BOŞANMA DAVALARINDA SOMUTLAŞTIRMA YÜKÜNE İLİŞKİN 13 NİSAN 2016 TARİHLİ HGK. KARARI

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 May
2016

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2014/2-693 
KARAR NO    : 2016/499

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
İzmir 10. Aile Mahkemesi
TARİHİ                    : 07/11/2013
NUMARASI             : 2013/674 - 2013/794
DAVACI                  : C.Ö. vekilleri Av. A. Ü. - Av. M.Ü. - Av. E.E.
DAVALI                  : M.S. vekilleri Av. F.H.K. - Av. K.K. - Av. A.A.

Taraflar arasındaki “boşanma ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 10. Aile Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.10.2012 gün ve 2011/1052 E., 2012/798 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.05.2013 gün ve 2013/730 E., 2013/13537 K. sayılı ilamı ile; 

(... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, koca tarafından açılan boşanma davasında Türk Medeni Kanununun 166/son maddesindeki sebebe dayanılmış olup, toplanan delillerle, daha önceki boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra geçen üç yıllık süre zarfında ortak hayatın yeniden kurulamadığının gerçekleşmiş bulunmasına, bu sebeple kocanın boşanma davasının kabulünde bir isabetsizlik görülmemesine, davalı-davacı (kadın)'ın yoksulluk nafakası isteğinin de, asgari yaşam gereksinimlerini karşılamaya yeterli, düzenli ve sürekli gelirinin bulunması sebebiyle reddedilmiş bulunmasına göre, davalı-davacı (kadın)'ın bu yönlere ilişkin temyiz itirazları ile aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- Mahkemece, davalı-davacı (kadın)'ın gösterdiği deliller toplanmadan sonuca gidilmiş, delillerin toplanmamasının gerekçesi olarak; verilen kesin süre zarfında davalı-davacı (kadın) vekilinin, tanıklarını hangi vakıalar için dinletmek istediğine ilişkin açıklamada bulunmamış olması gösterilmiştir.

Davalı, birleştirilen boşanma davasına ilişkin 27.1.2012 tarihli dava dilekçesinde; boşanma sebebi olarak iddiasını dayandırdığı vakıaları göstermiş, iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de aynı dilekçesinde belirtmiştir. Vakıa olarak karşı tarafın sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığına, fiziki şiddet uyguladığına ve birlik görevlerini yerine getirmemiş olmasına dayanmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 194. maddesi gereğince, taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli olacak şekilde somutlaştırmalılar ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. Maddede sözü edilen somutlaştırma yükünün amacı, mahkemenin uyuşmazlığı doğru saptayıp, yargılamayı doğru ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi ve makul sürede sonuçlandırmasını sağlamaktır. Somutlaştırma yükü, dava açılırken veya cevap dilekçesi verilirken iddia ve savunmanın dayandırıldığı vakıaların ve hangi vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin belirtilmemiş olması halinde söz konusudur. Vakıalar belirli ve hangi delillerle ispat edileceği belirtilmiş ise, artık somutlaştırma yükümlülüğüne ihtiyaç yoktur. Davalı-davacı (kadın) birleştirilen boşanma davasında; iddiasını dayandırdığı vakıaları göstermiş ve bu vakıaları hangi delillerle kanıtlayacağının da, diğer bir ifade ile dayandığı delilleri belirtmiş, ön inceleme duruşmasından önce de (9.5.2012 tarihinde) tanıklarının isim ve adreslerini gösteren listeyi mahkemeye vermiştir. Bu durumda gösterilen tanıkların, dava dilekçesinde yer alan vakıalar konusunda dinletilmek istendiği açıktır. Hal böyleyken davalı-davacı (kadın) vekilinden, gerekmediği halde, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 194. maddesi gereğince "hangi tanığın hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini belirtmesinin" istenmesi ve bu yönde açıklamada bulunması için süre verilmesi hukuki sonuç doğurmaz. Bu bakımdan, davalı-davacı (kadın) vekilinin gösterdiği tanıklar usulünce dinlenmeli ve tüm delilleri birlikte değerlendirilerek tarafların kusurları saptanmalı ve tazminat talepleri buna göre sonuca bağlanmalıdır. Bu yapılmadan tazminatlar hakkında eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple bozulmasına, bozma sebebine göre, davalı-davacı (kadın)'ın maddi tazminatın miktarına ve manevi tazminata ilişkin temyiz itirazları ile davacı-davalı (koca)'nın kusura ve kadın lehine hükmolunan maddi tazminata ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, hükmün bozma kapsamı dışında ve incelenmeyen yönler haricindeki temyize konu bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple onanmasına ...)

