BASİT YARGILAMA USULÜNDE DE HMK 139/1-ç HÜKMÜ UYGULANMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(7)9-1564
KARAR NO   : 2021/235

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Konya 2. İş Mahkemesi
TARİHİ                         : 28/06/2016
NUMARASI                 : 2016/105 - 2016/525
DAVACI                       : N.Ö. vekili Av. H.C.
DAVALILAR                : 1- M. Market A.Ş. vekili Av. F.O.
                                       2- A.S. Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hizm. Taah. Ltd. Şti.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı M. Market A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı M. Market A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı asıl işveren M. Market A.Ş.’ye ait işyerinde diğer davalı A.S. Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin sona erdiği gerekçesiyle feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı M. Market A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile diğer davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, alacaklardan diğer davalının sorumlu olduğunu, davacının istifa ederek işten ayrıldığını, alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalı A.S. Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

6. Konya 2. İş Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2013/511 E., 2014/611 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu, iş sözleşmesinin davalı alt işveren A.S. Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. tarafından haksız şekilde sona erdirildiği, davacının ödenmeyen işçilik alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı M. Market A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 01.12.2015 tarihli ve 2014/22416 E., 2015/23826 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında tensip zaptıyla delillerin bildirilmesi için verilen kesin sürenin ön inceleme duruşmasından önce tanık listesi verilmemesi halinde bağlayıcı olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Dava 29/08/2013 tarihinde açılmıştır. Mahkemece ön incelemenin duruşmalı yapılmasına ve davalıya delillerini bildirmesi için tensip zaptının tebliğine karar verilmiş ve bu ihtar içeren .04/09/2013 tarihli tensip zaptında davalı tarafa cevap dilekçesini vermek, davalı tarafa tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak, delillerinden elinde bulunan belgeleri ve delilleri sunmak, delillerinden başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar varsa bulunabilmelerini sağlayıcı açıklamalarda bulunmak ve delillerin celbi konusunda masrafını mahkememiz veznesine yatırmak üzere tensip tutanağının tebliğinden itibaren iki hafta kesin süre verilmesine, aksi halde dilekçe vermekten, delil bildirmekten ve tüm bu belirtilen bilgi ve belgeleri açıklamaktan ve vermekten vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, ihtaratların işbu tutanağın tebliği yolu ile yapılmasına karar verilmiştir. Davalı tarafından iki haftalık kesin süre içerisinde cevap dilekçesi sunulmuş, davalı cevap dilekçesinin sonunda tanık deliline dayanmış ancak tanıklarının isim ve adreslerini bildirmemiştir. 19.11.2013 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış ve tarafların anlaşamadıkları hususlar tespit edilmiştir. Bu duruşmada davalı M. Market vekili tanıklarının isim ve adreslerini bildirmek üzere süre talep etmiş, davacı vekili ise 2 haftalık yasal süre içerisinde tanıklar bildirilmediği için davalı tarafın tanıklarının bildirilmesine ve dinlenmelerine muvafakatlerinin olmadığını bildirmiştir. Mahkemece davalı taraf verilen 2 haftalık kesin süre içinde tanık isimlerini ve adreslerini bildirmediğinden ve davacı taraf muvafakat etmediğinden davalı tarafın tanık dinletme taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz. Öte yandan; delil, çekişmeli vakıaların ispatı için gösterilir (HMK md. 187/1). Ön inceleme duruşması yapılmadan, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar belirlenmeden, tarafların tanık listesi vermeleri de beklenemez.

Bu sebeple süresinde cevap listesi sunan davalıya ön inceleme duruşmasında kesin süre verilerek süresinde bildirdiği tanıklarının dinlenmesi gerekirken, davalının savunma hakkının kısıtlaması suretiyle ve eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma nedenine göre davalı M. Market A.Ş.'nin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

9. Konya 2. İş Mahkemesinin 28.06.2016 tarihli ve 2016/105 E., 2016/525 K. sayılı kararı ile; tahkikatın amacının, kural olarak delil toplamak değil; delilleri incelemek ve değerlendirmek olduğu, aksi halde tahkikatın tamamlanamayacağı ve yargılamanın uzayacağı, bu sebeple 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında sonradan delil sunulması hâlinde bu delillerin dikkate alınmaması gerektiği, dilekçelerin teatisi aşamasında delil bildirmeyen taraflara ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmadığı, somut olayda, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilerek tensip zaptı ile birlikte tanık ve diğer delillerini bildirmesinin istenildiği, davalı tarafın kesin süre içinde tanıklarını bildirmediği, ön inceleme duruşmasında mahkemece taraflara uyuşmazlıkla ilgili olarak hangi delillere başvurduklarının sorulması üzerine, davalı M. Market A.Ş. vekilinin delilerinin “tanıklar” olduğunu beyan ettiği, ön inceleme duruşmasından sonra da tanıklarının isimlerini bildiren dilekçe verdiği, usulüne uygun tebligata rağmen ön inceleme duruşmasından sonra isim ve adreslerini bildirdiği tanıkların dinlenilmesinin mümkün olmadığı, davalının ön inceleme duruşmasında bulunduğu tanık dinletme talebinin kanuni süreye riayet edilmediğinden reddedildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı M. Market A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağında davalı tarafa “tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak” hususunda yasal sonuçları ihtar edilerek iki haftalık kesin süre verildiği basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, yasal süresinde verdiği cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan ancak tanıklarının isim ve adreslerini belirtmeyen ve ön inceleme duruşmasında bu hususta mahkemeden süre talep eden davalının, tanık dinletme talebinin, aynı duruşmada davacı vekilinin davalının bu talebine muvafakat göstermemesi üzerine mahkemece reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Direnmeye konu uyuşmazlığın niteliği dikkate alınarak öncelikle adil yargılanma hakkı başlığı altında hukuki dinlenilme hakkı kavramının, devamında basit yargılama usulü ve ön inceleme ile ispat ve tanık delili üzerinde durulmalı, bu hususlarla ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra somut uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmelidir.

