BIKTIM SENİN PİSLİKLERİNİ TEMİZLEMEKTEN VE BU ADAM ALTINA KAÇIRIYOR DEMEK BOŞANMA SEBEBİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


17 Mar
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/2-32
KARAR NO   : 2019/993

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
Bodrum Aile Mahkemesi
TARİHİ                         : 07/03/2018
NUMARASI                  : 2017/1080 - 2018/180
DAVACI-MÜTEVEFFA : Y.N. İ.
DAVALI                         : H.N.T. İ. vekilleri Av. K.E., Av. Y.D.
MİRASÇILAR               : 1- G.A.İ.T. vekilleri Av. H.B.B. ve diğerleri
                                        2- S.M.İ. vekilleri Av. H.B.B. ve diğerleri
                                        3- F.İ. vekili Av. S.K.

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bodrum Aile Mahkemesince verilen 12.02.2016 tarih ve 2014/178 E., 2016/157 K. sayılı karar davacı erkeğin mirasçısı Feza İ. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.04.2017 tarih ve 2016/11279 E., 2017/4810 K. sayılı kararı ile; 

"… Mahkemece; "davacı murisin 28.07.2011 tarihli duruşmada alınan beyanında davalıyla uzlaşma ihtimallerinin olduğunu belirttiği, tanıklardan Sabih Murat ve Gülşen Aslı'nın davacı murisin çocukları ve davayı takip eden mirasçılar oldukları, davada taraf sıfatlarının olması ve davalı kadınla aralarında görülen ceza davası sebebiyle yoğun bir husumet bulunması sebebiyle beyanlarının tarafsız olamayacağı, tanık Suat’ın da davalı kadınla aralarında görülen ceza davası sebebiyle husumetinin bulunduğu, beyanının ise tutarsız ve çelişkili olduğu, zaman belirtmediği, yapılan ceza yargılamasında davalının beraat ettiği, tanık Zeliha'nın anlatımlarının davadan sonra meydana gelen olaylara ilişkin olması sebebiyle dikkate alınamayacağı, dinlenen diğer tanık anlatımlarının tarafların arasında evlilik birliğinin davalıdan kaynaklanan sebeplerle çekilmez hal alarak kusurun davalıda olduğuna dair beyanlarının bulunmadığı, aksine davalının muris eşine karşı ilgili olduğu ve evliliğin devamı konusunda gerekli mücadeleyi verdiği" gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının kusurunun olmadığının tespitine karar verilmiştir. 

Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (HMK m.255). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Türk Borçlar Kanununun 74. maddesi gereğince, ceza mahkemelerinin beraat kararları hukuk hakimini bağlamaz.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davanın 21.07.2010 tarihinde açıldığı, davacı muris ile davalı kadının 2010 yılı Mayıs ayında fiilen ayrıldıkları, davadan önce yaşanan fiili ayrılık döneminde davalı kadının muris eşine "eski eşine geri dön de seni tekrar boynuzlasın" şeklinde sözlerle hakaret ettiği, davacı murisin dava dilekçesinde açıkça dayandığı bu vakıanın murisin önceki evliliğinden olan oğlu tanık Sabih Murat ve işletme müdürü tanık Suat'ın beyanları ile doğrulandığı, bu fiil nedeniyle kadının yargılandığı ceza davasında delil yetersizliği sebebiyle beraat ettiği anlaşılmaktadır. Davacı tanıklarının gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarına dair dosya içerisinde ciddi ve inandırıcı delil bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre eşine hakaret eden davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olduğunun tespitine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Mirasçılar vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından mirasçılar vekillerinin duruşma isteklerinin ayrı ayrı reddine karar verilip, dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.

