BERAAT KARARI HİÇBİR ZAMAN ŞİKÂYET HAKKININ KİŞİLİK HAKLARINA ZARAR VERECEK ŞEKİLDE HUKUKA AYKIRI KULLANILDIĞININ ÖLÇÜSÜ OLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Kas
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/4-584
KARAR NO   : 2022/886

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 26/06/2015
NUMARASI                 : 2015/185 - 2015/369
DAVACI                       : B.M.K.'a velâyeten N.K. vekili Av. M.Ö.
DAVALI                       : S.D. vekili Av. N.Y.P.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin stajyer öğrenci olarak çalıştığını, elektrik firmasından malzeme almak için genel müdürü tarafından işyeri dışına gönderildiği sırada yolun karşısına geçmek için beklerken davalının kolundan yakalayarak "sen hırsızsın, paramı çaldın" diyerek bağırmaya başladığını, polisler ile birlikte karakola gittiklerini, parasının çalınmasından dolayı yaşanan hırsızlık sebebiyle davalının müvekkilinden şikâyetçi olduğunu, Bakırköy 2. Çocuk Mahkemesinin 2011/6.1 E., 2012/2.7 K. sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda müvekkili hakkında beraat kararı verildiğini, ceza davası nedeniyle müvekkilinin 4.000 TL avukatlık ücreti ödediğini, davalının müvekkiline karşı uzun yıllar silinemeyecek bir hakarette bulunarak manevi yönden zarar verdiğini ileri sürerek 4.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin olay günü askerdeki oğluna göndermek üzere bankadan para çektikten sonra minibüse bindiği sırada vatandaşlardan birinin "amca paranı aldılar" diye bağırması üzerine davacı ile birlikte kaçan dört kişinin koşarak uzaklaştığını gördüğünü, peşlerinden koştuğunu ancak sadece davacıyı yakaladığını, polisler gelinceye kadar davacıya hiçbir müdahalede bulunmadığını, darp etmediğini, üstünü aramadığını ve hakaret etmediğini, davacının bu sırada müvekkilini tehdit ettiğini, zorunlu müdafii görevlendirilmesine rağmen özel vekil tutmasının davacının kendi tercihi olduğunu belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/172 E., 2013/328 K. sayılı kararı ile; davalının yaptığı şikâyet ile yasal şikâyet hakkının kullanım sınırını aştığı, davacıyı bir anda yüz kızartıcı bir suçlamayla karşı karşıya bıraktığı ve bu şikâyet nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı, ayrıca ceza dosyasında vekile ödenen paraya ilişkin makbuzun da dosyaya sunulduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 4.000TL maddi ve 3.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.01.2015 tarihli ve 2014/4092 E., 2015/466 K. sayılı kararı ile; “… Somut olayda; davalının şikâyeti nedeniyle davacı küçük B.M.K. hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açılmış ve yargılama sonucunda, delil yetersizliğinden sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmıştır. Ceza mahkemesi dosyası içeriğinden şikâyet için yeterli emare olması nedeniyle davalının yasal şikâyet hakkını kullandığı anlaşıldığından, mahkemece maddi ve manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, şikâyet hakkını hukuka uygun kullanmadığı gerekçesiyle, davalının maddi ve manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozma nedenine göre diğer yönler incelenmeksizin hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.06.2015 tarihli ve 2015/185 E., 2015/369 K. sayılı kararı ile; davacının olay tarihinde elektrik malzemesi almak üzere sipariş fişi ile çalıştığı işyerinin sahibi tarafından gönderildiği sırada davalı tarafından hırsız olduğu iddiasıyla kolundan tutularak karakola götürülmek istendiği, davacının hırsızlık suçu ile suçlandığı olayda ceza mahkemesi dosyası içeriği ile davalının tüm yargılama aşamalarındaki beyanlarına göre şikâyette bulunmasını gerektirir yeterli emare olmadığı, olay tarihindeki yaşı da dikkate alındığında kendinden yaşça büyük davalı tarafından aniden yakalanması, karakola götürülmek istenmesi sebebiyle davacının paniklemesinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olduğu, davalı tarafından şikâyet hakkının hak arama özgürlüğünün sınırları aşılarak kullanıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı tarafından şikâyet hakkının yasal sınırlar içerisinde kullanılıp kullanılmadığı, davalının eylemlerinin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalının maddi ve manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma [Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

 15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır” düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu olayın yaşandığı ve davanın açıldığı tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

19. Görüldüğü üzere TMK’nın 24. maddesi ile BK’nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” kavramına değinmekte fayda bulunmaktadır.

21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

22. Hiç kuşkusuz bütün hak ve özgürlükler sınırsız değildir. Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle; başkalarının haklarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması veya genişletilmesi gerekir. Bu kapsamda konu değerlendirildiğinde çatışma durumunda her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

23. Kişilik haklarına yapılan saldırının hukuka uygun sayılması için her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Kişilik haklarının ihlâli görünümünü taşıyan eylem ve açıklamalar başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz. Bu nedenle zabıtaya ya da suçları kovuşturmakla yetkili makamlara yapılan ceza şikâyetleri, ihbarlar, yetkili mercilerde yapılan icra takipleri, açılan hukuk davaları hukuka aykırı değildir.

24. Ancak tecavüzün hukuka uygun olduğunu kabul edebilmek için, hukukça korunan üstün hak ve çıkarın olması yeterli değildir; aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir.

25. Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikâyet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikâyet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.

26. Şikâyet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet kurallarına aykırıdır.

27. Şikâyet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikâyet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir.

28. Şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikâyetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarara uğratmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikâyet konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde şikâyetin yapılmış olması gerekir.

29. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir.

30. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

31. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.

32. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, kişi hakkında açılan ceza davası sonucunda beraat kararı verilmesi olgusu tamamen yargı görevinin yasalara göre takdir hakkı kullanılmak suretiyle yerine getirilmesine ilişkindir ve çatışan hakların sınırının belirlenmesinde davacı lehine değerlendirilecek nitelikte bir delil teşkil etmez. Beraat kararı hiçbir zaman şikâyet hakkının kişilik haklarına zarar verecek şekilde hukuka aykırı kullanıldığının ölçüsü olamaz. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamaları da bu doğrultudadır. Kişinin gerçek bir olguya dayanan iddiasını kısmen ya da tamamen doğrulayacak kanıtlara dayanarak (bu kanıtlar dava açılması ve mahkûmiyet için yeterli olmasa dahi) resmî mercilere başvurması uygulama ve doktrinde hukuka uygun bir davranış olarak kabul edilmektedir. Aksi görüşü kabul etmek, yani her ihbar ve şikâyetin yapılabilmesini her halükarda mahkûmiyet için yeterli delil ikamesine bağlı tutmak; özellikle delillerin takdiri sonucu beraat hâlinde de şikâyetçi ya da davacıyı manevi tazminat tehdidi altında bırakmak, hak arama özgürlüğünü sınırlamak ve kişilik hakları karşısında bu özgürlüğü yok etmek olur. Böyle bir yorum, Anayasa ve Medeni Kanun’un kişilik hak ve özgürlükleriyle güttüğü amaca ters düşer. Kişinin Anayasa ile sağlanması amaçlanan özgürlük ortamında yaşaması, gelişme ve faaliyet göstermesi, ona verilmiş görevleri yerine getirebilmesi için gerekli olan özgürlükler, yasal yollardan kullanıldığı ölçüde kısıtlanamaz ve kimse bu özgürlüğü kullandığı için tazminatla sorumlu tutulamaz.

33. O hâlde, bazı delil ve emarelere dayanılarak gerçekleşen bir şikâyet ya da açılan ceza davası sonunda verilen beraat kararı, soyut olarak o şikâyet veya davanın hukuka aykırı olduğunun delili sayılamaz.

34. Haksız şikâyet hukuksal sebebine dayanan manevi tazminat davalarında, şikâyet ya da dava hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı, bir başka ifade ile şikâyetin veya davanın hukuka aykırı olup olmadığı sorunu ancak, şikâyetçinin veya davacının şikâyetine dayanak yaptığı kanıtların hukuk hâkimi tarafından değerlendirilmesi ile çözümlenmelidir.

35. Ceza hâkiminin beraat kararı verirken delilleri takdir konusundaki kanaati, hukuk davasına etkili değildir. Hukuk hâkimi hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının sınırlarını belirlerken dayanılan kanıtların iddiayı kanıtlayacak güçte olmasını aramayacaktır. Çünkü hukuk hâkimi iddiayı değil, hak arama özgürlüğünün hukuka uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını araştırma ödevi altındadır. Bu nedenle şikâyet hakkını haklı gösterecek kesin kanıtlar olmasa bile bir takım güçsüz kanıtların (emarelerin) bulunması yeterli olacaktır. Kesin kanıtların aranması şeklindeki bir kabul hâlinde ise hak arama özgürlüğünün kullanılması kısıtlanmış olacaktır.

36. Açıklanan ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/4-1343 E., 2021/669 K.; 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-8 E., 2013/1458 K.; 30.05.2012 tarihli ve 2011/4-728 E., 2012/328 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

37. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davalının 11.11.2011 tarihinde bankadan parasını çekip minibüse bindiği sırada bir kişinin cebinden parasının çalındığını söylemesi ve dört kişinin koşarak uzaklaştığını görmesi üzerine arkalarından koştuğu ve davacıyı yakalayıp parasını çaldığı iddiası ile hakkında şikâyetçi olduğu, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonunda davacı hakkında elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle hırsızlık suçundan dolayı kamu davası açıldığı, Bakırköy 2. Çocuk Mahkemesinin 2011/6.1 esas sayılı davasında yapılan yargılama sonucunda 29.03.2012 tarihli ve 2012/2.7 sayılı karar ile katılan olan davalının beyanından başka her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle davacının beraatine karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmeksizin 09.04.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

38. Davalının, parasının çalındığının söylenmesi üzerine davacı ile birlikte dört kişiyi koşarken görüp arkalarından gittiği ve davacıyı yakalayarak buna istinaden şikâyetçi olduğu, davacı hakkında suçu işlemediğinin sabit olması gerekçesiyle değil suçu işlediğine dair yeterli delil elde edilemediğinden beraat kararı verildiği, bu durum karşısında davalının sırf davacıya zarar vermek kastıyla şikâyet ettiğine ilişkin delil bulunmadığı, olayın meydana geliş şekline göre davalının davacıdan şüphelenmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu, şikâyetin hukuken korunması gereken bazı emarelere dayandığı ve yasal sınırlar içinde kalarak yapıldığı, bu nedenlerle davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği sonucuna varılmaktadır.

39. Sonuç itibariyle, şikâyet hakkını yasal sınırları içinde kullanan davalı aleyhine maddi ve manevi tazminat istemli açılan davanın reddi gerekirken hatalı değerlendirme ile davalının sorumlu olduğunun benimsenmesi yerinde değildir.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; hak arama özgürlüğünün sınırlarının aşıldığı, şikâyet için yeterli emare olmadığı hâlde davalının ısrarlı bir şekilde şikâyetini sürdürerek ceza dosyasında katılan sıfatını aldığı, bu nedenle davacı lehine tazminat verilmesi yönündeki direnme kararı isabetli olmakla birlikte tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 21 üyenin 14’ü BOZMA, 7’si DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.