BANKA KREDİSİNİ ÖDEMEYEN MAAŞ HESABI SAHİBİNİN İZNİ YOKSA MAAŞ HACZİ DIŞINDA KESİNTİ YAPILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Şub
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(13)3-672
KARAR NO   : 2020/840

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Adana 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ                         : 28/12/2015
NUMARASI                 : 2015/919 - 2015/1221
DAVACI                       : C.S.
DAVALI                       : G.B. Yeni Adana Şubesi Müdürü vekili Av. A.B.

1. Taraflar arasındaki “muarazanın giderilmesi ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili ve davacının temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 17.12.2012 tarihli dava dilekçesi ile; davalı Bankanın İnönü/Adana şubesinden kullandığı tüketici kredisi borcunu ödeyememesi üzerine hakkında icra takibi başlatılarak maaşına haciz konulduğunu, daha sonra çalıştığı kurumun maaş hesapları konusunda davalı Bankanın Yeni Adana şubesi ile anlaştığını ve maaşını bu şubeden almaya başladığını, maaşı üzerinde icra kesintisi olmasına rağmen bu şube tarafından da keyfi kesintiler yapıldığını, kesintilerin ne kadar ve hangi sebeple yapıldığını dilekçe vererek sormasına rağmen yanıt alamadığını, bankanın alacak hakkı kadar kendi yaşam hakkının da Devlet güvencesi altında bulunduğunu, bilgisi haricinde gerçekleşen söz konusu kesintiler yüzünden faturalarını bile ödeyemez hâle geldiğini ileri sürerek Yeni Adana şubesi nezdindeki hesaptan yapılan kesintilerin durdurulmasına ve haksız kesilen paranın yasal faiziyle iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili, davacının tüketici kredisi kullandığını ancak borcunu ödemediğini, bunun üzerine Adana 1. İcra Dairesinin 2011/1..1 sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, kesinleşen takip nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 83. maddesi gereği icra dairesince davacının maaşına haciz konulduğunu, hesaptan yapılan kesintinin icra dairesinin işlemi olduğunu ve müvekkilinin keyfi bir hareketinin bulunmadığı savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Adana 2. Tüketici Mahkemesinin 17.03.2014 tarihli ve 2012/2295 E.,2014/621 K. sayılı kararı ile; davalı bankanın davacının maaş hesabına bloke koyduğu, 5510 sayılı Kanun gereğince 28.02.2009 tarihinden sonra borçlu tarafından verilmiş muvafakatname var ise maaş hesabından kesinti yapılabileceği ancak daha önceki sözleşmelerde İİK’nın 83. maddesi uyarınca haciz yoluyla tahsil edebileceği, haciz varsa maaşta sıraya girmesi gerektiği, dava konusu dosyada davacının 18.07.2008 tarihinde almış olduğu kredi borcu için maaşından kesinti yapılmasına ilişkin herhangi bir muvafakatının bulunmadığı, yine sözleşmenin 5510 sayılı Kanun’un 93/1 maddesindeki değişiklikten önce olduğu davalı banka tarafından hukuka aykırı olarak maaşından kesinti yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, bilirkişi tarafından dava tarihine kadar yapıldığı tespit edilen toplam 3.255,48 TL kesintinin faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ve davacı temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 24.03.2015 tarihli ve 2015/5742E., 2015/9104 K. sayılı kararı ile; “... 1- Taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesi ile davacının davalı bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak sözleşmenin 6.2. ve 8.3. maddeleri ile banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve bloke hesapları üzerinde hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya verdiği açıktır. Banka bu yetkiyi davacının borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemediği takdirde kullanacaktır. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerekir. Ödememesi halinde kredi borcunun teminatı olarak bankaya sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince yetki vermesinin haksız şart olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira davacı sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşdan ödenmesi için otomatik ödeme talimatı verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığı söylenemez. Aksinin kabulü halinde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır. Bununla birlikte hükme esas alınan bilirkişi raporunda banka tarafından sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince verilen yetkiye istinaden yapılan kesintinin davacının maaş hesabı üzerinden hangi kalemlere ilişkin olduğu gösterilmemiştir. Bu rapora bu yönüyle itibar edilemez. Hal böyle olunca; kesinti yapılan hesaptaki gelir kalemleri de nazara alınarak inceleme ve araştırma yapılması gerekirken yetersiz bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup davalı yararına bozmayı gerektirir. 2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçe ile hüküm davalı yararına bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 28.12.2015 tarihli ve2015/919 E., 2015/1221 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüketici kredisi borcunu ödeyemeyen davacının maaşından icra kanalıyla kesinti yapılıyor olmasına rağmen davalı Banka tarafından bu kesinti dışında maaş hesabı üzerinden sorunlu kredi hesabına para aktarılmasının somut olay bakımından mümkün ve yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Takip hukukunda sorumluluk kural olarak şahsi emeğe değil mala yöneliktir. Dolayısıyla borçlu iktisadi ve sosyal açıdan varlığını sürdürebilmek için şahsi emeğini ortaya koyarak bir gelir elde etmişse bunun üzerine borcun tamamı kadar haciz koymak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesindeki “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” düzenlemesine aykırılık teşkil edecektir (Yavaş, M.: Maaş ve Ücret Haczi, TBB Dergisi, Sayı 84, 2009, s.94).

