BAĞIMSIZ KONUT TEMİN ETMEYEN EŞİN KUSURU, EŞİ HAKKINDAKİ SÖYLEMLERE SESSİZ KALAN EŞİN KUSURUNDAN DAHA AĞIRDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-1886
KARAR NO   : 2021/510

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                : 
Sivas 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ                          : 10/11/2015
NUMARASI                  : 2015/288 - 2015/525
DAVACI                        : T.G. vekili Av. C.B.
DAVALI                        : Y.Y. vekilleri Av. M.U., Av. M.K.

1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sivas 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 18.02.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 26.08.2012 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, müvekkilinin hamilelik süreci ile ilgilenmediğini, eşini hastaneye dahi götürmediğini, gerekli kontrollerin yapılmaması nedeniyle bebeğin iki aylıkken alındığını, davalının kusurlu davranışları nedeni ile taraflar arasında her gün tartışma ve kavgaların yaşandığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 500 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 5.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı 29.03.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının halası ile hastaneye gittiğini, akşam geldiğinde hamile olduğunu söylediğini, eşinin hamileliğine çok sevindiğini, Üsküdar Polis Hastanesine ve Zeynep Kamil Kadın Doğum Hastanesine götürdüğünü, yapılan muayenelerde çocukta herhangi bir sağlık sorununun olmadığını, davacının annesinin kızını Sivas'ta hastaneye götürmek istediğini, kendisinin de kabul ettiğini, davacının bir hafta sonra arayarak çocuğu aldırdığını ve devamında "bu iş burada bitmiştir, beni unut" dediğini, barışmaya çalıştığını ancak davacının evine dönmediğini ileri sürerek boşanmayı kabul ettiğini ancak davacının kusurlu davranışları ve rızası dışında ortak çocuğun aldırılması nedeniyle yararına 30.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Sivas 2. Aile Mahkemesinin 04.06.2014 tarihli ve 2013/80 E., 2014/304 K. sayılı kararı ile; tarafların 26.08.2012 tarihinde evlenerek İstanbul'da davalının beş kardeşiyle birlikte yaşamaya başladıkları, davalının davacıya bağımsız konut temin etmediği, kadın eşin evliliğin üçüncü ayında rahatsızlandığı, bu nedenle annesini arayarak Sivas'tan İstanbul'a yanına çağırdığı, davacının sağlık durumunun çok kötü olduğu, sürekli kanamasının olduğu, dudaklarının morardığı ve kasık ağrılarının bulunduğu, iki aydır bu sorunları olmasına rağmen davacı tarafından acil dışında bir doktora götürülmediği, davacının annesinin mecburen kızını alarak Sivas'a kadın doğum uzmanına götürdüğü, çocuğun anne karnında öldüğü, anneyi zehirlemeye başladığı, durumun davalıya bildirildiği ancak davalının "benim işim başımdan aşkın ben gelemem, ne ederseniz edin" dediği, sonrasında "çocuğumu aldırdın" diye suçlaması şeklinde gerçekleşen davranışlarıyla tam kusurlu olduğu, davalı tanık beyanlarının ise birbirleriyle çelişkili ve çocuğun kasıtlı olarak aldırıldığına dair aktarmalı söylemler içermesi karşısında davacının annesinin görgüye dayalı tanıklığına değer verildiği belirtilerek tarafların boşanmalarına, davacı yararına 400 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 5.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 31.03.2015 tarihli ve 2014/21634 E. ve 2015/6041 K. sayılı kararı ile;

“... Hüküm davalı erkek tarafından kusur belirlemesi tazminatlar ve nafaka yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle karar tarihi 04.06.2014 olduğu halde gerekçeli kararın sonuç kısmında karar tarihi olarak 30.06.2014 olarak yazılmasının maddi hatadan kaynaklanıp yerinde düzeltilmesinin mümkün bulunmasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda birlik görevlerini yapmayan, eşini kardeşleriyle birlikte oturmaya zorlayan davalı erkek yanında, eşinin akıl sağlığı yönünden hasta olduğunu söyleyen annesinin eşi hakkındaki olumsuz söylemlerine sessiz kalan davacı kadın eşit kusurludur. Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi koşulları oluşmadığı halde, davalının ağır kusurlu olduğundan bahisle davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru değildir,..” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Sivas 2. Aile Mahkemesinin 10.11.2015 tarihli ve 2015/288 E., 2015/525 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; davacının görgüye dayalı tek tanığına karşılık davalının sekiz tanığının ifadesinin alındığı, davalı tanığı Gazi K.’ın tarafları barıştırmaya yönelik ifadesinden davalının bir araya gelme isteğinde bulunarak yaşanan bütün olayları affettiği, yaşanan travmatik olayların ardından davacı ve annesi tarafından söylenen sözlerin Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre tepki niteliğinde kabul edilmesi gerektiği, tepki niteliğinde olduğuna kanaat getirilmese dahi, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin; bir eş ve baba olarak üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği, eşinin uzun süreden beri kanaması olmasına rağmen uzman bir doktora götürmediği, çocuk alındıktan sonra da mesaj göndererek davacıyı kovduğu, beş kardeşi ile birlikte aynı evde yaşamak zorunda bıraktığı, bağımsız konut temin etmediği dikkate alındığında ağır kusurlu olduğu, buna karşılık kadın eşin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.           

