BORÇ NEDENİYLE KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU VE HAKSIZ TAHRİK KARARI

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


03 May
2016

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas No   :                                 Karar No :                                              İtirazname :
2015/14-203                                2016/2                                                    2014/349302

Y A R G I T A Y    K A R A R I

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi     :
14. Ceza Dairesi
Mahkemesi            : AKSARAY 2. Asliye Ceza
Günü                     : 15.02.2011
Sayısı                    : 292-42
Davacı                   : K.H.
Katılan                   : M.Ö.
Sanıklar                 : 1- Y.K., 2- S.K., 3- A.Ö.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar Yakup K., Samet K. ve Adem Ö.’ün 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle 109/2, 109/3-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Aksaray 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.02.2011 gün ve 292-42 sayılı hükmün sanıklar Yakup K. ve Samet K. müdafii ile sanık Adem Ö. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 26.06.2014 gün ve 11379 - 8824 sayı ile;

“Katılanın aşamalardaki istikrarlı beyanları, katılan hakkında düzenlenen adli rapor ve tüm dosya içeriğine göre; katılanın sanık Yakup'tan bilgisayar aldığı ancak borcunu ödemediği ve Yakup'un senedin tahsili için avukata verdiği, olay günü sanık Yakup'un yanında diğer sanıklar olduğu halde katılan ile karşılaştığı ve bu alacak meselesinden dolayı hep birlikte avukatın bürosuna gittikleri, avukatın yanında çalışan ve duruşmada tanık olarak dinlenen Ramazan'ın büroda bulunduğu, avukatın ise büroda olmaması nedeniyle katılanın oradan ayrılmak istemesi üzerine Yakup'un kapıyı kilitleyerek katılana '5 aydır seni arıyoruz, alacağımızı almak için bulmuşum bırakmam' diyerek gitmesine engel olduğu ve üç sanığın birlikte mağduru hakkında düzenlenen adli raporda belirtildiği şekilde yaraladıkları, daha sonra mağdurun polisi araması üzerine olay yerine gelen polislerce katılan ve sanıkların karakola götürüldükleri şeklinde sübut bulan olayda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları oluştuğundan tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir" açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.11.2014 gün ve 349302  sayı ile;

“1- Olayın bilgisayar satışı nedeniyle ödenmeyen borçtan kaynaklandığında bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Mahkeme kararıyla, Daire onama kararının suçu kabuldeki gerekçeleri; müştekinin götürüldüğü büroda kapının kilitlenip gitmesine engel olunduğu iddiasına dayandırılmakta ise de, büro çalışanı tanık beyanı ile dosyada polis tarafından düzenlenen 26.04.2006 tarihli tutanak içeriği, iddia ve müştekinin arkadaşı olan bir başka tanığın anlatımlarını doğrulamamaktadır.

2- Dosyada kabul edilen kapının kilitlenip gitmeye engel olunması suçun tek başına unsuru şeklinde kabulü de mümkün değildir. Sözkonusu eylemin özel nitelikteki maddesi olan TCK’nun 150/1. maddesindeki cebirden kasıt darp etmenin yanında müştekinin gitmesinin engellemesini de kapsadığı tartışmasızdır.

3- Hukuk yasal olsa bile haksızlık ve adaletsizliğin yanında olamaz, yasal olan bir şey her zaman hukuka uygun olarak kabul göremez. Alacağını alamayan ve üstüne suç ve ceza dengesi gözetilmeden verilen cezada hak ve adaletten bahsetmenin mümkün bulunmadığı açıktır.

4- Olay hukuki bir anlaşmazlıktan kaynaklanmış ise de olayların başlangıcı şikâyetçinin borcu ödemeyip ortadan kaybolması aradan geçen uzun süreye rağmen de borcun ödenmemesi şeklindeki gelişimi sonucu ve bunun yarattığı tahrik altında işlendiğinin kabulünü de ayrıca zorunlu kılmaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebininde bulunmuştur.

CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince, 22.01.2015 gün, 11151-469 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Zeki B. hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarından kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar Yakup K., Samet K. ve Adem Ö. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanıkların eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu mu oluşturduğu yoksa 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesi kapsamında mı kaldığı,

2- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmakta ise sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği,

Noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık Yakup K.’nın “H. Bilgisayar” isimli işyerinin ortaklarından olduğu, olaydan yaklaşık 4 ay kadar önce katılana bilgisayar sattığı, bu alışveriş nedeniyle katılandan alacaklı olduğu, sanık Samet K.’ın sanık Yakup’un yanında çalıştığı, sanık Adem Ö.’ün ise diğer sanıkların arkadaşı olduğu,

Katılan Murat Ö.’in esnaf olup bir kırtasiye dükkanı işlettiği, sanık Yakup K.’dan 1.740 Liraya bilgisayar satın alıp karşılığında senet verdiği, ancak vadesinde bedelini ödemediği, senedin icra takibine konulduğu,

Olaydan sonra düzenlenen adli raporlara göre katılan Murat’ın alın orta bölgesinde kızarıklık, burun deliklerinde kan pıhtıları olup yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, sanık Adem’in dilinin sağ dış kısmında laserasyon ve yüzeysel doku kaybı mevcut olup yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, sanıklar Yakup ve Samet’te darp ve cebir izine rastlanılmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Katılan Murat Ö. aşamalarda özetle; olaydan yaklaşık 4 ay kadar önce H. Bilgisayar isimli işyerinden 1.740 Liraya bilgisayar satın aldığını, ancak ücretini peşin ödemeyerek senet verdiğini, işleri bozuk gittiği için senet bedelini de vadesinde ödeyemediğini, olay günü Eras iş merkezindeki Akbel Kooperatifine gittiğinde arkasından bilgisayarı satın aldığı işyerinin ortaklarından sanık Yakup’un da içeri girdiğini, telefonla diğer sanıkları yanına çağırdığını, bir müddet sonra sanıklar Samet ve Adem’in de dükkanın önüne geldiğini, sanık Yakup’un “ya bilgisayar parasını şu anda burada ödeyeceksin, ya da evine gidip bilgisayarı bize vereceksin” dediğini, sanığa “senedi avukata vermişsiniz, ben mal beyanında bulundum, borcumu size ödeyeceğim, yalnız bilgisayarın faturası ve garanti belgesini verin” şeklinde cevap verdiğini, Yakup’un “hiçbir yere gidemezsin, beraber avukatın yanına gideceğiz” dediğini, hep birlikte sanıkların akrabaları olan Avukat Mustafa B.’ın yazıhanesine gittiklerini, büroya girince sanıkların kapıyı kilitlediklerini, sanıklara “benim senedimi verin, ben de bilgisayarınızı size vereyim” dediğini, sanık Yakup’un kabul etmediğini, “sen önce bilgisayarı buraya getir” dediğini, büroda avukatı bulamayınca dışarı çıkmak istediğini, ancak sanıkların engel olup hep birlikte üzerine saldırarak darp ettiklerini, avukatın bürosuna gittikleri sırada arkadaşı Yusuf Ö.’ü telefonla arayıp gittiği yeri bildirdiğini, bunun üzerine bir müddet sonra tanık Yusuf’un büroya geldiğini, geldiğinde kapının hala kilitli olduğunu, sanıklar kendilerini dövmeyi bırakınca bir ara polisi de aradığını, polislerin de olay yerine geldiğini, hep birlikte karakola gittiklerini, sanıkların avukatı ile olaydan önce icra nedeniyle bir çok kez görüştüğünü, sanıkların alacaklarını bir şekilde alabileceklerini ancak halen borcunu ödemediğini söylemiş,

Tanık Yusuf Ö.; katılanın arkadaşı olduğunu, olay günü kendisini cep telefonundan arayıp “beni götürüyorlar, Mustafa B. isimli avukatın bürosuna gidiyorum, iş yeri Us isimli iş merkezinin içinde” dediğini, bunun üzerine Us iş merkezine gittiğini, avukatın yazıhanesini bulup kapıyı çaldığını, hemen kapının açılmadığını, avukatın yardımcısının kilitli kapıyı açtığını, içeri girdiğinde katılanı bekleme odasında otururken gördüğünü, burnundan kan gelmiş vaziyette olduğunu, ses tonundan tedirgin olduğunu hissettiğini, “ne oluyor” diye sormak istediğini, sanıkların “bir şey yok” dediklerini, içeri girdiğinde katılanın yanında sanık Yakup ve görse tanıyabileceği iki kişinin daha olduğunu söylemiş,