13. Nitekim 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 83. maddesi;

“Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir.

Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez.

a) 82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.” hükmünü içermektedir.

14. Buna göre maaş veya ücretten borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için zorunlu olan miktar icra müdürü tarafından takdir ve tespit edilirek dörtte birinden daha az olmamak kaydıyla kalanı haczedilebilir. Geçim için zorunlu ücret miktarı borçlunun ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumları gibi hâller gözetilerek belirlenmelidir.

15. Borcun ifa edilerek alacaklının tatmini asıl olduğundan, borçlu, malvarlığında ücret olarak yer alan meblağın kanun koyucunun yukarıdaki madde hükmüyle öngördüğünden daha fazlasını kullanarak da borcunu ödemeyi tercih edebilir. Ancak bu hâlde haczedilemezlikten feragate ilişkin önceden yapılan sözleşmelerin geçersiz olduğuna ilişkin 83. maddenin (a) bendi düzenlemesi gözden kaçırılmamalıdır.

16. Önceden feragatin geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden önceki bir dönemde böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hazce gelindiğinde kendisine yükleyeceği yükün ağırlığını tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu hâlde, borçluyu bizzat kendisine karşı koruma gereği vardır (Kılıçoğlu, E.: İcra Sözleşmeleri, İstanbul 2005, s. 130 - atıf yapan; Yavaş; s.106). Ancak haciz veya daha sonraki bir aşamada borçlunun maaş veya ücretinin tamamının haczine olanak sağlayan bir irade açıklamasında bulunulması mümkündür.

17. Konuyla ilgili olarak Mahkemece 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93/1. maddesinede dayanılmış ise de davacı emekli değil, kesinti ve dava tarihi itibariyle çalışan olduğundan söz konusu Kanun’un eldeki davada uygulama yeri bulmayacağını da belirtmek gereklidir.

18. Gelinen aşamada taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin de irdelenmesi yerinde olacaktır.

19. Davacı 18.07.2008 tarihli sözleşme ile 25.000,00 TL için aylık 749,90 TL ödemeli, altmış ay vadeli tüketici kredisi kullanmıştır. Sözleşmenin geri ödemeye ilişkin 6. maddesininin ikinci bendinde “Banka taksit tutarlarını müşterinin Banka nezdindeki her türlü hesaplarından ve dilediği takdirde kredili mevduat hesabı limiti dairesinde tahsile yetkilidir.” hükmü mevcuttur.

20. Eldeki uyuşmazlığın temelinde yatan “borcun ödenmemesi” durumu ve bundan doğacak hukuki sonuçlar ise sözleşmenin 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göreikiden fazla taksidin ödenmesinde temerrüde düşülmesi ve borcun tamamının muaccel hâle gelmesi durumunda (8.1), Banka’nın müşteri aleyhine hacze girişebileceği (8.2) ve tüm şubelerdeki mevduat hesapları üzerinde herhangi bir ihbara gerek kalmaksızın hapis, mahsup ve takas hakkını kullanabileceği (8.3) kararlaştırılmıştır.

21. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle sözleşmenin 8.3 maddesinin İİK’nın 83/a maddesi anlamında geçerli sayılıp sayılmayacağının belirlenmesi gerekir. Söz konusu düzenleme, temerrüde düşen borçlu davacının, davalı nezdindeki maaş hesapları yönünden, henüz hakkında herhangi bir icra takibi yapılıp kesinleşmeksizin verdiği haczedilemezlikten feragat anlamını taşımakla, yukarıda açıklandığı üzere, Kanun’un 83/a maddesinin açık hükmü gereği geçerli kabul edilemez.