Davacı erkek vekili; tarafların evliliklerinin ikinci yılında anlaşamamaya başladıklarını ve davalının kusurlu davranışları sonucunda aralarında şiddetli geçimsizlik oluştuğunu, davalı eşin müvekkilinin şeref ve haysiyetine yönelik ağır derecede onur kırıcı davranışlarda bulunduğunu, kıskanç, aşırı fevri, saygısız tutum ve davranışlarının bulunduğunu, sadece eşine karşı değil müvekkilinin ilk evliliğinden olma çocukları Aslı ve Murat İ.’e karşı da olumsuz davranışlar sergilediğini, müvekkilinin çocuklarına bağırıp hakaret ettiği gibi zaman zaman onların üstüne yürümekten dahi çekinmediğini, yaşlılığın yanında duygusal bir yapıya sahip olan müvekkilinin de karşı tarafın samimi olduğunu kabul ederek davalıyla evlendiğini, müvekkilinin bundan dolayı uzun yılların emeğiyle kazandığı mal varlığının önemli bir kısmını davalı eşinin üzerine geçirdiğini, davalının davacıyı otel personelinin ve müşterilerin yanında ve onların rahatsız olacağı şekilde “eski eşine geri dön de seni tekrar boynuzlasın” şeklinde sözler söyleyerek aşağıladığını belirterek tarafların boşanmalarına ve davacı lehine 100.000,00TL maddi ve 100.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı kadın vekili; davacının tüm iddialarının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin 1956 doğumlu İtalyan Lisesi ve Konservatuar mezunu olduğunu, ilk evliliğini davacı ile gerçekleştirdiğini, uzun yıllar İstanbul Üniversitesinde dekanlık bünyesinde çalıştığını, ayrıca ailesinden kalma ekmek fabrikasında bilfiil görev aldığını ve İstanbul Radyosunda çalıştığını, müvekkilinin davacı ile evlenmeden önce Yalıkavak Bedestende antika ve butik dükkanı, Bodrum merkezde evi ve babasından miras yolu ile gelen İstanbul, Eskişehir ve Ankara’da hisseli taşınmazları, nakit ve diğer değerli menkulleri ve emekli maaşının mevcut olduğunu, dava dilekçesinde izah olunan sebeplerle söz konusu evliliği gerçekleştirmediğini, eşinden kesinlikle boşanmak istemediğini, davacıya ameliyatları sonrası bizzat davalının baktığını ve davacının iyi ve kötü günlerinde hep yanında olduğunu, davacının çocuklarının etkisi altında kaldığını belirterek evlilik birliğinin bu duruma gelmesinde tam kusurlu olan davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, tarafına ayda 5.000,00TL tedbir nafakasına ve 1.000.000,00TL maddi, 200.000,00TL manevi tazminata hükmolunmasını talep etmiştir.

Yerel mahkemece; davacı Nejat İ.’in yargılama aşamasında, 02.12.2012 tarihinde vefat ettiği, tanık anlatımları, ceza dosyaları, davacının vesayet dosyası ve diğer delillerin değerlendirilmesinde, evlilik birliği ölümle sona erdiğinden boşanma davasının konusuz kalması sebebiyle boşanma konusunda bir karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği, davalının kusurunun tespitine yönelik yapılan incelemede ise, davacı tanıklarından bir kısmı davalının davacıya "git kendini boynuzlat, beni ayırmaya çalışan namussuzdur" dediği, bu yönde beyanda bulunan tanıkların davacının çocukları olduğu, yansız ifade vermemelerinin de olasılık dâhilinde olduğu, davacının akrabası ve yakını olmayan diğer tanıkların beyanlarında ise taraflar arasında bir geçimsizlik bulunmadığının belirtildiği, davalı tanıklarının ise tarafların aynı evde birlikte yaşadıklarını, dışarıda da sürekli görüştüklerini, davacının da sinirli bir kişilik yapısına sahip olduğunu ve davacıya davalının baktığını beyan ettikleri, soruşturma ve ceza dosyalarında davalı hakkında takipsizlik ve beraat kararı verildiği, bu nedenlerle davalının kusurlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.

Hükmün mirasçılardan Feza İ. tarafından temyizi üzerine Özel Dairece;

"… davacı erkeğin dinlenilmeyen tanıkları usulüne uygun şekilde davet edilip, beyanları alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. 

