T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(19)11-149
KARAR NO   : 2022/894

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               : 
Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 18/10/2018
NUMARASI                 : 2018/194 - 2018/179
DAVACI                       : T.Ç. vekili Av. N.B.
DAVALILAR                : 1- Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili Av. F.O.K.
                                       2- Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnşaat Gıda Tekstil ve
                                            İhracat San. Tic. Ltd. Şti.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhracat San. Tic. Ltd. Şti. (Ç. Özel Medikal Ltd. Şti.) yönünden davanın hukukî yarar yokluğundan reddine, davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. (Ç. Sağlık A.Ş.) bakımından ise davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş.'nin nakit ihtiyacı nedeni ile kardeş şirket durumunda bulunan diğer davalı şirketin dava dışı banka ile imzaladığı kredi sözleşmesini o dönemde hastane ortağı ve çalışanı olan müvekkilinin müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, borcun kapatılmaması üzerine müvekkili ile dava dışı diğer kefilin vadeli hesapları kapatılmak suretiyle anapara olan 750.000 TL'nin (müvekkilinin 375.000 TL ödediğini) tahsil edildiğini, haksız yere ödenen bu bedelin faizi ile birlikte ödenmesi için davalılara ihtarname keşide edilmesine rağmen ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını, krediyi çeken şirket ile kullanan diğer şirketin tüzel kişilikleri farklı olmasına rağmen kardeş şirket olduklarını, aralarında organik bağ bulunduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması yöntemi ile asıl borçlular arasında davalı anonim şirket olduğunun ortaya çıkacağını ve her iki şirketin de yaptıkları muvazaalı işlemler nedeniyle doğan borçtan müteselsilen sorumlu bulunduklarını, davalıların alacağın tahsili için girişilen icra takibine haksız olarak itiraz ettiklerini ileri sürerek, itirazın iptaline, icra takibinin devamına ve davalıların alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:

 5. Davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; kredi borcu için bloke konulan hesabın davacıya ait olmadığını, bu nedenle davacının davada taraf ehliyetinin bulunmadığını, ne müvekkili şirket tarafından bir kredi kullanımının ne de diğer davalı şirket tarafından müvekkili adına alınan bir kredi olmadığını, davacının kredi sözleşmesinin muhatabı olan diğer kredi çekenlerle kendi aralarındaki iç sorunu perdelemek suretiyle haksız ve kötü niyetle dava açıldığını belirterek davanın öncelikle usulden reddini savunmuş; bunun mümkün olmaması hâlinde ise yapılan icra takibinin iptaline ve davacının dava konusu edilen meblağın %20'sinden az olmamak üzerek icra tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

6. Davalı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhracat San. Tic. Ltd. Şti. yetkili temsilcisi cevap dilekçesinde; yetkilisi olduğu şirket aleyhine başlatılan icra takibine bir itirazları bulunmadığından davacının eldeki davayı açmakta hukukî yararının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.2015 tarihli ve 2012/266 E., 2015/2387 K. sayılı kararı ile; kredi sözleşmesinin tarafı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhr. San. Tic. Ltd. Şti. olup, kredi borcunun kefil sıfatıyla davacıdan tahsil edildiğinin çekişmesiz olduğu, her iki davalı şirketin yönetim kurulunda dava dışı Mehmet Erdal O. ve Fatih Mehmet L.'in bulundukları, bu kişilerin kredi sözleşmesinin imzalandığı sırada davalı şirketlerde müşterek veya münferit imza yetkilerinin bulunduğu, ortaklık ve yönetim yapısındaki bu kısmî özdeşliğin organik bağın varlığı için yeterli olacağının Yargıtay ve öğretinin genel kabulünde olduğu, bu hususun davalı şirketlerin organik anlamda mutlak suretle özdeş olduğunu ortaya koymamakla birlikte bu olguya işaret ettiği, davalı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhr. San. Tic. Ltd. Şti.'nin ortaklık yapısında gerçekleşen değişiklik sonrasında şirketin ortağı konumuna gelen dava dışı Türker C.'in kredi borcuna ilişkin ödemelerde bulunduğu, ayrıca "Ç. Özel Hastanesi kredi ve leasing borçları" başlıklı ve hazırlayanı Türker C. olan 21.02.2013 tarihli belgede "YKB TL kredisi Özel Medikal Adına" kaydının mevcut olup, uyuşmazlık konusu kredi sözleşmesindeki tutara denk olan 750.000 TL miktarın yer aldığı, bu belgenin de kredi konusu tutarın davalı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhr. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından kullanıldığı iddiasını desteklediği, bu tutarın hastanenin işletme borçları arasında algılandığı ve kredi sözleşmelerine ilişkin ödemelerin yapıldığının sabit olduğu dikkate alındığında organik bağın varlığı veya tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektiren esaslı hâl olan malvarlığının karışması olgusunun somut olayda gerçekleştiği; davalı Ç. Özel Medikal Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti.'nin icra takibine karşı bir itirazı olmadığından bu davalı yönünden eldeki davanın açılmasında hukukî bir yararın bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile; Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. yönünden yapılan itirazın kısmen iptaline, Çorum 4. İcra müdürlüğünün 2012/1395 E. sayılı takip dosyasının 375.000 TL asıl alacak, 2.773,97 TL işlemiş faiz olmak üzere takip talebindeki faiz miktarları üzerinden devamına, asıl alacak miktarı 375.000 TL'nin %40'ı oranındaki icra inkâr tazminatının davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. 'den tahsiline, davalı Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnş. Gıda Tekstil ve İhr. San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davanın hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.