A. Adil Yargılanma Hakkı

13. Hukuk devletinin bir gereği olarak bireyler hakları ihlal edildiği ya da tehlikeye düştüğü durumda, hukukî korunma için devlete başvurmak zorunda olup, kendiliğinden hak arama yetkisine sahip değildirler. Bireylere tanınan bu hak, devletin anayasal teminatı altındadır.

14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmünü düzenlemiş olup, hak arama özgürlüğü adı altında hukuki koruma (korunma) talebine yönelik anayasal teminatı bireylere vermektedir.

15. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Gökhan Ateş, B. No: 2017/32699, 12.01.2021, § 23).

16. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasında ise usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.

17. Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı şekilde yer almış olup, Sözleşmenin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

18. Gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak düzenlenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesinde;

"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,

içerir." hükmüne yer verilmiştir.

19. Hukuki dinlenilme hakkının temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

20. Bu unsurlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

21. Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre silahların eşitliği ilkesi, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu şeklinde ifade edilmiştir (İnceoğlu, S.; Adil Yargılanma Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-4, 2018, s. 115).

22. Anayasa Mahkemesine göre ise silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmekte; bu usul güvencesinin, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsadığı ifade edilmektedir (Ali Tulumcu, B. No: 2017/18458, 10.02.2021, § 34).

23. Adil yargılanma hakkının içinde yer alan ve silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı diğer bir hak ise, “çelişmeli (çekişmeli) yargılama hakkı”dır. Çekişmeli yargılama ilkesinin anlamı, bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla ulusal yargının bağımsız bir mensubu tarafından bile olsa gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme hakkının tanınmasıdır (Doğru, O./ Nalbant, A.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (Açıklama ve Önemli Kararlar), C.1., 2012, s. 637).

24. Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsurunu, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” oluşturmaktadır. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK'nın Hükümet gerekçesi madde 32).

25. Anayasa’nın 36. maddesine göre mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır. Dolayısıyla mahkemelerce, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddialar ve gösterilen deliller gereği gibi incelemek zorundadır.

26. Nitekim Anayasa Mahkemesi, genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanmasının şart olduğunu; taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerektiğini; bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli hususun, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil ortaya koydukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Emine Yıldız, B. No: 2014/12324, Karar Tarihi: 01.02.2017, § 34).

27. Bununla birlikte AİHM, ulusal mahkemelerin, davanın taraflarınca öne sürülen iddiaların ve sunulan delillerin kabulünde takdir yetkisine sahip olduklarını; fakat bu yetkiyi kararlarında gerekçe göstererek haklılaştırmakla yükümlü olduklarını vurgulamaktadır. Suominen/Finlandiya kararında, bir hukuk davasının hazırlık duruşmasında başvurucu tarafından sunulan deliller listesinden sadece ikisinin kabul edilmesi ve bu konuda hiçbir gerekçe gösterilmemesi gerekçeli karar hakkı bakımından ihlâl verilmesine neden olmuştur (İnceoğlu, s. 171).

B. Basit Yargılama Usulü ve Ön İnceleme

28. HMK’da iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118-186) ve basit (m. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir.

29. HMK’nın “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tabi olduğu gösterilmiştir.

30. Bu itibarla gerek mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi gerekse 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi gereğince iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanmaktadır.

31. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit ve seri bir yargılama usulüdür.

32. Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m.317/1). Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla davalıya, bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m.317/2). Belirtmek gerekir ki, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 31. maddesi ile bu fıkrada yer alan “davalıya, bir defaya mahsus” ibaresi “davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak” şeklinde değiştirilmiştir.

33. HMK'nın 317. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar (m. 318). Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

34. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m.319).

35. Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir

36. HMK’nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.”.

37. HMK’nın 322. maddesi atfı ile basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulan HMK’nın “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değiştirilmeden önceki beşinci fıkrasına göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Yapılan değişiklikle ise beşinci fıkra; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

38. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır. HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

C. İspat ve Tanık Delili

39. Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).

40. Vakıa (olgu), kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).

41. HMK’nın 189. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.” Madde gerekçesine göre de, “...ispat hakkı kavramı, kanunî sınırları belirtilmek suretiyle, bir davanın her iki tarafına da tanınmış olmaktadır. Böylece ispat, bu maddede taraflar bakımından sadece bir yük olmanın ötesinde aynı zamanda kanunî bir hak olarak düzenlenmiştir.”

42. Belirtmek gerekir ki, sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hâkim olan ve HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen "Taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

43. Nitekim bu ilkeye uygun olarak HMK'nın "Dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi, "Cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde de "Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.

44. Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK'da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin birinci fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 194/2).

45. Bu aşamada, iş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir

46. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.

47. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinlenileceğini de dilekçesinde bildirir. Bu hüküm yukarıda belirtilen ve HMK'nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir (HMK m. 240/2).

48. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenilmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenilmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine HMK'nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.

49. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: "Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir."

50. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenilmek zorundadır.

51. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 tarihli ve 2016/(7)22-371 E., 2020/203 K.; 20.12.2018 tarihli ve 2017/2-2707 E., 2018/1998 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

D. Somut Olayın Değerlendirilmesi

52. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, müvekkilinin davalı asıl işveren M. Market A.Ş.’ye ait işyerinde diğer davalı nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını belirterek ödenmeyen işçilik alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiş, davalı M. Market A.Ş. vekili ise müvekkili ile diğer davalı arasında asıl-alt işverenlik ilişkisi bulunmadığını, alacak taleplerinden diğer davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

53. Mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağının 5. bendi ile “Davalı tarafa cevap dilekçesini vermek, davalı tarafa tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak, delillerinden elinde bulunan belgeleri ve delilleri sunmak, delillerinden başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar varsa bulunabilmelerini sağlayıcı açıklamalarda bulunmak ve delillerin celbi konusunda masrafını mahkememiz veznesine yatırmak üzere tensip tutanağının tebliğinden itibaren iki hafta kesin süre verilmesine, aksi halde dilekçe vermekten, delil bildirmekten ve tüm bu belirtilen bilgi ve belgeleri açıklamaktan ve vermekten vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, ihtaratların işbu tutanağın tebliği yolu ile yapılmasına” dair ara karar kurulmuş ve tensip tutanağı davalı M. Market A.Ş.’ye dava dilekçesi ile birlikte 23.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

54. Davalı M. Market A.Ş. vekili yasal süresi içinde sunduğu 30.09.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde tanık deliline de dayanmakla birlikte tanıkların isim ve adreslerinin bildirileceğini belirtmiş; ayrıca tanıklarının davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı ve ücretinin ödenip ödenmediği hususlarında işyeri uygulamasını ispat için dinleneceğini de açıklamıştır.

55. Dilekçeler ibraz edildikten sonra mahkemece 19.11.2013 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında tarafların sulh olamadıkları ve dava konusu hususların tamamında anlaşamadıkları tespit edilmekle davalı M. Market A.Ş. vekili tanıklarının isim ve adreslerini bildirmek için süre talep etmiş ise de, mahkemece “Davalı taraf verilen 2 haftalık kesin süre içinde tanık isimlerini ve adreslerini bildirmediğinden ve davacı taraf muvafakat etmediğinden davalı tarafın tanık dinletme taleplerinin reddine” karar verilmiştir.

56. Bununla birlikte, davalı M. Market A.Ş. vekili tarafından sunulan 23.01.2014 havale tarihli dilekçe ile iki tanığın isim ve adresleri bildirilmiş ise de, mahkemece bu tanıklar dinlenilmeksizin yargılama tamamlanmıştır.

57. Yapılan bu açıklamalara göre, basit yargılama usulünde taraflar dava ve cevap dilekçeleri ile delillerini göstermek, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirtilecekse bunu belirtmek zorunda olduğundan, tanık deliline dayanılması durumunda bu hususun da dava ve cevap dilekçesinde belirtilmesi zorunludur.

58. Diğer taraftan, HMK’nın 240. maddesinde tanık deliline dayanan tarafın tanık listesini sunması gerektiği belirtilmiş ise de, tanık listesinin verilmesi gereken aşama açık olarak düzenlenmemiştir.

59. Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, ispat faaliyetinin konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

60. HMK’nın 320. maddesi gereğince basit yargılama usulünde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar ön inceleme aşamasında tespit edileceğinden, ancak bu tespit yapıldıktan sonra çekişmeli vakıaların ispatı için tanık deliline başvurulmasının gerekip gerekmediği taraflarca değerlendirilebilecektir.

61. Bu anlamda olmak üzere dava dilekçesinde ve cevap dilekçesinde soyut olarak tanık deliline dayanan taraf, ön incelemede hakimin tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit etmesinden sonra, hangi konulara ilişkin ve hangi vakıayı ispat için hangi tanığı delil olarak bildirebileceğini belirleyebilir.

62. Bu itibarla, mahkemece yasal süresi içerisinde sunduğu cevap dilekçesinde hangi vakıayı ispat için tanık deliline dayandığını da belirten davalı M. Market A.Ş. vekilinin 23.01.2014 havale tarihli dilekçesinde isim ve adreslerini bildirdiği tanıklarının dinlenilmesi gerekirken, tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup, adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır.

63. Öte yandan, Özel Daire bozma kararında “Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz.” ifadesine yer verilmiş ise de, HMK’nın 140/5. maddesinde yer alan hükmün bozma kararında belirtildiği şekilde yorumlanamayacağı, söz konusu hükmün tensip tutanağı ile belirtilen şekilde taraflara süre verilmesini engellemeyeceği kabul edilerek, belirtilen ifadenin Özel Daire bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

64. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, basit yargılama usulünün uygulandığı eldeki davada HMK’nın 318. maddesinin uygulanması gerektiği, buna göre tarafların dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları, basit yargılama usulünde ön inceleme ve tahkikat aşamasının düzenlendiği HMK’nın 320. maddesinde yazılı yargılama usulünde uygulanan HMK’nın 140/5. maddesinde yer alan ve taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak sunmadıkları delillerini ibraz etmeleri için iki haftalık süre verilmesi şeklindeki düzenlemeye yer verilmediği gibi bu düzenlemenin basit yargılama usulünde uygulama imkanının da bulunmadığı, bu nedenle davalının ön inceleme duruşmasında tanık listesi vermek için istediği süre talebinin mahkemece reddedilmesine yönelik direnme kararının yerinde olduğu belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

65. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

1- Özel Daire bozma kararında yer alan “Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz.” ifadesinin bozma kararından ÇIKARILMASINA,

2- Davalı M. Market A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Bozma nedenine göre davalı M. Market A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Hukuk Genel Kuruluna direnme kararı ile gelen uyuşmazlığın konusu; mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağında davalı tarafa “tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak” hususunda yasal sonuçları ihtar edilerek iki haftalık kesin süre verildiği basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, yasal süresinde verdiği cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan ancak tanıklarının isim ve adreslerini belirtmeyen ve ön inceleme duruşmasında bu hususta mahkemeden süre talep eden davalı M. Market A.Ş.’nin, tanık dinletme talebinin, aynı duruşmada davacı vekilinin davalının bu talebine muvafakat göstermemesi üzerine mahkemece reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır

Hukuk Muhakemeleri Kanun’unda iki yargılama usulü benimsenmiştir. Yazılı yargılama ve basit yargılama usulü. Delillerin bildirilmesi, ön inceleme duruşması, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı her iki usulde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Uyuşmazlık konusu dava hizmet ilişkisinden doğması nedeniyle HMK’nun 316. maddesi (d) bendine göre basit yargılama usulüne tabidir. Basit yargılama usulünde delillerin ikamesi HMK’nun 318. maddesinde “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre basit yargılama usulünde davalı tüm delillerini açıkça cevap dilekçesi ile bildirmek zorundadır. Ayrıca hangi delilin hangi vakıanın delili olduğunu bildirmek ve ellerinde bulunan delillerini cevap dilekçesine eklemek, başka yerden gelecek belgelerin ve dosyaların bulunabilmesi için tüm bilgileri cevap dilekçesinde yer vermesi zorunludur.

