T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1835
KARAR NO   : 2021/1238

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 05/04/2016
NUMARASI                : 2016/4 - 2016/147
DAVACI                      : S.T. vekilleri Av. D.Y. ve diğerleri
DAVALI                      : M.B. vekili Av. R.Y.

1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 06 M.B 26 plakalı aracı Ankara 48. Noterliği’nin 15.05.1998 tarihli ve 08070 yevmiye numaralı satış sözleşmesine istinaden dava dışı Ali Kansız'dan satın alıp kendi adına tescil yaptırdığını, aracın kimliği belirsiz kişilerce çalındığı ve sahte nüfus cüzdanı ile satıldığı iddiasıyla davalı tarafından Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatta bulunulduğunu, aracın önce Savcılık tarafından müvekkiline yediemin olarak verildiğini, daha sonra ise zapt edilerek Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün otoparkında muhafaza altına alındığını, ayrıca Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde araç sahibinin tespitine yönelik dava açıldığını, dava sonuçlanıncaya kadar araç üzerine ihtiyati tedbir konularak aracın tedbir isteyene teslimine ilişkin karar verildiğini ve dava konusu aracın icra kanalıyla davalı vekiline teslim edildiğini ileri sürerek araç mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunun tespiti ile aracın müvekkiline teslimine, Mahkeme aksi kanaatte ise aracın davalıya ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacı tarafından sunulan delilleri kabul ettiklerini, müvekkilinin imzasının sahte olarak kullanıldığını, bu durumun Ankara 48. Noterliğindeki evraktan anlaşılabileceğini, davacı tarafın beyan etmiş olduğu şekilde aracın mülkiyetinin davalı adına tespit ve tescil edilmesi gerektiğini belirterek takdiri mahkemeye bıraktıklarını beyan etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.05.2015 tarihli ve 2014/303 E., 2015/249 K. sayılı kararı ile; davanın araç mülkiyetinin tespit ve teslimine ilişkin olduğu, Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/537 D. İş sayılı kararına istinaden araç üzerine ihtiyati tedbir konulduğu, dosya içerisinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 27.05.2013 tarihli yazısına göre tedbir kararının araç trafik kaydına uygulandığı ve bu kaydın hâlen mevcut olduğu, trafik sicilinde davacı adına kayıtlı olan aracın davacıya ait olmadığına ilişkin herhangi bir çekişmenin bulunmadığı, araç üzerindeki tedbirin kalkmasına binaen mülkiyet konusunda herhangi bir ihtilafın kalmayacağı, öte yandan ihtiyati tedbir kararı infaz edilip uygulanmış ise de süresi içinde esas hakkında dava açılmadığından ihtiyati tedbir kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) 109. maddesi uyarınca kendiliğinden ortadan kalktığı, ancak bunun için Mahkemeden yazı alınıp trafik kayıtlarındaki şerhin sildirilmesi gerektiğinden davacının tespit davasını açmakta hukukî yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 05.10.2015 tarihli ve 2015/9272 E., 2015/10771 K. sayılı kararı ile;

“... Dosya kapsamından ve Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 31.10.2006 tarih ve 2005/1615 E., 2006/815 K. sayılı ilamından davaya konu aracın sahte vekaletname ile satılmak suretiyle davacı adına tescil edildiğinin ve araç fiilen gerçek malik davalı Mehmet Biğiş elinde bulunmasına rağmen vergi vs. giderlerinin davacı tarafından ödendiğinin anlaşılmasına göre davacının böyle bir dava açmakta hukuki yararı vardır. Davanın bu yönden reddi doğru değildir. Şu durumda, işin esası incelenerek dosya kapsamına ve taleplere göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2016 tarihli ve 2016/4 E., 2016/147 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilerek direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 06 M.B 26 plakalı aracın mülkiyetinin tespiti ve teslimine ilişkin eldeki davanın açılmasında davacının hukukî yararının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre işin esasının incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Tespit davası, hukukî ilişkide bir kaygı, güvensizlik ve endişe olan hâllerde başvurulabilecek bir araçtır. Bu dava ile hukukî ilişki hakkındaki kuşku ve tereddütler giderilebilir. Tespit davaları hakların istikrarını temin etmekle toplumsal bir yarar sağlar. Bu davanın amacı hukukî belirsizliği gidermek, yani hukukî ilişkilerin taraflar açısından belirli hâle getirmekten (hukukî belirliliği sağlamaktan) ve bu yolla hukukî barışı sağlamaktan ibarettir (Kuru, Baki/Budak, Ali Cem: Tespit Davaları, 2. Baskı, 2010, s. 68, 69).

14. Tespit davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 106. maddesinde;

“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.

(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.

(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz”

Şeklinde düzenlenmiştir.