gerekçesiyle oyçokluğu ile kısmen bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı-davacı (kadın) vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve davalı-davacı (kadın) vekilinden, gerekmediği halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 194. maddesi gereğince hangi tanığın hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini belirtmesinin istenmesi ve bu yönde açıklamada bulunması için süre verilmesinin hukuki sonuç doğurmayacak olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi yerinde değildir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde azınlıkta kalan üyelerce; davalı-davacı (kadın) vekilinin kendisine tanınan kesin süre içerisinde hangi tanığı hangi iddia yönünden dinletmek istediğini açıklamasının istenmesinin HMK'nun 194. maddesine uygun olduğu belirtilmiş, bazı üyelerce de yerel mahkemece verilen kesin süre sonunun adli tatil içerisine denk gelmesi nedeniyle somutlaştırma yükümlülüğü için verilen sürenin yeterli olmadığı belirtilerek kararın bu nedenle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğunca bu görüşler kabul edilmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı-davacı (kadın) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.04.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

HMK.194 maddede sözü edilen "somutlaştırma yükü" nün usul hukukuna ilişkin bir kavram olarak iki yönü vardır. Birincisi vakıaya ilişkin yönü,ikincisi delile ilişkin yönüdür. Bir davada "vakıa", davada ile elde edilmek isten ve "Sonuç talep(neticei talep) olarak ifade edileni elde etmek için dayanılan hayat olayı veya hayat olaylarıdır. Delil ise bu hayat olaylarının gerçekleşmiş olduğunu ispata yarayan ispat araçlarıdır.Somut davada, sonuç talep, boşanmaya ve boşanmanın eki olarak yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesidir. Bu amaçla birleşen davada vakıalar ise, birer hayat olayı olan, "sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış", fiziki şiddet uygulanması", " hakaret edilmesi" ve "birlik görevlerinin yerine getirilmemesi" vakıalarıdır. Birleşen dava davacısı (kadın) bu vakıaların ispatı için delil olarak dört tanık bildirmiştir.Mahkeme hakimi somutlaştırma yükünün gereği olarak "hangi tanığın hangi vakıanın ispatı için dinleneceğini açıklamak üzere kesin süre" vermiş; süreye uyulmadığında gösterilen tanıkların dinlenmeyeceği sonucuna davacının katlanmak durumunda kalacağını ihtar etmiştir.

Direnme kararına konu uyuşmazlık, somutlaştırmanın vakıalara ilişkin yönüyle ilgli olmayıp, delillere ilişkin yönündedir.

Somutlaştırma yükü, tasarruf ilkesinin bir başka söyleyişle dava malzemesinin taraflarca getirlmesi ilkesinin geçerli olduğu davalarda söz konusudur. Somutlaştırma yükünün ayrıca, usuli ilkelerden" teksif ilkesi (m.141)","usul ekonomisi ilkesi (m.30) ", "hakimin davayı aydınlatma ödevi(m.31)" ve "hukuki dinlenilme hakkı (m.37)" ile yakın ilişkisi vardır.

Hemen belirtmek gerekir ki; somutlaştırma yükünü düzenleyen HMK.nun 194. maddesinin madde başlığından da anlaşılacağı gibi; somutlaştırma taraflar için bir yükümlülük niteliğinde olmayıp, bir "usuli yük"; somutlaştırma yükü açıklaması istemek de hakim için bur "usuli yetki" niteliğindedir.Bu niteliğin soncu olarak tarafın somutlaştırma yükünün gereğini yerine getirmemiş olmaması; bir hukuk ihlali sonucunu yaratmaz. Bu nedenle, tarafın bunu yerine getirmemesi, temyiz incelemesinde tek başına bir bozma sebebi teşkil etmez. Somutlaştırma yükünün gereğini yerine getirmeyen taraf,sadece bunun sonuçlarına katlanır. Bu da, delil yönünden,gösterilen delil(ler)in yargılamada dikkate alınmaması sonucudur.

Delillere ilişkin somutlaştırma yükünün uygulama alanı HMK.194. madde gerekçesinin 2. fıkrasında "... İkinci fıkrada, somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur. Dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken taraflar, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorundadırlar. Delil bir ispat aracı olarak, ileri sürülen bir vakıanın doğruluğunu ispat etmeye yarar. Dolayısıyla her bir vakıa bakımından o vakıayı ispata yarayan ispat araçlarının da belirtilmesi önemlidir. Uygulamada, tarafların iddia veya savunmada bulunurken yeterli araştırma yapmadan vakıalar ileri sürdükleri veya bunların delillerini ortaya koymadan dilekçeler verdikleri görülmektedir. Özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için, delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerekir. Bu da tarafların dayandıkları delilleri ve her bir delilin hangi vakıanın ispatı için kullanılacağını belirtmeleriyle mümkündür..." şeklinde açıklanmıştır.Bunun anlamı; tarafın dayanılan vakıalarla gösterilen deliller arasında bağlantı kurması (eşleştirme yapması); bir başka anlatımla hangi delille hangi vakıanın kanıtlanmak istendiğinin açıklanmasıdır.

