5561 SAYILI KANUNDAKİ YAYIN DURDURMA VE KALDIRMA TALEPLERİ TMK 24 VE 25 HÜKÜMLERİNDEKİ DÜZENLEMEYİ ORTADAN KALDIRMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Mar
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-2603
KARAR NO   : 2021/1389

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 06/12/2016
NUMARASI                : 2016/196 - 2016/522
DAVACI                      : M.Ö. vekili Av. A.S.
DAVALILAR               : 1- M.A.Ö.
                                      2- A.P. Medya Takip Merkezi A.Ş. vekilleri Av. M.U.

1. Taraflar arasındaki “kişilik haklarına yönelik saldırının hukuka aykırılığının tespiti ile durdurulması, kaldırılması ve üçüncü kişilere duyurulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkette 22.07.2005 ilâ 22.05.2010 tarihleri arasında müşteri ilişkileri temsilcisi olarak çalıştığını, ayrıca davalı şirket ile organik bağı bulunan P.-N. Halkla İlişkiler Araştırma ve Değerlendirme Hizmetleri A.Ş’de yönetim kurulu başkan vekili olarak görev yaptığını, bu görevinden ise 04.01.2012 tarihinde ayrıldığını, davalı Mehmet Ali Ö.'ın davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olduğunu, davalı şirketin 12.11.2012 tarihinde yayınladığı basın duyurusunun içeriğinde yer alan “Ajans P., ABD'den getirdiği bilişim suçları uzmanı özel bir ekiple, network sistemine giren ve veri hırsızlığı yapan kişilerin, M.M firması adına çalışmaya başlayan eski iki personeli olduğunu tespit etti” şeklindeki ifadelerin kullanıldığını, bu duyurunun e-posta yoluyla medya ve diğer sektörlerdeki kişiler ile firmalara gönderildiğini, ayrıca davalı şirketin 20.11.2012 tarihinde yayınladığı ikinci basın duyurusunda da müvekkilinin “veri çalmakla” suçlandığını, davalı Mehmet Ali Ö.'ın “twitter” hesabında da konu ile ilgili mesajlar yazıldığını, bu duyuruların müvekkilinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini ileri sürerek bu duyuruların hukuka aykırılığının tespiti, durdurulması, kaldırılması ve üçüncü kişilere bildirilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin medya takip alanında hizmet ürettiğini, davacının ise müvekkil şirketin kardeş şirketi konumunda bulunan dava dışı P.-N. Halkla İlişkiler Araştırma ve Değerlendirme Hizmetleri A.Ş’de 24.07.2010 ilâ 04.01.2012 tarihleri arasında yönetici olarak çalıştığını, müvekkili tarafından oluşturulan medya takip hizmet verilerinin bilgisayar ortamında davacı tarafından usulsüz olarak transfer edildiğini, davacının bu eylemi nedeniyle Savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu ve kendisine karşı tazminat davası açıldığını, diğer müvekkilinin “twitter” hesabından yaptığı açıklamaların ise davacının kişilik haklarını ihlal etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.01.2014 tarihli ve 2012/452 E., 2014/23 K. sayılı kararı ile; davacının kişilik haklarına saldırı ve hukuka aykırılıktan dolayı eda davası niteliğinde bir tazminat davası açması mümkünken hukuka aykırılığın tespiti istemli dava açmasında hukukî yararının bulunmadığı, keza internet ortamında yer alan yayınların kaldırılması yönündeki istemin de 5651 sayılı Kanun uyarınca sulh ceza mahkemesinin görevine girdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar onanmış ise de davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Dairenin 22.02.2016 tarihli ve 2015/13252 E., 2016/2190 K. sayılı kararı ile;

“... Dava, hukuka aykırılığın tespiti, durdurulması ve üçüncü kişilere bildirilmesi istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, temyiz istemi üzerine dairemizin 04/06/2015 gün ve 2015/6149-7354 sayılı ilamı ile onanmıştır.