Tanık Ramazan B.; üç yıldır Avukat Mustafa B.'ın bürosunda çalıştığını, Mustafa B.’ın öz abisi, sanıklardan Zeki B.’ın ise amcası olduğunu, olay günü öğle saatlerinde sanıklardan Zeki B. dışındakiler ile katılanın büroya geldiklerini, Avukat Mustafa B.’in büroda olmadığını, katılanın bürodan gitmek istediğini ancak sanıkların ısrarla avukatı bekleyip birlikte onunla görüşmek istediklerini, kapının kilitlenmesi ve katılanın dövülmesi olayının olmadığını, katılanın sanık Yakup’a sarılınca Yakup’un kolununda katılana çarptığını, bu şekilde bir yaralanma gerçekleşmiş olabileceğini, olaydan iki saat kadar sonra tanık Yusuf’un büroya geldiğini, o geldiğinde de kapının açık olduğunu belirtmiş,

Sanık Yakup K.; katılan senedi istediğinden ve senet de avukatın bürosunda olduğundan birlikte büroya gittiklerini, avukatı bulamayınca katılanın bürodan ayrılmak istediğini, katılana "seni bulmuşum bırakmam, Avukat gelince sorunu halledelim" dediğini, aralarında tartışma çıktığını ve kavga ettiklerini, diğer sanıkların kavgaya karışmadığını, kapıyı kilitlemediklerini, katılanın polisi aradığını, katılanın böylesi rahat bir ortamda bulunduğunu, katılanın borcu ödememek ve işlerini zorlaştırmak amacıyla kendilerine iftira attığını,

Sanık Samet K.; sanık Yakup’un işçisi olduğunu, Yakup’un tesadüfen katılanla karşılaştığını ve kendisini çağırdığını, hep birlikte avukatın bürosuna gittiklerini, avukatın büroda olmadığını, Yakup’un katılana “ya bilgisayarı getir, ya da senedi ver” dediğini, katılanın kabul etmediğini, dışarı çıkmak istediğini, Yakup’un katılanı bırakmadığını, kapıyı kapattığını ancak kilitlemediğini, aralarında itişme olduğunu, ikisini ayırmaya çalıştığını, katılana vurmadığını, olayın tamamen sanık Yakup ile katılan arasında gerçekleştiğini, katılanın kendi yanlarında iken polisi aradığını, hep birlikte polisin gelmesini beklediklerini,

Sanık Adem Ö.; olayla ilgisinin bulunmadığını, olay tarihinde Aksaray’da üniversitede okuduğunu, sanıklar Yakup ve Samet’in arkadaşı olduğunu, olay günü tamir için işyerlerine bilgisayar bıraktıklarını, ikisi beraber dükkândan çıkınca işi olduğu için kendisinin de peşlerinden gittiğini, Yakup’un katılanla alacak verecek meselesi konuştuklarını, sonra hep birlikte avukat bürosuna gittiklerini, büroda avukat olmayınca katılanın gitmek istediğini, kapıya doğru yöneldiğini, sanık Yakup’un önüne geçip engel olduğunu, daha sonra aralarında itişme olduğunu, katılanın burnunun kanadığını, Samet ile birlikte ikisini ayırdıklarını, katılana vurmadığını, katılanın zorla tutulması gibi bir durum olmadığını, kapıyı kilitlemediklerini, katılanın polisi aradığını,

Savunmuşlardır.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.

1- Sanıkların eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu mu oluşturduğu yoksa 5237 sayılı TCK’nun 150/1. maddesi kapsamında mı kaldığı:

5237 sayılı TCK'nun altı fıkra halinde düzenlenen "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası;

"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" şeklinde olup, maddenin birinci fıkrasında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında ise, suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak kaleme alınmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında, suçun netice sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında, cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise, suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.

Yağma suçu da 5237 sayılı TCK'nun 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiş olup, Kanunun 148. maddesinin 1. fıkrasında; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceğinden ya da malvarlığı itibariyle büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması" şeklinde suçun temel hali, ikinci fıkrasında senedin yağması, üçüncü fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde de kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.

Kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit edilerek veya cebir kullanılarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur.