İlgili taraf dilekçeler değişimi aşamasında delilerle ilgili belirtilen bu yükü konusunda bir açıklama yapmamış ise ne olacaktır,sorusu cevaplanmalıdır.

Yine madde gerekçesinde de anlaşılabileceği gibi; somutlaştırma yükü, hakimin yargılamayı doğu bir şekilde yürütebilmesi ve makul sürede sonuçlandırabilmesine hizmet etmektedir. Öz deyişle, somutlaştırma yüküyle ilgli taraf açıklamaları; hakimin tahkikatla ilgli "yol haritası (tahkikat planlaması)" nı oluşturmaktadır. Bu harita veya plan mevcut ve iyi düzenlenmiş ise; hedefe en kısa sürede ve en sağlıklı bir şekilde ulaşabilme imkanı olacaktır.

Bu amaçla; konuyu düzenleyen HMK. 194. maddeyi, dellilerin dilekçeye eklenmesine ilişkin HMK. 121 ve bu yükmülülüğün yerine getirilmemesi halinde yapılması gerekeni açıklayan 140/5. maddeler birlikte ele alındığında: somutlaştırma yükü açıklamasına gerek duyulduğunu saptayan hakimin; makul süre içinde, kendi yetkisi dahilinde olmak ve davayı aydınlatma ödevi (m.31) çerçevesinde eksikliği tamamlatması gerekir. Bu eksiklik takdirde hakim,eşleşmede her bir delilin vakıaların tamamı için İspat aracı olduğu gerçeğiyle yargılamayı yürütme zorunluluğuyla karşılaşacak; belki de bu durum uyuşmazlığın çözümünü güçleştirecek, davanın da makul sürede bitirilememesi sonucuna da yol açabilecektir. Somutlaştırma yükünün yaptırımı kanunda gösterilmemiştir.Bu nedenle öğretide özellikle hakimin HMK. 31. madde düzenlenen "hakimin davayı aydınlatma ödevi" çerçevesinde inisiyatif alacağı, kendi yargılama yol haritasını bilirlemek için ilgili tarafa somutlaştırmayı yapması için kesin nitelikte makul süre vereceği, süreye uyulmadığında özellkle uygun şeklde gösterilmeyen delili göz önüne almadan, mevcut delil çerçevesinde bir karar vermek durumunda olduğu; bunun hakimin davayı yürütme yetkisinin bir parçası olduğu belirtilmektedir (Doç.Dr.Güray Erdönmez:Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na Göre Delillerin Gösterilmesi Ve İbrazı: İstanbul Barosu Dergisi, 2013/5, s.21; Dr.Cenk Akil: 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun'nda Dava Dilekçesinin Unsurları Bağlamında Somutlaştırma Yükü, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,2012/1,98).

Somut olayda, ilgili davacı dört ayrı vakıaya dayanmış, bunun ispatı için dört ayrı tanık bildirmiştir.Dilekçelerde özellikle dellerle ilgili somutlaştırma yapılmadığı görülmektedir.Bunu tespit eden ve her bir tanığı vakıaların tamamı için dinlemenin yargılmayı makul sürede bitirilmesini ve uyuşmazlığın sonuçlandırılmasını tehlikeye atacağını tespit eden hakim; HMK. 31. madde çerçevesinde insiyatif alarak,yol haritasını çizmek için ilgili tarafa delillerle ilgili somutlaştırma yükü konusunda açıklama yapması için iki haftalık kesin süre vermiştir. İlgili tarafın verilen kesin süreden sonra somutlaştırma açıklaması yapması karşısında, hakim gösterilen bu delilleri göz ardı ederek, mevcut delillere göre davayı karara bağlamıştır.

Kuşkusuz, hakimin somutlaştırma yükümlülüğünü yerne getirme açıklaması ihtarı yapması gereğinin bulunup bulunmadığı temyizen denetlenebilir. İhtardan önceki dilekçelerde ve sözlü açıklamalarda bu yönde yeterli açıklama varsa veya tek bir vakıaya dayanılmış ve sadece bir delil gösterilmiş ise; somutlaştırma yükü ihtarı yapılmasına bir ihtiyaç olduğu söylenemez. Böyle bir durumda yapılacak hakim ihtarı bir sonuç doğurmayacaktır. Aksi durumda; yani dayanılan birden fazla vakıa , birden faza delil(özellikle birden fazla tanık bildirilmiş ise) delil gösterilmişse, hakimin yetkisi dahilinde somutlaştırma yükü açıklaması yapılması ihtarına başvurması usulen geçerli olacak; ihtar ve süre verilmesi usulünce yapıldığı takdirde de, davada o deliller göz ardı edilerek karar verilmesi gereği oluşacaktır.

