BİNA MALİKİ KUSURLU İSE ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU İLLİYET BAĞINI KESECEK AĞIRLIĞA ERİŞEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 Haz
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/11-603
KARAR NO   : 2022/84

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 23/05/2012
NUMARASI                 : 2012/151 - 2012/251
ASIL DAVADA
DAVACI                       : A. Sigorta A.Ş. vekili  Av. E.C.
DAVALI                       : B. Elektrik Dağıtım A.Ş. vekili Av. A.M.A.
BİRLEŞEN DAVA
DAVACI                       :
A. Sigorta A.Ş. vekili  Av. E.C.
DAVALI                       : Ankara Valiliği (İl Özel İdare Müdürlüğüne İzafeten) vekili Av. D.S.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda birleşen dava bakımından verilen karar bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Asıl ve birleşen davada davacı vekili; müvekkili nezdinde işyeri sigorta poliçesi ile sigortalı olan işyerinin de içinde bulunduğu çarşıda 24.12.2003 tarihinde çıkan yangın sebebiyle hasar meydana geldiğini, hasar nedeniyle müvekkili tarafından dava dışı sigortalısına 30.618,50 TL tazminat ödendiğini, yangının çarşıdaki elektrik kesintisi nedeniyle bir işyerinde jeneratörün çalıştırılması sırasında çıktığını, olay nedeniyle sık sık elektrik kesintisi yapan davalı BE.AŞ B. Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin %20 oranında kusurlu olduğunu, ayrıca yangının meydana geldiği çarşının davalı Ankara İl Özel İdare Müdürlüğüne ait olması nedeniyle anılan davalının 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 58. maddesi gereğince bina maliki olarak %80 oranında kusurunun bulunduğunu ileri sürerek asıl davada %20 kusur oranına tekabül eden 6.123,70 TL'nin, birleşen davada ise %80 kusur oranına tekabül eden şimdilik 23.500 TL'nin işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5.1. Asıl davada davalı vekili; elektrik kesilmesi ile yangının çıkış sebebi arasında illiyet bağının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Birleşen davada davalı vekili; bina maliki olarak müvekkilinin sorumluluğunun ve kusurunun bulunmadığını, kaldı ki yangının çıkışına sebep olan üçüncü kişinin fiilinin illiyet bağını kestiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.10.2009 tarihli ve 2004/421 E., 2009/558 K. sayılı kararı ile; asıl davada, dava konusu yangının meydana geldiği semtin elektriklerinin kesilmiş olması ile yangın arasında illiyet bağının bulunmadığı, bu nedenle davalının kusur ve sorumluluğunun olmadığı; birleşen davada, davalının bina sahibi olması nedeniyle kusursuz sorumluluğu bulunmakta ise de, dava dışı kişinin eylemi ile yangının çıkması karşısında, zararla inşa ve bakım noksanı arasındaki illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.12.2011 tarihli ve 2010/2065 E., 2011/17672 K. sayılı kararı ile; “… 1- Asıl dava yönünden, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Birleşen davaya yönelik temyiz itirazına gelince; yangının çıktığı dükkan ile davacının sigortaladığı işyerinin dahil olduğu iş merkezinin mülkiyetinin davalı Ankara İl Özel İdaresi'ne ait olmasına, bu işyerindeki dükkanları kiraya vererek işlettiğinin, yönetiminin, temizlik ve güvenlik hizmetlerinin kendisi tarafından tayin edilen kişilerce yerine getirildiğinin sabit bulunmasına, davacının, aynı zamanda işletme kusuruna da dayanmış olmasına, yanıcı maddelerin de satıldığı dükkanların bulunduğu böylesine büyük bir iş merkezinin günün teknolojisine uygun olarak merkezi jeneratör yedekleme sistemi ile yangın çıkması hâlinde devreye giren otomatik yangın kesici tertibatını kurmayan davalı malikin meydana gelen zarardan ayrıca BK'nun 58. maddesi uyarınca sorumlu bulunmasına göre, tespit edilecek kusur durumuna göre birleşen davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeye göre davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamış, bu nedenle kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle birleşen davada verilen karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.05.2012 tarihli ve 2012/151 E., 2012/251 K. sayılı kararı ile; birleşen dava yönünden önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davada davaya konu zarardan davalının 818 sayılı BK’nın 58. maddesi gereğince sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluk hakkında somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 58. maddesinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

13. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan Hâluk: Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara, 1967, s. 89).