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışlarının tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, eşit kusurlu olup olmadıkları, burada varılacak sonuca göre davacı eş yararına maddi-manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

11. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece ilk kararda davalının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle boşanmaya ve tazminatlara karar verilmişken Özel Daire bozma kararıyla kadın eşe yüklenen kusurlu davranışlar hakkında “tepki niteliğinde davranış, böyle kabul edilmese dahi, erkeğin yine de ağır kusurlu olduğu” gerekçesiyle davacı yararına tazminatlara hükmedilmesi karşısında, direnme adı altında verilen bu kararın yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından bu ibarelerin yeni bir gerekçe niteliğinde olmadığı, bozma kararını karşılayan direnme gerekçesi niteliğinde olduğu gibi az kusurlu eş yararına da tazminat ödenmesine karar verilebileceği dikkate alındığında sonucun değişmeyeceği gözetilerek ön sorun bulunmadığına karar verilmiş, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

13. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

15. Aynı Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

16. Türk Hukuku’nda boşanmanın mali sonuçları açısından kusur ve nedensellik bağı kavramları önem arz etmektedir, zira boşanma nedeniyle tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar olgusu; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ödenmesine karar verebilir.

17. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

18. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

19. Eldeki davaya gelince; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, davacı yararına da TMK’nın 174. maddesi uyarınca maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmiş; hükmün davalı tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, gerçekleşen olaylara göre tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek, davacı yararına tazminata hükmedilmesinin doğru bulunmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

20. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tarafların 26.08.2012 tarihinde evlenerek İstanbul’da yaşamaya başladıkları, davalının evlendikten sonra davacıya bağımsız ev temin etmediği, beş kardeşi ile birlikte aynı evde yaşamak zorunda bıraktığı, davacının annesinin Sivas’ta yaşadığı, kadın eşin evlendikten kısa bir süre sonra hamile kaldığı ve Üsküdar Devlet Hastanesinin 31.10.2012 tarihli kayıtlarından da görüldüğü üzere ayaktan muayene şeklinde kadın doğum polikliniğine başvurusunun bulunduğu, sonrasında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine 11.11.2012 tarihinde “vajinal kanama” şikayeti ile başvuru da bulunduğu, hayatın olağan akışı ve yaşam deneyimi kurallarına göre hamilelik döneminde yaşanan böyle bir kanama şikayetinin ardından hastanın devamında gebelikle ilgili doktor ve hastane kayıtlarının bulunması gerekliliğine rağmen kadın eş hakkında böyle bir tedavi evrakının dosya içerisinde bulunmadığı, bu dönemde yaşadığı rahatsızlık nedeni ile davacının Sivas'ta yaşayan annesini yardım için yanına çağırdığı, tanık Döne B.’ın; kızının yanına gittiğinde “davacının dudaklarının morarmış olduğunu ve vajinal kanamanın devam ediyor halde” olduğunu gördüğünü beyan ettiği, davalıya hastaneye gidilmesi gerektiğini söylediği, davalının ilgisizliği üzerine davacıyı memleketi olan Sivas'a götürmek zorunda kaldığı, burada yapılan muayene sonucunda bebeğin anne karnında öldüğü ve davacıyı zehirlemeye başladığını öğrendikleri, davalıya durumu bildirdiği, davalının cevaben "işim başımdan aşkın, ben gelemem, ne ederseniz edin" dediği, gebeliğin klinik olarak sonlandırılmak zorunda kalındığı, sonrasında davalının davacıya "gelin eşyalarınızı götürün, neyin var neyin yok al" şeklinde mesaj çektiği, yaklaşık bir ay sonra davalı ve ailesinin Sivas’a gelerek tarafları barıştırmaya çalıştıkları, barış müzakeresi anında kadın eşin bağımsız ev temin edilmesini istediği ancak davalının "senden vazgeçerim kardeşlerimden vazgeçmem" demesi üzerine tarafların barışmadığı ve o tarihten sonra bir araya gelmedikleri anlaşılmaktadır. Tüm bu olgular göz önüne alındığında erkek eşten kaynaklanan kusurlu davranışlara karşılık; kadın eşin kendi annesinin, davalı hakkındaki söylemlerine sessiz kaldığı, bu nedenle de tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışlarının birbirine denk olduğundan söz edilemez. Böyle olunca yerel mahkemece tespit edilen kusur belirlemesi ve buna bağlı kadın eş yararına maddi-manevi tazminat ödenmesine ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.

21. Ne var ki, davalı vekilinin hükmedilen tazminatların miktarına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konu hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin tazminatların miktarına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : “Bağımsız temin etmeyen eşin kusuru, tedaviden kaçınan eşin kusurundan daha ağırdır” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07 Haziran 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bagimsiz-konut-temin-etmeyen-esin-kusuru-tedaviden-kacinan-esin-kusurundan-daha-agirdir