BİLUMUM SENETLERİ İMZALAMA YETKİSİ, KAMBİYO SENEDİ DÜZENLEME YETKİSİ KAPSAMINDA DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/12-1091
KARAR NO : 2016/847
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/04/2014
NUMARASI : 2014/243 - 2014/342
DAVACI : K.G. vekili Av. U.S.H. Av. M.K.
DAVALI : N.T. vekili Av. M.Ç.Av. A.E.D.
Taraflar arasındaki “takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.04.2013 gün 2013/291 E., 2013/350 K. sayılı ilamı davacı/borçlu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 28.06.2013 gün ve 2013/15633 E, 2013/24338 K. Sayılı kararı ile onanmış, davacı/borçlu vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, 12.12.2013 gün 2013/32978 E., 2013/39836 K. sayılı ilamı ile;
(... Alacaklı tarafından 1 adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte borçlunun, takip dayanağı bonoyu firmayı temsilen imzaladığını, şahsi sorumluluğu bulunmadığını ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
TTK'nun 688/7. maddesi gereğince, takip konusu belgenin kambiyo vasfını taşıması için "senedi tanzim edenin imzasını" ihtiva etmesi zorunludur. Anılan maddede sorumluluk için sadece imzadan söz edilmiş, birden fazla imzanın bulunması koşul olarak kabul edilmemiştir. TTK'nun 690. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 589. maddesi gereğince, şirketi münferiden temsile yetkili temsilcinin şirket kaşesi dışında senet üzerine atmış olduğu imza bizatihi kendisini sorumlu kılar. Yine TTK'nun 690. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 613 ve 614/l. maddeleri gereğince, keşideci imzası dışında bononun ön yüzüne konulan her imza aval şerhi sayılır. Aval için sadece imza yeterli olup, ayrıca ad ve soyadın yazılması gerekli değildir.
Bu açıklamalar ışığında sorumluluk doğması için keşidecinin atacağı tek imza yeterli olup, bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunluluğu olmadığından şirket kaşesi dışına atılan imza aval olarak değerlendirilir (HGK.nun 05/10/2011 tarih ve 2011/12-480 sayılı kararı).
Somut olayda, takip dayanağı bonoda yer alan iki imzanın da keşideci firmanın kaşesi üzerine atıldığı görülmektedir. İtiraz eden ve adı geçen firma yetkilisi olan Kazım G.in, kaşe dışında, açıkta herhangi bir imzası da bulunmadığına göre; kaşe üzerine atılan imzaların şahsı adına değil, kaşesi bulunan firma sahibini temsilen atıldığı ve onu borç altına soktuğu kabul edilmelidir.
Mahkemece; muteriz borçlunun takip dayanağı senetlerden dolayı şahsen sorumlu olmadığı sonucuna varılarak borca itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, Dairemizce kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.,...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı/borçlu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktanve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, icra takibinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı/borçlu vekili, müvekkili aleyhinde yapılan takibe konu senedi (bonoyu) vekaleten imzaladığını, şahsen sorumluluğu olmadığını, borçlu firmada SSK’lı olarak çalıştığını ileri sürerek takibin iptalini istemiştir.
