AKICI ŞEKİLDE OKUMA YAZMA BİLMEYEN VE AKRABASI OLAN YÜKLENİCİYE GÜVENEN KİŞİYE DAHA AZ DEĞERLİ YER VERİLMESİ HİLE TEŞKİL EDER.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Kas
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(23)15-1815
KARAR NO   : 2021/769

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 19/02/2015
NUMARASI                : 2014/470 - 2015/60
DAVACI                      : İ.K. vekili Av. D.G.Y.
DAVALI                      : T. Yapım İnş. Müh. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. A.A.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile davacının 1. normal kat 3 nolu daire ile 3. normal kattaki 5 numaralı dubleks dairenin müvekkiline verilmesi, kalan kısımların davalı şirket üzerinde kalacağı konusunda anlaştıklarını, ancak tapu dairesine gittiklerinde anlaştıkları dairelerin kendisine verilmemesi üzerine orayı terk ettiğini, daha sonra eşi ile yüklenici olan akrabasının ısrarı üzerine tekrar tapu dairesine gittiklerini, burada tekrar münakaşa çıkması üzerine tapu müdürünün mahalline gelerek konuyu davacıdan dinlediğini ve görevli memura 3. normal kat 5 nolu dairenin İsmail K. adına tescili olabilecek şekilde işlemin yapılması talimatı verip ayrıldığını, davacının buna inanarak memurun hazırladığı belgeyi imzaladığını, ancak davalı şirket temsilcisi Yasin S.'ın oyununa geldiğini, 3. kat 6 nolu dairenin kendi adına tescil edildiğini ve kat irtifakının bu şekilde kurulduğunu sonradan fark ettiğini, okuma yazması olmadığı için kandırıldığını, durumu derhâl davalıya bildirdiğini, kendisinin de bir hata olduğunu ve en kısa zamanda bu hatayı düzelteceğini söylediği hâlde bugüne kadar bir gelişme olmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazda 3. kat 5. nolu dairenin tapusunun iptal edilerek müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirket tarafından sözleşmeye uygun olarak yapılan taşınmazda anlaşmazlık bulunmadığını, yapılan binanın sözleşmeye uygun şekilde 1. kat 3 nolu daire ve 3. kat 5 nolu dairenin davacı adına tapuya tescil edileceğini, ancak davacının itirazı üzerine tescil aşamasında tapu dairesinde sözleşmeye dayalı olarak işlem yapılamadığını, çünkü davacının diğer dairenin kendi adına tescilini talep ettiğini, hatta satıştan bir gün önce tapu dairesini terk ettiğini, ertesi gün müvekkili şirket yetkilisi ile birlikte tapu dairesine giderek taşınmazın doğrudan satışı için başvuru istem belgesini imzaladığını, tapudaki satış aşamasında bizzat davacı tarafından arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi hükümleri feshedilerek bağımsız bölümlerin davacı tarafından müvekkili şirkete satışının yapıldığını, bu nedenle müvekkili şirketin sözleşmeye uymadığı ve kötü niyetle hareket ettiği iddialarının yerinde olmadığını, davacının tapu dairesinde projeyi inceleyerek müvekkilinin muvafakati ile ve istediği daireyi proje üzerinde imzalamak suretiyle beyanını açıkladığını ve satışı yaptığını, davacının kendi iradesi ile satış sırasında 6 nolu dairenin kendi adına tescilini istediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.02.2013 tarihli ve 2011/243 E., 2013/41 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine göre 3 ve 5 nolu dairelerin davacıya ait olması gerektiği hâlde, tapu dairesinde davacının yanıltılarak 6 numaralı ve binanın arka cephesinde bulunan dairenin davacı adına tapuya tescilinin yapıldığı, taraflar arasındaki sözleşmenin aksine 6 nolu dairenin davacıya ait olacağına ilişkin yazılı bir belge sunulmadığı, tapuda işlem yapılırken arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tapuya ibraz edilmediğinin anlaşıldığı, davacının tapuda yanıltılarak arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi aksine işlem yapmasına neden olunduğu, dairelerin konumuna göre aralarında değer farkı da bulunduğu anlaşıldığından yolsuz tescilin iptaline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı adına kayıtlı 5 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali bu bağımsız bölümün davacı adına tapuya tesciline; aynı taşınmazın davacı adına kayıtlı 6 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 18.12.2013 tarihli ve 2013/5629 E., 2013/8155 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili, müvekkili ile davalı yüklenici şirket arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, müvekkiline 3. kat 5 numaralı dubleks dairenin verileceği kararlaştırıldığı halde, tapu dairesinde kat irtifakı tesisi sırasında, davalının müvekkilinin okuma yazma bilmemesinden faydalanarak müvekkilini hataya düşürüp 6 numaralı dubleks dairenin müvekkili adına tescilini sağladığını ileri sürerek, davalı adına kayıtlı 5 numaralı dairenin tapusunun iptali ile müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının tapuda kat irtifakı tesis edilirken, kendi rızası ile 6 numaralı dairenin adına tescilini istediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki sözleşmeye göre, 3 ve 5 no'lu dairelerin davacıya ait olması gerektiği halde, tapuda davacının yanıltılarak binanın arka cephesinde bulunan 6 no'lu dairenin davacı adına tapuya tescilinin yapıldığı, sözleşmenin aksine 6 no'lu dairenin davacıya ait olacağına ilişkin yazılı bir sözleşme sunulmadığı, tapuda işlem yapılırken taraflar arasındaki sözleşmenin tapuya ibraz edilmediği, davacının tapuda yanıltılarak sözleşmenin aksine işlem yapmasına neden olunduğu, dairelerin konumuna göre aralarında değer farkı da bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile 5 no'lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline, davacı adına kayıtlı 6 no'lu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, hile nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Kuşkusuz bir kimsenin gerçek anlamda kendisine ait olmayan bir şeyi kendisine aitmiş gibi işlem yapması, trampaya kalkışması ve şeklen bu işlemleri gerçekleştirmesi BK'nın 28. maddesinde ifadesini bulan hileyi oluşturur. Anılan hükümde düzenlenen hile, bir kimsenin gerçek durumunu bilmesi halinde kabul etmiyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından sebebiyet verilmesidir.

