BOZMA SONRASI DURUŞMALI İSTİNAF İNCELEMESİNDE BİLE BOŞANMANIN EKİ NİTELİĞİNDEKİ İSTEKLERDE VEKALET ÜCRETİ VERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 Tem
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/2-96
KARAR NO   : 2021/205

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                            : 01/07/2020
NUMARASI                     : 2020/110 - 2020/1263
DAVACI-KARŞI DAVALI : K.Ç. vekilleri Av. F.Z. ve diğerleri
DAVALI-KARŞI DAVACI : H.M.Ç. vekilleri Av. İ.Y. ve diğerleri

1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili 15.05.2015 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 1999 yılında evlendiklerini, müşterek çocuklarının olmadığını, karşı tarafın müvekkiline fiziksel ve cinsel şiddet uyguladığını, tehdit ettiğini, hakaret, küfür ve onur kırıcı sözler söylediğini, aldattığını, eşi ve evin ihtiyaçlarıyla ilgilenmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına aylık 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 125,000,00 TL maddi, 125.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 04.06.2015 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, kadın eşin psikolojik sorunlarının bulunduğunu, ağır derecede temizlik hastası olduğunu, birliğe maddi destek sağlamadığını, sürekli şekilde sihir büyü yaptırdığını, müvekkilinden habersiz şekilde menkul ve gayrimenkul temin ettiğini, eşinin ailesini eve kabul etmediğini, geldiklerinde de kötü davrandığını, sadakatsiz davrandığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 145.000,00 TL maddi, 135.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Konya 4. Aile Mahkemesinin 10.10.2016 tarihli ve 2015/550 E., 2016/1267 K. sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin güven sarsıcı ve sadakat yükümlülüklerini ihlal edici davranışlar sergilediği, erkek eşin de aynı şekilde güven sarsıcı ve sadakat yükümlülüğünü ihlal edici davranışlarda bulunduğu, ayrıca eşini istemediğini söyleyerek tartışmaya yol açtığı, çeşitli bahis oyunları oynadığı, hakaret ettiği ve sosyal hayatta yalnız bırakması şeklinde gerçekleştirdikleri eylemleriyle erkek eşin ağır kadın eşin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 13.01.2017 tarihli ve 2016/87 E., 2017/24 K. sayılı kararı ile; kadın eşin tüm istinaf taleplerinin esastan reddine, erkek eşinse istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile; kusur belirlemesi ve maddi tazminata yönelik yapılan incelemede, gerçekleşen olaylara göre kadın eşin ayrıca eşini aşağıladığı ancak sonuç itibariyle erkek eşin yine de ağır kusurlu olduğu ve kadın eş yararına hükmedilen maddi tazminatın fazla olduğu gerekçesiyle kadın eş yararına 12.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine, nafaka ve tazminatlara yönelik itirazlarının ise esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 27.02.2019 tarihli ve 2017/1918 E. ve 2019/2201 K. sayılı kararı ile;

"... Hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, tazminatlar ve tedbir nafakasının miktarı yönünden; davalı-karşı davacı erkek tarafından ise kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen tazminatlar, tedbir nafakası ve tazminat taleplerinin reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı-karşı davalı kadının dava dilekçesinde şiddet vakıasına dayandığı, darp raporu ve soruşturmada alınan ifadeleri dava dilekçesine ekleyerek delil olarak bildirdiği, konu ile ilgili ceza davası açılması üzerine dosya numarasının mahkemeye bildirildiği, bu sebeple bölge adliye mahkemesinin, söz konusu ceza dosyası dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında delil olarak bildirilmediğinden erkeğe fiziksel şiddet vakıasının yüklenemeyeceğine ilişkin kusur belirlemesinin doğru olmayıp, davalı-karşı davacı erkeğin ilk derece ve bölge adliye mahkemesince belirlenen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında eşine fiziksel şiddet uyguladığı, gerçekleşen bu duruma göre davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya sebebiyet verilen olaylarda ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı-karşı davalı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükümleri nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK m. 174/1) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Bozma Sonrası Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2019/1102 E., 2019/1121 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak, kadın eş yararına 20.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 10.12.2019 tarihli ve 2019/7081 E. ve 2019/12047 K. sayılı kararı ile;

"... Hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından maddi tazminatın miktarı ve vekalet ücreti yönünden; davalı-karşı davacı erkek tarafından ise kusur belirlemesi ve maddi tazminat miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Taraflarca karşılıklı açılan boşanma, davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece her iki davanın da kabulü ile tarafların TMK 166/1 gereğince boşanmalarına, kadın lehine tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminata hükmetmiş, tarafların kusur belirlemesi ve ferilerine yönelik istinaf talebi üzerine, bölge adliye mahkemesince maddi tazminat miktarının indirilerek sair hususların esastan reddine karar vermiştir. Verilen karar taraflarca temyiz edilmekle, Dairemizce 27.02.2019 tarihli bozma ilamında; erkeğin ağır kusurlu olduğu belirlenmekle, kadın yararına hükmolunan maddi tazminatın az olduğuna karar verilmiş, bölge adliye mahkemesince bozmaya uyulmakla kadın yararına bozma kararı doğrultusunda maddi tazminata hükmedilmiştir. İstinaf kararı taraflarca yukarıda gösterildiği şekilde temyiz edilmiştir. Dairemizin bozma ilamında, davalı-karşı davacı erkeğin mahkemece belirlenen ve gerçekleşen kusurları yanında, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, bu nedenle gerçekleşen duruma göre erkeğin ağır kusurlu olduğu belirlenmekle erkeğin ağır kusurlu olduğu hususu kesinleşmiş olup, kesinleşen konular temyize getirilemez. Bu itibarla davalı-karşı davacı erkeğin kusur belirlemesine yönelik temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.

3- Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere; Dairemizin 27.02.2019 tarihli bozma kararı sonrasında, HMK 373. maddesi gereğince bölge adliye mahkemesince bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verilmesi için duruşma açılması gerekmektedir. Yapılan yargılamada, bölge adliye mahkemesince 26.06.2019 tarihinde duruşma açılarak taraflara bozma ilamı hususunda diyecekleri sorularak karar verildiğine göre; bölge adliye mahkemesince haklılık durumuna göre yargılama giderleri ile vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, bu konuda karar verilmemiş olması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle vekâlet ücreti yönünden karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 01.07.2020 tarihli ve 2020/110 E., 2020/1263 K. sayılı kararı ile; boşanma davalarında vekâlet ücretinin asıl talep olan boşanmanın kabul veya reddine göre maktu olarak belirlendiği, ferilerin kabulü veya reddi hâlinde ayrıca bir ücret takdir edilmediği, bunun neticesi olarak hükmün boşanmaya ilişkin bölümünün kesinleştiği hâllerde bozma sonrası ferilere ilişkin yapılan yargılama sonucunda vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği, bölge adliye mahkemelerinin de aynen ilk derece mahkemeleri gibi bir derece mahkemesi olduğu, bu nedenle istinaf ilamlarına karşı verilen bozma kararına uyulup uyulmayacağı hususu hakkında HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılarak karar verilmesinin zorunlu olduğu, somut olayda hükmün boşanmaya ilişkin bölümünün ve bu sebeple hükmedilen vekâlet ücretinin kesinleştiği, önceki hükümde haklılık durumu değerlendirilerek yargılama giderlerine hükmedildiği ve buna dair kısmın da kesinleştiği hususları göz önüne alınarak istinaf incelemesi yapılması durumunun söz konusu olmadığı, sadece bozma kararı doğrultusunda işlem yapılacak olması nedeni ile yeni bir vekâlet ücretine hükmedilmesinin benzer dosyalar yönünden vekâlet ücreti hususunda eşitsizlik yaratacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanma davaları ile birlikte talep edilen ve boşanmanın eki niteliğinde olması nedeniyle ayrıca harca tabi olmayan istemlerin kabulü ya da reddi nedeniyle taraflar yararına ayrıca vekâlet ücretine hükmedilemeyecek olması karşısında; HMK’nın 373. maddesi ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerinin tamamı bir bütün olarak gözetildiğinde, boşanmanın eki niteliğinde ki bu taleplere yönelik bozma sonrası yapılan yargılama nedeni ile bölge adliye mahkemesince haklılık durumu gözetilerek yeniden vekâlet ücretine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

