KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

BOŞANMA DAVASI DİLEKÇESİNDEKİ PARA KARŞILIĞI CİNSEL İLİŞKİ İFADESİ KİŞİLİK HAKLARINI İHLAL ETMEZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1498
KARAR NO   : 2020/791

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 31/05/2016
NUMARASI                : 2016/234 - 2016/403
DAVACI                      : F.K.K. vekili Av. H.T.Ü.
DAVALI                       : R.K.

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 

2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 31.05.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; davalı ile Alanya’da avukatlık yaptığı sırada tanışarak evlendiklerini, daha sonra davalının noter olarak atandığı yere yerleştiklerini, aradan geçen zamanda davalının bir kısım anlaşmazlıklar ve suçlamalarla dört kez boşanma davası açtığını, ilk üç davadan feragat ettiğini, Malazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 2012/1.9 E. sayılı dosyasında devam eden dördüncü boşanma davasına karşı kendisinin de 2012/3.4 E. sayılı dosya ile maddi ve manevi tazminat istemli karşı dava açtığını, davalının dosyaya sunduğu 13.02.2013 tarihli cevap dilekçesinde hakkında ağır hakaretlerde bulunduğunu, dilekçe incelendiğinde “kendisinin gece gündüz internette başka erkekler ile görüşerek sık sık yurt dışına gittiği, yurt dışında, Antalya ve İstanbul’da erkekler ile ilişki kurduğu, sadakatsiz olduğu, para veya menfaat karşılığında insanlarla düşüp kalktığı, para karşılığı günü birlik cinsel ilişkiler kurduğu, bu tür hareketleri alışkanlık hâline getirdiği, evli erkekleri çarparak tapularını ellerinden aldığı, hatta davalıya ait bazı tapuları da bu şekilde elde ettiği ve akıl hastası olduğu” iddia edilerek kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, psikolojisini bozmaya yönelik beyan ve iftiralar nedeniyle oğullarının ve yetkili mercilerin yüzüne bakamaz hâle geldiğini ileri sürerek 50.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı 25.06.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediğini, haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, davacının hak arama paranoyası hastalığına yakalandığını, hakkında yüzlerce ihbar ve şikayette bulunduğunu, kötü niyetli olduğunu, davacının ihbar ve şikayetleri nedeniyle evlilik birliğinin ve hayatının çekilmez hâle geldiğini, Malazgirt’teki evi boşaltarak evde bulunan eşyaları da sattığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı

6. Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2014 tarihli ve 2013/324 E., 2014/89 K. sayılı kararı ile; davalının boşanma davasında davacıyı, gece gündüz erkeklerle telefonda görüşen, sık sık yurt dışına giderek yurt dışında, Antalya ve İstanbul'da erkeklerle ilişkiye giren, sadakatsiz, para karşılığı veya menfaat için erkeklerle düşüp kalkan ve para karşılığı erkeklerle günü birlik cinsel ilişkiye giren, bunu alışkanlık hâline getiren ve evli erkekleri bu yolla kandırıp tapular edinen biri olarak suçladığı, bu ifadeler ve iddiaların davacının doğrudan ırz ve namusuna yönelik ifadeler olduğu, bu tür isnat ve ifadelerin her birinin toplumun her kesiminde onur kırıcı, kişilik haklarını zedeleyici, kabul edilemez ve (yerine göre ve diğer şartların varlığı hâlinde) hakaret olarak kabul edileceği, davalının bu isnat ve ifadeleri, boşanma davasında davacının daha fazla kusurlu olduğunu ispat için ileri sürdüğü, boşanma davası yönünden bu ifadeler uyuşmazlıkla bağlantılı sayılsa bile, iddiaların her birinin ifade ediliş biçiminin ve iddiaların hukuki dinlenilme hakkı ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu nedenle davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, davalının, bu iddialarının doğruluğunu ispat için ne boşanma davasında ne de eldeki davada ispata elverişli delil ileri sürmediği, buna göre davalının, hak arama hürriyeti ile hukuki dinlenilme hakkı ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aştığı gerekçesiyle 15.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 04.06.2015 tarihli ve 2014/10294 E., 2015/7342 K. sayılı karar ile; “… Dosya kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgeler incelendiğinde; taraflar arasında görülmekte olan davada, davalı tarafından dosyaya sunulan davaya konu 13.02.2013 tarihli dilekçe içeriğinde yer alan ifadelerin, hak arama özgürlüğü, iddia ve yasal savunma sınırları dâhilinde olduğu ve taraflar arasında görülen davanın niteliğine göre yazılan ifadeler olduğu anlaşılmakta olup davacının kişilik haklarına saldırı mahiyeti taşımamaktadır. 

