T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-2407
KARAR NO   : 2021/502

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 10/02/2016
NUMARASI                  : 2015/1380 - 2016/81
DAVACI                        : B.C.L. S.A vekili Av. M.D.
DAVALI                        : G.G. Liman ve Depolama İşletmeleri A.Ş. vekili Av. Ç.T.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili; müvekkilinin acentesi olduğu B.C.L. S.A.’ya ait 117 adet konteyner ile taşınan malların 07.11.1999 tarihinde davalının işlettiği limana getirildiğini, konteyner içerisindeki eşyanın ithalat işlemlerinin gerçekleştirilememesi nedeniyle eşyaların millileştirilerek defalarca satışa çıkarıldığını, ancak satışın gerçekleştirilemediğini, nihayetinde eşyaların hurda olarak üçüncü bir şahsa satıldığını ve 02.08.2004 tarihinde konteynerlerin boşaltıldığını, müvekkili tarafından ihtarname ile boşalan konteynerlerin tesliminin istenmesine rağmen davalının ardiye ücreti alacağı olduğundan bahisle teslime yanaşmadığını, bu nedenle müvekkili tarafından 26.10.2004 tarihinde Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığını, daha sonra davalı tarafından müvekkili aleyhine ardiye ücreti alacağı istemiyle açılan davanın ise bu dava ile birleştirildiğini, yapılan yargılama neticesinde birleşen davanın reddedildiğini, müvekkilinin davasının ise kabul edilerek konteynerlerin iadesine karar verildiğini ve 02.08.2004 tarihinden dava tarihi olan 26.10.2004 tarihine kadar olan tazminat talebinin kabul edildiğini, müvekkili tarafından bu dava sırasında 27.10.2004-20.03.2009 dönemini kapsayacak şekilde ıslah talebinde de bulunulduğunu ancak mahkemece dava tarihi sonrası döneme ilişkin zararın ek davaya konu olabileceği gerekçesiyle ıslah talebinin reddedildiğini, verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, anılan mahkeme kararına istinaden yapılan icra takibi neticesinde konteynerlerin müvekkiline 08.01.2013 tarihinde teslim edildiğini, müvekkilinin hâlâ davalıdan daha önceki davada ıslaha konu olan 27.10.2004-20.03.2009 tarihlerini kapsayan 1602 günlük kira bedeli ve 21.03.2009-08.01.2013 tarihlerini kapsayan 1389 günlük kira bedeli ile ıslah tarihinden itibaren işlemiş faiz alacağı olduğunu ileri sürerek toplam 1.102.939,77 USD’nin bankaların bir yıl vadeli döviz mevduatına uyguladıkları en yüksek faiziyle birlikte aynen veya fiili ödeme günündeki efektif satış kurundan TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacının 27.10.2004-20.03.2009 tarihleri ve 21.03.2009-08.01.2013 tarihleri için zarar talebinin 818 sayılı BK’nin 60. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, zira talebin haksız fiile dayandığını, davacının fiile ve faile ıttıla ettiği tarihten itibaren bir yıl içinde davasını açmadığını, ayrıca talep edilen ücretin konteynerlerin bedelinin çok üstünde ve hakkaniyete aykırı olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.05.2014 tarihli ve 2013/274 E., 2014/159 K. sayılı kararı ile; koyteynerlerin davalının elinde haksız yere kaldığı, bu nedenle davalının müdahalesinin meni ile davacıya teslimi gerektiği, zararın hesaplanmasında da günlük kira bedelinin 3,00 USD olduğu hususlarının önceki hükümle kesinleşmiş olduğu, konteynerlerin 08.01.2013 tarihinde davacıya teslim edildiği, konteynerlerin davalı elinde kaldığı süre zarfında kira ücreti alacağının devam edeceği, bu nedenle zamanaşımının teslim tarihinden itibaren başlayacağı ve davalının zamanaşımı def’inin reddi gerektiği, konteynerlerin davalının elinde kaldığı ilk dava tarihinden sonraki dönem için 27.10.2004 tarihi ile 08.01.2013 tarihleri arasında davacının toplam 1.046.850,00 USD tazminat hakkı doğduğu gerekçesiyle 1.046.850,00 USD’nin dava tarihi olan 02.08.2013 tarihinden itibaren kamu bankalarında USD cinsinden açılan bir yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faiziyle birlikte aynen veya fiili ödeme tarihindeki Merkez Bankasının alış kuru üzerinden hesaplanan TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.12.2014 tarihli ve 2014/12640 E., 2014/19741 K. sayılı kararı ile; “… Dava, davalı tarafından haksız alıkonulan konteynerler nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir. İddianın ileri sürülüş biçimi ve uyuşmazlığın niteliği itibariyle somut olaya BK'nın 60. (TBK'nın 72.) maddesinde belirtilen zamanaşımına ilişkin hükümlerinin uygulanması gereklidir. Davalı vekilince yasal süresi dahilinde zamanaşımı def'inde bulunulmuş olup, mahkemece, "konteynerlerin davacının elinde bulunduğu süre zarfında kira ücreti alacağının devam edeceği" gerekçesiyle zamanaşımı def'i reddedilerek işin esasına yönelik yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak; mahkemenin zamanaşımı def'inin reddine ilişkin gerekçesi konteynerlerin mülkiyetinin talep edilmesi hâlinde uygulanabilir niteliktedir. Bu itibarla mahkemece; davanın haksız fiil niteliğindeki eylemlerden kaynaklandığı, davalının süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu gözetilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken hatalı hukuki nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.02.2016 tarihli ve 2015/1380 E., 2016/81 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, konteynerlere davalı tarafından el konulması haksız fiil olarak kabul edildiğinden davanın haksız fiile dayandığı, bu nedenle kira ücretinden söz edilemeyeceği, sadece “kira ücreti” teriminin konteynerlerin haksız olarak davalı elinde kaldığı süre için yapılan tazminat hesabında hesap kriteri olarak kullanıldığı, bu itibarla davacı tarafından talep edilebilecek tazminat alacağına esas olan davada zamanaşımının konteynerlerin davacıya teslim edildiği 08.01.2013 tarihinde veya önceki mahkeme kararının kesinleştiği 17.05.2013 tarihinde başlaması gerektiği, bu nedenle açılan davanın zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının zararının hesaplanmasında mahkemece “kira ücreti” kavramının kullanılması ve haksız alıkoymanın belli bir süre devam etmesi karşısında tazminat talebi için zamanaşımının neye göre belirleneceği ve buradan varılacak sonuca göre davalının zamanaşımı def’inin reddedilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, haksız alıkonulan konteynerler nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