22. Bu tespitten sonra dava konusu süreç incelendiğinde; davalı Banka’nın İnönü Caddesi Şubesi nezdinde kullandığı kredi için davacı adına 715-… numaralı hesabın açıldığı, aynı zamanda maaş hesabı da olan bu hesap üzerinden 01.01.2011 tarihine kadar düzenli şekilde aylık taksit tutarının ödendiği ancak sonrasında ödemelerin yapılmaması üzerine 23.01.2011 tarihinde hesabın “sorunlu kredi hesabı”na dönüştürüldüğü ve alacağın tamamının muaccel hâle geldiğinden bahisle bakiye taksitlerin tamamı üzerinden 12.03.2011 tarihinde icra takibine girişildiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen Adana 1. İcra Dairesinin 2011/1..1 sayılı dosyası üzerinden 13.04.2011 tarihli karar ile davacının maaşının dörtte birinin haczine başlanmış, hatta borçlunun adresine hacze gidilmiş ancak alacaklı vekilinin talebiyle muhafaza işleminden vazgeçilmiştir. 

23. Dava konusu edilen hesap ise yukarıdaki bentte bahsi geçen hesap olmayıp 15.02.2012 tarihinde davalı Banka’nın Yeni Adana şubesi nezdinde oluşturulmuş 1043-… sayılı yeni maaş hesabıdır ve icra kanalıyla yapılan kesintiden bakiye maaş bu hesaba yatmaya başlamıştır. Söz konusu hesaptan farklı tarih ve miktarlarda ve düzensiz şekilde “715 takip hesabına aktar Cumali S.” ve “Virman Cumali S.” açıklamalarıyla dava tarihine kadar toplam 3.255,48 TL çekilerek davacının sorunlu kredi kaydı bulunan önceki hesabına aktarıldığı, davalı Bankanın 22.10.2013 tarihli müzekkere cevabında belirtildiği üzere tüketicinin maaşından virman, mahsup yoluyla borç hesabına para aktarılması yönünde tüketiciye ait talimatın bulunmadığı çekişmesizdir.

24. Tüm bu açıklamalar ve tespitler ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin temerrüt hâlinde Banka’ya takas mahsup yetkisi veren 8.3. maddesi İİK’nın 83. maddesinin (a) bendi gereğince geçersizdir. Davacının tüketici kredisi borcunu ödeyememesi üzerine davalı Banka kredi borcunun tamamının muaccel hâle geldiğinden bahisle alacağını icra kanalıyla tahsil yolunu tercih etmiş ve İİK’nın 83. maddesi çerçevesinde belirlenen miktar üzerinden maaş haczi yoluna gidilmiştir. Davalı Banka’nın, davacının maaş hesabından virman vs. açıklamalarla kesilerek sorunlu kredi hesabına para aktarılmasının icra dairesinin işlemi olduğu yönündeki savunması icra dosyası kapsamı ile örtüşmediği gibi davacının icra takibinin kesinleşmesinden sonra maaşının kanunda öngörülen miktardan fazlasının borca mahsuben kesilmesi yönünde talimat yahut muvafakati de bulunmadığından dava konusu kesintilerin haksız ve hukuka aykırı olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle direnme kararı, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin somut olayda uygulanması imkânının bulunmadığının göz ardı edilmesi dışında, netice itibariyle haklı ve yerindedir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davalı Banka’nın sözleşme gereğince kredi taksit ödemesi tutarınca davacının hesapları üzerinde mahsup hakkına sahip olduğu, Özel Daire kararında da belirtildiği üzere aksinin kabulünün maaş ve gelir durumunu güvence göstererek kredi temin eden kişilerin borcunu hiç ödememesi gibi haksız bir sonucu doğuracağı, bu çerçevede yapılacak değerlendirmeyle Banka’nın sözleşmede verilen bu yetkiye dayanılarak yapılan kesintilerin hangi alacak kalemlerine ilişkin gerçekleştiğinin araştırılması gerektiği yönündeki görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca sonuç itibariyle yerinde olan direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesi ile davacının davalı bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak sözleşmenin 6.2. ve 8.3. maddeleri ile banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve bloke hesapları üzerinde hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya verdiği açıktır. Banka bu yetkiyi davacının borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemediği takdirde kullanacaktır.