14. Sorumluluk için mutlaka kusurun aranması bazı hâllerde modern tekniğin ve makineleşmenin icaplarına yabancı düşmektedir. Bu sebeple hukukun esas prensibi olan kusur sorumluluğu yer yer zayıflamış hatta bazı hâllerde tamamen ortadan kalkarak yerini kusursuz sorumluluğa terk etmiştir. Teknik ilerlemeler ve ona bağlı olan tehlikelerin artması karşısında, kusura dayanan sübjektif sorumluluk artık, yalnız başına, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti gerçekleştirmek bakımından yetersiz kalmıştır. Kusur yoksa sorumluluk da ortaya çıkmaz görüşü artık geçerliliğini kaybetmiştir. Objektif ihtimam vazifesinin ihlâli mülâhazası gereğince; bir şeye veya şahsa karşı kendisine, kanunî bir ihtimam vazifesi yükletilen kimse, bu vazifeyi kusuru olmaksızın yerine getirmese dahi, bu yüzden doğan zarardan mesul olmalıdır. Kusura dayanmayan sorumlulukta; sorumluluğu doğuran olay, zarar ve zararla söz konusu olay arasında bir illiyet bağı bulunması sorumluluğu doğurmak için yeterlidir (Tandoğan, Hâluk: Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara 1981, s. 3-10). Kusursuz sorumluluk, genellikle olumsuz bir biçimde sorumlu kişinin kusurunu gerektirmeyen bir sorumluluk olarak tanımlanır.

15. Öğretide kusursuz sorumluluk hâlleri; olağan sebep sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu, nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk ve tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırıma da tabi tutulmaktadır (Tekinay, Selahattin Sulhi/ Akman, Sermet/ Burcuoğlu, Hâluk/ Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s.498). Bu noktada; bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluğa ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep sorumluluğuna ilişkin kuralların uygulanacağında öğreti ve uygulamada görüş birliği bulunmaktadır.

16. 818 sayılı BK’nın 58. maddesi; “Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı mes’ul olur.” hükmünü haizdir. Burada yasa koyucu bozuk yapılan bir yapı eserinden zarar görenleri, mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkânı sağlayarak korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir. Bina veya yapı eserlerinden doğan sorumluluk için; bina veya sair inşa eserinin maliki olmak ve zararın doğmasında bina veya sair inşa eserinin yapılmasındaki bozukluktan veya bakımındaki bir noksandan meydana gelmesi gerekir. Malikin bina veya sair inşa eserinin tehlike taşımayacak bir durumda bulunmasını sağlama yükümlülüğü, yalnız onu kullananlara karşı değil, herkese karşı mevcut olan bir yükümlülüktür.

17. 818 sayılı BK’nın 58. maddesi gereğince sorumluluk, bina veya sair inşa eserinin yapımındaki bozukluk veya bakımındaki noksanlığa dayanmaktadır. Buradaki söz konusu bozukluğun veya noksanlığın doğduğu sebep önemli değildir. Bu nedenle zarara sebep olan yapı bozukluğu veya bakım noksanlığı insan davranışı dışında umulmayan bir olaya veya üçüncü kişinin fiiline dayansa bile malik sorumlu olur. Yapım bozukluğu veya bakım noksanlığı bir anlamda özen veya gözetim yükümlülüğünün ihlaliyle ilgili bulunmakla birlikte, diğer kusursuz sorumluluk hâllerinin (BK m. 55-56, TMK m. 369) aksine yapı eseri malikine bir kurtuluş kanıtı getirilmemiştir. Bu itibarla zarar, yapım bozukluluğu veya bakım noksanlığından ileri gelmekteyse, malik, zararın meydana gelmemesi için yapının yapım ve bakımı için durumun gerekli kıldığı her türlü özeni göstermiş olduğunu ispat etse dahi sorumluluktan kurtulamayacaktır. Dolayısıyla burada yapı malikine kurtuluş kanıtı getirme imkânını tanınmamakla ağırlaştırılmış bir sebep sorumluluğu öngörülmüştür.