Davalı/alacaklı vekili, davacının vekaleten imzaladığına ilişkin bono üzerinde hiçbir kayıt söz konusu olmadığını; icra takibine konu edilen bonoda keşideci bölümünde davalının çift imzası bulunduğunu, davalı borçlunun da bono üzerindeki imzasını inkar etmediğini, imzayı kabul ettiğini, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 688/7. maddesi gereğince bonodaki borçtan sorumlu olması için keşidecinin tek imzasının yeterli olup, bonoda birden fazla imza olması halinde şirket temsilcisi olarak şirket adına senedin imzalanması dışında, ikinci imzanın da kendi adına atıldığının kabulü gerektiğini belirterek, davanın reddine savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacı tarafın imzayı ikrar ettiği, iki kaşe altında iki imzanın bulunduğu, Yargıtay kararları gereği bononun geçerli olması için şirket kaşesi altında tek imzanın gerekli ve yeterli olup, ikinci imzanın şirket yetkilisinin şahsen sorumluğunu gerektireceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı/borçlu vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece onanmış, karar düzeltme istemi üzerine yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiş, hükmü temyize davacı/borçlu vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu senette (bonoda), keşideci firma kaşesi altına davacı tarafından atılan ikinci imzanın, davacıyı avalist konumuna getirip getirmediği, varılacak sonuca göre davacının borçtan şahsen sorumlu olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, somut olayda davacının, dava dışı Ufuk R. adına vekaleten kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için vekaletin kapsamına ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmelidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Vekaletin kapsamı” başlıklı 504. maddesi;
“Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir.
Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar.
Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.” Hükmünü amirdir.
Görüldüğü üzere, vekil özel bir yetkiye sahip olmadıkça dava açamayacağı gibi, kambiyo taahhüdünde de bulunamaz. Vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için vekaletnamede açıkça “Kambiyo taahhüdünde bulunmak üzere” yetkilendirilmiş olması gerekir. Ancak, açıkça verilen yetkiye dayanarak kambiyo senedi düzenlenmesi halinde asilin vekilin bu işleminden sorumlu olduğu kabul edilebilir. Şayet bu açık yetki verilmemişse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerinden sorumluluğa ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Hemen burada 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bonolar hakkındaki sorumluluk hükümleri ortaya konulmalıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Yetkisiz imza” başlıklı 678. maddesinde;
“Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.” Denilmekte;
“Düzenleyenin sorumluluğu” başlıklı 679. maddede de;
“Düzenleyen, poliçenin kabul edilmemesinden ve ödenmemesinden sorumludur. Düzenleyen, kabul edilmeme hâlinde sorumlu olmayacağını şart edebilirse de ödenmemeden sorumlu olmayacağına ilişkin kayıtlar yazılmamış sayılır.” Hükmü yer almaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 778/2-(e) maddesi uyarınca bono hakkında da TTK’nın 678-679. maddeleri uygulama alanı bulacaktır.
Şu durumda, vekil özel yetki gerektirdiği ve bu konuda özel olarak açıkça yetki verilmediği halde kambiyo taahhüdünde bulunmuşsa bu taahhüdünden bizzat ve şahsen sorumlu olur ve burada artık asilin sorumluluğundan söz edilemez.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve 2006/12-682 Esas, 2006/682 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosyada mevcut Ankara 43. Noterliğinin 01.03.2012 tarih ve 5..7 yövmiye numaralı düzenleme şeklindeki vekaletname ile dava dışı Ufuk R., davacı Kazım G.’i vekil tayin ettiği sözkonusu vekaletname ile “bilumum çek, poliçe, emre muharrer senetleri ilgili bankaya tahsil ve teminata vermeye protestolarını talep etmeye, bu hususlarda yapılması gereken iş ve işlemleri yapmaya, bilumum senetleri adıma imzalamaya” yetkileri verildiği halde, verilen yetkiler arasında “kambiyo senedi düzenlemek” üzere verilmiş özel bir yetki bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce, Ankara 43. Noterliğinin 01.03.2012 tarih ve 51.7 yövmiye numaralı düzenleme şeklindeki vekaletname de yer alan “bilumum senetleri adıma imzalamaya” ilişkin verilen yetkininin bono düzenleme yetkisini de kapsadığı görüşünü ileri sürmüşler iseler de bu görüşler kurul çoğunluğu tarafından belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Bu nedenle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 678. maddesi gereğince senetteki bu imzasından dolayı imzasını ikrar eden davacı/borçlunun şahsen sorumlu olduğundan itirazın iptali isteminin reddine ilişken direnme kararı sonucu itibari ile yerinde olup direnme kararı bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 22.06.2016 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.