Bu bakımdan; Yüksek Genel Kurul ve Y. 2. Hukuk Dairesi çoğunluk üyelerinin somutlaştırma yükü açıklaması ihtarı gerekmediği şeklindeki kabulü, hakime kanunen tanınan yargılamayı yönetme yetkisini dikkate almamaktadır. Bu şekilde içtihat oluştuğu takdirde; çoklu vakıaya dayanılan, çoklu delil bildirilen bütün davalarda, hakimin davayı makul sürede bitirme görevi tehlikeye girecek; karmaşa nedeniyle uyuşmazlığın çözümü, hatta kanun yolu denetimi de güçleşecektir. Bu şekilde kompleks vakıa ve delil içeren davalarda, ilgili tarafca somutlaştırma yükü gereği yapılmadığı ve hakim tarafından somutlaştırmanın yapılması ihtar edilmediğinde ise; hakim delillerin tamamını tüketmek, eş söyleyişle , her bir delili tüm vakılar için toplamak ve incelemek zorunda kalacaktır. Böylece hakim kendi işini zorlaştırmış olacağı gibi, belki de davayı makul sürede sonuçlandıramayacak ve kanun yolu denetimi de zorlaşacaktır. Bu nedenle Sayın Daire bozma ilamındaki "somutlaştıma yükü açıklamasına ihtiyaç yoktur" şeklindeki bozma gerekçesine katılmıyorum.

Somut davada delillere ilişkin olarak, ilgili tarafın somutlaştırma yükü açıklaması yapmasına ihtiyaç vardır ve bu nedenle hakimin ilgili taraftan açıklama istemesi de kanuna uygundur.

Ne varki, usul kanununda kanunun öngördüğü süreler dışında, hakim tarafından verilen süreler Adli tatilde de işleyeceğinden (Ejder Yılmaz : Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi,Ankara 2012,sh.728) temyiz edenin bu yöne ilişkin savunmaları geçersiz ise de; hakimin somutlaştırma yükü açıklaması için verdiği iki haftalık süre makul bir süre değildir. Tarafların yapması gereken işlemler için hakim tarafından süre belirlenirken; süre takdirinde usul ekonomisi ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkı arasında bir denge gözetmeli; bir başka anlatımla verilen süre ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.Ölçülü olmayan, örneğin yapılması güçlük taşıyan bir işlem için çok kısa bir süre verilmesi ve bu sürede tarafın işlemi yapamaması hakkın yitirilmesine yol açıyorsa; bu sonuç adil yargılanma hakkı kapsamındaki hukuki dinlenilme hakkına (HMK.m.27) aykırılık oluşturacaktır ki, bu durum tek başına bir bozma sebebi olacaktır. Bu açıklamalar göz önüne alındığında somut davada yargısal süreç şu şekilde gerçekleşmiştir: Temmuz ayı ortasında yapılan duruşma sonunda hakimin verdiği sürenin son günü Adli tatil içinde bitmektedir. Adli tatil, sadece adli birimde görevli hakim ve savcılar için getirilmemiştir. Adliyedeki diğer çalışanlar, davanın tarafları ve onların avukatları için de yasal bir imkandır. Temyiz eden vekilinin de bu dönemde tatilde olabileceği göz önüne alındığında; bir sonraki duruşma gününün hemen Adli tatil bitimine bırakılmayarak Ekim ayı ortalarına bırakılmış olması ve duruşmadan önceki makul bir sürede somutlaştırma yükü açıklaması yapılıp, Gerekli dinleme giderinin de yatırılması suretiyle tanık(lar)ın dinlenmesinin mümkün olması karşısında; tanınan iki haftalık kesin süre makul olmayıp,; hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır ve bu nedenle hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Açıkladığım nedenlerle; her ne kadar Sayın Daire bozma ilamındaki karşı oyumda; temyiz edilen hükmün onanması gerektiği görüşünü belirtmişsem de; o zamanki incelemede hakimin verdiği sürenin makul süre olup olmadığı yönünden bir değerlendirme yapılmadığından; şimdi direnme kararının açıkladığım değişik bu gerekçeyle bozulması gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun bozma soncuna katılmakla birlikte, bozma gerekçesine katılmıyorum.

İrfan OKUR
8. Hukuk Dairesi Üyesi

BİLGİ: 
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 48 üyenin 33'ü BOZMA, 15'i ise İLAVELİ BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.