Yerel Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda ise; davacının 28.07.2011 tarihli duruşmada davalıyla uzlaşma ihtimallerinin olduğunu beyan ettiği, geçimsizlik sebeplerinin davalının önceki eşinden kıskanması olduğunu bildirdiği, tanıklardan Sabih Murat ve Gülşen Aslı'nın davacının çocukları ve davayı takip eden mirasçıları oldukları, davada taraf sıfatlarının bulunduğu, kaldı ki suç tarihi 13/07/2010 olan ve Bodrum 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/2.2 esas, 2012/3.8 karar sayılı dosyası sebebiyle davalıyla aralarında yoğun bir husumet bulunduğu, bu nedenle beyanlarının tarafsız olamayacağı ve anlatımlarına itibar edilemeyeceği, tanık Suat'ın beyanının tutarsız ve çelişkili olması, davalıyla arasında suç tarihi 21.04.2010 olan ve Bodrum 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/5.3 esas, 2012/1..4 karar sayılı dosyası sebebiyle husumetin bulunduğu, bu ceza dosyasında vermiş olduğu beyanlarının da tutarlı olmadığı, beyanlarında tarih bildirmediği ve beyanlarının "bir gün" diye başladığı, anlatımları sebep, saik ve zaman kavramından yoksun olduğundan itibar edilmediği, diğer tanık anlatımlarında tarafların zaman zaman kavga edip barıştıklarının bildirildiği, ceza yargılamasında sanık sıfatında bulunan davalı Hatice Nilgün'ün beraat ettiği, mahkemenin ceza yargılamasında yer alan maddi olgularla bağlı olduğu, tanık Zeliha'nın ifadesinde geçen olayların ise dava tarihinden sonraya denk geldiği ve her davanın açıldığı tarihteki olaylara göre değerlendirileceği, diğer tanık anlatımlarında evlilik birliğinin davalıdan kaynaklanan sebeplerle çekilmez hâl aldığına dair bir beyanın bulunmadığı, aksine tanıkların davalının eşine karşı ilgili olduğu ve evliliğin devamı konusunda gerekli mücadeleyi verdiğini beyan ettikleri, ceza dosyalarında sanık sıfatıyla yargılanan davalının beraat ettiği, soruşturma dosyalarında takipsizlik kararı verildiği, müşterek konutu bizzat davacının terk ederek fiili ayrılığa davacının sebebiyet verdiği, evlilik birliğinin sarsılmasında davalının kusurunun bulunmadığı ve aksinin de ispatlanamadığı gerekçesiyle boşanma davası konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına ve davalının kusurlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.

Bozma sonrası verilen hükmün mirasçı Feza İ. tarafından temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur. 

Yerel mahkemece bozma öncesi kararda yer alan gerekçeye yer verildikten sonra; “HMK'nın 255. maddesi gereği "tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa bunu iki taraftan birisi iddia ve ispat edebilir" hükmü gereği; gerek taraf olan mirasçı-tanık Sabih Murat İ.'in ve gerekse işletme müdürü Suat K.'un alınan beyanlarında bahsi geçen olayları anlatış şekillerinin zaman ve saikten yoksun olduğu, bu tanıkların objektif beyanda bulunduklarının kabulü için beyanlarında bahsi geçen olaylara yönelik net bir zaman söylemeleri ve olayların nedenini gösterir saik belirtmeleri gerektiği, yukarıda bahsi geçtiği şekilde davalı kadın ile her iki tanığın arasında menfaat çatışması ve ceza davaları nedeni ile yoğun husumet bulunduğu, dava sonucunda verilecek kararın dinlenen tanık Sabih Murat İ.'in menfaatine olumlu ya da olumsuz şekilde sonuç doğuracağı, bu nedenle her iki tanığın da davalı kadının lehine beyanda bulunmalarının hayatın olağan akışına göre mevcut durum dikkate alındığında aykırı olduğu, evlilik birliğinin sarsılmasında davalının kusurunun bulunmadığı, aksinin de ispatlanamadığı, bu nedenlerle dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, davalının kusurlu olmadığının tespitine..’’ gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı mirasçılar vekilleri tarafından temyiz edilmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı tanıklarının gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarına dair dosya içerisinde ciddi ve inandırıcı delil bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre evlilik birliğinin sarsılmasında davalı kadının kusurlu olup olmadığının tespiti noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne ilişkin kanun maddelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. 