Mahkemece bu husus gözetilerek istemin tümden reddi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.05.2016 tarihli ve 2016/234 E., 2016/403 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 13.02.2013 tarihli dilekçede kullanılan ifadelerin hak arama özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşıp aşmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı ve davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. 

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma [Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. 4721 sayılı TMK’nın 24. maddesi ile 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır. 

16. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

25. maddesinde;

“Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.

Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.” düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu dilekçenin verildiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

18. TMK’nın 24 ve TBK’nın 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. 

19. Görüldüğü üzere TBK’nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” ve “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kavramlarına değinmekte fayda bulunmaktadır.

21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

22. Anayasa’nın bu düzenlemesine koşut olarak da 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK’nın “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesi hükmüne göre: 

“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.”

23. Taraflara hukuki dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasa’nın 36. maddesi ile teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını da içermektedir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde de hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir.

24. Hukuki dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.

25. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

26. Bu hakkın birinci unsuru “bilgilenme hakkıdır.” Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.

27. Hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.

28. Hakkın üçüncü unsuru ise tarafların iddia ve savunmalarını, yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de, kararların gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK'nın Hükümet gerekçesi madde 32).

29. Anayasa’nın yukarıda belirtilen 36. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” şeklindeki 128. maddesi ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir. 

30. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir. Yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının Anayasa'nın 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19.02.2019, § 45-46).

31. Anayasa’nın ve 5237 sayılı TCK’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.1998 tarihli ve 1998/225 E., 1998/316 K. sayılı kararı).

32. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. 

33. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacı ile davalının Alanya’da tanışarak evlendikleri, daha sonra davalının noter olarak atandığı yere yerleştikleri, davalının, davacı aleyhine üç kez boşanma davası açtığı ve bu davalardan feragat ettiği, Malazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 2012/1.9 E. sayılı dosyasında devam eden dördüncü boşanma davasına karşı davacının da 2012/3.4 E. sayılı dosya ile maddi ve manevi tazminat istemli karşı dava açtığı, davalının bu dosyaya sunduğu 13.02.2013 tarihli cevap dilekçesinde dava konusu ifadeleri kullandığı anlaşılmaktadır.

34. Davalının davacı aleyhine açtığı boşanma davası üzerine, davacının da maddi ve manevi tazminat istemli karşı dava açtığı ve dava konusu cevap dilekçesinin de bu davada verildiği göz önüne alındığında; cevap dilekçesindeki ifadelerin boşanma davasına karşı açılan maddi ve manevi tazminat davasına ilişkin olduğu, yukarıdaki açıklamalarda da belirtildiği üzere tarafların, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahip olduğu, iddia ve savunma dokunulmazlığının Anayasa ve diğer kanunlarla teminat altına alındığı, maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı, bu nedenle iddia ve savunma dokunulmazlığına ilişkin sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanmasının gerektiği, bu ilkeler çerçevesinde, davalının cevap dilekçesinde kullandığı ifadelerin iddia ve savunma sınırları içinde kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.