15. Yargılama süreci bir sistemdir. Bu sistem uyuşmazlık ve çekişme hakkında verilecek hüküm kesinleşinceye kadar birden çok evreleri kapsamaktadır. Yargılamanın bu özelliği, temelde, gerçeğe ulaşarak adli hataları önlemek amacına dayanır. Kanun yolu adı verilen denetim muhakemesi bu evrelerden biridir. Mahkeme kararlarının doğruluğunu ve bunun yanında hukuki istikrarı sağlamayı amaçlayan kanun yolu, en geniş anlamıyla bir mahkemenin kararına karşı hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle başvurulan ve söz konusu kararın hukuku uygun hâle getirilmesi amacına yönelik başvuru yolu olarak tanımlanabilir. Kanun yolu, hukuk politikası bakımından hükümlerin doğruluğunun garantisidir. Bu bağlamda mahkeme kararlarının hukuka uygunluğunun bir üst mahkeme tarafından denetlenmesi anayasal bir zorunluluktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda kanun yolunun kaç dereceli olması gerektiği konusunda bir düzenleme bulunmamakla birlikte konu hakkında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun (HMK) hükümleri uyarınca Türk Hukuku’nda istinaf ve temyiz şeklinde ikili bir kanun yolu incelemesi düzenlenmiştir.

16. Esasen denetim muhakemesinin en önemli evresini oluşturan temyiz yolunda, doğrudan öğrenme yargılaması yapılmaması nedeniyle, temyiz üzerine; verilen hüküm sadece hukuka aykırılığı denetler. Bu nedenle maddi ve hukuki gerçeklere ulaşmak ve adli hataları gidermek bakımından, uyuşmazlık ve çekişmenin maddi olay yani ispat yönünden ve hukuka aykırılık açısından uygun bir sonuca bağlanıp bağlanmadığını denetleyen, temyiz yolundan önce gelen ayrı bir kanun yoluna gereksinim olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

17. Bugün dünya hukuk sistemlerinde gelinen noktada, üç dereceli yargı teşkilatı, hak arama hürriyetinin yeterince gerçekleştirilmiş sayılması içinde zorunlu görülmektedir. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un hükümet gerekçesinde; mahkemelerin verimli, etkin, süratli ve güvenli çalışmalarını sağlamak ve denetim yargılamasını güçlendirmek üzere, eskiyen ve yetersiz hükümler taşıyan 469 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılarak, bunun yerine adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerinin düzenlenmesi amacıyla 5235 sayılı Kanun’un hazırlandığı belirtilmiştir. Böylece adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen kararlar, bölge adliye mahkemelerince ispat ve hukuka uygunluk yönlerinden, Yargıtay tarafından ise sadece hukuka uygunluk bakımından incelenerek, Yargıtay’ın bir içtihat mahkemesi olarak görevini sürdürmesi amaçlanmıştır.

18. Bilindiği üzere kanunda aksine bir düzenleme olmadığı müddetçe her dava ilk derece mahkemesinde açılır, görülür ve sonuçlandırılır. Bir davayı ya da işi ilk evrede gören ve karara bağlayan yargı yerlerine de ilk derece mahkemesi denir. Bu mahkemeleri ifade etmek için bidayet mahkemesi tabiri de kullanılmaktadır. Adli yargı alanındaki mahkemelerin sistemi, hukuk ve ceza mahkemeleri olmak üzere iki alt kola ayrılarak oluşturulmuştur. Bu husus; bölge adliye mahkemelerinin kuruluş ve görevleriyle ilgili temel hukuki düzenlemelerin yapıldığı, 5235 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile belirtilmiştir. Adli yargının anayasal dayanağını ise, bu yargı koluna ait karar ve hükümlere ilişkin son inceleme mercii olarak gösterilen “Yargıtay” başlıklı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 154. maddesi oluşturur. 5235 sayılı Kanun’la adlî yargı ilk derece mahkemelerinin hukuk ve ceza mahkemeleri olduğu belirtildikten sonra, 3. maddesiyle de bölge adliye mahkemelerinin ikinci derece mahkemesi olduğu açıklanmıştır.

19. Sözü edilen 5235 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile bölge adliye mahkemelerinin görevleri açıklanmış, ardından 36. maddesi ile de bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevleri “…1. Adlî yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları inceleyip karara bağlamak,

2. (Mülga: 9/2/2011 – 6110/14 md.)

3. Yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek,

4. Yargı çevresindeki yetkili adlî yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiilî veya hukukî bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği takdirde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek,

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

20. 6100 sayılı HMK uyarınca ilk derece mahkemelerinde yargılama (gerek basit gerekse yazılı yargılama usulünde) dilekçelerin teatisi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve son olarak hüküm aşaması olmak üzere beş aşamadan oluşmaktadır. İlk derece yargılaması bu şekilde nihai kararla sonuçlandırıldıktan sonra şartları (HMK m.341) varsa, ilk derece mahkemesinin bu kararı; aleyhine olan tarafın talebiyle istinaf incelemesi yapılmak üzere bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi; istinaf incelemesinde, ilk derece mahkemesinin vakıaların tespitine ilişkin olarak yaptığı işlemlerin denetimini yapar, maddi hukuk ve usul hukukunun doğru uygulanıp uygulanmadığını kontrol eder. İstinaf incelemesi sonucunda bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını doğru bulursa istinaf talebini reddeder, kararın hukuka aykırı olması durumunda ise kural olarak kararı kaldırarak doğru kararı kendisi verir ancak bazı istisnai hâllerde de ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak dosyayı karar vermek üzere tekrar ilk derece mahkemesine geri gönderir.

21. Burada üzerinde özellikle vurgu yapılması gereken nokta; bölge adliye mahkemelerinin, denetim mahkemesi olması özelliğinin yanında, aynen ilk derece mahkemeleri gibi bir hüküm mahkemesi de olduğu hususudur. Zira kanun yolları düzeltici ve bozucu kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılır. Düzeltici kanun yolunda, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararda hukuka aykırılık tespit edildikten sonra dosya yeniden karar verilmesi için yerel mahkemeye gönderilmez, aksine üst mahkeme kendisi karar verir. Bozucu kanun yolunda ise, hukuka aykırılık tespit edilirse karar bozulur ve fakat yüksek mahkeme kendisi bir karar veremez, yeni bir karar verilmesi için dosyayı genellikle istinaf mahkemesine istisnai hâllerde de ilk derece mahkemesine geri gönderilir. Buradan hareketle; temyiz kanun yolu bozucu kanun yolu olup, buna karşılık istinaf kanun yolu ise hüküm mahkemesi sıfatı nedeniyle düzeltici kanun yoludur. Diğer bir söylemle Yargıtay; hukuka aykırı alt derece mahkemesinin hükmünü sadece bozar, yeniden yargılama yapıp bir karar veremez. Bölge adliye mahkemesi ise; ilk derece mahkemesi kararı üzerinde yaptığı denetleme sonucunda hukuka aykırılık tespit ettiği takdirde veya Yargıtay’ın bozma kararı sonucunda dosyanın kendisine gönderilmesi hâlinde yeniden yargılama yaparak karar vermek zorundadır.

22. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; kural olarak ilk derece mahkemesi kararları ve başvurulacak kanun yollarında işlev itibariyle yetki sınırlaması söz konusu olduğundan, bir dava ilk derece mahkemesi incelemesinden geçmeden istinaf ve temyiz incelemesine, istinaf incelemesinden geçmeden de temyiz incelemesine konu olamaz. Ancak kanun koyucu; Yargıtay’ın bozma ilamına karşı, ilk derece mahkemesi ile ikinci derece mahkemesi olan bölge adliye mahkemeleri arasında HMK’nın “Bozmaya uyma veya direnme” başlıklı 373. maddesinde iki olasılık düzenlemiştir.

İlk olasılık; bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddi üzerine, Yargıtay’ca karar kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi (HMK m.373/1) öngörülmüştür. Daha sonra ilk derece mahkemesinin Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda karar vermesi hâlinde, sadece temyiz yoluna başvuru olanağı düzenleme altına alınmıştır (HMK m. 373/4). Burada özellik gösteren ve dikkat edilmesi gereken husus, ilk derece mahkemesinin Yargıtay’ın bozma kararına uymasından sonra vereceği yeni karara karşı, artık istinaf yoluna değil, doğrudan temyiz yoluna başvurulması gerektiğidir. Zira bölge adliye mahkemesi; bozmadan önce verilen ilk yerel mahkeme kararını doğru bularak, bu yön hakkında esastan ret kararı verdiğine göre, ilk derece mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği yeni kararı yanlış bulması gerekecektir. Bu durumun ise; Yargıtay bozması ve buna uyma ile çelişki yaratacağını göz önüne alan kanun koyucu, hem bu çelişkiye imkân tanımamak hem de gereksiz zaman kaybının önüne geçmek için doğrudan temyiz yolunu benimsemiştir. Bu özel düzenleme doktrinde "sıçrama yoluyla temyiz" şeklinde adlandırılmaktadır.

İkinci olasılıkta ise; bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddetmeyip düzelterek yeniden veya yeniden esas hakkında bir karar vermesi ve bu kararın Yargıtay'ca tamamen veya kısmen bozularak dosyanın tekrar bölge adliye mahkemesine gönderilmesi öngörülmektedir.