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; 

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir. 

Aynı Yasanın "Miras hakları" başlıklı 181. maddesi ise;

"Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. 

(Değişik ikinci fıkra: 31/3/2011-6217/19 md.) Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.’’ hükmüne haizdir.

Eşlerden birinin ölümü üzerine taraflar arasındaki evlilik birliği kendiliğinden sona erer. Evlilik birliği kendiliğinden sona erdiği için konusu kalmayan boşanma davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir. Nitekim eldeki davada da mahkemece konusuz kalan boşanma davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanununu 181. maddesinin ikinci fıkrasında boşanma davası devam ederken ölen eşin mirasçılarına sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığının tespitine yönelik olarak davaya devam etme imkânı sağlanmıştır. Buna göre taraflarca usulüne uygun bir şekilde açılan boşanma davaları mirasçılar tarafından sürdürülebilir. Mirasçılar tarafından sürdürülen boşanma davalarında ölen eş delillerini sunmuş ise mirasçıların yeniden delil gösterme hakları bulunmamaktadır. Ölen eş tarafından sunulan ve fakat mahkemece toplanılmayan delillerin araştırılıp değerlendirilmesi mirasçılar tarafından talep edilebilir. Somut olayda davacı erkeğin yargılama devam ederken ölümü üzerine önceki eşlerinden olan çocukları mirasçıları olarak Türk Medeni Kanununun kendilerine tanıdığı ‘’ sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığının tespitine ’’ yönelik olarak davaya devam edebilme haklarını kullanarak davayı sürdürmüşlerdir.

Yukarıdaki açıklamalar kapsamında davalı eşin kusurlu olup olmadığı hususuna gelince; davalı kadın hakkında davaya konu hakaret sebebiyle açılan ceza davasında (Bodrum 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/2.2 E., 2012/3.8 K.) delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Hâkim, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı değildir (TBK m.74). Bu madde hukuk hâkiminin ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmadığını hükme bağlamaktadır (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku, cilt:1, 6. Bası, Beta Yayınları, s:820).

Diğer yandan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 255. maddesinde; ‘’ Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.’’ denilmektedir. Türk Medeni Kanununun 184. maddesi gereğince, hâkim delilleri serbestçe değerlendirme yetkisine sahip ise de tanık sözlerinin doğru olması asıldır. Taraflarca sunulan delil listesinde yer alan tanıklarla taraflar arasındaki akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık ifadelerinin değerini hükümden düşürmez. Aksi düşünce tanık deliline dayalı olarak sürdürülen davalarda olayları en yakından görüp değerlendirebilecek akraba tanıklarının beyanlarına itibar edilmeme durumunu ortaya çıkaracaktır ki hukuk düzeni bu durumu kabul etmez. Aksine ciddi ve inandırıcı deliller olmadıkça asıl olan tanıkların doğruyu söylemiş olmalarıdır. Özel Daire bozma kararında; dava dilekçesinde özellikle vurgulanan davalı kadının eşine yönelik ‘’eski eşine geri dön de seni tekrar boynuzlasın" beyanına vurgu yapılmak suretiyle, davalı kadının eşine hakaret ettiği kabul edilmiştir. Tanıklarca da ifade edildiği üzere davalı kadının eşine aynı zamanda "bıktım senden, senin pisliklerini temizlemekten" ve tanıklara da "bu adamla uğraşıyorum, altına kaçırıyor" dediği de sabittir. Açıklanan sebeplerle davalı kadın tarafından Özel Daire bozma kararında yer aldığı üzere davacı erkeğe hakaret edildiği sabit olmakla beraber bu vakıaya yönelik olarak esas alınan tanık ifadelerinin gerçeğe aykırı olduğu konusunda da ciddi ve inandırıcı delil, olay bulunmamaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Daire bozma kararında adı geçen tanıklardan biri olan Sabih Murat İ.’nin davacı erkeğin önceki eşinden olan oğlu olduğu, yargılama sırasında davacı erkeğin ölümü üzerine de sağ kalan eşin kusurlu olup olmadığının tespiti için diğer mirasçılarla beraber davaya devam ettiği, ayrıca mirasçı Sabih Murat İ. ve tanık Suat K. ile davalı kadın arasında soruşturma, ceza ve hukuk dava dosyalarının bulunduğu, davalı kadın hakkında soruşturma dosyalarında kovuşturmaya yer olmadığına dair ve ceza dosyalarında da beraat kararları verildiği, tanık Suat’ın beyanında davaya konu hakaret vakıasından bahsetmediği, bu sebeplerle Hukuk Muhakemeleri Kanununun 255. maddesi gereğince davalı kadının kusurunun bulunmadığının tespitine yönelik olarak verilen direnme kararının doğru olduğu ve onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Mirasçılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatıranlara iadesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma istemine ilişkin olup, yargılama sırasında davacının ölümü üzerine mirasçılarının başvurusu ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 181. maddesi uyarınca davalı kadının kusur tespitine dönüşmüştür.

