AVUKATIN VEKALETEN TAHSİL ETTİĞİ PARAYI İADE ETMEMESİ NEDENİYLE AÇILAN DAVADA TBK 147 HÜKMÜNDEKİ ZAMANAŞIMI SÜRESİ UYGULANIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


08 Ock
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI

ESAS NO       : 2021/3934
KARAR NO    : 2021/8014

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

TARİHİ                        : 01/04/2021
NUMARASI                : 2020/2063 - 2021/866
DAVACI                      : F.S. VEK. AV. M.A.
DAVALI                      : H.A. VEK. AV. İ.K.
İLK DERECE
MAHKEMESİ             : ANKARA 25. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                       : 30/06/2020
NUMARASI               : 2019/924 - 2020/311

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 07/09/2021 tarihinde davacı vekilleri Av. O.Ş. ve Av. R.Ç. ile davalı vekili Av. İ.K. geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı, davalının avukatı olduğunu, vekalet ilişkisi kapsamında adına tahsile yetkili kılındığını, hisse devir sözleşmesi nedeniyle keşide edilmiş ve sözleşme imza aşamasında zilyetliği davalıya bırakılmış çeklerin bedelinin tahsili için görevlendirildiğini, davalı avukatın bir kısım çek bedellerini 18.06.2015 tarihinde tahsil ettiğini ve kendisine ulaştırdığını, ancak davalının keşide edilen çek bedeli olan 100.000 USD 'nin tahsili için yanında çalışan şoförünü görevlendirdiğini, bu kişinin çek bedelini tahsil etmesine rağmen gasp edildiğini iddia ederek çek bedelini kendisine vermediğini, davalı avukatın çekin tahsili veya kıymetli eşyaların taşınması hususunda hiçbir uzmanlığı olmayan yanında şoför olarak çalışan yardımcısına teslim edilmesi nedeniyle sorumlu olup Borçlar Kanunu 506. maddesi kapsamında vekilin özen borcuna aykırı davrandığını, çekin tahsili için şoförün görevlendirilmesi konusunda kendisinin onayının alınmadığını ve gaspla ilgili hiçbir bilgi verilmediğini, şoförü vasıtasıyla 18.06.2015 tarihinde tahsil ettiği 100.000,00 USD'nin çalındığı iddiasıyla ödemeyerek zarara uğrattığını, Avukatlık Sözleşmesinden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, alacağı olan 100.000,00 USD'nin 18/06/2015 tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi gereği devlet bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, zamanaşımı definde bulunduklarını, davacının bir yıla yakın vekilliğini sürdürdüğünü, bu süre içerisinde aynı zamanda ailevi ilişkilerinin de oluştuğunu, davacının bir çok işine yardımcı olduğunu, birlikte yatırım yapmak için görüşmeler yaptıklarını, davacının özel A.L. Sağlık Hizm.San.ve Tic.A.Ş.'de bulunan hisselerinin devri hususunda davacıya hizmet sunduğunu, hisse devrinin 1.000.000 USD karşılığı yapıldığını, karşılığında çek alındığını, 18.06.2015 tarihinde söz konusu çeklerden biri olan 100.000,00 USD bedelli çekin bedelinin tahsili için kendi çalışanı Hakan A.'ı görevlendirdiğini, personelinin tahsil ettiği çek bedelinin darp edilerek çalındığını, bütün gelişmelerden davacının haberdar olduğunu, kendisinin olayda bir kusurunun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair kararın Bölge Adliye Mahkemesince dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesi üzerine yeniden yapılan yargılama neticesinde İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4.H.D.'nin kararı ile davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, bu kez davacı vekilince temyiz edilmiştir.

