AKSİNİ İSPATLAR DELİL YOKSA DAVACI TANIĞI DAVAYI AÇAN DAHİ OLSA BEYANINA İTİBAR EDİLMESİ GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


23 Nis
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2016/9-1215
KARAR NO   : 2020/950

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi
TARİHİ                        : 24/11/2015
NUMARASI                : 2015/543 - 2015/552
DAVACI                      : G.Ö. vekili Av. F.G. ve diğerleri
DAVALILAR               : 1- M. Belediye Başkanlığı vekili Av. N.G.
                                      2- C.P. Tem Bilgi İşlem Otomasyon Sağlık Hiz. Bilgi İşlem A.Ş.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalı M. Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
 

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 21.01.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.05.2004 tarihinden iş sözleşmesinin davalılar tarafından haksız olarak feshedildiği 03.04.2009 tarihine kadar M. Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğünde belediye başkanının fotoğrafçısı olarak en son 1.549,00 TL ücretle, haftanın 7 günü sabah saat 08.00’den akşam 21.00’e kadar çalıştığını, dini bayramların ilk günü hariç ulusal ve genel bayramlarda da çalışmaya devam ettiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı M. Belediye Başkanlığı (Belediye) vekili 21.02.2011 tarihli cevap dilekçesinde; Belediyenin ihale makamı konumunda olup davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, fazla çalışma iddialarının asılsız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 

6. İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 12.12.2013 tarihli ve 2011/117 E., 2013/834 K. sayılı kararı ile; Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları ve tanık beyanları ile davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğunun sabit olduğu, her iki davalının işçilik alacaklarından birlikte sorumlu olduğu, ispat külfeti altında olan davalıların iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini ispat edemediği, davacının fazla çalışma talebi yönünden tanık beyanlarının samimi bulunmadığı, kamu kurumu olan davalı Belediyenin giriş-çıkış kayıtlarından davacının iddiasını teyit eder nitelikte delil ya da emareye rastlanmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalılardan M. Belediye Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 16.06.2015 tarihli ve 2014/9710 E., 2015/21731 K. sayılı kararı ile; (1) numaralı bentte davacı vekili ve davalılardan M. Belediye Başkanlığı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “2- Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır……Dosya içeriğine göre dinlenen tanıklar davalı işyerinde fazla mesai yapıldığını beyan etmişlerdir. Bilirkişi de bu beyanları esas alarak hesaplama yapmıştır. Mahkemece davalıdan mesai giriş ve çıkış kayıtlarını ibraz etmesini istemesine rağmen, davalı bu belgeleri sunmamıştır. Bu durum karşısında tanık beyanlarının tanıklığa engel durumları yoksa esas alınması gerekir. Mahkemece tanık beyanlarına göre hesaplama yapan bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutularak kanıtlanan fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili alacakları hüküm altına alınmalıdır. Yetersiz ve yanılgılı değerlendirme ile reddi hatalıdır…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/543 E., 2015/552 K. sayılı kararı ile; tanıkların usulünce yeminleri yaptırılarak dinlendiği, bu yönde tanıkların beyanlarının doğruluğu, olaya uygunluğu, şahsi ve sosyal durumları, duruşma sırasında gözlenen samimiyetleri nazara alındığında ve özellikle davacının resmi daire olan M. Belediyesinde çalışması kamu kuruluşlarının bu tip davalarda lehlerine tanıklık yapacak binlerce çalışan arasında iki kişi bulamamaları karşısında, Devlet, Belediye, Kit çalışanlarının fazla mesai iddialarının ciddi kabul edilebilir, Türk çalışma anlayışına, zihniyetine uygun, hayatın olağan akışı denen büyülü cümlenin akla getirdiği her ihtimal nazara alınarak hâkimin vicdan denilen, insaf denilen manevi, ruhi, yapısını etkileyebilecek ikna edebilecek şekilde ispat etmesi gerektiği, tanıkların beyanlarının yeterli ve inandırıcı bulunmadığı, bu nedenle talep edilen fazla çalışma alacağının hüküm altına alınmadığı, Yargıtay’ın tanık beyanları ile fazla çalışma alacaklarına hükmedilmesi yönündeki kararının hatalı bulunduğu, mahkemenin inanmadığı herhangi bir delil yada tanığı kararına dayanak almadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının fazla çalışma ile genel ve hafta tatillerinde çalışma iddiası yönünden tanık beyanlarının ispata elverişli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre reddine karar verilen fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücret alacaklarının tanık beyanlarına göre hesaplama yapan bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutularak hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır. 