Tüketicinin sözleşmeyi imzalaması ve krediyi çekmesinde bir engel bulunmadığı gibi maaşından kredi taksitlerinin tahsil edimesine yönelik talimat vermesindede bir engel bulunmamaktadır. Davacı sebest iradesi ile kredi sözleşmesini imzalayıp, kredi bedelini tahsil etmiştir.

Ayrıca krediyi 18.07.2008 tarihinde kullandığı, 01.01.2011 tarihine kadar kredi taksitlerinin maaş hesabından düzenli olarak çekildiği ve bu konuda herhangi bir itirazda bulunmadığı gibi, sözleşmenin 6.2. ve 8.3. maddelerinin haksız şart niteliğinde olduğunu ileri sürmediği anlaşıldığına göre, sözleşmenin bu hükümlerinin haksız şart olduğunu da kabul etmek mümkün değildir.

Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin ayakta olduğu, dolayısı ile sözleşme hükümlerinin de bu nedenle uygulanması gerektiği de açıktır. 

Davalı Bankaca, incelenen dosya içeriğine göre hesabın kat edildiği belirtilerek aksatılan taksit tutarının değil tüm kredi alacağının muaccel hâle geldiği belirtilerek belirtilen tutarın ödenmesinin icra takibine konulduğu anlaşılmaktadır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasanın 10. maddesinde temerrüt için, “tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksiti ödemede temerrüde düşmesi yanında bir haftalık süre verilerek muacceliyet uyarısında bulunulması” gerektiğine ilişkin düzenleme getirilmiş olup, bu madde emredici bir hüküm olup usulüne uygun çekilmeyen ihtar ile davacının temerrüde düştüğünden bahsedilemez. O hâlde vadesi gelmeyen taksitlerin muaccel olduğu kabul edilemez. Davacı ancak muaccel olan alacaklarını isteyebilir. Davacı tarafından taksitlerin ödenmemesi üzerine usulüne uygun bir hesap kat ihtarı çekilmemiş dolayısı ile davacıyı tüm alacak yönünden temerrüde de düşürmemiştir. Hâl böyle olunca davacının bu hususa yönelik bir menfi tespit davası açmış olması hâlinde, takip tarihine kadar olan taksit ödemeleri açısından muaccel bir alacak olmadığından takip tarihinden sonraki taksit ödemeleri için menfi tespit davasının kabulüne karar verilebilecek ve davalı o aşamadaki alacaklarının tahsilinden mahrum kalacaktır. Bu nedenle de sözleşme gereğince bloke ve kesinti yapılmasında hukuka aykırı bir durum yoktur. 

Mahkemenin davadaki delilleri de karıştırdığı, emekli maaşı ile ilgili olmayan bir davada 5510 sayılı yasa hükümlerini gerekçesine konu etmesi de hatalıdır.

Dava konusu alacağın icra takibine başlanması ile sözleşme hükümlerinin uygulanmayacağından bahsedilemez. Hesap katı ile sözleşmenin ortadan kalkmasından bahsedilemez. Sözleşme hükümleri ayakta olduğundan, icra takibi yanında, maaşta sözleşme gereğince kesinti yapılabilecektir. 

Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır. Kredi veren bankaların maaş ile geçinen kişilere kredi vermekte imtina etmesine sebebiyet verebilecek, buda ücretle çalışanların mağdur olmasına sebebiyet verecektir. Esas olan sözleşme serbestiyeti olup, bu hususunda hukukça korunmasıdır.

Bununla birlikte hükme esas alınan bilirkişi raporunda banka tarafından sözleşmenin ilgili maddeleri gereğince verilen yetkiye istinaden yapılan kesintinin davacının maaş hesabı üzerinden hangi kalemlere ilişkin olduğu gösterilmemiştir. Dosya içerisinde farklı alacaklar için ihtarların olmasından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle de mevcut rapora itibar edilemeyeceği gibi dosya münderecaatından davacının hesabına maaş dışında ek ücret ödemeleri ile sınav ücretlerininde yatırıldığı anlaşılmaktadır. Öyle olunca İİK gereğince maaşın ¼ den daha fazla bir kesintinin yapılamayacağı düşünülse bile kesintinin ücretten mi yoksa diğer ödemelerdenmi yapıldığıda rapor içeriğinden anlaşılmadığından, raporun bu hali ile yetersiz olduğunun kabulü gerekir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle kararın bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Battal Yılmaz
Üye