 9. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 05.04.2016 tarihli ve 2015/14035 E., 2016/5923 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı, davalılardan Ç. Özel Medikal Ltd. Şti'nin dava dışı bankadan almış olduğu krediye kefil olmuş ve kefil olarak ödediği borç nedeniyle 6098 sayılı TBK'nın 596. maddesinde hükme bağlanan rücu hakkına dayanarak iş bu davayı açmıştır. Kefil rücu hakkını kullanarak ödediği bedelin asıl borçludan tahsilini isteyebilir. Somut olayda asıl borçlu Ç. Özel Medikal Ltd. Şti olup, diğer davalı Ç. Sağlık Hizmetleri A.Ş'nin dava konusu kredi borcuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Davalı olarak gösterilen şirketlerin aralarında organik bağ bulunmadığı ve somut olay bakımından perdenin aralanması teorisinin uygulanamayacağı da dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Esasen asıl borçlu şirket, aleyhindeki takibe itiraz etmemiş ve icra takibi onun yönünden kesinleştiğinden asıl borçlu aleyhine açılan davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ve bu yöne ilişkin hüküm temyiz edilmemiştir. Hükmü temyiz eden davalı şirketin ise dava konusu kredi ile ilgisi bulunmadığı ve davacının bu şirkete karşı kefaletten dolayı rücu hakkının mevcut olmadığı dosya kapsamı ile sabittir. O halde mahkemece davalı Ç. Sağlık Hizmetleri A.Ş hakkındaki davanın reddi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde karar verildiği doğru görülmediğinden,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.10.2018 tarihli ve 2018/194 E., 2018/179 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalılardan Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnşaat Gıda Tekstil ve İhracat San. Tic. Ltd. Şti.’nin dava dışı bankadan almış olduğu krediye kefil olduğu ve kefil sıfatıyla ödediği borç nedeniyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 596. maddesinde hükme bağlanan rücu hakkına dayanarak açılan, davacı kefilin rücu hakkını kullanarak ödediği bedelin asıl borçludan tahsili için başlatılan icra takibine vâki itirazın iptaline ilişkin eldeki davada; asıl borçlu Ç. Özel Medikal ve Sağlık Hizmetleri Turizm İnşaat Gıda Tekstil ve İhracat San. Tic. Ltd. Şti. olup, diğer davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş.’nin dava konusu kredi borcuyla herhangi bir ilgisinin bulunup bulunmadığı, davalı olarak gösterilen şirketler arasında organik bağın mevcut olup olmadığı ve somut olay bakımından perdenin aralanması teorisinin uygulanıp uygulanamayacağı, buradan varılacak sonuca göre davacının bu şirkete karşı kefalete dayalı olarak rücu hakkının mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

14. Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 483. ilâ 503. maddeleri (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 581. ilâ 603. maddeleri) arasında düzenlenmiştir.

15. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, Fahrettin: Borçlar Hukuku -Özel Borç İlişkileri, 7. b., Ankara 2007, s. 437). Daha açık bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine almış olur.