İnternet ortamında yapılan yayınlar nedeniyle açılan davada mahkemece, hukuka aykırılığın tespitinin istenilmesinde hukuki yarar bulunmadığı; yayınların kaldırılması yönünden ise, 5651 sayılı Yasa uyarınca sulh ceza mahkemesinin görevli olduğu gerekçeleriyle ret kararı verilmiştir.

Davanın dayanağı, TMK'nın 24. ve 25. maddeleri olup; hukuka aykırılığın tespiti, ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir. Yasanın özel düzenlemesi karşısında, tespit davalarına ilişkin genel kurallar uyarınca hukuki yarar yokluğundan söz edilemez. Mahkemenin, bu yöne ilişkin gerekçesi yerinde görülmemiştir.

Diğer yandan, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile; yalnızca cezai sorumluluk ve yaptırımlar öngörülmüş; hukuki sorumluluk konusunda, bir düzenleme yapılmamıştır.

Yasal düzenlemeler gözetildiğinde 5651 sayılı Kanun'un TMK'nun 24. ve 25. maddelerini ortadan kaldırdığı kabul edilemez. Davacı kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle hukuki veya cezai korunma yollarının seçiminde özgür olup sadece cezai veya sadece hukuki korunma isteminde bulunabilir. Bu konudaki seçimlik hak davacıya ait olup davacı genel hükümlere göre tesbit, durdurma isteminde bulunmuştur. Davacı temyize konu bu işte hukuki himaye isteminde bulunulmuş olup; TMK'nun 24. ve 25. maddeleri hükümleri çerçevesinde istem incelenerek işin esası hakkında hüküm kurulması gerekir. Mahkemece talebe uygun olmayan gerekçelerle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…’’ gerekçesi ile oy çokluğuyla karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2016/196 E., 2016/522 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; internet yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan yayının hukuka aykırılığın tespiti ve durdurulması istemine ilişkin eldeki davanın açılmasında davacının hukukî yararının bulunup bulunmadığı, yayının kaldırılmasına yönelik isteme ilişkin ise 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine mi yoksa 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde düzenlenen genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesine mi başvuru yapılacağı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Kişilik hakkı, kişinin doğumla kazandığı, bağımsız varlığını ve bütünlüğünü oluşturan, hayat, beden ve ruh tamlığı, vicdan, din, düşünce ve çalışma özgürlüğü, onuru, ismi, resmi, sırları ile aile bütünlüğü ve duygusal değerlerin tümüne denir.

14. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

Hükmünü içermektedir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 25. maddesinde ise;

“Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.

Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.”

Hükmü yer almaktadır.

16. Görüldüğü üzere kişilik hakları zarara uğrayanların hangi davaları açabileceği TMK’nın 25. maddesinde sayılmıştır. Bunlar: Saldırıya son verme (durdurma), önleme, hukuka aykırılığın tespiti, maddi tazminat, manevi tazminat ve vekâletsiz iş görmeden doğan davalardır.

17. Uyuşmazlığın çözümü açısından 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un da incelenmesi gerekmektedir.

18. 5651 sayılı Kanun’un çıkarılış amacı internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.

19. Kanun’un 8. maddesinde; internet ortamında yapılan ve içeriği suç oluşturan yayınlarla ilgili erişimin engellemesini düzenlemiş olup bu suçlar ise maddede tek tek sıralanmıştır.

20. Kanun’un “İçeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı” başlıklı 9. maddesinde ise;

“(1) İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki gün içinde, talebi yerine getirir. Bu süre zarfında talep yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır.

(2) Talebin reddedilmiş sayılması halinde, kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.

(3) Sulh ceza hâkiminin kesinleşen kararının, birinci fıkraya göre yapılan başvuruyu yerine getirmeyen içerik veya yer sağlayıcısına tebliğinden itibaren iki gün içinde içerik yayından çıkarılarak hazırlanan cevabın yayımlanmasına başlanır.