Taraflar arasında 12.07.2007 tarihinde noter huzurunda düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, davacının okur yazar olduğu yönünde beyanda bulunarak sözleşmeyi imzaladığı, sözleşmeden sonra tapu dairesinde gerçekleştirilen 30.09.2010 tarihinde taşınmazın 19/30 hissesinin davacı tarafından davalı yükleniciye devrine ilişkin resmi senet ile yine her iki tarafça taşınmaz üzerinde kat irtifakı tesisine ilişkin olarak yapılan istem sonucu düzenlenen resmi senette, davacının kendisi tarafından yazıldığını kabul ettiği "okudum" şerhini imzaladığı anlaşılmıştır.

Taraflarca düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, 5 numaralı dubleks dairenin davacıya ait olduğu kararlaştırılmış ise de, Tapu Müdürlüğü'nde kat irtifakı tesisi edilirken tarafların istemi doğrultusunda düzenlenen resmi senette sözleşmenin aksine 6 numaralı dubleks dairenin davacıya ait olduğu kararlaştırılmış olduğundan, düzenlenen bu resmi belge karşısında mahkemenin sözleşmenin aksine yazılı belge sunulmadığı gerekçesinde isabet bulunmamaktadır.

Dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 28. maddesinde "diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunamaz" hükmüne yer verilmiş ve 31. maddesinde hilenin anlaşıldığı tarihten itibaren bir senenin geçmesiyle akde icazet verildiği kabul edilmiştir. Öncelikle hile nedenine dayalı bir davanın dinlenebilmesi için ileri sürülen vakıaların hile olarak kabul edilmesi ve akdin diğer tarafının hile yaptığının ispatlanması gereklidir. YHGK'nın 15.12.2004 tarih ve 14-558 E, 4-722 K; 09.02.2005 tarih ve 1-7 E, 47 K sayılı ilamlarında açıklandığı üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede yanıltma sözkonusudur. Hile koşullarının varlığı halinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Bunun yanı sıra, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması da hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def'i yahut dava yoluyla bu hak kullanılabilir. Somut olayda, davacı vekili tapudaki işlem sırasında müvekkilinin okuma yazma bilmemesinden faydalanılarak hatalı irade beyanına yöneltildiğini, 5 no'lu daire yerine 6 no'lu dairenin adına tescilinin sağlandığını, yanıltılan iradesinin fesada uğratıldığı iddiasında bulunulduğuna göre, HMK 203/1-ç bendi (HMUK 293/5. maddesi) uyarınca tanık dinletebilir.

Bu durumda mahkemece, davanın 818 sayılı BK'nın 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürede açıldığı da gözetilerek, davacının okuma yazma bilmediği ve dolayısıyla hileye maruz kaldığını kanıtlama yükümlülüğü altında olduğunun kabulü ile tüm delilleri değerlendirilmek ve yukarıdaki açıklamalar ve ilkeler gözetilmek suretiyle uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.02.2015 tarihli ve 2014/470 E., 2015/60 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi feshedilmediği hâlde tapuda sözleşmeye aykırı kat irtifakı kurularak tescil işlemi yapıldığı, davacı tanıklarının davacının okuma yazma bilmediği ve davalının öz dayıları olduğu beyanına davalı tarafça itirazda bulunulmadığı, resmî senette arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde davacının okur yazar olduğu yazılmışsa da yazı ve imza karakterine bakıldığında akıcı şekilde okuma yazma bilmediği, genelde imza atıp adını yazabilenlere okur yazar muamelesi yapıldığı, olayda da durumun bu olduğunun anlaşıldığı, davacı okur yazar olmayan bir kişi olarak kabul edildiğinde karşı tarafta akrabası olunca yazılanlara güvenerek imzalandığının kabulü gerektiği, aksi durumda gönül rızası ile 5 numaralı daire yerine 6 numaralı daire davacının adına tescil edildikten sonra eldeki davayı açmasının anlamsız olduğu gibi iki daire arasında ön cephe ve arka cephe farkı bulunduğundan sebepsiz yere hakkından feragatının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine göre 3. kat 5 nolu bağımsız bölümün davacı adına tescil edilmesi gerekirken 6 nolu bağımsız bölümün tescil edilmesinde hile iddiasına dayalı olarak mahkemece taraf delilleri değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle irade bozukluğu hâllerinden hileye ilişkin olarak açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

13. Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukukî işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun bir hukukî sonuç doğurabilmesi için o hukukî işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.

14. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı., Ankara 2017, s. 392).

15. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 30 ilâ 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.

16. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. BK'nın 23 ve devamı maddelerinde "...ilzam olunamaz." (BK’nın 23), "...o akit ile ilzam olunmaz." (BK’nın 28), "...kendi hakkında lüzum ifade etmez" (BK’nın 29/I), TBK'da ise "...bağlı olmaz." (TBK’nın 30), "...sözleşmeyle bağlı değildir." (TBK’nın 36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanınmıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukukî işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

17. Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukukî işlemler için de geçerlidir.

18. İradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak hile, BK'nın 28. maddesinde;

“Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

19. Kanun’da hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.

20. Hilede kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Hilede, irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 08.07.2020 tarihli ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.

21. Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (BK. m. 28). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasaydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında illiyet bağı bulunmalıdır (Eren, s. 414 vd., HGK'nın 08.07.2020 tarihli ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararı).

22. Taraflardan birinin, diğerinin aldatması (hilesi) ile sözleşme yapması hâlinde yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı sayılmayacağı Kanun’un açık hükmü gereğidir.

23. Aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukukî işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 203/1-ç maddesinde, senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, hile olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür.

24. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelince, taraflar arasında 12.09.2007 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme uyarınca davacıya ait arsa üzerinde yapılacak binanın 1. normal kat 3 nolu daire ile 3. normal kat 5 nolu dubleks dairenin davacıya verileceği, bodrum kat 1 nolu daire, zemin kat 2 nolu daire, 2. kat 4 nolu daire ve 3. kat 6 nolu dubleks dairenin ise yüklenicide kalacağı kararlaştırılmıştır.

