T.C.
YARGITAY    
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2020/2899
KARAR NO         : 2021/2319

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ            : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
TARİHİ                      : 15.03.2019
NUMARASI              : 2017/1563 - 2019/559
DAVACI                    : Ü.A.
VEKİLİ                     : AV. S.G.
DAVALI                    : A.P.
VEKİLİ                     : AV. B.D.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 10.11.2016 tarih ve 2014/264 E. - 2016/788 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi'nce verilen 15.03.2019 tarih ve 2017/1563 E. - 2019/559 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dr. Yasemin Yücesoy Yılmaz tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davacı ile davalının Bozcaada'da bulunan arsaların alım satımı konusunda anlaştıklarını ve davacının 500.000,00 TL bedelli senedi davalıya verdiğini, davalının bu senede dayalı olarak Almanya'daki Bochum Eyalet Mahkemesi'nde alacak davası açtığını, mahkemenin davanın kabulüne karar verdiğini, bunun üzerine davacının Ham Yüksek Eyalet Mahkemesi'ne temyiz başvurusunda bulunduğunu, ancak Ham Yüksek Eyalet Mahkemesi'nin 500.000,00 TL'nin ödenmesine ve 5 puan faize hükmettiğini, bunun üzerine davacının, davalının Almanya'daki hesabına 500.000,00 TL'lik senede karşılık 03.06.2013, 10.06.2013 ve 18.06.2013 tarihlerinde toplam 275.287,63 EURO ödeme yaptığını, bu ödemelere rağmen davalının İstanbul 10. İcra Müdürlüğü'nün 2009/58.2 esas sayılı dosyasında aynı senedi takip dayanağı yapmak suretiyle mükerrer tahsilat yoluna gittiğini iddia ederek davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davalı aleyhine %20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının aynı konuda Tübingen Eyalet Mahkemesi'nde 5 O 19/14 sayılı ile dava açtığını ve aynı iddiaları ileri sürerek senedin kendisine iadesi ile takibin iptalini istediğini, davanın halen devam etmekte olduğunu, ayrıca menfi tespit talep edilen miktarın belli olmadığını, icra takibinin 2009 yılında kesinleştiğini, davacının borcun sebebine yönelik Bozcaada Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davanın reddedildiğini, yine icra hukuk mahkemesinde açtığı takibin iptali davasının da reddedildiğini, borcun ödendiği iddiasının doğru olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi’nce, davacının arsa satışı nedeniyle davalıya verdiği 500.000,00 TL bedelli senedin ödendiğini, buna rağmen davalının takibe devam ettiğini iddia ederek menfi tespit davası açtığı, taraflar arasında aynı konuda Tübingen Eyalet Mahkemesi’nde devam eden bir dava bulunduğu, alınan bilirkişi raporunda karar kesinleşmemiş olsa da milletlerarası derdestliğin söz konusu olacağının belirtildiği, davalı vekilinin karara itiraz edildiğine ve yargılamanın devam ettiğine dair belge örneklerini ibraz ettiği, yargılamanın devam ettiği, dolayısıyla milletlerarası derdestliğin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi’nce, somut olay bakımından uyuşmazlığın derdestlik bulunup bulunmadığına ilişkin olduğu, 5718 sayılı MÖHUK’ta milletlerarası derdestlik konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte 41. ve 47. maddelerindeki hükümlerde yabancı derdestliğin dikkate alınacağının kabul edildiği, Türk Milletlerarası Usul Hukuku sisteminde yer alan ve derdestliğin kabulüne cevaz veren bu iki hükme Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmalardan doğan derdestlik hallerini de eklemek gerektiği, buna göre davanın daha önce açıldığı devlet mahkemesinde verilecek kararın Türkiye'de tanınması ve tenfizi mümkün ise milletlerarası derdestliğin kabul edilmesi gerektiği, 6100 sayılı HMK'nun 114/ı maddesi uyarınca derdestliğin dava şartı olduğu, eldeki davanın 13.08.2014 tarihinde açıldığı, davacı Ümit A. tarafından Tübingen Eyalet Mahkemesi'nde açılan davanın 31.01.2014 tarihinde kayda alındığı, yargılamasının devam ettiği, eldeki davaya konu iddia ve istemler ile Almanya'da açılan davadaki iddia ve istemlerin aynı olduğu, açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava şartları, mahkemece bir davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için gerekli olan koşullardır. Yargılamanın her aşamasında dava şartlarının var olup olmadığı mahkemece re’sen incelenmelidir.

6100 sayılı HMK’nın “dava şartları” başlıklı 114. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde; “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması”, yani derdestlik, iç hukukumuzda dava şartı olarak öngörülmüştür. Derdestliğin ilk koşulu, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir davanın daha önce açılmış olmasıdır. İkinci koşulu, daha önce açılmış bulunan davanın halen görülmekte ve kesin hükümle sonuçlanmamış olmasıdır. Bu iki koşulun birlikte bulunması durumunda derdestlik söz konusu olmaktadır.

Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde derdestlik, iç hukukumuzda bir dava şartı olarak düzenlenmesine rağmen 5718 sayılı MÖHUK’ta milletlerarası derdestlik konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. 6100 sayılı HMK’da olduğu gibi açık bir düzenleme olmadığı sürece yabancı ülkede açılan ve görülmekte olan bir davanın, iç hukukumuzdaki bir dava bakımından derdestlik teşkil edeceğini kabul etmek doğru değildir. Böyle bir kabul, Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin, buna bağlı olarak bir bakıma egemenlik hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır. Öte yandan yabancı bir ülkede açılmış ve görülmekte olan bir dava sonucunda verilecek kararın tanınıp tenfiz edileceği de belli olmadığından milletlerarası derdestliğin kabul edilmesi, yargılamanın gecikmesine sebebiyet vererek davacının adil yargılanma hakkının zedelenmesine neden olacaktır. Yabancı bir mahkemede açılan ve görülen bir davada verilip kesinleşen bir karar bile, ülkemizde ancak tanınıp tenfiz edildiğinde hukuki sonuç doğurmaktadır. Bu gerçeklik karşısında yabancı bir ülkede henüz görülmekte olan bir davanın iç hukukumuz bakımından derdestlik teşkil edeceğini kabul etmek Yasa Koyucu’nun amacına da uygun değildir.

Somut uyuşmazlığa gelindiğinde ilk derece mahkemesince yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde Almanya’da daha önce açılan, tarafları, konusu ve sebebinin aynı olduğu iddia edilen davanın eldeki dava bakımından derdestlik teşkil etmeyeceği kabul edilerek davanın esası hakkında inceleme ve araştırma yapılıp deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmesi doğru görülmediğinden, temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıdaki açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                        Üye                  Üye                   Üye                Üye
M. Bülent SELÇUK      A. YAMAN       S. KAHVECİ      M. TUNÇ       M. ÖZDEMİR