18. Hemen belirtilmelidir ki, 818 sayılı BK’nın 58. maddesi gereğince sorumluluğun söz konusu olabilmesi için yapı malikinin veya yardımcılarının kusurlu olması aranmaz ise de her şeyden önce, zarar, hukuka aykırılık ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Gerçekleşen zarar şahsa veya mala ilişkin maddi bir zarar olabileceği gibi manevi zarar da olabilir. Zarar söz konusu ise hukuka aykırılık da söz konusudur. Bununla birlikte sorumluluk için mutlaka zararla yapım bozukluğu veya bakım eksikliği arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Başka bir deyişle zararın, yapımdaki bozukluktan veya bakımdaki eksiklikten dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir. Kanunda, bu illiyet bağının varlığı konusunda bir karine kabul edilmemiştir. Yapım bozukluğunu veya bakım eksikliğini ispat etmesi gereken zarar görenin, bir de illiyet bağının varlığını ispat etmesi gerekir. İlliyet bağının ispatı bazı durumlarda çok zor olabilir. Bu hâlde zarar verici olgunun, bina veya yapı eserinin yapılışındaki bozukluğa veya bakım eksikliğine bağlanması hayatın olağan akışına uygun ise hâkim illiyet bağının varlığına karar verebilir (Erten, Ali: Türk Borçlar Hukukuna Göre Bina ve İnşa Eseri Sahiplerinin Sorumluluğu, Ankara, 2000, s. 205).

19. Burada sözü edilen illiyet bağı, uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır. Başka bir deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.

20. Bazı hâllerde zararın ortaya çıkış biçimi, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren fiili bir karine oluşturur. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmadığı, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmî makamlarca yapılan denetimler sonucunda bina ve yapı eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediği ispatlanırsa, bunlar eksikliğin ve illiyet bağının varlığına birer belirti sayılır. Keza, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması da birer belirti oluşturabilir.

21. İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. 818 sayılı BK’nın 58. maddesi kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. İlliyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalı ve her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir.

22. İlliyet bağının kesilmesi sebeplerinden biri de üçüncü kişinin kusurudur. Kural hiçbir kimse, aynı zarardan üçüncü kişinin de sorumlu olduğunu ileri sürerek kendi sorumluluğundan kurtulamaz. Her biri müteselsil sorumluluk kuralları uyarınca zararın tamamından sorumlu olur. Bununla birlikte, üçüncü kişinin kusurunun çok ağır olması veya olaya neden olan eylemin çok önemli olması nedeniyle birinci eylemin geri plana itilmesi durumunda sonuç değişebilir. Belirtmek gerekir ki, üçüncü kişinin kusuru, gerekli objektif yoğunluğa, başka bir deyişle gerekli ağırlığa ulaşmadıkça, zarar görenin kusurunda olduğu gibi, illiyet bağını kesmeye yetmeyecektir. Dolayısıyla üçüncü kişinin kusuru yeterli ağırlığa ulaşıp, illiyet bağını kesmedikçe sonuç doğurmayacaktır. Öte yandan kusursuz sorumluluk hâllerinde kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olmadığı için zarar verenin ayrıca kusurlu olması mücbir sebep, üçüncü kişinin kusuru ve zarar görenin kusuru nedeniyle sorumluluktan kurtulmayı imkânsız kılar. Zira kusursuz sorumluluk hâlinde zarar verenin kusuru, illiyet bağını kesen sebeplerin belirtilen ağırlığa ulaşmasını engeller.

23. Bununla birlikte 818 sayılı BK’nın 58. maddesi gereğince üçüncü kişinin kusurunun illiyet bağını kestiğinden bahsedilebilmesi için bu kişinin zarar verenin riziko alanı içerisinde bulunmaması gerekir. Gerçekten de sorumlu kişilerin kendisi ile sözleşme ilişkisi içinde olduğu kişiler, yanında çalıştırdığı kişiler ve belirli bakım ve koruma yükümlülüğü olan kişiler, zarar görenler karşısında üçüncü kişi olarak kabul edilemezler. Zira kendilerine rücu mümkün olabilen bu kişiler zarar verenin riziko alanı içerisindedir. Örneğin kiracı, bakım yükümlüsü veya malikin yanında çalıştırdığı kişiler üçüncü kişi olarak nitelenemezler.

24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı sigorta şirketinin sigortalısının, davalı İl Özel İdaresine ait Modern Çarşı adlı iş merkezinde kiracı olarak dükkân işlettiği, çarşıda çıkan yangın nedeniyle sigortalıya ait işyerinin de zarar gördüğü, davacının sigortalısına yaptığı ödemeyi bina maliki davalıdan da talep ettiği, yangının iş merkezinde 66-67 nolu işyeri kiracısının çalışanı tarafından elektriklerin kesildiği bir anda işyerindeki jeneratöre benzin doldurmaya çalışılırken çıktığı hususları dosyada bulunan bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.

