T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/465
KARAR NO   : 2021/262

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Sarıveliler Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 03/12/2014
NUMARASI                 : 2014/68 - 2014/99
DAVACI                       : A.B. vekili Av. A.Ö.
DAVALI                       : A.B. vekili  Av. A.K.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sarıveliler Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; çekişme konusu Sarıveliler İlçesi Göktepe Kasabası 496 ada 5 parsel sayılı, ev ve arsa niteliğindeki taşınmazın muris Ali B.'dan intikalen iştirak hâlinde mülkiyete tabi olmasına rağmen kadastro çalışmalarında davalı adına tespit ve tescil edildiğini, murisin terekesinin taksim edilmediğini ileri sürerek çekişmeli parselin tapu kaydının iptali ile müvekkilinin miras payı oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı cevap dilekçesinde; dava konusu edilen yerin babası Mehmet Emin B. tarafından halalarından satın alındığını, davacının oturduğu dededen kalan evde babası Mehmet Emin B.'ın hakkını alması üzerine bu davanın açıldığını belirtmiş, davalı vekili daha sonra sunduğu dilekçesinde; başka dosyadaki beyanlara dayalı olarak dava açılamayacağını, davacının dava konusu taşınmazda hakkı bulunduğuna dair somut delil sunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Sarıveliler Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.09.2013 tarihli ve 2011/92 E., 2013/74 K. sayılı kararı ile; mahalli bilirkişiler, dava konusu 496 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki ev ve arsa ile dava dışı 496 ada 4 parselin önceden bir bütün olup davacının babası ve davalının büyük babası Ali B.'a ait olduğu, Ali B.'ın ölümü ile çocuklarına kaldığı, Ali B.'ın çocukları olan dava dışı Meryem O. ve Şerife C.'ın evlendikten sonra bütün olan evi kardeşlerinin kullanımına bıraktıkları ve paylaşmadıkları, her ne kadar davalı tarafından 10.08.1955 tarihli, dava konusu evin Mustafa kızı Zahide B. ve Mustafa kızı Şerife A.'dan satın alındığına dair senet sunulmuş ise de; mahalli bilirkişi ve tanıkların hiçbirinin bu senetten ve senet içeriğinden (dava konusu ev ve arazinin satışından) haberdar olmadıkları, üçüncü kardeş olan Ayşe Ç.'ın imzasının bulunmadığı, senedin bu hâliyle eksik ve geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 496 ada 5 nolu parselin tapusunun iptali ile bu parselin 168 hisse kabul edilerek; 18 hissesinin Ali ve Fatma oğlu Ahmet B. adına, 150 hissesinin Mehmet Emin ve Fadime oğlu Ahmet B. adına iştirak hâlinde mülkiyet hükümlerine tabi olmak üzere tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 03.04.2014 tarihli ve 2013/14425 E., 2014/3856 K. sayılı kararı ile;

"… Mahkemece, dava konusu taşınmazın kök muris Ali B.’dan intikal ettiği ve paylaşılmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, verilen karar dosya kapsamına, usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmamaktadır. Davacı taşınmazın murisi Ali B.’dan intikal ettiğini ileri sürerek önce miras payına ilişkin talepte bulunmuş, daha sonra yargılama sırasında talebini tereke adına değiştirmiş ise de, 01.05.1966 tarihinde ölen muris Ali B.’ın terekesi el birliği ile mülkiyet şeklindedir. Davalı Ahmet B. miras bırakan Ali B.’ın mirasçısı olmayıp 3. kişi durumundadır. Elbirliği halinde mülkiyet hükümlerine tabi bulunan bir terekede, terekeye ilişkin tüm tasarruf işlemlerinin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 640 ve 702. maddeleri uyarınca, tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması zorunlu olup, tasarrufi işlem niteliğindeki davanın da tüm mirasçılar tarafından birlikte açılması gerekir. Bir mirasçının, özellikle acele hallerde miras şirketinin menfaatini korumak için, bütün mirasçılar adına, yalnız başına dava açması mümkün ise de, bu şekilde açılan bir dava tüm mirasçıların katılımı sağlanmadan yürütemez. Bu halde, diğer mirasçıların da davaya katılımlarının sağlanması, muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi gerekir. Hal böyle olunca, davacıya diğer mirasçıların davaya katılımını sağlaması veya muvafakatlarını alması ya da terekeye temsilci tayin ettirmesi için süre verilmesi, taraf teşkilinin sağlanması halinde işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda tüm deliller toplanıp değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken taraf teşkili sağlanmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğu…" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Sarıveliler Sulh Hukuk Mahkemesinin 03.12.2014 tarihli ve 2014/68 E., 2014/99 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; bozma kararında davacının önce miras payına ilişkin talepte bulunduğu ancak yargılama sırasında talebini tereke adına değiştirdiği belirtilmesine karşın dosyada davacının bu yönde beyanının bulunmadığı, zira bozma sonrasında da davacı vekilinin ilk aşamadan beri davayı miras payına ilişkin açtıklarını beyan ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadastro öncesi irsen intikal hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin eldeki davada, davacı tarafından miras payına mı yoksa tereke adına mı talepte bulunulduğu, iştirak hâlinde mülkiyette üçüncü kişiye karşı açılan davada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 640 ve 702. maddeleri uyarınca davanın tüm mirasçılar tarafından birlikte açılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