13. Şahsi veya mali varlıkları tecavüze uğrayan bir kişi, zararı mevcutsa tazminat talebinde bulunabileceği gibi, kendisinin zararı ve failin kusuru olmasa dahi, devam etmekte olan hukuka aykırı müdahalenin (tecavüz) men’ini isteyebilir. Ayrıca müdahalenin men’i davası ile şartları mevcutsa tazminat davasının birlikte de açılması mümkündür. Müdahalenin men’i davasının amacı mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, failin malvarlığından çıkacak kıymetlerle telafisi değil, sadece devam etmekte olan hukuka aykırı durumun ortadan kaldırılmasıdır. Bu itibarla müdahalenin men’i davası özünde haksız fiile dayanmakta ise de bu davaya 818 sayılı BK’nın 41. vd. maddeleri değil, muhtelif mutlak hakların korunmasına ilişkin özel kanuni düzenlemeler uygulanacaktır (Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyeti Hukuku, Birinci Basıdan Tıpkı Bası, İstanbul, 2010, s. 245).

14. Müdahalenin men’i davası açılabilmesi için mutlak bir hakkın ihlali şeklinde ortaya çıkan ve hâlen devam etmekte olan hukuka aykırı bir fiilin bulunması gerekir; ayrıca kusur ve zarar şartlarının varlığına lüzum yoktur. Hukuka aykırılık sona erdiği durumlarda ise müdahalenin men’i davası açılması mümkün değildir; şartları varsa tazminat davası açılabilir. Bu itibarla müdahalenin men’i davası aynî bir dava olup, herhangi bir hak düşürücü süreye veya zamanaşımına tabi değildir; hukuka aykırılık devam ettiği sürece bu dava açılabilir. Ancak müdahalenin men’i davasıyla birlikte veya bu davadan ayrı açılan tazminat davası müdahalenin men’i davasından farklı olarak haksız fiil zamanaşımına tabidir.