15. Bu hükümden hareketle; mahkeme tarafından tespit davasının esasına girilerek davacının talebi hakkında bir hüküm verilebilmesi için usul hukukundaki genel dava şartlarına ek olarak, dava konusunun bir hakka veya hukukî ilişkiye yönelik olması ve davacının tespit davası açmakta hukukî yararının bulunması gerekmektedir.

16. Belirtmek gerekir ki, her türlü hukukî ilişki ve hakkın varlığı yahut yokluğu, tespit davasına konu edilebilir. Buna karşılık, bir hukukî ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez. Yine, somut bir olaya ilişkin olmayan soyut hukukî sorunların da tespit davasına konu edilmesi mümkün değildir (Kuru/Budak, s. 81).

17. Tespit davasının ikinci özel şartı ise, davacının hukukî ilişkinin hemen tespitinde hukukî yararın bulunması gerekliliğidir.

18. Medeni usul hukukunda hukukî yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.

19. Hukukî yarar dava şartlarından olup, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan, olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır. Bu nedenle menfaate, davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.19-21).

20. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava şartları” başlıklı 114. maddesinin gerekçesinde de "...Maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde ise davacının dava açmakta hukukî yararının bulunmasının bir dava şartı olduğu hususu açıkça vurgulanmıştır. Burada sözü edilen hukukî yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukukî korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukukî yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir..." şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

21. Bir davada, hukukî yarar (menfaat) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

22. Bu ilkeden hareketle bir davada hukukî menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylelikle kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır (Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. Baskı, İstanbul 2017, s. 946-949).

23. Tespit davası bakımından hukukî yararın bulunup bulunmadığı değerlendirilirken üç şartın birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır. Bu şartlar şunlardır;

a) Davacının bir hakkı veya hukukî durumu, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. Söz konusu tehdidin genellikle davalıya ait beyanların yahut davranışların sonucu olduğu kabul edilmektedir. Aynı zamanda, davacıya yönelen tehdidin barındırdığı tehlike güncel bir nitelik taşımalıdır.

b) Bu tehdit nedeniyle, davacının hukukî durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi, tespit davasına hukukî ilişkilerde yaşanan kaygı, güvensizlik ve endişe durumlarında başvurulmalıdır. Belirtmek gerekir ki, davacının hukukî durumuna ilişkin her türlü tehdit değil; ancak zarara yol açacağına kanaat getirilen bir tehdit sebebiyle tespit davası açılabilir.

c) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Tespit davası neticesinde verilen hükümler, kesin hüküm niteliği taşımakla birlikte, davacıya icra yetkisi vermez. Bu sebeple, davacının hukukî belirsizliğini ortadan kaldırmak için tespit hükmünün en uygun ve en elverişli olduğu durumlarda, davacının tespit davası açmasında hukukî yararının bulunduğu sonucuna varılabilir.

24. Buna göre, tespit hükmü davacının içinde bulunduğu hukukî belirsizliği gidermek için bir fayda sağlamadığında ve istenen hukukî koruma için diğer dava türlerinden birinin açılması gerekli olduğunda, hukukî yarar şartının yerine getirildiği söylenemez (Gürsel, İlke: Çalışma Koşullarında Tek Taraflı Esaslı Değişikliğin Yargı Kararıyla Tespiti ve Bunun hukukî Sonuçları, İş Hukukunda Genç Yaklaşımlar III, Koç Üniversitesi Hukuka Genç Yaklaşımlar Konferans Serisi No.7 İş Hukuku, 2018, s. 201, 202).

25. Nitekim davacının eda davası açabileceği hâllerde tespit davası açmak hususunda kural olarak hukukî yararının bulunmadığı kabul edilmektedir. Buradaki temel gerekçe ise, eda davasının tespit ve eda olmak üzere iki bölümden oluşması; eda davası sonucunda verilecek hükmün aynı zamanda bir tespit de içermesi nedeniyle aynı hak/hukukî ilişki için ayrı bir tespit davası açılmasının usul ekonomisine aykırı düşmesidir. Özetle, tespit davası ile istenen, eda davası ile tamamen elde edilebiliyorsa davacının tespit davası açmakta hukukî yararının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; dava konusu aracın sahte vekâletname ile davacı adına tescil edildiği, aracın fiilen davalının elinde bulunduğu, ancak araç üzerindeki mali yükümlülüklerin (ör; vergi vs.) davacı tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır.

27. Dava konusu araç davacı adına kayıtlı olup, davacının araç üzerindeki hukukî ve mali yükümlülükleri devam ettiğinden eldeki tespit davasını açmakta güncel ve korunmaya değer bir hukukî yararının bulunduğu kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

28. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.