Yazılı yargılama usulünde ön incelme duruşması 140. maddesinde düzenlenmişken basit yargılama usulünde yargılamanın daha hızlı yapılması amacı ile 320. maddesinde ayrıca ve farklı olarak düzenlenmiştir. Yazılı yargılama usulünde HMK’nın 140/5 maddesinde ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği ve bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceği düzenlenmişken, basit yargılama usulünde 320. maddesinde “Taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği“ şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bir başka anlatımla basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünde olduğu gibi HMK’nın 140/5 maddesi gibi taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak sunmadıkları delillerini ibraz etmeleri için iki haftalık süre verilmesi şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Zira basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesine göre taraflar ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır. Yazılı yargılama usulünde ön inceleme duruşmasında taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak mahkemeye sunmadıkları belgeleri sunmaları için verilecek iki haftalık kesin süreye ilişkin HMK’nın 140/5 maddesinin basit yargılama usulünde uygulanma imkanının olmadığına göre mahkemece davalının ön inceleme duruşmasında tanık listesi vermek için istediği sürenin reddi usul ve yasaya uygun olduğundan çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Hüseyin TUZTAŞ
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 20 üyenin 17’si BOZMA, 3’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Basit yargılamada usulünde de tanık deliline dayanan tarafa tensiple tanıkları bildirmesi istenemez” şeklindeki Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 31 Mayıs 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/basit-yargilama-usulunde-de-tanik-deliline-dayanan-tarafa-tensiple-taniklarin-bildirilmesi-istenemez

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 09.03.2021, 2017/(7)9-1564 E. - 2021/235 K. sayılı Kararı ile basit yargılama usûlüne tabi bir davada, 7251 sayılı kanun değişikliğinden önce HMK m. 140/5 hükmü, 7251 sayılı kanun değişikliğinden sonra ise HMK m. 139/1-ç) hükmü kapsamında, yazılı yargılama usûlünde olduğu gibi taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilebileceğini benimsemiştir.

Halbuki, hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı hazine aleyhine açılan HMK m. 46 hükmüne dayalı tazminat davasındaki Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatı ile vermiş olduğu “... Bakırköy 2. İcra Hukuk Mahkemesinde 2012/1117 Esas ile görülen davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu hususunda bir duraksama söz konusu olmamalıdır. Basit yargılama usulüne ilişkin Delillerin İkamesi başlıklı HMK’nun 318. maddesinde; “taraflar dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın hangi delili olduğunu da belirterek bildirmek ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” denilmiş, uygulanacak hükümler başlıklı aynı kanunun 322/1. fıkrasında da, “bu kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. Görüldüğü gibi, basit yargılama usulüne ilişkin söz konusu kanunun 318. maddesinde, deliller için özel hüküm bulunduğuna göre, yazılı yargılama usulüne bir bakıma bu olaya özgü olmak üzere gitme olanağı da görülmektedir. şeklindeki kararını doğru ve isabetli bulan Y. HGK. 22.03.2017, 2015/8-881 E. - 2017/518 K. sayılı kararı doktrindeki hâkim görüş yönündeydi.

“Basit yargılama usûlüne tabi bir davada, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için herhangi bir süre verilip verilemeyeceği, verilecek ise de HMK m. 140/5 hükmü gereği, yazılı yargılama usûlünde olduğu gibi mahkemece iki haftalık kesin süre verilip verilemeyeceği konusundaki” 14.05.2018 tarihli ve Y. HGK. 22.03.2017, 2015/8-881 E. - 2017/518 K. ile Y. 3. HD. 17.10.2017, 5440/14047 sayılı Kararı, Y. 8. HD. 27.03.2017, 2015/5381 E. - 2017/4426 K., Y. 8. HD. 28.11.2017, 2015/12229 E. - 2017/15799 K., Y. 8. HD. 19.12.2017, 2015/12321 E. - 2017/17138 K. arasındaki içtihat aykırılığının giderilmesi yönündeki Yargıtay Birinci Başkanlığı’na yapılan başvuru, 27.12.2018 tarihinde “Aykırılık bulunduğu ileri sürülen kararlar arasında devamlılık içeren aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığı” gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.

Basit yargılama usûlünde, doktrindeki hâkim görüşe göre, yazılı yargılama usûlünün aksine taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilemez.

Doktrindeki hâkim görüşe de dayanan 14.05.2018 tarihli başvuru dilekçesi için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/basit-yargilama-140-5-basvuru-sonucu

Her ne kadar, 17.05.2018 başvuru tarihli içtihat aykırılıklarının giderilmesi yolundaki talep, Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından 27.12.2018 tarihinde reddedilmişse de, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tespit edebildiğimiz kadarı ile 16.10.2018 tarihinden itibaren kanımızca, hatalı uygulamasından dönmüş ve HMK anlamında doğru ve yerinde içtihatlar vermeye başlamıştır.