16. Kefalet BK'nın 483. maddesinde; “Kefalet, bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır.

17. Kefaletin türleri ise BK’nın 486 vd. maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak da 487. maddesi; “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir” hükmünü içermektedir.

18. Ayrıca, BK'nın 484. maddesi gereğince kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin bu sözleşmede sorumlu olacağı miktarın gösterilmesine bağlıdır. 6098 sayılı TBK'nın 583/1. maddesi gereğince ise kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve ayrıca kefilin sorumlu olduğu azami miktar ile kefalet tarihinin kefilin kendi el yazısıyla yazılmasına bağlı olacağı düzenlenmiştir.

19. Öte yandan, BK'nın 497. (TBK m. 591) maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde kefil, borçluya ait bütün def'ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahip olduğu gibi, kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra ödeme nispetinde alacaklının haklarına halef olup, asıl borçluya rücu edebileceğini düzenleyen “Alacaklının Haklarına Halefiyet” başlıklı BK'nın 496. (TBK m. 596) maddesi;

“Kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında, ona halef olur. Bu halefiyet kaidesinden evvelce feragat etmek caiz değildir. Şu kadar ki kefil ile borçlu beynindeki hukuki münasebetlerden mütevellit dava ve defi hakları mahfuzdur” hükmünü taşımaktadır.

20. Bu düzenlemeye göre kefil alacaklıya ifada bulunduğu miktarda onun haklarına halef olacaktır. Kefilin alacaklıya ifada bulunmasıyla kefalet borcu sona ermekle birlikte kefil alacaklı yerine geçerek borçluyu takip etme imkânı kazanmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu kefili korumak amacıyla alacaklının asıl borç ilişkisinde sahip olduğu haklara halef olmasını ve bu şekilde asıl borçluya rücu edebilmesini mümkün kılmıştır. Bu kapsamda kefilin alacaklıya halef olmasının esasını, asıl borçluya rücu hakkı oluşturmaktadır. Kefilin alacaklının haklarına halef olması, bütün kefalet sözleşmeleri için mevcuttur. Bu doğrultuda müteselsil kefil de alacaklıya yaptığı ifa oranında alacaklının haklarına halef olacaktır.

21. Kefilin alacaklının haklarına halef olması kanundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle kefilin alacaklının haklarına sahip olması kendiliğinden gerçekleşmektedir. Halefiyetin söz konusu olabilmesi için alacaklının rızası gerekmemektedir.

22. Başka bir deyişle; yukarıda belirtilen hükme göre, kefil alacaklıya ifada bulunarak alacaklının haklarına halef olmaktadır. Kefilin alacaklıya yaptığı ifa asıl borcun sona ermesine sebep olmamaktadır. Bu kapsamda kefil de yaptığı ifayı asıl borçludan talep edebilmektedir. Kefilin, asıl borçludan yaptığı ifayı talep edebilmesi ise rücu hakkına dayanmaktadır.

23. Kefilin kefil olma sebebini asıl borçlu ile arasındaki hukukî ilişki oluşturmaktadır. Kefil ve asıl borçlu arasında vekâlet sözleşmesi olması ve kefilin asıl borçlunun vekili olarak hareket etmesi mümkündür. Böyle bir durumda kefil isterse asıl borçlu ile arasındaki iç ilişkiye dayanarak da yaptığı ödemeyi borçluya rücu etme imkânına sahip olacaktır. Bunun gibi aralarındaki iç ilişkinin vekâletsiz iş görme olarak nitelendirilmesi ve kefilin buna dayanarak borçluya rücu etmesi de mümkündür. Bir diğer olasılık olarak iç ilişkinin vekâlet ya da vekâletsiz iş görme olarak kabul edilememesi hâlinde kefil asıl borçludan sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda da talepte bulunabilecektir (Reisoğlu, Seza: Kefilin Rücuu İle İlgili Meseleler, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C. 1, S. 4, Y. 1962, s. 466). Söz konusu sebeplere dayanarak kefil borçludan talepte bulunabilmekle birlikte kanun koyucu kefil ve asıl borçlu arasında hiçbir ilişki bulunmaması ihtimalini de göz önüne alarak kefile yasal rücu hakkı tanımıştır. Bu kapsamda kefil kanunî halefiyete dayanan rücu hakkına başvurabileceği gibi borçluyla arasındaki iç ilişkiden doğan rücu hakkına da dayanabilecektir (Reisoğlu, Seza: Türk Kefalet Hukuku, Ankara 2013, s. 270).