15. Haksız fiil zamanaşımı mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı BK) 60. maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı TBK) 72. maddesinde de benzer düzenleme yer almaktadır. 818 sayılı BK’nin 60. maddesinde haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir. Hemen belirtilmelidir ki 6098 sayılı TBK’nin 72. maddesinde 818 sayılı BK’nin 60. maddesinden farklı olarak zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren başlayacak zamanaşımı süresi iki yıl olarak belirlenmiştir.

16. Kanun’da belirlenen kısa zamanaşımı süresi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl olarak belirlenmiştir (818 sayılı BK’da bu süre bir yıldır). Bu zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de tazminat yükümlüsünü öğrenmesi şarttır. Zararın öğrenilmesi, zarar görenin, zararın varlığı ile onun nitelik ve özelliğinin, kapsamının ondan mümkün olduğunca ve beklenebilir şekilde hukuki olarak ileri sürmeye imkân verecek şekilde öğrenilmesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte zarar gelişme, oluşma aşamasında olup henüz tamamlanmamış ise zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Ancak zarar sürekli ve her günün zararı belirlenebiliyor ise her günün zararına ait dava hakkı o günden itibaren işlemeye başlar. Başka bir deyişle zararın mütemadi olması zamanaşımının işlemesine engel değildir. Örneğin haksız fiil nedeniyle bir şeyin kiraya verilememesi veya işletilememesi neticesinde uğranılan kâr mahrumiyetinde, günlük kâr mahrumiyeti belirlenebilir olduğundan, her güne ait zararın zamanaşımı o günden itibaren işlemeye başlar (Tandoğan, s. 357).

17. Bu aşamada uyuşmazlık itibariyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 995. maddesinden de bahsedilmesinde yarar bulunmaktadır.

18. TMK’nin 995/1 maddesi; “İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.” hükmünü haizdir. Buna göre iyi niyetli olmayan zilyet malı geri verdikten başka; malı alıkoymuş olması yüzünden hak sahibinin uğradığı zararlar ile elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünleri tazmin edecektir. Esasında anılan madde kapsamında açılan tazminat davaları hukuki mahiyeti itibariyle zilyedin haksız fiilinden doğan tazminat davalarıdır. Bu itibarla TMK’nin 995. maddesi kapsamında haksız zilyede karşı açılacak tazminat davaları da 818 sayılı BK’nin 60. (6098 sayılı TBK’nin 72.) maddesinde yazılı olan haksız fiil zamanaşımı süresine tabidir (Tekinay, Selahattin Sulhi/ Akman, Sermet/ Burcuoğlu, Haluk/ Altop, Atilla: Tekinay Eşya Hukuku C. I, İstanbul, 1989, s. 238). Ancak uygulamada TMK’nin 995. maddesi kapsamında açılan davalarda kötü niyetli zilyedin malı kullanması ve semerelerinden yararlanması, hak sahibinin davayı tavsif şekli de gözetilerek, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları ile farklı zamanaşımı sürelerine tabi tutulmuştur.

19. İyi niyetli olmayan zilyedin malı kullanma karşılığı ödeyeceği “kullanma tazminatı” öğreti ve uygulamada ecrimisil olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda 09.12.1931 tarihli ve 23/44 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile gayrimenkuller üzerinde bir hakka dayanmayan zilyetlik (fuzuli işgal) hâlinde haksız fiil zamanaşımının cereyan etmeyeceği belirtilmiş; ancak hangi zamanaşımı süresinin uygulanacağı hakkında bir açıklama yapılmamıştır. Buna karşılık 25.05.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile başkasının malı üzerinde haksız zilyetlikten doğan tazminat alacağı, kira sözleşmesinden doğan alacağa benzetilmiş ve 818 sayılı BK’nin 126. (6098 sayılı TBK’nin 147.) maddesinde kira alacakları için kabul edilen beş yıllık zamanaşımı süresinin ecrimisil davalarında da uygulanacağı kabul edilmiştir. Böylece TMK’nin 995. maddesi kapsamında açılan tazminat davalarında haksız zilyet malı kullanmış ise kullanma tazminatı (ecrimisil) talebi beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olacaktır.

