılı BK m. 53 (6098 s. TBK m. 74) uyarınca hukuk mahkemesi, ceza mahkemesinin maddi olgunun tespitine yönelik kararı ile bağlıdır. Davalının, ceza mahkemesinin kesinleşen kararı ile kendisine teslim edilen malzemelerden 68 kalem askeri malzemeyi eksik teslim etmek suretiyle görevi ihmal suçunu işlediği anlaşıldığına göre mahkemece aksinin kabulü mümkün değildir. Kararın gerekçesinde belirtilen hususlar ise, Borçlar Kanunu'nun 43 ve 44. maddeleri uyarınca indirim nedeni sayılabilir. Şu durumda, işin esası incelenerek, davacının zararının kapsamının belirlenmesi ve hüküm altına alınması gerekir.

Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemenin 22.12.2014 tarihli ve 2014/307 E., 2014/736 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, davalı hakkında ceza mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223. maddesi anlamında “hüküm” olmaması nedeniyle mahkemeyi bağlayıcı yönünün bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada, Van Askeri Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin verilen karardaki maddi olgu tespitlerinin hukuk mahkemesini bağlayıp bağlamayacağı, buradan varılacak sonuca göre oluşan zarar nedeniyle davalının kusurlu kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukukî niteliği ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinde;

“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.

(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.

(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.

(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.

(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.

(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) . Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,

b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,

c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,

karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.

(9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.

(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.

(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

(14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz” hükmü yer almaktadır.

14. Ceza hukukunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tıpkı seçenek yaptırıma çevirme ve erteleme kurumlarında olduğu gibi, hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurumlardan birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi, kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların durumlarının hâkim tarafından bir daha değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.

15. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukukî bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.

16. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 2006/6-346 E.- 2008/25 K. sayılı kararında da bu husus “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukukî bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” şeklinde ifade edilmek suretiyle açıkça vurgulanmıştır.

17. CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, hukukî niteliği itibariyle durma kararı niteliğinde değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında da vurgulandığı üzere bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi hâlinde CMK’nın 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir. Öte yandan, yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarihli ve 2009/4-13 E., 2009/12 K. sayılı kararı).

18. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde hangi kararların hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları" hükümdür.

19. Yine "adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları" da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.

20. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.               

21. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 tarihli ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).

22. Kaldı ki, CMK'nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.

23. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanılarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz.    

24. Bu açıklamalar ışığında olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesine ilişkin değerlendirmeye gelince; BK’nın “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde yer alan; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz etmek mümkün değildir.

25. Somut olayda, davalının Van Askeri Mahkemesinde yapılan yargılamasında memuriyet görevini ihmal suçundan mahkûm olduğu ancak CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 22.08.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

26. Yukarıda açıklandığı üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından BK’nın 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlamayacaktır.

27. Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir.

28. Diğer taraftan, beş yıllık denetim süresi tamamlandıktan sonra ortada ceza mahkemesi kararı kalmayacağından BK’nın 53. maddesi uyarınca tazminat davası açısından hukuk hâkimini bağlayıcı bir karardan da söz edilemeyecektir. Aksine, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlayacağı kabul edildiğinde, hukuk hâkimince verilecek karar davanın beş yıllık deneme süresi içinde ve sözü edilen süre bittikten sonra açılması veya kararın sözü edilen süre bittikten sonra verilmesi hâllerinde farklı farklı hukukî sonuçlara ulaşılacaktır. Daha da ötesi, bir olayda birden fazla kişi sorumlu olup da bunlardan biri hakkında beş yıllık süre içinde, diğeri hakkında beş yıllık süre geçtikten sonra hukuk mahkemesinde dava açılması hâlinde her iki davalı hakkında da aynı olay nedeniyle farklı kararlar verilebilecektir ki, bu durum adalete olan güveni sarsacaktır.

29. Bu durumda, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 tarihli ve 2011/19-639 E., 2012/30 K., 31.01.2019 tarihli ve 2017/13-681 E., 2019/46 K. sayılı kararlarında da değinildiği üzere, kesinleşmiş bir ceza hükmü olmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının maddi olgunun belirlenmesi yönünden de hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerekir.

30. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının Van Askeri Mahkemesinde yapılan yargılaması neticesinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, ne kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden ne de maddi olgunun belirlenmesi yönünden bağlayıcı değildir. Bu durumda davaya konu eksik malzemeler bakımından davalının sorumluluğunun tayininde dosya kapsamı ile değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda değerlendirme yapıldığında ise, dosya kapsamı itibariyle eksik olduğu iddia edilen malzemelerden davalının sorumlu olmasını gerektirecek yeterlilikte delil bulunmadığından davanın reddine dair kurulan hüküm yerindedir.

31. Diğer taraftan, dava tarihi 18.02.2009 iken direnme kararında 03.10.2014 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş, bozma nedeni yapılmamıştır.

32. O hâlde; usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/4-380
KARAR NO   : 2022/975

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                : 
İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 23/09/2019
NUMARASI                  : 2019/244 - 2019/349
DAVACI                        : A.A. vekili Av. İ.A.
DAVALI                        : 1- PTT A.Ş. (Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü) vekili Av. M.D.
                                       2- K.T.K. vekili Av. C.B.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın davalı Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT A.Ş.) yönünden kabulüne, davalı Kadir Turan K. hakkında verilen husumetten red kararı onanarak kesinleştiğinden bu davalı yönünden yeniden karar tesisine yer olmadığına ilişkin karar davalı PTT A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı PTT A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; İran uyruklu olan müvekkilinin Türkiye'de tedbir kararı ile verilen ikamet izni ile yaşadığını, Yunanistan’a gittiğinde 09.04.2008 tarihinde tutuklanarak 4 ay tutuklu kaldığını, tutuklu olduğu dönemde dava dışı Birol C. tarafından Sarıyer İcra Müdürlüğünün 2008/1999 E. sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapıldığını, müvekkilinin tutukluluk hâlinin devam etmesine rağmen icra dosyasında aleyhine usulsüz tebligatlar yapılarak icra takibinin kesinleştiğini, bankadaki 156.000 USD döviz hesabına haciz ihbarnamesi gönderilerek hesabın bloke edildiğini, 103 davetiyesi usulsüz tebliğ edilerek müvekkiline ait paranın banka tarafından icra dosyasına gönderilerek alacaklı vekiline ödendiğini, Birol C., banka yetkilileri ve Sarıyer İcra Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda Birol C. hakkında sahte senet tanzim ederek kullanma, davalı Kadir Turan K. hakkında ise tebliğ belgesini sahte doldurtarak veya doldurarak resmî belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçunu işlediklerinden dolayı cezalandırılmalarına karar verildiğini, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tazminat davasında Birol C. hakkında açılan davanın kabulüne karar verildiğini, tebligat memurlarının usule aykırı tebligat işlemi yapması sebebiyle haksız icra takibi ve hesap haczinin kesinleştirilerek müvekkiline ait 156.000USD'nin sahte senet tanzim eden Birol C.'na ödenmesine sebebiyet verdiklerini, söz konusu haksız fiiller görev sırasında gerçekleştirildiğinden doğan zarardan PTT Genel Müdürlüğünün (PTT A.Ş.) istihdam edenin sorumluluğu hükümlerine göre sorumlu olduğunu ileri sürerek 156.000 USD'nin icra dosyasına yatırıldığı tarih olan 18.06.2008 tarihinden itibaren reeskont avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5.1. Davalı PTT Genel Müdürlüğü (PTT A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde; müvekkili aleyhine açılan bu davanın idare mahkemesinde görülmesi gerekirken hukuk mahkemesinde açılması nedeniyle öncelikle görev yoksa davanın bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından süre bakımından da reddi gerektiğini, esas yönden ise icra dosyası alacaklısına karşı açılan davada kabul kararı verilmesine rağmen eldeki davanın açılmasında hukuki menfaatin bulunmadığını, sebepsiz zenginleşmeye neden olacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalı Kadir Turan