25. Davacı eldeki davayı, bina malikinin kusursuz sorumluluğuna dayanarak açmıştır. Modern Çarşı adlı iş merkezinin malikinin davalı İl Özel İdaresi olduğu, yangın sonucu davacı sigortalısının zarara uğradığı mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu değildir. Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık, aynı iş merkezinde bulunan davalının kiracısı olan başka bir işyeri çalışanının eylemi sonucu meydana gelen yangın olayının, davalı bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde zarar ile arasındaki illiyet bağını kesip kesmediği noktasındadır.

26. Yukarıda da açıkça anlatıldığı gibi illiyet bağının üçüncü kişinin eylemi ile kesilmesinde asıl kural, illiyet bağının varlığıdır ve bu bağın kesildiğini davalı İl Özel İdaresi kanıtlamak zorundadır. Hâkim illiyet bağının kesilip kesilmediğini değerlendirirken uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığını değerlendirmeli ve üçüncü kişinin fiilinin illiyet bağını kestiğini çok dar yorumlamalıdır. Burada da dikkat edilmesi gereken husus hayatın olağan akışına ve binanın tahsis amacına göre meydana gelen zararın davalı bina maliki tarafından öngörülüp öngörülemeyeceği, zararın önlenmesi için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alıp almadığı ve yangına sebep olan işyerinin davalının kiracısı olması karşısında bu işyeri çalışanının üçüncü kişi olarak kabul edilip edilemeyeceğidir.

27. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı maddelerin yoğun olarak bulunduğu, yapısının değiştirilmek suretiyle dükkan sayısının artırıldığı, günlük insan trafiğinin yoğun olduğu bir iş merkezinin maliki olan davalı İl Özel İdaresinin, söz konusu iş merkezinde her an yangın çıkabileceğini öngörmesi, bunun için gerekli güvenlik ve emniyet tedbirlerini alarak, binaya merkezi jeneratör ve otomatik yangın söndürme sistemini kurdurması gerektiği belirgindir. Söz konusu binanın yapıldığı zamanın şartlarına uygun şekilde yapılmış olması, gerekli izin ve ruhsatların alınması yukarıda da açıklandığı üzere, bina malikinin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Öte yandan mahkemece, olay mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile davalı İl Özel İdaresine iş merkezinde bulunan işyerlerinde benzinli jeneratör bulundurması nedeniyle %40 oranında kusur verilmiş; ayrıca aynı iş merkezi ile diğer işyeri sahiplerinin açtığı tazminat davalarında ve yangına sebebiyet verenler hakkında açılan ceza dava dosyasında alınan bilirkişi raporlarında da davalı İl Özel İdaresi kusurlu bulunmuştur.

28. O hâlde, bina malikinin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bina maliki kusurlu ise üçüncü kişinin kusurunun illiyet bağını kesecek ağırlığa erişemeyeceği, öte yandan yangına sebep olan işyerinin davalının kiracısı olması karşısında bu işyeri çalışanının üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceği hususları gözetilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Dolayısıyla mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyularak; davalı bina malikinin meydana gelen zarardan mülga 818 sayılı BK’nın 58. maddesi gereğince sorumluluğu bulunduğu kabul edilmelidir.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraflar arasında çekişmesiz olduğu üzere zarara neden olan yangının bir kiracıya ait işyerinde çalışan bir işçinin çalışmakta olan mobil jeneratöre benzin koymasından kaynaklandığı, yangının çıkması binanın yapım ve bakım eksikliğinden kaynaklanmadığı, üçüncü kişinin ağır kusurunun yangına neden olduğu, bu itibarla üçüncü kişinin kusurunun illiyet bağını kestiği ve birleşen davanın davalısının bir sorumluluğunun söz konusu olmadığı, dolayısıyla birleşen davada verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. Bu itibarla, mahkemece yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapılarak ve ayrıca 12.11.2012 tarihinde kabul edilen ve 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un ilgili hükümleri ile özellikle 3. maddede yer alan “Söz konusu il özel idarelerinin mahkemelerde süren davaları ile il özel idaresi olarak faaliyet gösterdikleri dönem ve yapılan işlemlere ilişkin olarak açılacak davalarda muhatap, devir işleminin yapıldığı ilgili kurum ve kuruluştur” hükmü de gözetilmek suretiyle yapılacak yargılama sonucunda davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu durumda birleşen davada verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:                                               

Açıklanan nedenlerle;

Birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile birleşen davada verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1 maddesi gereğince miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 21 üyenin 20’si İLAVELİ BOZMA, 1’i ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.