BİLUMUM SENETLERİ İMZALAMA YETKİSİ, KAMBİYO SENEDİ DÜZENLEME YETKİSİ KAPSAMINDA DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/12-1091
KARAR NO : 2016/847
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/04/2014
NUMARASI : 2014/243 - 2014/342
DAVACI : K.G. vekili Av. U.S.H. Av. M.K.
DAVALI : N.T. vekili Av. M.Ç.Av. A.E.D.
Taraflar arasındaki “takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.04.2013 gün 2013/291 E., 2013/350 K. sayılı ilamı davacı/borçlu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 28.06.2013 gün ve 2013/15633 E, 2013/24338 K. Sayılı kararı ile onanmış, davacı/borçlu vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, 12.12.2013 gün 2013/32978 E., 2013/39836 K. sayılı ilamı ile;
(... Alacaklı tarafından 1 adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte borçlunun, takip dayanağı bonoyu firmayı temsilen imzaladığını, şahsi sorumluluğu bulunmadığını ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
TTK'nun 688/7. maddesi gereğince, takip konusu belgenin kambiyo vasfını taşıması için "senedi tanzim edenin imzasını" ihtiva etmesi zorunludur. Anılan maddede sorumluluk için sadece imzadan söz edilmiş, birden fazla imzanın bulunması koşul olarak kabul edilmemiştir. TTK'nun 690. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 589. maddesi gereğince, şirketi münferiden temsile yetkili temsilcinin şirket kaşesi dışında senet üzerine atmış olduğu imza bizatihi kendisini sorumlu kılar. Yine TTK'nun 690. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 613 ve 614/l. maddeleri gereğince, keşideci imzası dışında bononun ön yüzüne konulan her imza aval şerhi sayılır. Aval için sadece imza yeterli olup, ayrıca ad ve soyadın yazılması gerekli değildir.
Bu açıklamalar ışığında sorumluluk doğması için keşidecinin atacağı tek imza yeterli olup, bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunluluğu olmadığından şirket kaşesi dışına atılan imza aval olarak değerlendirilir (HGK.nun 05/10/2011 tarih ve 2011/12-480 sayılı kararı).
Somut olayda, takip dayanağı bonoda yer alan iki imzanın da keşideci firmanın kaşesi üzerine atıldığı görülmektedir. İtiraz eden ve adı geçen firma yetkilisi olan Kazım G.in, kaşe dışında, açıkta herhangi bir imzası da bulunmadığına göre; kaşe üzerine atılan imzaların şahsı adına değil, kaşesi bulunan firma sahibini temsilen atıldığı ve onu borç altına soktuğu kabul edilmelidir.
Mahkemece; muteriz borçlunun takip dayanağı senetlerden dolayı şahsen sorumlu olmadığı sonucuna varılarak borca itirazının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, Dairemizce kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.,...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı/borçlu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktanve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, icra takibinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı/borçlu vekili, müvekkili aleyhinde yapılan takibe konu senedi (bonoyu) vekaleten imzaladığını, şahsen sorumluluğu olmadığını, borçlu firmada SSK’lı olarak çalıştığını ileri sürerek takibin iptalini istemiştir.