 Dava, vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması ve müvekkili olan davacı adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatın ödenmeyerek zarara uğraması nedeniyle açılan alacak istemine ilişkindir. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (T.B.K. md. 506/2) Eş söyleyişle, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. (T.B.K.md. 508/1). Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler öncelikle dahildir. Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde vekilin, müvekkile karşı, onun bu yüzden uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkacağı da çok açıktır. Somut olayda, çekin davalı avukatın çalışanı tarafından tahsil edildiği ancak tahsil edilen bedelin gasp olayı neticesinde davacıya ödenmediği tarafların beyanları ve dosya kapsamı ile sabittir. Her ne kadar mahkemece, davanın tarafları arasında vekil-müvekkil ilişkisinin bulunduğu, davalı asilin baroya kayıtlı bir avukat olduğu, yaşanan adli vaka sebebiyle davacını alacağına kavuşamaması sebebiyle zarara uğradığı, talep olunan alacağın sözleşmeden kaynaklı bir alacak mahiyetinde olmaması sebebiyle Borçlar Kanunu'nun 147. madde hükmünün mevcut olayda uygulanma olasılığının bulunmadığı, davacı müvekkilin davalı vekilden talep etmiş olduğu meblağın, zararın tazminine yönelik bir talep olduğu, bu haliyle yukarıda belirtilen Avukatlık Kanunu'nun 40. maddesinin mevcut olayda uygulanması gerektiği, davalının ileri sürdüğü zaman aşımı itirazının da yine bu hüküm çerçevesinde değerlendirilmesinin gerekli olduğu, davacının zararının meydana geldiği tarihin 18.06.2015 tarihi olduğu, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin son bulduğu azilname tarihinin ise 16.10.2015 olduğu, davacı açısından zararın öğrenilme tarihinin de bu tarih olarak kabul edilmesinin gerekli olduğu, zaman aşımının işlemeye başladığı tarihin de yine 16.10.2015 olarak değerlendirilmesinin gerektiği, azilname ile vekalet ilişkisinin son bulması nedeniyle zaman aşımı süresinin başlamaması gibi bir durumunun da huzurdaki dosya açısından söz konusu olamayacağı, eldeki davanın ikame tarihinin 08.11.2016 tarihi olması hasebiyle zararın öğrenilme tarihi olarak mahkememizce takdir olunan 16.10.2015 tarihinden itibaren Avukatlık Kanunu 40. maddede belirlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde de davanın açılmadığı, her ne kadar davacı tarafça davalıya yönelik olarak "görevi kötüye kullanma" noktasında bir suç isnadında bulunulmuş ise de, anılan suç türünün Türk Ceza Kanunu'nun 257. maddesi gereğince taksirle işlenebilen bir suç olmaması, suçun oluşması için kasıt unsurunun da gerekli olması, mevcut delil durumu ve ceza dosyası nazara alındığında davalıya yönelik görevi kötüye kullanma suçunun da isnadının söz konusu olamayacağı, bu haliyle mevcut olayda ceza zamanaşımı süresinin de uygulanmasının mümkün olmaması karşısında oluşan sonuç çerçevesinde davalı tarafça süresi içerisinde ileri sürülen zamanaşımı itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; Avukatlık Kanunun 40. maddesinde, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü mevcut olup, bu hükümle sadece avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden özel bir zamanaşımı düzenlemesi yapılmıştır. Tazminat talebinin dışında, somut olayda olduğu gibi avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise Avukatlık Kanunu'nun 40. maddesi değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5. (Mülga 818 sayılı BK’nun 126/4.) maddesi hükmü uygulanmalıdır. Buna göre eldeki davada zamanaşımı süresi beş yıldır ve yasada öngörülen beş yıllık süre dolmadığından, işin esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi uygulanmak suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 07/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan            Üye               Üye                   Üye                 Üye
M. DUMAN       A. ÇOLAK    H. ÖZDEMİR     A. F. AYAZ      M. ÖZER

İÇTİHAT YORUMU :
“… avukat, taraf olduğu sözleşme gereğince, iş sahibinin menfaat ve iradesine uygun olarak, ona hukuki yardımlarda bulunma borcu altında olup, bu iş görmenin karşılığında ücrete hak kazandığı bir özel hukuk ilişkisi içerisindedir. Bu durum, avukatlık sözleşmesinin çift yönlü özelliğinin bulunduğunu göstermektedir. Esasen, avukat ile müvekkil arasındaki sözleşme ilişkisi, genel özelliklerinin, daha çok mesleki hak ve yükümlülükleri düzenleyen özel bir kanun olan Avukatlık Kanunu ile belirli açılardan ve hükümlerin izin verdiği ölçüde belirlenebildiği bir iş görme sözleşmesidir. Ancak bu sözleşme, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmediği gibi, Avukatlık Kanunu’nda da bu ilişkiye doğrudan vekâlet sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağı yönünde açık hükümler bulunmamaktadır. Bu nedenle, avukat ile müvekkil arasındaki ilişki, TBK m. 502/f. II gereği, genellikle vekâlet sözleşmesi hükümlerinin kıyasen uygulama alanı bulduğu kendine özgü bir vekâlet ilişkisi olarak kabul edilmelidir. Bu ilişkiye, Avukatlık Kanunu’nun, genellikle bu sözleşmeden kaynaklı tüm ihtilaflar için çözüm getirecek içeriğe sahip olmaması nedeniyle, bu Kanunda ve Avukatlık Meslek Kurallarında (Av. MK) hüküm bulunmayan hususlarda, tamamlayıcı olarak Türk Borçlar Kanunu’nun vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümleri, uygun düştüğü ölçüde uygulanmalıdır.” (TEKBEN, Tuğçe, Vekâlet İlişkilerinde Vekâlet Verenin Talimatı ve Hukuki Sonuçları, İstanbul, 2021, s. 350)