 III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümünde elbirliği mülkiyetinin niteliği ve özelliği üzerinde durulmasında yarar vardır.

13. Bilindiği üzere, TMK'nın 599. maddesi hükmü uyarınca miras; murisin ölümüyle ve terekenin açılmasıyla mirasçılarına geçer ve mirasçılar terekedeki mallar (menkul- gayrimenkul) üzerinde bu tarih itibariyle hak sahibi olurlar.

14. TMK'nın “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde de;

“Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.

Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.

Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.

Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır…” hükmü öngörülmüştür.

15. Tereke (miras ortaklığı) TMK'nın 701 ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak) mülkiyetine tâbidir. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur. TMK'nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır.

16. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu ilke TMK'nın 701. maddesinde “...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.

Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır...” biçiminde yer almıştır. Bu itibarla elbirliği (iştirak) halinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Yasada veya elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur.

17. TMK'nın 702/2. maddesi, “Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir” hükmünü taşımaktadır. Ne var ki bu kural, uygulamada yumuşatılarak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 11.10.1982 tarihli ve 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla, bir ortağın tek başına dava açabileceği; ancak, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir.

18. TMK'nın 702/4. maddesinde “...ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır...” hükmü öngörülmüştür. Benzer şekilde TMK'nın 640. maddesinde de vurgulanan korumadan anlaşılması gerekenin ne olduğu da önem arz etmektedir. 4721 sayılı TMK'nın yürürlüğe girmesinden önce elbirliği ile (iştirak hâlinde) mülkiyet 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 581. maddesinde düzenlenmişti. Ancak uygulamada karşılaşılan bazı güçlüklerin giderilmesi için yeni düzenlemede TMK'nın 640. maddesine “Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır” hükmünü içeren dördüncü fıkra eklenmiştir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi, mirasta terekenin tâbi olduğu elbirliği mülkiyetine yöneltilen en güçlü eleştiri, birlikte hareket etme zorunda olmaları nedeniyle mirasçıların bireysel olarak terekedeki hakların korunması amacıyla hareket edememeleriydi. Maddeye eklenen dördüncü fıkra, bu eksikliği giderme amacına yönelik olarak getirilmiştir.

19. Buna göre; olağan koruma eylemleri ve buna bağlı olarak onarımlar, mahsullerin toplanması bozulacak olanların satılması, acele olarak yapılması zorunlu bulunan işlemin yerine getirilmesi ile istihkak, el atmanın önlenmesi, tapu sicilinde hak sahipliğinin saptanması gibi taksimi mümkün olmayan talepler, ortaklardan her biri tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 20.03.2013 tarihli ve 2012/8-861E.,2013/391 K.; 05.10.2016 tarihli ve 2014/14-1243 E., 2016/958 K. sayılı kararları).