13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) konuya ilişkin ve “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddesi uyarınca;

 “(1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. 

(2) Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.”.

14. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Buna karşılık kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.

15. Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

16. Taraflarca getirilme ilkesi HMK'nın 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: 

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”.

17. Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir (HMK m. 25/2). Hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz.

18. Mahkemenin hüküm vermesi için kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.

19. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O. / Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 2011, 11.Bası, s. 248 vd).

20. Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un “Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219. maddesi;

“(1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir. 

(2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

21. Aynı Kanunun “Tarafların belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi ise; “(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. 

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. 

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmünü içermektedir.

22. HMK’nın 219. maddesinde belirtildiği üzere, Türk hukukunda taraflar için genel bir usuli ibraz yükümlülüğü öngörülmüş, maddi hukuktan doğan ibraz yükümlülüğü ise ilgili özel hukuk hükümlerine bırakılmıştır.

23. 4857 sayılı İş Kanunu’nda kural olarak kayıt tutma yükümlülüğü işverene verilmiştir (Bordro tanzimi, mesai saatleri düzenleme, yıllık ücretli izin defteri tutma, çalışma belgesi verme gibi). İşçi alacakları konusunda işveren kayıtlarına dayanıldığında, bu kayıtları tutma zorunluluğu olan işverenin, bu belgeleri mahkemeye ibraz etme zorunluluğu da vardır. İşverenin ibraz etmemesi hâlinde ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir.

 24. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre;

“İşveren işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır. Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir." (Mad. 37)

“Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur." (Mad. 67)

“İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası düzenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, bu Kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır." (Mad. 75) 

25. İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma Ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliğine göre; 

“Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay iş sözleşmesinin yapılması esnasında ya da bu ihtiyaç ortaya çıktığında alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır." (Mad. 9) 

“İşveren, fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırdığı işçilerin bu çalışma saatlerini gösteren bir belge düzenlemek, imzalı bir nüshasını işçinin özlük dosyasında saklamak zorundadır. İşçilerin işlemiş olan fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma ücretleri normal çalışmalarına ait ücretlerle birlikte, 4857 sayılı İş Kanununun 32 ve 34 üncü maddeleri uyarınca ödenir. Bu ödemeler, ücret bordrolarında ve İş Kanununun 37 nci maddesi uyarınca işçiye verilmesi gereken ücret hesap pusulalarında açıkça gösterilir." (Mad. 10)

26. 4857 sayılı İş Kanunu ve Yönetmelikte anılan hükümler, “işverenlere, her işçinin günlük çalışma süresini tarafsız, güvenilir ve erişilebilir şekilde ölçecek bir sistem kurma” yükümlülüğü yüklemektedir. Unutmamak gerekir ki bu sistemin kurulmaması hak ihlaline neden olacaktır.

27. Kural olarak çalışma olgusunu ve bu kapsamda fazla çalışma yaptığını veya tatillerde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. 

28. Özellikle davacı işçi çalışma konusunda işyeri kayıtlarına dayanmış ise işveren bu kayıtları 4857 sayılı İş Kanunu’nun 75. maddesi uyarınca mahkemeye sunmak zorundadır. 

29. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

30. Davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması hâlinde gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 254. maddesi, gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 255. maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söyledikleri gözetilerek değerlendirme yapılmasıdır. 

31. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi; birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ile bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir. 

32. Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2016 tarihli ve 2015/22-1595 E., 2016/783 K.; 12.09.2012 tarihli ve 2012/2 E. 2012/551 K.; 25.02.2015 tarihli ve 2013/9-1447 E., 2015/854 K. ile 19.03.2019 tarihli ve 2019/22-61 E., 2019/317 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

33. İşçilerin birbirlerine tanıklık yapmak suretiyle menfaat birliği içine girmeleri hâlinde beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ve salt tanık beyanları ile sonuca gidilmemesi gerekir. Yine de işverence sistemli bir biçimde tüm işçilerin hakları ödenmeksizin işten çıkarılmaları hâlinde tüm işçilerin yasal yollara başvurması ortaya çıkabilecek bir olgudur. Böyle bir durumda tanık beyanları, işyerinin özelliği ve işin niteliği gibi diğer taktiri delillerle birlikte değerlendirmeye alınabilir. Ancak yan deliller var ise dava açmış olsalar bile tanıkların beyanı diğer delillerle birlikte değerlendirilmelidir.

34. Ayrıca HMK’nın "Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme’’ başlıklı 248. maddesi gereğince; 

(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler: 

a) İki taraftan birinin nişanlısı. 

b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi. 

c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu. 

ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar.

d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları.

e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk.’’ şeklinde düzenleme nedeniyle madde metninde yazılı kişiler tanıklıktan çekinebileceklerdir.

35. Yine aynı Kanunun "Sır nedeniyle tanıklıktan çekinme" başlıklı 249. maddesinde ise;

(1) Kanun gereği sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulacak kimseler, bu hususlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler. Ancak, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükmü saklı kalmak üzere sır sahibi tarafından sırrın açıklanmasına izin verildiği takdirde, bu kimseler tanıklıktan çekinemezler.’’ denilmekle; tanığın kanunen sır olarak korunması gereken bilgiler hakkında tanıklığına başvurulduğunda tanıklıktan çekinebileceği, ancak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükmü saklı olmak üzere sır sahibinin sırrın açıklanmasına izin verdiği durumlarda ise tanıklıktan çekinilemeyeceği vurgulanmıştır.

36. Nitekim, avukatların, kendilerine tevdi edilen veya gerek görevleri, gerekse, Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendiklerini açığa vurmaları yasaktır. İş sahibinin muvafakatini alarak bu hususlar hakkında tanıklık edebilirler. Ancak, avukat muvafakati almış olsa dahi tanıklık etmekten çekinebilir ve çekinme sebebiyle hukuki ve cezai sorumluluğu doğmaz (1136 s. Avukatlık Kanunu m. 36).

37. Avukat vekâleten takip etmekte olduğu bir davada taraflara oranla üçüncü kişi konumunda olduğundan görevi nedeniyle öğrendiği hususlar dışında tanıklık etmek zorunda olup (Kuru, B.; Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt 3, 2001, s. 2574), aynı oturuma hem vekil hem tanık olarak katılmadığı sürece tanık olarak dinlenilmesinde de yasal engel bulunmamaktadır.

38. Somut olayda, davacı vekili, müvekkilinin haftanın 7 günü 08.00-21.00 saatleri arasında ve dini bayramların ilk günü hariç ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, buna karşılık fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödenmediğini ileri sürmüş; davalı M. Belediye Başkanlığı vekili, davacının fazla çalışma iddialarının asılsız olduğunu savunmuştur.

39. Dosya içeriğine göre davacı vekili 26.04.2011 tarihli dilekçesinde delil olarak işyeri kayıtlarına dayanmıştır. 

40. Mahkemece taraf vekillerine delillerini sunmak ve davalı M. Belediyesine ayrıca işyeri giriş-çıkış kayıtları ile görevlendirme yazılarını sunmak üzere süre verilmişse de davalı tarafından işyeri kayıtlarının sunulmadığı ve tanık deliline dayanıldığı hâlde tanık da dinletilmediği anlaşılmıştır.

41. Diğer taraftan dinlenen davacı tanıklarından birinin davalı işverene karşı açtığı davasının bulunduğu, bir diğerinin ise davacının vekili olduğu tespit edilmiştir.

42. Bu itibarla davacı tarafın davacı tanıkları dışında işyeri kayıtlarına da dayanması, davalı işveren tarafından işyeri kayıtlarının ibraz edilmemesi, tanık beyanlarının aksini ispatlar nitelikte dosyada delil olmaması karşısında davacı tanığının dava açan dahi olsa beyanına itibar edilmesi gerekir. Ayrıca, davacı vekili olan diğer tanığın da tanıklık yaptığı duruşmada vekil olarak katılmadığı hatta yetki belgesi ile başka vekil tarafından davanın takip edildiği dikkate alındığında diğer tanıklar gibi beyanlarına itibar edilmelidir. Bu nedenlerle mahkemece tanık beyanlarına göre hesaplama yapan bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutularak fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili ücret alacakları hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.

43. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacı tanıklarından davası olan tanığın beyanlarının afaki olup, itibar edilmemesi gerektiği, dinlenen diğer tanığın ise davacının vekili olması karşısında sadece davacı vekilinin beyanları ile de sonuca gidilmesinin doğru olmayacağı, somut olay adaleti bakımından davacının delil listesinde bildirdiği diğer tanıklarının da dinlenerek sonuca gidilmesi gerektiği, bu nedenlerle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

44. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır. 

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi. 

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 16’sı BOZMA, 2’si ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : "Bir davada vekil olan avukatın tanık olarak dinlenmesi mümkündür" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24 Haziran 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bir-davada-vekil-olan-avukatin-tanik-olarak-dinlenmesi-mumkundur