Mahkemece davalı kadının kusurlu olmadığının tespitine dair verilen karar temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince “… davalı kadının muris eşine “eski eşine geri dön de seni tekrar boynuzlasın” şeklinde sözlerle hakaret ettiği, davacı murisin dava dilekçesinde açıkca dayandığı bu vakıanın murisin önceki evliliğinden olan oğlu tanık Sabih Murat ve işletme müdürü tanık Suat’ın beyanları ile doğrulandığı, bu fiil nedeniyle kadının yargılandığı ceza davasında delil yetersizliği sebebiyle beraat ettiği anlaşılmaktadır. Davacı tanıklarının gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarına dair dosya içerisinde delil bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre eşine hakaret eden davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olduğunun tespitine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir” gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozma üzerine mahkemece direnme kararı verilmiş, mirasçılar vekillerinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sonunda direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde bozulmasına karar verilmiş olup sayın çoğunluğun bu görüşüne katılmıyoruz.

Şöyle ki;

Davacı muris 1925, davalı ise 1956 doğumludur. Taraflar davacı murisin 2003 yılında boşanmasından sonra 2006 yılında evlenmişlerdir. Bu evlilik davacının dördüncü, davalının ise ilk evliliğidir. Evlenme tarihinde davacı muris 81, davalı ise 50 yaşındadır. Dosyada mevcut tanık beyanına göre iki yıla yakın bir süre arkadaşlık yaptıktan sonra evlenmişlerdir ki davacının önceki eşinden boşandığı tarih ile bu evlilik tarihi arasında üç yıllık bir sürenin bulunması da tanık beyanı ile uyumludur.

Özel Dairenin davalının kusuruna dayanak gösterdiği tek sebep davacı eşe karşı söylediği iddia olunan “eski eşine geri dön de seni tekrar boynuzlasın” şeklindeki sözlerle davacı murise hakaret etmiş olmasıdır ve bu konuda iki tanığın beyanına dayanılmıştır. Uyuşmazlık bu iki tanığın beyanının hükme esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Özel Daire bozma kararında adı geçen tanıklardan Sabih Murat İ. davacının önceki eşinden olan oğludur ve davacının yargılama sırasında ölümü üzerine, davalının kusur tespitine ilişkin bu davada taraf sıfatını almıştır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının mirasçıları olan Sabih Murat ve Gülsen Aslı’nın davalı kadının kısıtlanması için Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesinde 2014/5.8 esas sayılı davayı açtıkları, mahkemece davanın reddine karar verildiği, yine davacı mirasçılarının şikayetleri üzerine davalı kadın hakkında soruşturmalar başlatıldığı ve davaların açıldığı, yapılan soruşturmalar sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığı, açılan ceza davalarında ise suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararları verildiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 255. maddesi “Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.” hükmünü düzenlemiştir. Boşanma davalarının niteliği gereği genel olarak tanıklar tarafların yakınları olup beyanları hükümlere esas alınmakta ise de, somut olayda davacı murisin oğlu olan tanık Sabih Murat İ.’in davacının ölümü sonrası bu davada taraf sıfatını alması, bunun sonucu olarak bu dava sonunda verilecek kararın bu tanığı olumlu ya da olumsuz olarak doğrudan etkileyecek olması, davalı ile arasında başkaca davalar ve soruşturmalar bulunması karşısında HMK 255. maddesinde belirtilen “… tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler” mevcuttur. Bu nedenle adı geçen tanığın beyanının kabulü mümkün görülmemiştir.