Bu yöndeki Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin kararları için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/basit-yargilamada-kural-olarak-delil-gosterme-suresi-dava-cevap-dilekcesinin-sunulmasi-ile-sona-erer

Sonuç itibarı ile 7251 sayılı kanun değişikliği öncesi ve sonrası için basit yargılama usûlü açısından da, yazılı yargılama usûlünde olduğu gibi taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilebileceğini benimseyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 09.03.2021, 2017/(7)9-1564 E. - 2021/235 K. sayılı Kararı’na katılmak mümkün olmadığı gibi gelinen aşama itibarı ile bu konu hakkında tekrar bir içtihadı birleştirme başvurusunun yapılması veya 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesinin 1. fıkrasına göre Yargıtay Birinci Başkanı tarafından sürecin re’sen işletilmesi gerekmektedir.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2241
KARAR NO   : 2021/847

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 4. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ                         : 01/07/2016
NUMARASI                 : 2016/692 - 2016/900
DAVACI                       : M.U. vekili Av. H.T.
DAVALI                       : F. A.Ş. vekili Av. S.Y.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Tüketici Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili 25.02.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bankadan kullandığı konut kredisi çerçevesinde 500 TL dosya ücreti, 2.690 TL referanslı kredi kullandırım bedeli, 360 TL ipotek fek ücreti, 27 TL ekstre masrafı, 16,90 TL tapu masrafı olmak üzere toplam 3.593,90 TL'nin haksız olarak kesildiğini, bunun dışında 350 TL ekspertiz ücreti tahsil edildiğini ancak bunun ne kadarının ekspere gerçekten ödendiğini bilmediklerini, kesintilerin hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.593,90 TL'nin müvekkiline iadesini, 350 TL nin ne kadarının ekspere ödendiğinin de bilirkişi marifetiyle tespitini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; yapılan tüm kesintilerin haklı ve yasal olduğu gibi davacı tüketici ile varılan mutabakat sonucunda kararlaştırıldıklarını, iadelerinin istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 4. Tüketici Mahkemesinin 04.03.2015 tarihli ve 2014/824 E., 2015/418 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin duruşmada açıkça bilirkişi incelemesi yapılmasını istemediklerini, davalı tarafça bilgi ve belgeler sunulmadığından davanın kabulünün gerektiğini beyan ettiği, dava konusu uyuşmazlığın ancak bilirkişi incelemesi marifetiyle açıklığa kavuşturulabileceği, bu durumda davacının iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemeyeceği, bilirkişi ön raporunda dosyadaki belgelerin eksik olduğu, belgeler tamamlandığı takdirde rapor düzenleneceğinin belirtildiği, konusunda uzman bilirkişinin belgeler yetersiz olduğundan hesaplama yapamadığı dava dosyasında mahkeme hâkiminin hesaplama yapmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 16.11.2015 tarihli ve 2015/20710 E., 2015/33189 K. sayılı karar ile; “… Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan konut kredisi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Ne var ki, davacının dayandığı deliller arasında bulunan davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmeden dosyanın bilirkişi incelemesine sunulduğu; bilirkişinin, 3.11.2014 tarihli ön raporunda davaya konu kredi sözleşmesi ve eklerinin getirtilmesi halinde yeni bir rapor tanzim edileceğinin belirtilmesine rağmen, davacının dayandığı deliler toplanmadan yazılı olduğu şekilde karar tesis edilmiştir. Oysaki, eksik incelemeye dayalı olarak hükmün tesisi mümkün değildir. Mahkemece öncelikle uyuşmazlığa konu kesintilere ilişkin, 6100 sayılı HMK’nın “tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219/1 maddesi ile “taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda oldukları” hükmü uyarınca taraflardan, tüm delilleri ile varsa karşı delilleri sorulup toplanmalı ve özellikle davaya konu 8.12.2010 tarihli kredi sözleşmesi ile (varsa kredinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin sözleşme) bu sözleşmeye ek belgelerin (hesap hareketlerini gösterir hesap özeti, varsa kesintilere ilişkin dekont örnekleri) getirtilerek dosyanın tekemmülü sağlanmalı, bundan sonra gerektiğinde bilirkişi raporu da alınarak varsa kesintilere ilişkin tüm şüpheler giderilmeli, anılan belgelerin ibraz edilmemesi halinde ise 6100 sayılı HMK’nın “tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi de gözetilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir. Bu nedenlerle eksik incelemeye dayalı karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 01.07.2016 tarihli ve 2016/692 E., 2016/900 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri yanında, ispat yükü üzerine düşen tarafça açıkça bilirkişi delilinden vazgeçilmiş olmasına rağmen bozma kararına uyularak bilirkişi incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının tartışılması gerektiği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının bilirkişi delilinden vazgeçtiği eldeki davada, tarafların tüm delilleri ile varsa karşı delilleri, özellikle davaya konu kredi sözleşmesi ve ekleri getirtilmeden bilirkişi delilinden vazgeçildiği, dolayısıyla iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin eksik incelemeye dayalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, uyuşmazlık noktası özelinde, ispat yükünün belirlenmesi ve mahkemelerce delil toplanması usulü konularına kısaca değinmekte fayda vardır.

13. Hak arama özgürlüğünün tam olarak yerine getirilmesi, iddia ve savunma haklarının fiilen kullanılabilmesini gerektirir. Bu da, davacı ve davalıya ispat hakkı verilmesiyle sağlanabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.

14. Davada gereksiz delil toplanmaması ve delillerin sağlıklı olarak yargılamaya kazandırılması için öncelikle dayanılan vakıalar bakımından ispat yükünün kimde olduğunun ve hangi delillerle bu vakıanın ispatlanabileceğinin belirlenmesi gerekir.

15. Dayanılan vakıaların kim tarafından ispat edilmesi gerektiği hususu ispat yüküyle ilgilidir ve ispat yükünün kimde olduğu konusunda iki temel kural vardır. Bunlar; kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, m. 6) ve iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK, m. 190) kurallarıdır. Bu temel kurallara rağmen elbette ki kanuni veya fiili karine bulunması hâlinde ispat yükü bu karinelerin aksini savunan tarafta olacaktır.

16. Dava dilekçesinde davacı iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini göstermek (HMK, m. 119/1-e,f) ve delillerin toplanabilmesi için başlangıçta alınması gereken masraf tutarı olan gider avansını dava açılırken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır (HMK, m. 120/1).