23. Öyleyse; temyiz kanun yolu sonucu verilen Yargıtay’ın bozma ilamından sonra yapılacak yargılama açısından; ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesinin her ikisinin de artık sadece hüküm mahkemesi olduğu, her iki mahkemenin de bozma doğrultusunda yargılama yaparak bir karar vermek zorunda bırakıldıkları, kanun koyucu tarafından her iki mahkeme arasında verilen paralel kararlara karşı doğrudan temyiz yönteminin benimsenmiş olması nedenleriyle bozma sonrası bölge adliye mahkemesinin, kanun yolu denetim mahkemesi yetkisinden söz edilemeyeceği tartışmasızdır.

24. Tüm bu anlatılanların yanında “yargılama giderleri” ve “vekâlet ücreti” kavramlarının da açıklanması gerekmektedir. Doktrinde en genel tabirle; bir davanın açılmasından sonuçlanmasına kadar ödenen paraların tümüne yargılama giderleri denilmektedir. Yargılama giderlerinin kapsamı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 323. maddesi ile;

“…(1) Yargılama giderleri şunlardır:

a) Celse, karar ve ilam harçları.

b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.

c) Dosya ve sair evrak giderleri.

ç) Geçici hukuki koruma tedbirleri ve protesto, ihbar, ihtarname ve vekâletname düzenlenmesine ilişkin giderler.

d) Keşif giderleri.

e) Tanık ile bilirkişiye ödenen ücret ve giderler.

f) Resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve sair giderler.

g) Vekil ile takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hâkimin takdir edeceği miktar; vekili bulunduğu hâlde mahkemece bizzat dinlenmek, isticvap olunmak veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler,…” düzenleme altına alınmıştır.

25. Görüldüğü üzere, HMK’nın yukarıya alınan maddesi ile yargılama giderleri tek tek sayılmış olup; yargılama giderlerinin kural olarak, davada haksız çıkan yani aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir (HMK m.326/1). Yargılama giderlerinden sorumluluğun temeli, dava açmakta veya savunma yapmakta kusurlu olmak değil, dava sonunda haksız çıkmaktır.

26. Yukarıda 24. bentte yer verilen HMK’nın 323/1-ğ maddesi uyarınca, vekâlet ücreti de bir yargılama gideridir. Yeri gelmişken hemen belirtmek gerekir ki; burada bahsedilen vekâlet ücreti; davada haklı çıkan tarafın davasını vekille takip etmesi durumunda, diğer yargılama giderleri dışında, yararına hükmedilmesi gereken ve hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine (AÜTT) göre hesaplanması gereken vekâlet ücretine ilişkindir. Bu hususlar; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinde avukatlık ücretinin avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı ifade ettiği ve 168. maddesinin son bendinde avukatlık ücretinin hesaplanmasında hüküm verildiği tarihte yürürlükte bulunan tarifenin esas alınacağını düzenleyen maddelerden anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle; mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran her türlü merci kararlarında ve ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık ücretinin tayin ve takdirinde, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır (AÜTT Genel Hükümler m. 1/1).

27. Tarife’nin, Genel Hükümleri’nin 2. maddesiyle “…(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü hâlinde de avukatlık ücretine hükmedilemez.

(2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştayda temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde istinaf başvurusu üzerine görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir.” düzenleme altına alınan hükümle; tarafların istinaf kanun yoluna başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesinde duruşmalı işlerin ayrı vekâlet ücreti gerektireceği hükme bağlanmıştır.

28. İstinaf kanun yolu; HMK’nın 341 ila 360. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, bu hükümlere göre, ilk derece mahkemesi kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi incelemesini, ön inceleme ve asıl inceleme olmak üzere iki aşamada gerçekleştirmektedir. Bölge adliye mahkemesi öncelikle ön inceleme aşamasında (HMK m. 352) esas itibariyle şekli koşulları inceler, bir eksiklik olmadığını tespit ettiği takdirde asıl inceleme yani tahkikat aşamasına geçer. Tahkikat aşaması şartları varsa dosya üzerinden (HMK m. 353) veya duruşmalı olarak yapılır. Kanun incelemenin duruşmalı yapılıp yapılmayacağı hususundaki sınırlamayı; usule ilişkin hususlarda duruşma yapılmasına gerek olmayan hâller (HMK m. 353/1-a’da altı bent hâlinde) ve esasa ilişkin hususlarda duruşma yapılmasına gerek olmayan hâller (HMK m. 353/1-b’de üç bent hâlinde) olmak üzere iki ayrımda açıklamıştır. Bunun dışında ön inceleme aşamasından sonra bölge adliye mahkemesi duruşma açar ve tahkikatı yürütür. Bir başka deyişle; istinaf incelenmesinde kural; duruşma yapılması, kanunun öngördüğü hâllerde ise duruşma yapılmadan karar vermektir. Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir (HMK m. 356/2).