20. TMK'nın 702/2. maddesinde sözü edilen terekeye ait haklar üzerinde tasarruf söz konusu ise, ortakların oybirliği ile karar vermeleri maddenin açık hükmü gereği olduğundan, tasarruf işlemi niteliğindeki tapu iptali ve tescil davasının tüm mirasçılar tarafından birlikte açılması veya terekeye temsilci atanması ve bu yolla davanın yürütülmesi gerekir. Bir mirasçı tüm mirasçılar adına tek başına dava açabilirse de, böyle bir davayı yalnız başına yürütemez. Bu durumda davanın hemen reddedilmeyip, diğer mirasçıların davaya katılımlarının veya muvafakatlerinin sağlanması ya da terekeye temsilci atanması için davacıya uygun süre verilmesi gerekmektedir.

21. Ancak dava halefiyet esasına göre tereke adına değil de kendi miras payı için açılmış ise tüm mirasçıların onayının alınmasına gerek bulunmamaktadır. Bir ya da bir kısım mirasçı terekeye ait bir mal veya alacaktan yalnız kendi payına düşen kısım için yalnız kendi adına dava açarsa, böyle bir dava reddedilir. Çünkü, bir veya bir kısım mirasçının iştirak halindeki pay üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Böyle bir dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılmasına (icazet vermesine) olanak yoktur. Diğer bir anlatımla, öteki mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması veya yöntemine uygun biçimde muvafakatlerinin alınması, ya da miras ortaklığına bir mümessil tayin edilerek onun huzuru ile davaya devam edilmesi mümkün değildir ve davanın reddi gerekir.

22. Aynı nedenle, tereke temsilcisi de, bir mirasçının yalnız kendi payı için açmış olduğu davaya icazet verip davayı devam ettiremez. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması ve öğretinin görüşü bu yöndedir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı 2001, C.1, s. 984 vd).

23. Somut olayın incelenmesine gelince; dava dilekçesinde, çekişmeli 496 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kök muris Ali B.'dan intikal ettiği ve terekenin taksim edilmediği belirtilerek davacının miras payı oranında tapu kaydının iptali ve tescil isteğinde bulunulduğu, davalının kök muris Ali B.’ın mirasçısı olmayıp üçüncü kişi durumunda olduğu, davacı vekilinin yargılama aşamasında 03.01.2012 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davalının sunmuş olduğu Sarıveliler Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/10 E., 2011/72 K. sayılı mahkeme kararında, mahkemece dava konusu evin miras malı olduğu ve evin paylaşılmadığına kanaat getirilerek iştirak hâlinde mülkiyet hükümlerine tabi olmak üzere taşınmazın tapuya tesciline karar verildiğini belirterek davanın kabulüne karar verilmesini istediği, duruşmadaki beyanlarında davanın kabulüne karar verilmesi yönündeki taleplerini tekrarladığı, Özel Daire bozma kararı sonrasında yapılan 21.10.2014 tarihli duruşmada da; "Biz davanın başından beri talebimizi müvekkil Ali B.'ın hissesi oranında tapu iptal tescil olarak açmıştık sonradan da talebimizi değiştirmedik bu nedenle mahkeme kararı doğrudur" şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.

24. Her ne kadar Özel Daire bozma kararında, davacının taşınmazın murisi Ali B.’dan intikal ettiğini ileri sürerek önce miras payına ilişkin talepte bulunduğu, daha sonra yargılama sırasında talebini tereke adına değiştirdiği belirtilmiş ise de, davacının miras ortaklığı adına değil yalnızca kendi miras payı için tapu iptal ve tescil istemiyle dava açtığı tartışmasızdır.

25. Buna göre yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, mahkemece, davacının tereke adına değil de miras payı oranında talepte bulunduğu yönündeki kabulü yerinde ise de, iştirak hâlinde mülkiyet hükümlerine tabi bir terekede, mirasçıların bir kısmının üçüncüye kişiye karşı kendi paylarına hasren açtıkları tapu iptali ve tescil davasının dinlenilmesinin mümkün olmadığı, böyle bir dava diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da açılmadığından davaya diğer mirasçıların katılmasına (icazet vermesine) ya da terekeye temsilci tayin edilerek onun huzurunda davaya devam edilmesine olanak da bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

26. Diğer taraftan, dava tarihi 20.07.2011 olmasına rağmen direnme kararının başlığında 19.09.2014 olarak yazılması, mahallinde her zaman düzeltilmesi mümkün maddi hata olarak kabul edildiğinden esas etkili görülmemiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.

27. Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.