17. Yine, HMK’nın 121. maddesine göre “Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur.”

18. Diğer yandan tüketici mahkemelerinde görülecek davalar basit yargılama usulüne tabidir (4077 sayılı ve somut olayda dava tarihi itibariyle uygulanması gereken mülga Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, m. 23/2; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, m. 73/4).

19. Basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesi uyarınca “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” ve yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK, m.319). HMK ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır (HMK, m. 322/1).

20. Yazılı yargılama usulünde ise mahkeme ön inceleme duruşmasına daveti sırasında taraflara “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği”ni ihtar eder (HMK’nın 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Kanun ile değişik 139. maddesinin 1/ç bendi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-1. cümlesi).

21. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir (HMK’nın 7251 sayılı Kanun ile değişik 140. maddesi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-2. cümlesi). Anılan hükümlerin HMK’nın 322/1. maddesi gereği basit yargılama usulünde de işlerlik kazanacağında tereddüt bulunmamaktadır.

22. Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar (HMK, m. 219/1). Sadece taraflar değil HMK’nın 221/1. maddesinin açık hükmüyle mahkemece üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar vermesi hâlinde bu belgenin ibrazı emrinin gereğini yerine getirmek durumundadır.

23. Haklılığın ispatını sağlamaya yönelik bir diğer delil de bilirkişi incelemesidir. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verebileceği gibi ihtiyaç duyulduğunda kendiliğinden de bu yola başvurabilecektir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz (HMK, m. 266).

24. Elbette bilirkişinin özel ve teknik uzmanlığının bulunduğu konuda görüşünü en doğru ve sağlıklı şekilde oluşturması için dava dosyasında konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler toplanmalı, dosya bilirkişinin yapacağı teknik değerlendirme ve devamında mahkemenin tahkikat incelemesine hazır hâle gelmiş olmalıdır.

25. Başka bir anlatımla; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için yine dava malzemesi içinde yer alan ve vakıaların doğruluğuna ilişkin sunulan deliller belirli olmalı, özellikle belge mahiyetinde olan deliller taraflarca sunulmalı yahut mahkemenin bu belgelere nasıl ulaşacağının bilgisi verilmelidir. Zira tahkikat aşaması delillerin toplandığı değil değerlendirmesinin yapıldığı aşamadır ve deliller dosyaya girmeden, vakıalar netleşmeden yapılacak bir tahkikat gereksiz zaman ve emek kaybından başka hiçbir şey olmayacaktır. Zaten Kanun da buna izin vermemektedir. Bu sebeple aceleyle tahkikata başlamak zaman kazanma değil bilakis zaman kaybıdır (Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, 13. bası, Ankara 2012, s. 492).

26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; eldeki uyuşmazlıkta davacı tüketici, aralarındaki kredi sözleşmesi çerçevesinde davalı bankanın haksız ve hukuka aykırı kesintiler yaptığını ileri sürmüş, sözleşme ve kesintilerle ilgili belgelerin davalı elinde bulunduğunu, bu delillerinin ilgili banka şubesinden istenmesini, bu belgeler ve varsa davalının delilleriyle birlikte değerlendirme yapılarak kesintilerinin ne kadarının haksız olduğunun tespitini talep etmiştir. Dava dilekçesinde deliller arasında sözleşmeyle ilgili davalı banka elindeki kayıtlara ve bilirkişi incelemesine dayanılmış, tevzi formundan anlaşıldığı üzere gider avansı da bilirkişi masrafı hesaba katılarak tamamlanmıştır.

27. Mahkeme 26.02.2014 tarihli tensip zaptıyla davalı banka şubesinde bulunan konuyla ilgili tüm belgeleri istemiş, bu yönde yazılan müzekkereye cevap verilmeden 02.06.2014 tarihli ek tensip tutanağı ile “ön inceleme ve tahkikat duruşmasının birlikte yürütülmesine” ve dosyanın bilirkişiye tevdine karar verilmiş, bankacı bilirkişi tarafından da dosyada incelemeye yeterli bilgi ve belge bulunmadığı belirtilerek eksik hususların ikmal edilmesi gerektiği yönünde ön rapor hazırlanıp dosyaya sunulmuştur. İlk celse ön rapora karşılık davacı vekili davalının delillerini sunmadığını, bu nedenle artık bilirkişi incelemesi yapılmasını istemediklerini beyan etmiş ve mahkemece aynı celse dava reddedilmiştir.

28. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; hem bilirkişinin teknik inceleme yapabilmesi hem de mahkemece hukukî değerlendirmede bulunabilmesi için öncelikle dosyada tüm delillerin toplanması, uyuşmazlığı aydınlatmaya yarayacak ve taraflarca dile getirilen belgelerin temin edilmesi gerekir. Davacı tüketici kesintilerinin dökümünü gösterir hesap özeti yanında dayandığı tüm belgelerin bilgilerini sunmuş, bunların davalıdan teminini istemiş ve gerekirse bilirkişi incelemesi yapılabilmesi için gider avansını da yatırmıştır. HMK’nın 219 ve 220. madde düzenlemeleri çerçevesinde deliller usule uygun toplanmadan, bu yönde kurulan ara kararın gereği yerine getirilmeden, başka bir anlatımla dosya değerlendirme yapmaya hazır hâle gelmeden bilirkişiye gönderilmiştir. Ret kararının gerekçesinde, tüketiciden kredi sözleşmeleri çerçevesinde haksız kesinti yapıldığı iddiasıyla açılan davalarda Yargıtayın bankaların ancak kredi verilmesi için zorunlu masrafları isteyebileceği ve bu harcamaların neler olduğu konusunda ispat yükünün bankaya ait olduğu, bankadan bu yöne ilişkin delilleri sorulduktan sonra kesintilerin haklı ve makul olup olmadığının tespiti için bilirkişi raporu alınması gerektiği görüşünde olduğu, bu hâlde bilirkişi incelemesi yapılmasında zorunluluk bulunduğu ifade edilmiştir. Ne var ki dayanılan bu içtihada göre kesintilerin zorunlu ve makul olduğunu ispat yükü davalı bankanın üzerinde olmasına rağmen davalının bu yöne dair delilleri toplanmadan, bilirkişinin hesaplama yapmaya yeter görmediği dosya kapsamındaki deliller üzerinden hâkimin hesaplama yapmasının mümkün olmadığı şeklindeki gerekçeyle ispat yükünün davacıda olduğu sonucuna varılması yanılgılı olduğu gibi ihtiyaç duyulduğunda mahkemece re’sen bilirkişi görüşüne başvurulabileceği de göz ardı edilmiş ve eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuştur.

29. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(6)3-1542
KARAR NO   : 2021/1474

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 01/09/2015
NUMARASI                 : 2015/467 - 2015/585
DAVACI                       : A. Tekstil Konf. Tur. ve Dış  Tic. Ltd. Şti vekili  Av. F.B.S.
DAVALI                       : B. Turizm Org. ve Danış. Ltd. Şti. vekili Av. M.S.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2013/6.93 E. sayılı dosyası ile borçlu hakkında ilamsız takip yapıldığını, borçlunun süresi içerisinde icra müdürlüğünün yetkisine ve borca itiraz ettiğini, borçlunun yetki itirazının yerinde olmadığını, davalı borçlunun müvekkili şirketten 16.11.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 VU 3.98, 04.09.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 DA 8.28, 01.10.2012 tarihli araç teslim fişi ile 34 FM 6.23 plakalı araçları kiraladığını, araçların davalı şirket kullanımında olduğu süre içerisinde trafik cezalarının bulunduğunu, davalı şirketten borçlarının ödenmesinin istenilmesine rağmen ödeme yapılmadığını ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, borçlunun asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; görev ve yetki itirazında bulunduklarını, icra takibinde borcun dayanağı kısmında “19.03.2013 tarihli diğer 3.943,09TL” yazmakta olup bu ibareden ne alacağı istendiğinin belirli olmadığını, dava dilekçesinde belirtilen kira sözleşmesinin ödeme emrinde gösterilmediğini, icra takibinin kira borcuna ilişkin olarak başlatılmadığını, taraflar arasında davacının iddia ettiği gibi bir sözleşmenin söz konusu olmadığını, dava dilekçesine eklenen kira sözleşmesi üzerinde tarafların imzalarının bulunmadığını, sözleşme metni olarak dosyaya sunulan yazının adi bir bilgisayar çıktısı olduğunu, müvekkilinin davacı alacaklıya borcunun bulunmadığını, davacının belirttiği araç teslim formlarında müvekkili şirket adına imza atan İlknur Ç.’nun şirketi temsile yetkili olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 2013/257 E., 2013/755 K. sayılı kararı ile; mahkemece icra dosyası, araçların trafik kayıtları, araç teslim fişleri, faturalar, trafik ceza dekontları, OGS kaçak geçiş tutanağı, davalı tarafından davacıya yapılan ödemeye ilişkin banka dekontu, davacıya ait ticarî defter ve kayıtlar celp edilerek alınan bilirkişi raporuna göre, davalının davacı şirketten araç kiraladığının teslim fişleri ile sabit olduğu, kiralanan dönemde bu araçlara trafik cezalarının kesildiği, kesilen cezaların davacı şirket tarafından ödenmesi nedeniyle davalı aleyhine icra takibi yapıldığı, davalının görev ve yetki itirazlarının yerinde görülmediği, davacının ticarî defter ve kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda davalının borçlu olduğu miktar belirlenerek takibin bu miktar üzerinden devamına karar verildiği gerekçesiyle itirazın iptali ile takibin devamına ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 01.04.2015 tarihli ve 2014/13719 E., 2015/3222 K. sayılı kararı ile; “… Davacı, 20/03/2013 tarihinde başlattığı icra takibinde, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan 3.943,09 TL alacağın tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, uyuşmazlığa ilişkin olarak yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davacı tarafın ticari defterlerini incelemek suretiyle bilirkişi raporunu düzenlemiştir. Bilirkişinin yapmış olduğu inceleme, tek yanlı ve sadece davacının defterlerine dayalıdır. Davalı vekili delil listesinde, şirket defter kayıtlarına delil olarak dayandığına göre uyuşmazlığa ilişkin her iki tarafın ticari defterleri, faturalar ve ödeme belgeleri üzerinde takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.09.2015 tarihli ve 2015/467 E., 2015/585 K. sayılı kararı ile; davanın açıldığı tarihte yapılan tensip zaptında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318. maddesi gereğince taraflara delillerini açıkça bildirmeleri ve ibraz etmeleri için iki haftalık süre verildiği, dava dilekçesinin ve tensip zaptının taraflara tebliği ile bu hususun davanın bütün taraflarını bağladığı gibi tensip yapan mahkeme hakimini de bağlaması nedeniyle duruşmaları takip etmeyen, meşruhatlı tebligata rağmen belgelerini ve delillerini ibraz etmeyen tarafı mahkemenin ayrıca uyarmasının ve yeniden delillerini bildirmesi yönünde ara karar oluşturmasının, basit usule tabi olan sulh hukuk mahkemesinde HMK’nın 318. maddesinin özüne aykırı olduğu, davalı tarafa ayrıca delillerini bildirmesi ve şirket defterlerini ibraz etmesi için yeniden mehil verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı vekilinin delil listesinde şirket defter ve kayıtlarına da dayanması karşısında, her iki tarafın ticarî defterleri, faturalar ve ödeme belgeleri üzerinde takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, uyuşmazlık noktası özelinde, ispat yükünün belirlenmesi ve mahkemelerce delil toplanması usulü konularına değinmekte fayda vardır.