Davalı/alacaklı vekili, davacının vekaleten imzaladığına ilişkin bono üzerinde hiçbir kayıt söz konusu olmadığını; icra takibine konu edilen bonoda keşideci bölümünde davalının çift imzası bulunduğunu, davalı borçlunun da bono üzerindeki imzasını inkar etmediğini, imzayı kabul ettiğini, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 688/7. maddesi gereğince bonodaki borçtan sorumlu olması için keşidecinin tek imzasının yeterli olup, bonoda birden fazla imza olması halinde şirket temsilcisi olarak şirket adına senedin imzalanması dışında, ikinci imzanın da kendi adına atıldığının kabulü gerektiğini belirterek, davanın reddine savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacı tarafın imzayı ikrar ettiği, iki kaşe altında iki imzanın bulunduğu, Yargıtay kararları gereği bononun geçerli olması için şirket kaşesi altında tek imzanın gerekli ve yeterli olup, ikinci imzanın şirket yetkilisinin şahsen sorumluğunu gerektireceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı/borçlu vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece onanmış, karar düzeltme istemi üzerine yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiş, hükmü temyize davacı/borçlu vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu senette (bonoda), keşideci firma kaşesi altına davacı tarafından atılan ikinci imzanın, davacıyı avalist konumuna getirip getirmediği, varılacak sonuca göre davacının borçtan şahsen sorumlu olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, somut olayda davacının, dava dışı Ufuk R. adına vekaleten kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için vekaletin kapsamına ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmelidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Vekaletin kapsamı” başlıklı 504. maddesi;
“Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir.
Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar.
Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.” Hükmünü amirdir.
Görüldüğü üzere, vekil özel bir yetkiye sahip olmadıkça dava açamayacağı gibi, kambiyo taahhüdünde de bulunamaz. Vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için vekaletnamede açıkça “Kambiyo taahhüdünde bulunmak üzere” yetkilendirilmiş olması gerekir. Ancak, açıkça verilen yetkiye dayanarak kambiyo senedi düzenlenmesi halinde asilin vekilin bu işleminden sorumlu olduğu kabul edilebilir. Şayet bu açık yetki verilmemişse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerinden sorumluluğa ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Hemen burada 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bonolar hakkındaki sorumluluk hükümleri ortaya konulmalıdır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Yetkisiz imza” başlıklı 678. maddesinde;
“Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.” Denilmekte;
“Düzenleyenin sorumluluğu” başlıklı 679. maddede de;
“Düzenleyen, poliçenin kabul edilmemesinden ve ödenmemesinden sorumludur. Düzenleyen, kabul edilmeme hâlinde sorumlu olmayacağını şart edebilirse de ödenmemeden sorumlu olmayacağına ilişkin kayıtlar yazılmamış sayılır.” Hükmü yer almaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 778/2-(e) maddesi uyarınca bono hakkında da TTK’nın 678-679. maddeleri uygulama alanı bulacaktır.
Şu durumda, vekil özel yetki gerektirdiği ve bu konuda özel olarak açıkça yetki verilmediği halde kambiyo taahhüdünde bulunmuşsa bu taahhüdünden bizzat ve şahsen sorumlu olur ve burada artık asilin sorumluluğundan söz edilemez.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve 2006/12-682 Esas, 2006/682 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosyada mevcut Ankara 43. Noterliğinin 01.03.2012 tarih ve 5..7 yövmiye numaralı düzenleme şeklindeki vekaletname ile dava dışı Ufuk R., davacı Kazım G.’i vekil tayin ettiği sözkonusu vekaletname ile “bilumum çek, poliçe, emre muharrer senetleri ilgili bankaya tahsil ve teminata vermeye protestolarını talep etmeye, bu hususlarda yapılması gereken iş ve işlemleri yapmaya, bilumum senetleri adıma imzalamaya” yetkileri verildiği halde, verilen yetkiler arasında “kambiyo senedi düzenlemek” üzere verilmiş özel bir yetki bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce, Ankara 43. Noterliğinin 01.03.2012 tarih ve 51.7 yövmiye numaralı düzenleme şeklindeki vekaletname de yer alan “bilumum senetleri adıma imzalamaya” ilişkin verilen yetkininin bono düzenleme yetkisini de kapsadığı görüşünü ileri sürmüşler iseler de bu görüşler kurul çoğunluğu tarafından belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Bu nedenle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 678. maddesi gereğince senetteki bu imzasından dolayı imzasını ikrar eden davacı/borçlunun şahsen sorumlu olduğundan itirazın iptali isteminin reddine ilişken direnme kararı sonucu itibari ile yerinde olup direnme kararı bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 22.06.2016 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.