(4) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İçerik veya yer sağlayıcının tüzel kişi olması halinde, bu fıkra hükmü yayın sorumlusu hakkında uygulanır.”

Düzenlemesi yer almaktadır.

21. Gelinen aşamada tespit davası ile hukukî yarar kavramlarının da irdelenmesinde yarar vardır.

22. Tespit davası, hukukî ilişkide bir kaygı, güvensizlik ve endişe olan hâllerde başvurulabilecek bir araçtır. Bu dava ile hukukî ilişki hakkındaki kuşku ve tereddütler giderilebilir. Tespit davaları hakların istikrarını temin etmekle toplumsal bir yarar sağlar. Bu davanın amacı hukukî belirsizliği gidermek, yani hukukî ilişkilerin taraflar açısından belirli hâle getirmekten (hukukî belirliliği sağlamaktan) ve bu yolla hukukî barışı sağlamaktan ibarettir (Kuru, Baki/Budak, Ali Cem: Tespit Davaları, 2. Baskı, 2010, s. 68, 69).

23. Tespit davası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 106. maddesinde;

“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.

(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.

(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz”

Şeklinde düzenlenmiştir.

24. Bu hükümden hareketle; mahkeme tarafından tespit davasının esasına girilerek davacının talebi hakkında bir hüküm verilebilmesi için usul hukukundaki genel dava şartlarına ek olarak, dava konusunun bir hakka veya hukukî ilişkiye yönelik olması ve davacının tespit davası açmakta hukukî yararının bulunması gerekmektedir.

25. Medeni usul hukukunda hukukî yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.

26. Hukukî yarar dava şartlarından olup, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan, olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır. Bu nedenle menfaate, davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.19-21).

27. Son olarak kişilik haklarına saldırı hâlinde açılabilecek davalarda görevli mahkemenin tespit edilmesi açısından “görev” hususuna da değinmek gerekmektedir.

28. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Görevin belirlenmesi ve niteliği” başlıklı 1. maddesinde;

“Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü yer almaktadır.

29. “Asliye hukuk mahkemelerinin görevi ” başlıklı 2. maddesinde ise;

“(1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.”

Hükümlerini içermektedir.

30. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davanın hukuka aykırılığın tespiti, yayının durdurulması, kaldırılması ve üçüncü kişilere bildirilmesi istemlerine ilişkin olduğu, mahkemece hukuka aykırılığın tespitine yönelik istemin hukukî yarar yokluğundan reddine, yayının durdurulması ve kaldırılmasına yönelik istemlerin ise 5651 sayılı Kanun uyarınca Sulh Ceza Mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

31. Davacı TMK'nın 24. ve 25. maddeleri uyarınca duyuruların hukuka aykırılığının tespitini talep etmiştir. Hem TMK’daki düzenleme hem de yukarıda açıklanan HMK’nın tespit davasına ilişkin genel düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde davacının eldeki tespit davasını açmakta güncel ve korunmaya değer bir hukukî yararının bulunduğu kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekmektedir. Keza TMK’nın 25. maddesine göre davacının eda davası niteliğinde bir tazminat davası açmadan tek başına saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyeceği açıktır.

32. Davacının yayının durdurulması ve kaldırılmasına yönelik talepleri bakımından ise; 5651 sayılı Kanundaki düzenlemenin MK 24 ve 25. maddelerindeki düzenlemeyi ortadan kaldırmayacağı ve şahıs varlığına ilişkin davalarda aksine düzenleme yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu (HMK.m.2) hususları dikkate alındığında davacı Türk Medeni Kanunu kapsamında özel hukuk alanına dahil bir talepte bulunduğu için bu talebi nedeniyle asliye hukuk mahkemesine başvurma hakkına sahiptir.

33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Diğer taraftan, dava tarihi “28.12.2012” olmasına rağmen direnmeye ilişkin karar başlığında “25.04.2016” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.

35. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.