K. vekili cevap dilekçesinde; aynı alacağa yönelik daha önce verilen kabul kararı bulunmakta olup bu davanın kabulünün sebepsiz zenginleşmeye neden olacağından davanın usulden reddi gerektiğini, esasa yönelik ise asıl sorumluluğun icra takibini başlatan alacaklı da olduğunu, ödeme emrine ilişkin tebligatların yapılmasında görev alan diğer posta memurlarının soruşturma aşamasında sadece tanık olarak dinlenmesine rağmen icra dosyasındaki tebligatlardan sadece “103 davetiyesi” belgesini tebliğ eden müvekkili hakkında iddianame düzenlenmesinin hatalı olduğunu, tebliğ işleminde tüm dikkat ve özeni gösteren müvekkilinin sorumluluğu olmadığını, ceza dosyasındaki kararın temyiz hakları bulunmadığından kesinleştiğini, hukuk hâkiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmadığını, kamu görevini ifa eden müvekkilinin görevini yerine getirirken her türlü özen ve ihtimamı gösterdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.03.2014 tarihli ve 2013/1 E., 2014/107 K. sayılı kararı ile; kamu tüzel kişisi olan PTT Genel Müdürlüğünün (PTT A.Ş.) hizmet kusuru nedeniyle açılan davanın idari yargıda tam yargı davası olarak görülmesi gerektiği, davalı posta dağıtım görevlisine ise kamu görevlisi olmasından dolayı 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 129. maddesi gereği husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle PTT Genel Müdürlüğü (PTT A.Ş.) yönünden yargı yolu nedeniyle davanın reddine, diğer davalı Kadir Turan K. yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.11.2014 tarihli ve 2014/10840 E., 2014/14957 K. sayılı kararı ile; davalı Kadir Turan K.'e yönelik temyiz itirazlarının reddi ile özel hukuk kurallarına göre yönetilen ve faaliyet gösteren özel hukuk tüzel kişisi olan davalı PTT Genel Müdürlüğünün (PTT A.Ş.) eylem ve işlemlerinin özel hukuka ilişkin bulunduğu (23.05.2013 tarihli ve 28655 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ile yeniden düzenlenerek Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi adını aldığı belirtilerek), uyuşmazlığa adli yargı yerinde bakılması gerektiği gerekçesi ile davalı Kadir Turan K. yönünden karar onanmış, diğer davalı PTT Genel Müdürlüğü (PTT A.Ş.) yönünden ise bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 10.04.2017 tarihli ve 2015/241 E., 2017/70 K. sayılı karar ile; İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinin kesinleşen kararıyla resmi evrakta sahtecilik suçundan ceza alan tebligat memurunun Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebligat yapmamasından dolayı davacının zarara uğradığı, PTT Genel Müdürlüğünün (PTT A.Ş.) istihdam ettiği tebliğ personelinin yol açtığı zararlardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davalı PTT Genel Müdürlüğü (PTT A.Ş.) aleyhine açılan tazminat davasının kabulü ile 156.000USD tazminatın İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/212 esas, 2012/205 karar sayılı ilamı ile tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı PTT Genel Müdürlüğünden tahsiline, davalı Kadir Turan K. hakkında verilen husumetten red kararı Yargıtayca onanarak kesinleştiğinden bu davalı yönünden yeniden karar tesisine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı PTT A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 15.12.2018 tarihli ve 2017/4654 E., 2018/953 K. sayılı kararı ile; “… Dosya kapsamından; davacının İran uyruklu olduğu, İran Devleti'nin iade talebi nedeniyle 09/04/2008 tarihinde Yunanistan'da bulunduğu sırada tutuklandığı, dava dışı Birol C. isimli kişi tarafından 250.000,00 TL bedelli bonoya dayanılarak, davacı hakkında 06/05/2008 tarhinde icra takibi başlatıldığı ve ödeme emrinin 14/05/2008 tarihinde, davacı Yunanistan'da tutuklu iken, tebligata "bizzat" şerhi verilerek tebliğ edildiği, takibin kesinleşmesi üzerine dava dışı Ziraat Bankası A.Ş. nezdindeki davacıya ait 156.000 USD'nin bloke edildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine ödeme emri tebliğ edilen adrese 103 davetiyesinin tebliğe çıkarıldığı ve yine davacı Yunanistanda tutuklu iken "bizzat" şerhi verilerek 07/06/2008 tarihinde tebliğ edildiği, bloke edilen paranın dava dışı alacaklıya ödendiği anlaşılmaktadır.