35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı erkeğin davacı kadının açtığı davaya verdiği cevap dilekçesinde kullandığı “başka erkeklerle görüşme, onlarla para ve menfaat karşılığı cinsel ilişki kurma” gibi ifadelerin başlı başına itham edici olgular olduğu, bu olguların herhangi bir emareye dayanmadığı ve savunmayı haklı kılacak az da olsa emare bulunmadığı takdirde kişilik haklarına saldırı niteliğinde olacağı, hak arama özgürlüğünün ve doğal sonucu olarak savunma hakkının sınırlarının aşılacağı, savunma hakkı sınırının aşılıp aşılmadığı ile davalının dayandığı ve itham edilen olgular hakkında emare bulunup bulunmadığının ise açılan maddi ve manevi tazminat davası ile boşanma dava dosyalarının incelenmesine bağlı olduğu, ayrıca davacının davalı hakkında Cumhuriyet savcılığına ihbar ve şikayet dilekçeleri de verdiği, bu nedenle açılan hukuk davaları ile ceza soruşturmasına ilişkin dosyaların getirtilerek incelenmesi, davalının dayandığı olgular hakkında emare olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

36. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

37. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 

Aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile ve kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

1. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki somut uyuşmazlık, davalı erkek tarafından açılan boşanma davasına karşılık olarak maddi ve manevi tazminat davası açan davacı kadının açtığı davaya cevap veren davalı erkeğin cevap dilekçesinde kullandığı “gece gündüz internette başka erkekler ile görüşerek sık sık yurt dışına gitme, yurt dışında, Antalya ve İstanbul’da erkekler ile ilişki kurma, sadakatsiz olma, para veya menfaat karşılığında insanlarla düşüp kalkma, para karşılığı günü birlik cinsel ilişkiler kurma, bu tür hareketleri alışkanlık haline getirme, evli erkekleri çarparak tapularını ellerinden alma, hatta davalıya ait bazı tapuları da bu şekilde elde etme ve akıl hastası olma” şeklinde kullanılan ifadelerin hak arama özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşıp aşmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı ve davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

2. Yerel mahkemece yapılan yargılama sonunda “davalının boşanma davasında özetle; davacının, gece gündüz erkeklerle telefonda görüşen, sık sık yurt dışına giderek yurt dışında, Antalya ve İstanbul'da erkeklerle ilişkiye giren, sadakatsiz, para karşılığı veya menfaat için erkeklerle düşüp kalkan ve para karşılığı erkeklerle günü birlik cinsel ilişkiye giren, bunu alışkanlık haline getiren ve evli erkekleri bu yolla kandırıp tapular edinen biri olarak suçladığı, bu ifadeler ve iddiaların davacının doğrudan ırz ve namusuna yönelik ifadeler olduğu, bu tür isnat ve ifadelerin her birinin ayrı ayrı tüm Türkiye'de toplumun her kesiminde, belki dünyanın tüm milletleri içerisinde onur kırıcı, kişilik haklarını zedeleyici, kabul edilemez ve (yerine göre ve diğer şartların varlığı halinde) hakaret olarak kabul edileceği, davalının bu isnat ve ifadeleri, boşanma davasında davacının daha fazla kusurlu olduğunu ispat için ileri sürdüğü, boşanma davası yönünden bu ifadeler uyuşmazlıkla bağlantılı sayılsa bile, iddiaların her birinin ifade ediliş biçiminin ve iddiaların hukuki dinlenilme hakkı ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu nedenle davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, davalının, bu iddialarının doğruluğunu ispat için ne boşanma davasında ne de eldeki davada ispata elverişli delil ileri sürmediği, buna göre davalının, hak arama hürriyeti ile hukuki dinlenilme hakkı ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aştığı” gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmiştir. 

3. Kararın davalı tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “taraflar arasında görülmekte olan davada, davalı tarafından dosyaya sunulan davaya konu 13/02/2013 tarihli dilekçe içeriğinde yer alan ifadelerin, hak arama özgürlüğü, iddia ve yasal savunma sınırları dâhilinde olduğu ve taraflar arasında görülen davanın niteliğine göre yazılan ifadeler olduğu anlaşılmakta olup davacının kişilik haklarına saldırı mahiyeti taşımadığı, davanın reddi gerektiği” gerekçesi ile yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. 