20. Öte yandan 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile haksız zilyedin malı başkasına kiralaması veya diğer suretle maldan kazanç sağlaması durumunda hak sahibinin açacağı tazminat davasının gerek 818 sayılı BK’nin 414. maddesine dayanan gerekse TMK’nin 995. maddesine dayanan bir dava olarak tavsifinin mümkün olduğu, fakat tereddüt hâlinde “gerçek olmayan vekaletsiz iş görme”ye ilişkin 818 sayılı BK’nin 414. maddesinin uygulanacağı ve bu maddeye göre açılacak tazminat davasının da 818 sayılı BK’nin 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresine tabi olacağı kabul edilmiştir. Buna göre haksız zilyedin malı başkasına kiralaması veya diğer suretle maldan kazanç sağlaması durumunda davacının davayı tavsifine bakılacak; TMK’nin 995. maddesine dayanan bir dava olarak tavsif edilmiş ise haksız fiil zamanaşımı uygulanacak, 818 sayılı BK’nin 414. maddesine dayanan bir dava olarak tavsif edilirse on yıllık zamanaşımı süresi uygulanacak, tereddüt hâlinde ise 818 sayılı BK’nin 414. maddesi uygulanacaktır. Hemen belirtilmelidir ki anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nda 25.05.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın saklı olduğu belirtilmiştir.

21. Görüldüğü üzere TMK’nin 995/1 maddesi gereğince, iyi niyetli olmayan zilyet, “geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar” için açılan tazminat davaları 818 sayılı BK’nin 60. (6098 sayılı TBK’nin 72.) maddesinde yazılı olan haksız fiil zamanaşımı süresine tabidir (Oğuzman, M. Kemal/ Seliçi, Özer/ Oktay Özdemir, Saibe: Eşya Hukuku, İstanbul, 2006, s. 111). Haksız alıkoyma nedeniyle hak sahibinin zararı sürekli ve belirlenebiliyor ise her günün zararına ait dava hakkı o günden itibaren işlemeye başlar. Buna karşılık TMK’nin 995/1 maddesi gereğince iyi niyetli olmayan zilyedin “geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler” için açılan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin belirlenmesine ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları esas alınacaktır. Buna göre haksız zilyet malı kullanmış ise 818 sayılı BK’nin 126. (6098 sayılı TBK’nin 147.) maddesinde kira alacakları için kabul edilen beş yıllık zamanaşımı süresi; haksız zilyedin malı başkasına kiralaması veya diğer suretle maldan kazanç sağlaması durumunda ise davacının davayı tavsifine göre ya 818 sayılı BK’nin 414. maddesi kanalıyla 818 sayılı BK’nin 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi ya da haksız fiil hükümleri gereğince haksız fiil zamanaşımı uygulanacaktır.

22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından davalının işlettiği limana 07.11.1999 tarihinde bırakılan 117 adet konteynerin 02.08.2004 tarihinde boşaltıldığı, ancak davalı tarafından ardiye ücreti alacağı olduğundan bahisle konteynerlerin davacıya teslim edilmediği, bunun üzerine davacı tarafından 26.10.2004 tarihinde Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde müdahalenin men’i ve tazminat davası açıldığı, daha sonra davalı tarafından davacı aleyhine ardiye ücreti alacağı istemiyle açılan davanın ise bu dava ile birleştirildiği, yapılan yargılama neticesinde Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.06.2010 tarihli ve 2008/146 E., 2010/284 K. sayılı kararı ile davacının davasının kabul edilerek müdahalenin men’i ile konteynerlerin davacıya iadesine karar verildiği ve 02.08.2004 tarihinden dava tarihi olan 26.10.2004 tarihine kadar olan tazminat talebinin kabul edildiği, davalı tarafından açılan birleşen davanın reddedildiği, anılan kararın Yargıtay denetiminden geçerek 17.05.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Söz konusu mahkeme kararına istinaden davacı tarafından yapılan icra takibi neticesinde dava konusu konteynerlerin 08.01.2013 tarihinde davacıya teslim edildiği dosya kapsamı ile sabittir.