24. Nihayet BK'nın 492. (TBK m. 598/1) maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır. 

25. Bu noktada tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisine değinmek gerekirse; bu teori ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12).

26. Anlaşılacağı üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir.

27. Borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğuna gidilebilmesi tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle mümkün olabilmektedir. Bu durum sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olabilmektedir.

28. Tüzel kişilik perdesinin aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, E. Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 2008, s. 209).

29. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.

30. Şirketler ortaklarının akraba olması tek başına şirketler arasında organik bağ olduğunun kabulü veya tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli olmadığı gibi şirketlerin aynı alanda faaliyet yürütüyor olması da organik bağ için yeterli değildir.

31. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 08.02.2022 tarihli ve 2021/(19)11-659 E., 2022/82 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

32. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde; eldeki dava 27.12.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olan davacı tarafından kredi borcunun bir kısmının kefil sıfatıyla ödenmesi sonrasında, kredi sözleşmesinin akidi Ç. Özel Medikal Ltd. Şti.'nin yanı sıra, davalı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanması suretiyle davalı Ç. Sağlık A.Ş.’ye rücu hakkının bulunulduğundan bahisle açılan icra takibine ilişkin itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davalı Ç. Sağlık A.Ş.'ye karşı açılan davanın kısmen kabulüne, davalı Ç. Özel Medikal Ltd. Şti. yönünden ise icra takibine bir itirazı bulunmadığından bahisle davanın hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmiş, davalı Ç. Özel Medikal Ltd. Şti. hakkındaki karar temyiz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

33. Kredinin kullanıldığı dönemde davalı Ç. Sağlık A.Ş.'nin yönetim kurulu; davacı Teyfik Ç., Mehmet Erdal O., Mehmet Sami A., Fatih Mehmet L. ve Ahmet A.'dan oluşmaktadır. Buna karşılık davalı Ç. Özel Medikal Ltd. Şti.'nin yönetiminde ise Mehmet Erdal O. ve Fatih Mehmet L. bulunmaktadır. Davalıların yönetiminde ortak şekilde görev alan kişiler, kredi sözleşmesinin imzalandığı sırada davalı şirketlerde müşterek veya münferit imza yetkilisidir.

34. Yukarıda da açıklandığı üzere, kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerektiği gibi, hukuken iki farklı tüzel kişilik taşıyan bu şirketlerin aslında özdeş olması, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuş olması gerekir. Somut olayda bu şartlar gerçekleşmediği gibi, önemle vurgulamak gerekir ki; perdenin aralanması teorisine başvurabilecek kişinin zarara uğradığını iddia eden üçüncü kişi olması gerekir. Dolayısıyla somut olayda, genel kredi sözleşmesinin imzalandığı sırada davacı müteselsil kefil davalı Ç. Sağlık A.Ş.’nin yönetim kurulu üyesi ve ortağı olup, üçüncü kişi olmadığından bu teoriye dayalı olarak rücu isteminde bulunamaz. Davacı üçüncü kişi sıfatına haiz olmayıp, bizatihi iddia ettiği hususları bilebilecek durumda olan kişidir.

35. O hâlde davacının bu şirkete karşı kefaletten dolayı rücu hakkının mevcut olmadığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan, mahkemece davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. hakkındaki davanın reddi gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

36. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

37. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Ç. Sağlık Hizmetleri Yatırım A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : “Somut olay açısından tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirir koşullar bulunmaktadır” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25 Şubat 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/somut-olay-acisindan-tuzel-kisilik-perdesinin-kaldirilmasini-gerektirir-kosullar-bulunmaktadir

“Somut olay açısından tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılmasının koşulları oluşmuştur” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09 Haziran 2020 tarihli karar için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/somut-olay-acisindan-tuzel-kisilik-perdesinin-capraz-kaldirilmasinin-kosullari-olusmustur

“Tek ve hakim ortak olan borçlu için tüzel kişiliğin perdesi kaldırılmalıdır” şeklindeki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 22 Aralık 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tek-ve-hakim-ortak-olan-borclu-icin-tuzel-kisiligin-perdesi-kaldirilmalidir