BEN BU BORCU ÖDEDİM BU BORÇ BENDEN SAHTEKARLIKLA YENİDEN TAHSİL EDİLMEK İSTENİYOR İFADESİ İDDİA VE SAVUNMA SINIRLARI İÇERİSİNDEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


23 Eki
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/4-448 
KARAR NO   : 2022/854

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               : 
Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 15/05/2018
NUMARASI                 : 2018/183 - 2018/492
DAVACI                       : Ö.S. vekili Av. İ.T.
DAVALI                       : İ.Ö.

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi   

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; avukat olan davacının bir müvekkiline ait alacağın tahsili için davalı aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlattığını, icra takibinin kesinleşmesi üzerine ödeme taahhüdünde bulunan davalının taahhüdüne uymaması nedeniyle icra ceza mahkemesinde yargılandığını, bu davanın duruşması sırasında müvekkiline karşı alenen hakaret eyleminde bulunduğunu, hakaret suçundan dolayı yapılan yargılama sonucunda davalının mahkûmiyetine karar verildiğini, ayrıca davalının müvekkili hakkında Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyeti üzerine yapılan tahkikat sonucunda soruşturma izni verilmediğini, davalının bu asılsız şikâyeti ve hakaret eylemlerinin müvekkilinde büyük üzüntüye neden olduğunu ileri sürerek 30.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı davaya cevap vermemiş; ancak davalı vekili duruşmada davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

6. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.11.2015 tarihli ve 2014/585 E., 2015/737 K. sayılı kararı ile; davalının, İcra Ceza Mahkemesinde 02.07.2008 tarihli duruşmada ödediği borcun sahtekârlıkla yeniden tahsil edilmek istendiği yönünde beyanı ile davacıya hakaret ettiğinin, ayrıca Adalet Bakanlığı’na gönderdiği elektronik posta ile de davacının çeşitli dalaverelerle kendisine senet imzalattırdığı, kandırıp oğluna icra kefili yaptığı, ''seni donuna kadar soyarım'' diye tehdit edip sulh ve ibra protokolü imzalattırdığı, borcu ödemesine rağmen iki parça taşınmazını sattırdığı, araçlarına haciz koydurup muhafaza altına aldırdığı iddiası ile görevi kötüye kullanma suçundan dolayı haksız yere suç duyurusunda bulunduğunun sabit olduğu, bu beyanların davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup davacıyı manevi olarak rahatsız ettiği gerekçesiyle 3.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.12.2017 tarihli ve 2016/1441 E., 2017/8550 K. sayılı kararı ile; “… Dava, hakaret ve haksız şikâyet nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

…Dosya içeriğinden, davalının Afyonkarahisar 2. İcra Ceza Mahkemesinin 2007/2864 esasında görülen davanın 02/07/2008 tarihli oturumunda sarf ettiği sözlerin iddia ve savunma kapsamı sınırlarında kaldığı, davacıya yönelik olmadığı, ayrıca davacı hakkında verdiği şikâyet dilekçelerinin de hak arama özgürlüğü sınırlarında kaldığı, şikâyet dilekçelerinde kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek ifadelerin ve hakaret etme kastının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu halde, mahkemece istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kısmen kabul kararı verilmesi doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.05.2018 tarihli ve 2018/183 E., 2018/492 K. sayılı kararı ile; davalının davacıya karşı söylediği konusunda tereddüt bulunmayan sözlerin savunma hakkı kapsamında kalmadığı, tahkir edici, aşağılayıcı, lekeleyici nitelikte değerlendirildiği, davacının sosyal ve mesleki konumu da dikkate alındığında eylemin alenen gerçekleştirilmesinin itibar kaybı oluşturacağının açık olduğu, söylenen sözlerin savunma hakkı kapsamında kalması için savunma yapma konusunda bu sözlerin kullanımına ihtiyaç duyulması ve zorunluluk arz etmesi gerektiği, ayrıca yapılan şikâyetlerin hukukî dayanaktan yoksun ve soyut nitelikte olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının Afyonkarahisar 2. İcra Ceza Mahkemesinde söylediği sözlerin ve davacı hakkında verdiği şikâyet dilekçelerinde kullandığı ifadelerin hak arama özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşıp aşmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı ve davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Davacının temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

12. Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Mahkemenin ilk hükmünü temyiz etmeyen tarafın direnme kararını temyizinde artık hukukî yararı bulunmamaktadır. O hâlde davacının direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Davalının temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;

13. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

14. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

15. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (TBK’nın 58) maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.

18. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

19. Dava konusu olan şikâyetin yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü bulunmaktadır.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 24, Borçlar Kanunu’nun 49. (Türk Borçlar Kanunu’nun 58) maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

21. Görüldüğü üzere BK'nın 49. (TBK’nın 58) maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

22. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” ile “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kavramlarına değinmekte fayda bulunmaktadır.

23. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

24. Anayasa’nın 36. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” şeklindeki 128. maddesi ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.

25. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir. Yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının Anayasa’nın 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19.02.2019, § 45-46).

26. Anayasa’nın ve TCK’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurular ile bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, başvuru veya dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak başvuru veya dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan iddialarda bulunulmasında veya yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış olur.

27. Bazı durumlarda matufiyet şartı da manevi tazminat için varlığı gerekli bir şart olarak karşımıza çıkar.

28. Matufiyet kelime anlamı olarak, “yöneliklik, yönelmiş olmaklık” olarak tarif edilmektedir.

29. Özellikle kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat istemini içeren davalarda söz konusu olan matufiyet şartı, açıkça kanunda yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatlarıyla hukukumuza girmiştir. Matufiyet şartı içtihatlarda adı, sanı, kimliği belli olmasa da ona yöneldiği konusunda kuşku bırakmayacak şekilde ithamlara, yönelimlere yer veren ifadeler olarak kabul edilmektedir.

30. Hukuka aykırı eylemde bulunan kişi mağdurun ismini açıkça belirtmemiş veya isnat ettiği fiili üstü kapalı bir biçimde geçiştirmişse, isnadın mahiyetinde ve mağdurun şahsına matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa, hem isim zikredilmiş hem de hakaret vaki olmuş sayılır (Hukuk Genel Kurulunun 07.05.2019 tarihli ve 2017/4-1488 E., 2019/527 K.; 16.09.2015 tarihli ve 2014/4-85 E., 2015/1774 K.; 07.07.2010 tarihli ve 2010/4-377 E, 2010/365 K. sayılı kararları).

31. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; avukat olan davacının alacaklı vekili olarak davalı hakkında icra takibi başlattığı, ödeme taahhüdünde bulunan davalının taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle Afyonkarahisar 2. İcra Ceza Mahkemesinin 2007/2864 E. sayılı dosyasında yargılandığı, 02.07.2008 tarihli duruşmada esasa ilişkin diyeceklerinin sorulması üzerine “ben bu borcu ödedim bu borç benden sahtekarlıkla yeniden tahsil edilmek isteniyor” şeklinde savunmada bulunduğu, mahkemece taahhüdü ihlâl suçundan mahkumiyetine karar verildiği, bu savunmada söylediği söz sebebiyle de davacının şikâyeti üzerine Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesinin 21.04.2009 tarihli, 2009/93 E. ve 2009/658 K. sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle mahkumiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan davalının aleyhine devam eden icra takipleri üzerine önce 09.04.2011 tarihinde daha sonra 30.09.2012 tarihinde BİMER üzerinden davacı avukat hakkında yaptığı şikâyet sebebiyle, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığının davacı avukat hakkında inceleme başlattığı, şikâyet dilekçelerini Adalet Bakanlığına gönderdiği ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce 18.08.2011 ve 31.12.2012 tarihli “olur” ile davacı avukat hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

32. Öncelikle belirtmek gerekir ki; “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz. Davalı hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ceza mahkemesi kararının hukuk hâkimini bağlamayacağı sabittir.

33. Bu değerlendirmelerden sonra davalının duruşma sırasında söylediği sözler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıya matuf olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi iddia ve savunma sınırlarını aştığından söz etmek de mümkün değildir. Zira davalı taahhüdü ihlâl suçundan yargılandığı duruşmada esasa karşı diyecekleri sorulması üzerine savunma hakkı kapsamında beyanda bulunmuştur. Diğer dava konusu şikâyet dilekçelerinin de avukat olan davacı tarafından yürütülen icra işlemlerine karşı borçlu olan davalı tarafından yasal şikâyet hakkı ve hak arama özgürlüğü kapsamında verildiği, şikâyetin gizlilik esası ile incelendiği anlaşılmaktadır.

34. Sonuç itibariyle Özel Dairece de belirtildiği üzere, davalının duruşma sırasında söylediği sözlerin davacıya yönelik olmadığı gibi iddia ve savunma kapsamında kaldığı, ayrıca davacı hakkında verdiği şikâyet dilekçelerinin de hak arama özgürlüğü sınırlarında kaldığı, şikâyet dilekçelerinde kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek ifadelerin, hakaret etme kastının bulunmadığı ve bu kapsamda davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.

35. Ayrıca, dava tarihi 10.10.2014 olmasına rağmen direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 14.03.2018 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

36. Hâl böyle olunca; Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

37. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1) Davacının temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

2) Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.