13. Hak arama özgürlüğünün tam olarak yerine getirilmesi, iddia ve savunma haklarının fiilen kullanılabilmesini gerektirir. Bu da, davacı ve davalıya ispat hakkı verilmesiyle sağlanabilir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.

14. Davada gereksiz delil toplanmaması ve delillerin sağlıklı olarak yargılamaya kazandırılması için öncelikle dayanılan vakıalar bakımından ispat yükünün hangi tarafta olduğunun ve hangi delillerle bu vakıanın ispatlanabileceğinin belirlenmesi gerekir.

15. İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190/1. maddesinde, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre;

“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”

17. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.                                             

18. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;

(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”

hükmünü içermektedir.

19. “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;     

“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.

(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.

şeklindedir.

20. 7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;

“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.

21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde ise: her tacirin, ticarî defterleri tutmak ve defterlerinde, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.                                                              

22. Diğer yandan sulh hukuk mahkemelerinde görülecek davalar basit yargılama usulüne tabidir (HMK m. 316/1-a).

23. Basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesi uyarınca “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” ve yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK m. 319). HMK ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır (HMK m. 322/1).

24. Yazılı yargılama usulünde ise mahkeme ön inceleme duruşmasına daveti sırasında taraflara “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği”ni ihtar eder (HMK’nın 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Kanun ile değişik 139. maddesinin 1/ç bendi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-1. cümlesi).

25. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir (HMK’nın 7251 sayılı Kanun ile değişik 140. maddesi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-2. cümlesi). Anılan hükümlerin HMK’nın 322/1. maddesi gereği basit yargılama usulünde de işlerlik kazanacağında tereddüt bulunmamaktadır.

26. Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar (HMK m. 219/1). Sadece taraflar değil HMK’nın 221/1. maddesinin açık hükmüyle mahkemece üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar vermesi hâlinde bu belgenin ibrazı emrinin gereğini yerine getirmek durumundadır.

27. Haklılığın ispatını sağlamaya yönelik bir diğer delil de bilirkişi incelemesidir. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verebileceği gibi ihtiyaç duyulduğunda kendiliğinden de bu yola başvurabilecektir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz (HMK m. 266).

28. Elbette bilirkişinin özel ve teknik uzmanlığının bulunduğu konuda görüşünü en doğru ve sağlıklı şekilde oluşturması için dava dosyasında konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler toplanmalı, dosya bilirkişinin yapacağı teknik değerlendirme ve devamında mahkemenin tahkikat incelemesine hazır hâle gelmiş olmalıdır.

29. Başka bir anlatımla; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için yine dava malzemesi içinde yer alan ve vakıaların doğruluğuna ilişkin sunulan deliller belirli olmalı, özellikle belge mahiyetinde olan deliller taraflarca sunulmalı yahut mahkemenin bu belgelere nasıl ulaşacağının bilgisi verilmelidir. Zira tahkikat aşaması delillerin toplandığı değil değerlendirmesinin yapıldığı aşamadır ve deliller dosyaya girmeden, vakıalar netleşmeden yapılacak bir tahkikat gereksiz zaman ve emek kaybından başka hiçbir şey olmayacaktır. Zaten Kanun da buna izin vermemektedir. Bu sebeple aceleyle tahkikata başlamak zaman kazanma değil bilakis zaman kaybıdır (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, 13. Bası, Ankara 2012, s. 492).

30. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından İstanbul Anadolu 11. İcra Müdürlüğünün 2013/6.93 E. sayılı dosyasıyla cari hesap ilişkisine dayalı olarak icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emri davalı borçluya tebliğ edilmiş, borçlu tarafından takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.

31. Davacı vekili, davalı borçlunun müvekkili şirketten araç kiraladığını, araçların davalı şirket kullanımında olduğu süre içerisinde trafik cezalarının bulunduğunu, davalı şirketten borçlarının ödenmesinin istenilmesine rağmen ödeme yapılmadığını iddia etmiş; davalı vekili cevap dilekçesinde, dava dilekçesine eklenen kira sözleşmesi üzerinde tarafların imzalarının bulunmadığını, sözleşme metni olarak dosyaya sunulan yazının adi bir bilgisayar çıktısı olduğunu, müvekkilinin davacı alacaklıya borcunun bulunmadığını, davacının belirttiği araç teslim formlarında müvekkili şirket adına imza atan İlknur Ç.’nun şirketi temsile yetkili olmadığını savunmuş ve cevap dilekçesinde deliller arasında şirket defter ve kayıtları ile bilirkişi incelemesine dayanmıştır.

32. Mahkemece 11.07.2013 tarihli ön inceleme tutanağıyla taraflar sulhe davet edilmiş, uzlaşma sağlanamayınca tahkikata geçilmiş, tahkikat aşamasında ara karar ile “Davalı vekiline delillerini bildirmek ve ibraz etmek üzere 2 haftalık kesin mehil verilmesine (kesin mehilin sonuçları hatırlatıldı.” şeklinde karar verilmiş, sonraki celse dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilerek bilirkişi raporu aldırılmıştır. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için taraflarca bildirilen deliller mahkemeye sunulmalıdır. Bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5-1. cümlesi gereğince mahkemece taraflara, iki haftalık kesin süre içerisinde, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerekmektedir. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebilir. Mahkemece, anılan bu yasal düzenlemelere uygun olmayacak şekilde yargılama yapılarak davacıya ait ticarî defter ve kayıtların celp edildiği, bilirkişi raporu dosyanın oluşuna uygun görülerek davalının davacı şirketten araç kiraladığının teslim fişleri ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle, öncelikle HMK’nın 322. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140. madde düzenlemesi gereğince tarafların tüm delillerinin toplanması, uyuşmazlığı aydınlatmaya yarayacak ve taraflarca dile getirilen belgelerin temin edilmesi, bundan sonra takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesinin yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

34. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

 IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.