Bozma kararında adı geçen diğer tanık Suat K.’tur. Bu tanık davacı murisin sahibi olduğu otelin müdürüdür. Tanığın bu dava dosyasında davalının davacıya belirtilen sözlerle hakaret ettiğine ilişkin bir beyanı bulunmamaktadır. Davalı hakkında yürütülen soruşturma sırasında “İfade sahibi” sıfatıyla alınan yeminsiz beyanında, hatırlamadığı bir zamanda davalının davacı murise hitaben “git eski karın seni boynuzlatsın” şeklinde sözler söylediğini bildirmiştir. Bu soruşturma sonunda davalı hakkında Bodrum 2. Sulh Ceza Mahkemesinde hakaret ve tehdit suçundan dolayı kamu davası açılmış, 2011/2.2 esas sayılı davada yapılan yargılama sonunda suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat kararı verilmiştir. Ayrıca tanık Suat K.’un şikayeti üzerine davalı hakkında Bodrum 1. Sulh Ceza Mahkemesinde hakaret suçundan kamu davası açılmış, 2011/5.3 esas sayılı davada yapılan yargılama sonunda yine suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle beraat kararı verilmiştir. Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/6..0 soruşturma numaralı evrakında da tanık Suat K.’un davalı hakkında şikayeti mevcut olup, yapılan soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Bu durumda; bozma ilâmında beyanı esas alınan tanık Suat K.’un davacı murisin otelinde müdür olarak çalışıyor olması, boşanma ve kusur tespitine ilişkin bu davanın yargılaması sırasında alınan beyanında bu sözlerden bahsetmemesi, aynı sözlere ilişkin ceza soruşturması sırasındaki beyanının yeminsiz alınması ve davalının bu sözler sebebiyle yargılandığı davada beraat etmiş olması, tanık Suat’ın davalı kadın hakkında şahsi şikayetlerinin bulunması ve davalının Suat K.’a hakaret suçundan yargılandığı davada beraat etmesi, soruşturmada ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması, böylece bu tanık ile davalı arasında husumet bulunması karşısında tanık Suat K. bakımından da HMK 255. maddesinde belirtilen “tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler” mevcuttur. Bu nedenle bu tanığın beyanının kabulü de mümkün görülmemiştir.

Özel Dairece davalıya yüklenen kusur konusunda yalnızca bu iki tanığın beyanına dayanılmış olup, yukarıda açıklanan nedenlerle bu tanıkların beyanlarının HMK. 255. maddesi kapsamında hükme esas alınması mümkün olmadığından ve dinlenen diğer tanık beyanları itibariyle de davalıya yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı gibi bozma kararında da böyle bir belirleme yapılmadığından, mahkemece verilen davalının kusurlu olmadığının tespitine yönelik direnme kararının doğru olduğu düşüncesiyle, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmıyoruz.

Fadime AKBABA      Bektaş KAR      Fatma Feyza ŞAHİN
Üye                           Üye                   Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 16'sı BOZMA, 4'ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : Bu konu ile bağlantılı olarak "Ameliyatlı eşi ile ilgilenmemek ve eşinden tiksinmek boşanma sebebidir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16 Mayıs 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/ameliyatli-esi-ile-ilgilenmemek-ve-esinden-tiksinmek-bosanma-sebebidir