4. Yerel mahkemenin önceki kararda direnmesi ve davalının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun çoğunluk görüşü ile Özel Daire bozma gerekçesine itibar edilerek, “dilekçe içeriğinde yer alan ifadelerin, hak arama özgürlüğü, iddia ve yasal savunma sınırları dâhilinde olduğu ve taraflar arasında görülen davanın niteliğine göre yazılan ifadeler olduğu, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı” gerekçesi ile direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. 

5. Çoğunluk görüşü aşağıda açıklanan nedenler ve özellikle hak arama özgürlüğü kapsamında savunma sınırlarının aşılıp aşılmadığının araştırılmaması, bu yönde eksiklik olması nedeni ile isabetli değildir. 

Uyuşmazlıkta önemli olan savunma hakkı kapsamında kaldığı belirtilen ifade ve ithamların ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı, savunma(şikayet) hakkı ile kişilik haklarına saldırı arasındaki dengenin bozulup bozulmadığı, sınırın aşılıp aşılmadığı noktasında toplanmaktadır.

5.1. Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile korunan kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

5.2. Normatif düzenlemeler:

5.2.1. TC Anayasası:

Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak sahiptir (Madde 12).

Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir (Madde 17).

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (Madde 20). 

Kişilik hakkı, anayasal teminat altına alınmıştır. Kişilik hakları, kişinin kendi hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan, herkese karşı ileri sürülebilen ve kaynağını Anayasa’dan alan, yani Anayasa’nın teminatı altında bulunan mutlak bir haktır.

Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir (Madde 36). 

Anayasa'nın 36. maddesinde “Hak arama hürriyeti” olarak tanımlanan ve “yargı mercileri önünde hak arama, ihbar ve şikayet ve dava açma” özgürlüklerini de kapsayan haklar buna örnek olarak gösterilebilir. Hiç kuşku etmemek gerekir ki, sözü edilen bütün bu hak ve özgürlükler asla sınırsız değildir. Diğer bir anlatımla toplumda sulh ve huzurun gerçekleşmesi, adil bir dengenin kurulabilmesi için, bu anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle başkalarının hak ve çıkarlarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması ve genişletilmesi gerekir. Bu da, bütün haklarda olduğu gibi kişiliğin korunmasının sınırsız olmadığını gösterir.

5.2.2. Türk Medeni Kanunu:

Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir (Madde 24). Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır (Madde 25).

Kişiliğe yönelik müdahale, hukuka aykırı olduğu takdirde kişiliğe saldırı sayılır ve MK 24 hükmündeki korumaya yol açar. Buna göre kişiliği korumaya yönelik bir hukuk normunu ihlal eden bir müdahale, hukuka uygunluk sebepleri olmadığı takdirde, hukuka aykırıdır. 

5.2.3. Türk Borçlar Kanunu:

Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir (Madde 58).

4721 sayılı TMK’nın 24. maddesinde hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırı karşısında, saldırılan kimseye hukuki koruma sağlanacağı, kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça kişilik haklarına yapılan her saldırının hukuka aykırı olduğu, Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebileceği hükme bağlanmıştır.

5.3. Dürüstlük kuralı: Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen madde, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralıçerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanılmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. 

Keza 6100 Sayılı HMK.’un 29. maddesine göre “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.”. Bu ilke gereğince taraflar doğruyu söyleme ve açıklamalarını da gerçeğe uygun bir biçimde yapma yükümlülüğü altındadır. Tarafların iyiniyeti veya kötüniyeti (Y. İBK. 14.2.1951 gün ve 17/1), taraflarca ileri sürülmese dahi dosyadan anlaşıldığı takdirde hakim resen dikkate alacaktır (Y. HGK. 21.10.1983 gün ve 1981/1-30 E, 1983/1000 K).