Davacının suç duyurusunda bulunması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. PTT Genel Müdürlüğü tarafından soruşturma dosyasına sunulan 26/12/2008 tarihli yazı cevabından; 14/05/2008 tarihli ödeme emri tebliğinin dava dışı Orhan Kapusuz, 06/05/2008 tarihli 103 davetiyesi tebliğinin ise, davalı Kadir Turan K. tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Davalı Kadir Turan K. savunmalarında; adrese bizzat gittiğini, kapıyı açan kişinin muhatap Ali Ayashi olduğunu bildirmesi üzerine, kimlik ibrazını istediğini, kendisinin hep bu şekilde kimlik ibrazı ile işlem yaptığını ve mazbatalara kimlik numaralarını da yazdığını, yine kendisine ibraz edilen kimlikteki seri ve TC kimlik numarasını da tebligat zarfına yazıp 103 davetiyesine ilişkin tebliği gerçekleştirdiğini, ödeme emri tebliğinin kendisi tarafından yapılmadığını savunmuştur. Soruşturma aşamasında; gerek ödeme emri tebligatı, gerek 103 davetiyesi tebligatı, gerekse icra takibine konu senet üzerindeki Ali Ayashi adına atılmış imzalar incelenmiş, 04/12/2009 tarihli bilirkişi raporunda; belirtilen bu üç belge üzerindeki imzaların davacıya ait olmadığı, ancak bonodaki borçlu imzalarıyla her iki tebliğ mazbatasındaki imzaların aynı (tek bir) şahsın eli mahsulü olduğu tespit edilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, ödeme emri tebligatının 14/05/2008 tarihinde Kadir Turan K. tarafından "bizzat kendisine" şerhi düşülerek yapıldığı, bunun üzerine takibin kesinleştiği iddiasıyla adı geçen posta dağıtım görevlisi hakkında kamu davası açılmıştır.

İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/1. esas, 2012/6.1 karar sayılı ilamıyla; Kadir Turan K.'in icra işlemine ilişkin tebliğ evrakını, o tarihte Türkiye'de bulunmayan davacı adına "bizzat kendisine" şeklinde sahte tebliğ evrakı düzenleyerek tebliğ ettiği gerekçesiyle, resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarından mahkumiyetine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. ” Bu nedenle açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 53. maddesi (TBK 74) anlamında hukuk hâkimi yönünden bağlayıcılığı yoktur. Somut olayın oluşunu, zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığını, tebliğ memurlarının kasten yahut ihmal suretiyle usulsüz tebliğ işlemi gerçekleştirerek davacının zararına neden olup olmadıklarını, hukuk hâkimi kendisi takdir etmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair yönler incelenmeksizin hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

12. İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.09.2019 tarihli ve 2019/244 E., 2019/349 K. sayılı kararı ile; davalı PTT A.Ş. çalışanının yeterli araştırma ve inceleme yapmadan usulsüz olarak gerçeğe aykırı bir şekilde tanzim edilen sahte tebligatlar düzenleyerek davacı hakkında icra takibinin kesinleşmesine, bankada davacı adına bulunan hesaptaki paranın çekilerek icra müdürlüğünce dava dışı Birol C.'nun hesabına geçirilmesine sebebiyet vererek davacıyı zarara uğrattığı, davalı PTT A.Ş’nin adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu ilkesi gereği sorumlu olduğu, dava konusu zararın oluşmasında illiyet bağının yeterince ortaya konulduğu, Yargıtay bozma kararında ise bu yönde araştırma yapılması, eylemin kasten veya ihmal suretiyle işlenip işlenmediğinin belirlenmesi gerektiğinin belirtildiği, ancak bu konuda toplanmamış bir delilin bulunmadığı ve illiyet bağının bulunduğu, bu nedenle davalı PTT A.Ş'nin sorumluluğunun benimsendiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı PTT A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre tebliğ memuru hakkında resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarından dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve somut olayın oluş şekli karşısında, zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, tebliğ memurlarının kasten yahut ihmal suretiyle usulsüz tebliğ işlemi gerçekleştirerek davacının zararına neden olup olmadıklarının mahkeme tarafından değerlendirilerek hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukukî niteliği ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

16. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinde;

“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.

(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.

(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.

(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.

(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.

(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) . Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,

b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,

c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,

karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.

(9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.

(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.

(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

(14) (Değişik: 23/1/2008-5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz” hükmü yer almaktadır.

17. Ceza hukukunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tıpkı seçenek yaptırıma çevirme ve erteleme kurumlarında olduğu gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurumlardan birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi, kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların durumlarının hâkim tarafından bir daha değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.

18. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukukî bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.

19. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 2006/6-346 E.- 2008/25 K. sayılı kararında da bu husus “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukukî bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama kanununda düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” şeklinde ifade edilmek suretiyle açıkça vurgulanmıştır.

20. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, hukukî niteliği itibariyle durma kararı niteliğinde değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında da vurgulandığı üzere bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak düzenlenmiştir. Koşulların gerçekleşmesi hâlinde CMK’nın 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir. Öte yandan, yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarihli ve 2009/4-13 E., 2009/12 K. sayılı kararı).

21. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinde hangi kararların hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları" hükümdür.

22. Yine "adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları" da yasa yolu bakımından hüküm sayılır.

23. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.

24. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 tarihli ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).

25. Kaldı ki, CMK'nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.

26. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanılarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz.

27. Bu açıklamalar ışığında olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. (6098 sayılı TBK’nın 74.) maddesine ilişkin değerlendirmeye gelince; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesinde yer alan; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz etmek mümkün değildir.

28. Somut olayda, davalı PTT A.Ş.’nin çalışanı olan tebligat görevlisinin İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda 17.07.2012 tarih ve 2012/1. E., 2012/6.1 K. sayılı kararı ile görevi kötüye kullanma ve resmi belgede sahtecilik suçlarından mahkûm olduğu ancak CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın 14.09.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

29. Yukarıda açıklandığı üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından BK’nın 53. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlamayacaktır.

30. Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir.

31. Bu durumda, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 tarihli ve 2011/19-639 E., 2012/30 K., 31.01.2019 tarihli ve 2017/13-681 E., 2019/46 K. sayılı kararlarında da değinildiği üzere, kesinleşmiş bir ceza hükmü olmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının maddi olgunun belirlenmesi yönünden de hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerekir.

32. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; PTT A.Ş. çalışanı olan tebligat memuru hakkında İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama neticesinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, ne kurulan mahkûmiyet hükmü yönünden ne de maddi olgunun belirlenmesi yönünden bağlayıcı değildir. Mahkemece bir değerlendirme yapılmaksızın sadece İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.07.2012 tarihli ve 2012/10 E., 2012/6.1 K. sayılı kararında tebligat görevlisi hakkında sahte tebligat evrakı düzenlemesi sebebiyle görevi kötüye kullanma ve resmi belgede sahtecilik suçlarından ceza verildiği ve 14.09.2012 tarihinde kesinleştiği belirtilerek 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun tebliğ yapmayan personelin zarara sebebiyet verdiği ve verilen zarardan da PTT A.Ş’nin sorumlu olduğunun kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Bu nedenlerle davacının oluşan zararı ile tebligat memurunun eylemi arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı, tebliğ memurlarının kasten yahut ihmal suretiyle usulsüz tebliğ işlemi gerçekleştirerek davacının zararına neden olup olmadıkları hukuk hâkimince değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı PTT A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.