25. Taraflar arasında imzalanan 30.09.2010 tarihli resmî senet ile, dava konusu arsanın tamamı davacı adına kayıtlı iken, 11/30 pay davacı üzerinde bırakılarak, geri kalan 19/30 pay kat karşılığı olarak 66.500 TL bedelle davacı şirkete temlik edilmiştir.

26. Taraflarca imzalanan 05.10.2010 tarihli resmî senetle, dava konusu taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurulmuş, buna göre davalı yüklenici tarafından yapılan binada 5 nolu dubleks daire, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca davacı adına tescil edilmesi gerekirken davalı yüklenici adına, 6 nolu daire ise davacı adına tescil edilmiştir.

27. Dosya içerisinde yer alan 05.12.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre, sözleşme gereği davacıya verilmesi gereken 5 nolu dairenin 6 nolu daireden 3,30 m2 daha büyük olduğu, 6 nolu dairenin hol alanının büyük tutularak diğer odaların alanlarının 5 nolu daireye göre daha az alanlı projelendirildiği, 6 nolu dairenin binanın arka cephesinde yer aldığı, 5 nolu dairenin 6 nolu daireye göre daha kullanışlı, konum ve manzara yönünden de daha iyi olduğu, bu nedenle 5 nolu dairenin daha değerli olduğu, iki daire arasında 35.000 TL değer farkı bulunduğu belirtilmiştir.

28. Hile iddiası tanık dâhil her türlü delille ispatlanması mümkün olup, davacı taraf hile iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış, yargılama aşamasında dinlenen tanıklar da beyanlarında özetle; yüklenici şirket sahibinin kendilerinin dayısı olduğunu, sözleşme gereği 5 nolu dairenin davacı babaları adına tescil edilmesi gerekirken yüklenici olan akrabasına güvendikleri hâlde tapuda yanıltılarak 6 nolu dairenin davacı adına tescilinin yapıldığını, sonrasında bu durumu davalıya sorduklarını, dayısının bu durumu düzelteceğini söylemesine rağmen gerekli düzeltmeyi yapmadığını ifade etmişlerdir.

29. Taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi olduğu hâlde, bu sözleşmeye aykırı olarak kat irtifakı tesis edilmiş ve davacıya verilmesi gereken 5 nolu daire yerine 6 nolu daire davacı adına tescil edilmiştir. Dinlenen tanıklar, davacının okuma yazma bilmediğini ifade etmişler ve davalının da, davacının okuma yazma bilmediği iddiasına yönelik bir itirazı da bulunmamaktadır. Dosya içerisinde yer alan 30.09.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ve 05.10.2010 tarihli kat irtifakı kurulmasına dair resmî senet incelendiğinde, her ne kadar davacı tarafından imza atılarak “okudum” ibaresi yazılmış ise de söz konusu imza ve yazı karakterinin incelenmesinde, davacının akıcı şekilde okuma yazma bilmediği, akrabasına olan yüklenici şirket yetkilisine duyduğu güvenle senetleri imzaladığı anlaşılmaktadır.

30. Alınan bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere, sözleşme gereği davacıya verilmesi gereken 5 nolu daire, davacı adına tescil edilen 6 nolu daireden konum, manzara olarak daha iyi; yüzölçüm olarak da daha büyük olup, 5 nolu daire diğer daireye göre daha değerlidir. Bu durumda davacının sözleşme gereği kendi adına tescil edilmesi gereken daire daha değerli olduğu hâlde, herhangi bir neden yokken daha az değerli olan dairenin adına tescilini istemesi de hayatın olağan akışına aykırı olup, tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, davacının iradesinin hile ile sakatlandığının kabulü gerekir.

31. Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin davanın kabulüne ilişkin olarak verdiği direnme kararı yukarıda açıklanan gerekçeler karşısında yerinde olup, onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (1.792,85TL) harcın temyiz edenden alınmasına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.