5.4. Temel hakların çatışması: Hukuksal alanda hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez.

Temel haklar sınırsız olmadığına göre başkalarının haklarıyla olan ilişkilerine göre daraltılabileceği gibi genişletilebilir de. Bu sınırlandırma nedeni ile çatışma durumunda her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulacağını görmek gerekir. 

Kişilik haklarına yapılan saldırının hukuka uygun sayılması için her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Kişilik haklarının ihlali görünümünü taşıyan eylem ve açıklamalar başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz.

Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan savunma (şikâyet), yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan savunma (şikâyet) hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.

Hak arama özgürlüğü kapsamında savunma hakkının kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Savunma hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar, açılan ceza davaları, bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyiniyet kurallarına aykırıdır. 

Öte yandan savunma hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan savunma ve bu kapsamda itham hukuka aykırı davranış niteliğindedir. 

Savunma hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için savunmanın karşı tarafı bilerek zararlandırmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut savunma konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde ithamın yapılmış olması gerekir. Bu nedenle savunmanın ve ithamın temelini oluşturan maddi olguların ciddi ve inandırıcı kanıtlarla desteklenmesi gereklidir. Özellikle bu konuda tarafın savunma hakkını kullanırken, dürüstlük kuralına uygun davranması, HMK.’un 29. Maddesi uyarınca açıklamalarını gerçeğe uygun yapması gerekir. 

Gerçeğe uygunluk bakımından, savunmayı haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan savunma hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde savunmanın hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve itham edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

6. Somut uyuşmazlıkta davacı kadın, eşinin daha önce üç kez boşanma davası açtığını, ancak üçünden feragat ettiğini, dördüncü kez açtığı boşanma davasının derdest olduğunu, eşine karşı ayrı bir dava olarak maddi ve manevi tazminat davası açtığını ve davalının açılan davaya verdiği cevap dilekçesinde kullandığı ifadeler ile kişilik haklarına zarar verdiğini iddia etmiştir. Yerel mahkemenin de tespit ettiği gibi davalı erkeğin davacı kadının açtığı davaya verdiği cevap dilekçesinde kullandığı “başka erkeklerle görüşme, onlarla para ve menfaat karşılığı cinsel ilişki kurma” gibi ifadeler başlı başına itham edici olgulardır. Bu olgular herhangi bir emareye dayanmadığı ve bu savunmayı haklı kılacak azda olsa emare bulunmadığı takdirde kişilik haklarına saldırı niteliğinde olacağı, hak arama özgürlüğü ve doğal sonucu olarak savunma hakkı sınırlarının aşılacağı açıktır. Savunma hakkı sınırının aşılıp aşılmadığı, davalının dayandığı ve itham edilen olgular hakkında emare bulunup bulunmadığı ise açılan maddi ve manevi tazminat davası ile boşanma dava dosyalarının incelenmesine ve sonucuna bağlıdır. 

Dosyada taraflar bu açılan dava dosyalarına dayandıkları gibi, davacının davalı hakkında C. Savcılığına ihbar ve şikayet dilekçesi verdiği de anlaşılmaktadır. O hâlde temel haklar olan hak arama özgürlüğü ile kişilik hakkı dengesinin bozulup bozulmadığı, savunma hakkı sınırının aşılıp aşılmadığının belirlenmesi için açılan hukuk davaları ile ceza soruşturmasına ilişkin dosyanın getirtilerek incelenmesi, davalının dayandığı olgular hakkında emare olup olmadığının değerlendirilmesive sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Yerel mahkeme kararının araştırmaya yönelik bozulması gerekirken, Özel Daire kararı gibi ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilerek esastan reddi gerektiği gerekçesi ile bozulması isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluk görüşüne katılınmamıştır. 

Hafize Gülgün VURALOĞLU   Fadime AKBABA    Bektaş KAR
Üye                                           Üye                         Üye

Battal YILMAZ                           Zeki GÖZÜTOK
Üye                                            Üye