23. Davacı eldeki dava ile ilk dava tarihi olan 02.08.2004 tarihinden konteynerlerin teslim edildiği 08.01.2013 tarihine kadar olan sürede konteynerleri kullanamaması nedeniyle yoksun kaldığı kazancı talep etmektedir. Davacı, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.06.2010 tarihli ve 2008/146 E., 2010/284 K. sayılı kararı ile konteynerlerin bir tanesinin günlük kira ücretinin 3,00 USD olarak belirlendiğinden bahisle konteyner başı günlük zararının 3,00 USD olduğunu ileri sürmüştür.

24. Öte yandan Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.06.2010 tarihli ve 2008/146 E., 2010/284 K. sayılı kararı ile davalının dava konusu konteynerleri haksız olarak alıkoyduğu hususu kesinleşmiştir. Esasında davacı tarafından da haksız fiil hükümlerine göre tazminat talep edilmektedir. Bu itibarla davalının konteynerleri haksız olarak alıkoyduğu süre zarfında davacının zararının mütemadi olduğu kabul edilmelidir. Ancak davacının da talebinde belirttiği üzere davacının zararı mütemadi olsa dahi günlük olarak belirlenebilir nitelikte olduğundan her günün zararına ait haksız fiil zamanaşımı süresi, o günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Bununla birlikte geçen süre zarfında davalı tarafından dava konusu konteynerlerin kullanılmadığı veya başkasına kullandırmadığı hususu da dosya kapsamı ile sabittir. Ayrıca davacı tarafından bu yönde bir iddia veya talepte de bulunulmamış; sadece konteynerleri haksız alıkoymuş olması yüzünden uğradığı zararı talep etmiştir. Bu kapsamda somut olaya yukarıda bahsedilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında belirtilen fuzuli işgal veya gerçek olmayan vekaletsiz iş görmeye ilişkin zamanaşımı sürelerinin uygulanması mümkün değildir. Mahkemece de haksız fiile dayalı tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinin uygulanacağı benimsenmiş, ancak zamanaşımının konteynerler davalı elinde kaldığı sürece işlemeye başlamayacağı belirtilmiştir.

25. Bu itibarla, mahkemece, davacının açıkça haksız fiil hükümlerine dayandığı ve davalının eylemi nedeniyle konteynerleri kullanamamasından kaynaklanan yoksun kaldığı kazancı tazminat olarak talep ettiği, zararının sürekli ve belirlenebilir nitelikte olması nedeniyle her günün zararına ait haksız fiil zamanaşımı süresinin o günden itibaren işlemeye başlayacağı, davalının süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğu gözetilerek, ayrıca 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesi de dikkate alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının talebinin kötü niyetli zilyedin sorumluluğunun düzenlendiği TMK’nin 995. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin daha uygun olduğu, bu itibarla somut olayda 25.05.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı birlikte değerlendirilerek ecrimisilde uygulanması gereken beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava haksız alıkonulan konteynerler nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava konusu konteynerlerin davalı elinde haksız olarak tutulduğu Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.06.2010 tarihli ve 2008/146 E. 2010/284 K. sayılı kararı ile kesinleşmiştir.

Eldeki davanın haksız fiile dayalı tazminat davası mı, yoksa 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 995. maddesine dayalı dava mı olduğu hususunun somut olay özelinde tartışılması gerekmektedir.

Uyuşmazlığın çözümü ve öne sürülen maddi olguların doğru bir şekilde nitelendirilmesi amacıyla her iki dava hakkında kısaca açıklama yapmakta fayda bulunmaktadır.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez. BK’nın 41. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde bir kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, BK'nın 41. maddesindeki şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu hâllerinde, BK’nın 41. maddesi ve devamında yer alan esaslar uygulanır.

Başkasına ait bir malı onun rızası dışında elinde bulunduran haksız zilyedin sorumlu olacağı tazminat ise TMK’nin 995. maddesinde; “İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır.

İyiniyetli olmayan zilyet, yaptığı giderlerden ancak hak sahibi için de zorunlu olanların tazmin edilmesini isteyebilir.

