T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/1-1202
KARAR NO    : 2017/1049

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ            :
Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 16/05/2014
NUMARASI              : 2014/229 - 2014/300
DAVACI                    : R.G. vekili Av. A.S.E.
DAVALILAR              : 1- R.H. vekili Av. A.Y. 2- M.G. 3- E.G.

Taraflar arasındaki  “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.10.2012 gün ve 2011/85 E., 2012/294 K. sayılı karar davalı Recep H. vekili ile davalı Mehmet G.'ün temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.11.2013 gün ve 2013/276 E., 2013/16152 K. sayılı kararı ile;

"… Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı  tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı; oğlu Erol'un zor durumda olması sebebi ile çekişmeye konu dükkanını ipotek ettirebilmesi amacıyla vekâlet verdiğini, Erol'un, diğer bir oğlu olan davalı Mehmet'e olan borcu ve onun yönlendirmesi ile taşınmazı Mehmet'in eşinin kız kardeşinin kocası olan davalı Recep'e muvazaalı olarak devrettiğini, herhangi bir para almadığını, temlikin diğer çocuklarından da mal kaçırmaya yönelik olduğunu ileri sürerek  eldeki davayı açmıştır.

Davalı Erol, ipotek ettirebilmek için vekâleti  aldığını, abisinin baskıları sonucu bacanağı olan Recep'e taşınmazı sattığını, davacının haklı olduğunu bildirip davayı kabul etmiş, davalı Recep, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, vekilin Vakıfbank hesabına parayı yatırdığını, iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, davalı Mehmet ise olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı ve davalı Recep'in de Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kat mülkiyeti kurulu 44 ada 11 parselde kayıtlı çekişmeye konu 1 nolu dükkanın davacıya ait olduğu, Çatalca 1. Noterliği'nin 26.11.2009 tarihli düzenleme şeklinde vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği davalı oğlu Erol'un anılan dükkanı 01.12.2009 tarihinde davalı Recep H.'a 10.000.-TL bedelle satış göstermek suretiyle devrettiği  anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, "benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1.maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona  dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında  bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. 

Somut olaya gelince; çekişmeye konu vekâletnamenin özel vekâletname olup, satış yetkisinin bulunduğu, davacının rızası ile vekâletnamedeki yetkileri bilerek  oğlunu vekil tayin ettiği, dinlenen tanıklardan Sayit Dönmez'in anlatımında; davalı Erol'un kendisine gelerek dükkanı sattığını, almak isteyip istemediğini sorduğunu beyan ettiği, kaldı ki davalı Erol'un da davayı kabul beyanında açıkça; taşınmazı sattığını ifade ettiği  anlaşılmaktadır.

Öte yandan, mahallinde yapılan uygulama neticesinde teknik bilirkişilerden alınan rapor sonucunda devir tarihinde taşınmazın gerçek değerinin 95.000.-TL olduğu anlaşılmış ve vekil tarafından davalı Recep'e 10.000.-TL bedel üzerinden temlik gerçekleştirilmiş ise de; davalı Recep H.'un satış bedelinin gerçekte 90.792.-TL olduğunu ve satış bedelini 01.12.2009 tarihinde vekilin Vakıfbank Hesabına yatırdığını savunması ve Vakıfbank Çatalca Şubesi ile yapılan yazışma ile; 01.12.2009 tarihinde  Erol G.'ün takip hesabına Recep H.'un 90.792,36-TL yatırıldığı  ve yatırılan bu miktarın vekilin izlenen risklerinin tahsil ve tasfiyesinde kullanılarak Erol'un kredilerinin teminatını teşkil eden teminatta bulunan Mehmet G.'e ait taşınmazdaki ipoteğin fek edildiğinin bilgi verilmesi karşısında, davalı Recep'in savunmasının doğrulandığı ve resmi aktin aksinin banka kayıtları ile ortaya konularak alıcı Recep'in satış karşılığı vekile 90.792,36.-TL ödeme yaptığı  kuşkusuzdur.  

Diğer taraftan; ödenen satış bedeli ile bankaya olan kredi borcu kapatılan davalı Erol'un olay sebebi ile kazançlı çıktığı, bu nedenle davayı kabul beyanının diğer davalıları etkilemeyeceği, öte yandan davalı Mustafa'nın eşi olduğu beyan edilen dava dışı Selma G.'ün 01.12.2009 tarihinde Halkbankası hesabından çekmiş olduğu 91.300.-TL'nin taşınmazın alımı için kullanıldığı iddiasının da kanıtlanamadığı gibi, temlik karşılığı gerçek bedele yakın bir miktarda vekil Erol'a ödeme yapıldığı gerçeğini de değiştirmeyeceği açıktır.

Öyle ise belirtilen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; temlikin iradi olduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır. Şayet vekil tarafından satışa ilişkin bedel davacıya ödenmemiş ise, davada bedelden kaynaklanan bir istek bulunmadığına göre vekil aleyhine bedelden kaynaklanan dava açılması da  olasıdır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir..."

gerekçesi ile oyçokluğuyla  bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı Recep H. vekili,

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre ve özellikle Özel Daire bozma kararının  ondördüncü paragrafının üçüncü satırında davalı Mehmet'in adının maddi hata sonucunda "Mustafa" olarak yazıldığı anlaşılmış olmakla, "Mustafa" olarak yazılmış olan kelimenin "Mehmet" olarak düzeltilerek maddi hatanın bu şekilde giderilmesine ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı Recep H. vekilinin temyiz itirazının kabulü ile yukarıda açıklanan maddi hatanın giderilerek, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden  dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 31.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.