"Daha az cezayı gerektiren hal" başlıklı 150. madde ise;

"(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir." şeklinde düzenlenmiş olup, madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren halleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması halinde eylem daha az cezayı gerektiren yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile yağma suçuna ilişkin maddeler birlikte değerlendirildiğinde, suçlardan birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması gibi bir durum söz konusu olmadığından, bu iki suç yönüyle bileşik suçtan söz etmek mümkün değildir. Her iki suç yönüyle de önem arzeden cebir ve tehdit yağma suçunda maddi unsur içinde yer alan fiil unsurunu oluşturmakta iken, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda ise nitelikli hallerden birini oluşturmaktadır.

Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 19.02.2013 gün ve 1523-66 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık Yakup’un olay günü tesadüfen aynı iş merkezindeki başka bir işyerinde olduğunu gördüğü katılandan diğer sanıklar Samet ve Adem ile birlikte kendisinden satın aldığı bilgisayarın bedelini ödemesini yahut bilgisayarı iade etmesini istediği, katılanın alışveriş sırasında verdiği senedi talep etmesi üzerine hep birlikte senedin bulunduğu avukatın bürosuna gittikleri, avukatın büroda olmaması nedeniyle katılanın dışarı çıkmak istediği, avukatın gelmesini bekleyen sanıkların ise zorla katılanın bürodan çıkmasına engel oldukları ve karşı çıkan katılanı hep birlikte basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde darp ettikleri somut olayda; katılana karşı alacağın tahsil amacıyla cebir kullanılması söz konusu olmadığı gibi kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ve TCK 150/1. maddedeki yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli halinin bağımsız suçlar olup birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olmadığı gözetildiğinde sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu uyuşmazlık yönünden yerinde görülmemiştir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan onbir Genel Kurul Üyesi; "sanıkların alacaklarını tahsil amacıyla gerçekleştirdikleri eylemlerinin TCK'nun 150/1. maddesi kapsamında kaldığından itirazın yerinde olduğu" yönünde oy kullanmışlardır.

2- Sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği:

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK'nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,

b) Bu fiil haksız olmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut olmayıp, aradan uzunca bir zaman geçse bile önceki olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır.

Öte yandan haksız tahrik, haksız bir fiilden etkilenen failin ruhsal durumundan dolayı kusurunun azaldığı görüşüne dayanmakta olup, buna göre müşterek failler yahut fail ve şerikler arasında yalnızca şahsında bu koşullar gerçekleşen fail bakımından uygulanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğine;

Katılanın sanıklar Samet ve Adem’e yönelen herhangi bir haksız fiili bulunmadığından adı geçen sanıklar bakımından haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına kanunen imkan bulunmamaktadır.

Her ne kadar katılanın sanık Yakup’a borcunu ödememesinin haksız tahrik oluşturabileceği söylenebilir ise de; ödeme gücü bulunduğu halde sırf kendi menfaati yahut alacaklıyı zor durumda bırakmak için borcun keyfi biçimde ödenmemesi, alacaklıdan mal kaçırılması, gerçeğe aykırı beyan veya vaadlerde bulunulması, borcun istenmesi sırasında alaya alma, hakaret etme gibi davranışların haksız tahriki oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün olmakla birlikte, salt borcu ödeyememenin haksız tahrik oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün değildir. Borcuna karşılık senet veren, borcu inkar etmeyen, ekonomik sıkıntıları nedeniyle ödeyemediğini ancak ödemek istediğini söyleyen katılanın sanığa yönelik tahrik oluşturabilecek başkaca bir davranışının bulunmadığı anlaşıldığından sanık Yakıp yönünden de haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartları gerçekleşmemiştir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı bu uyuşmazlık yönünden de isabetsizdir.

Bu uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan yirmi bir Genel Kurul Üyesi; "sanıklar haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartları gerçekleştiğinden itirazın isabetli olduğu" yönünde oy kullanmışlardır.

Sonuç olarak; her iki uyuşmazlık konusu açısından da yerinde olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden de REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, birinci uyuşmazlık konusuyla ilgili olarak 15.12.2015 tarihinde yapılan birinci müzakerede oyçokluğuyla, ikinci uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak aynı tarihte yapılan yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanmadığından, 19.01.2016 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.