İyiniyetli olmayan zilyet, şeyi kime geri vereceğini bilmediği sürece ancak kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olur.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

Hükme göre iyi niyetli olmayan zilyet malı geri verdikten başka: malı alıkoymuş olması yüzünden hak sahibinin uğradığı zararları tazmin edecektir. Kötü niyetli zilyet mala verdiği zararları tazminle yükümlü olduğu gibi, malikin malını kullanmasını engellemiş olmasından doğan zararları ve mal elinden çıkmışsa değerini de tazminle yükümlüdür. Kötü niyetli zilyedin malın değerini tazmine mahkum edilebilmesi için, ya malın hâlihazır zilyedinden hiçbir karşılık ödenmeden geri alınamayacak olması ya da malı alma hakkının kendisine geçmesine de karar verilmesi gerekir. Bu hâlde mülkiyet ve istihkak davası hakkı, tazminatı ödeyecek kişiye mahkeme kararı ile nakledilmiş olur. (Oğuzman, K./Seliçi. Ö./Oktay-Özdemir. S.: Eşya Hukuku, 17. Bası, İstanbul 2014, s.121-122)

Kötü niyetli zilyet, zilyetliğinin haksız olduğunu bilen veya gerekli dikkat ve özeni göstermesi hâlinde bilebilecek durumda olan kişidir. Kötü niyetli zilyedin eşyayı kendi fiili hâkimiyetinde tutma hakkı olmadığı gibi zilyetliğinde bulunan eşyadan yararlanma yetkisi de bulunmamaktadır.

Davacı da eldeki davada konteynerlerin haksız alıkonulması nedeniyle konteynerleri kullanamaması sonucunda yoksun kaldığı alacağın tazminini talep etmektedir. HUMK'nın 76. maddesince, olayları anlatmak taraflara, hukuki vasıflandırmayı yapmak hâkime aittir.

09.12.1931 tarihli ve 23/44 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında TMK’nın 995. maddesi kapsamında (eski MK 908) fuzuli işgal davalarında haksız fiil zamanaşımının uygulanmayacağı belirtilmiş ancak hangi zamanaşımı süresinin uygulanacağı belirtilmemiştir. 25.06.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise başkasının malı üzerindeki zilyetlikten doğan tazminat alacağı, kira akdinden doğan alacağa benzetilmiş ve BK’nin 126. maddesinde kira alacakları için kabul edilen 5 yıllık zamanaşımı süresinin ecrimisil davalarında da uygulanacağı kabul edilmiştir. Böylece “kullanma tazminatı” davasının, haksız zilyedin malı kullanıp kullanmadığına bakılmaksızın, haksız fiil zamanaşımına tabi olmadığı, 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu hâlâ devam eden uygulamalarla benimsenmiş bulunmaktadır.

Öte yandan 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında haksız zilyedin malı başkasına kiralaması veya başka yollarla maldan kazanç sağlaması hâllerinde BK’nın gerçek olmayan vekâletsiz iş görmeye ilişkin 414. maddesinin uygulanması gerektiği ve bu maddeye göre malikin açacağı tazminat davasının 10 yıllık zamanaşımına tabi olacağı kabul edilmiştir.

Bu kapsamda alelâde kullanım veya sadece haksız alıkoyma söz konusu ise BK’nın 126. maddesi gereğince 5 yıllık zamanaşımı; haksız zilyet, maldan bir gelir veya kazanç elde etmiş ise BK’nın 414. maddesi kapsamında 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Dolayısıyla TMK’nın 995. maddesindeki özel düzenleme ve 25.06.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında BK’nın 60. maddesinde yer alan 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin somut olaya uygulanması mümkün değildir.

Yapılan açıklamalar ışığında; somut olayda kötü niyetli zilyedin sorumluluğunun düzenlendiği TMK’nın 995. maddesi ile 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca niteliği itibarı ile bir haksız bir eylem sayılan ve özel bir zarar giderim biçimi olan ecrimisilde uygulanması gereken zamanaşımı süresinin ele alındığı 25.06.1938 tarihli ve 29/37 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının bir arada değerlendirilerek buna göre bir karar verilmesi gerektiği görüşü ile hükmün değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

Adem ALBAYRAK          Zeki GÖZÜTOK
Birinci Başkanvekili        Üye