29. Hemen burada belirtilmelidir ki; AÜTT Genel Hükümleri’nin 2. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği belirtilen istinaf kanun yolu incelemesine özgü görülmesi gereken duruşmalı iş ile; gerek 1086 sayılı HUMK’nın 429/2. maddesinde belirtilen “…O mahkeme temyiz edenden 434 üncü madde uyarınca peşin olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir,…” duruşmanın, gerekse aynı maddenin karşılığı 6100 sayılı HMK’nın 373/3. maddesinde belirtilen “…Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir,…” duruşmanın birbirleriyle karıştırılmaması gerekmektedir.

30. HMK’nın 373. maddesinde, Yargıtay’ın temyiz kanun yolu incelemesi neticesinde verdiği bozma ilamı sonrasında yargılamanın alt mahkemelerden hangisi tarafından yapılması gerektiği hususunda ki ayrım; bölge adliye mahkemesinin esastan ret kararı verip vermediği noktasında, başka bir ifade ile alt derece mahkemeleri kararlarının birbirleri ile paralel olup olmamasına göre düzenleme altına alınmıştır. Bu noktada, temyiz kanun yolunda bir karar verildikten sonra ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi sadece birer hüküm mahkemesi hâline gelmiş olup, bölge adliye mahkemesinin denetim mahkemesi yetkisi kalmamıştır. Diğer bir ifadeyle, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi arasında bir fark bulunmamaktadır. Buradan hareketle; AÜTT Genel Hükümleri uyarınca bölge adliye mahkemelerinin istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin “duruşmalı işler” tanımlamasından, Yargıtay bozmasından sonra alt derece hüküm mahkemesi olarak HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak yaptığı duruşma değil, HMK’nın 353. maddesinde belirtilen hâller dışında istinaf kanun yolu incelemesini duruşmalı olarak yapması gereken işlerden bahsedildiği hususu tartışmasızdır.

31. Somut olaya gelince; taraflarca karşılıklı boşanma davalarının açıldığı, ilk derece mahkemesince her iki dava ve ferilerine ilişkin yargılama gideri ve vekâlet ücreti de dâhil olmak üzere hüküm kurulduğu, hükmün taraflarca istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararında yer alan kusur belirlemesi ve maddi tazminata yönelik yeniden esas hakkında hüküm kurulduğu, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine kararın maddi tazminatın miktarı yönünden kısmen bozulduğu, böylelikle ilk derece mahkemesince taraf vekillerinin karşılıklı boşanma davalarında haklılık durumu gözetilerek hükmedilen vekâlet ücretlerinin kesinleştiği, ancak dosyanın bozma kararının bölge adliye mahkemesinin yeniden esas hakkında karar verdiği yöne ilişkin olması nedeniyle ilk derece mahkemesi yerine HMK’nın 373/2 maddesi hükmü uyarınca bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bölge adliye mahkemesince HMK’nın 373/3. maddesinin emredici hükmü gereği bozmaya uyulup uyulmayacağı hususunda alt derece hüküm mahkemesi olarak duruşma açtığı, duruşmada bozmaya uygun şekilde maddi tazminatın miktarı hakkında yeniden karar verildiği ve gerek 6100 sayılı HMK, gerek 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gerekse bu kanun uyarınca uygulanan Tarife hükümlerinin amacına uygun olarak yeniden vekâlet ücretine hükmedilmediği, bölge adliye mahkemesinin bu kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulduğu ve Özel Dairece bozmadan sonra alt derece hüküm mahkemesi olarak duruşma açan bölge adliye mahkemesinin istinaf duruşma ücretine hükmedilmesi yönünden bozma kararı verdiği, bölge adliye mahkemesince direnildiği anlaşılmaktadır.

32. Yapılan açıklamalar çerçevesinde; 5235 sayılı Kanun uyarınca bölge adliye mahkemelerinin denetim ve hüküm mahkemesi sıfatlarına haiz adli yargı ikinci derece mahkemeleri olduğu, ilk derece mahkemesi kararlarına karşı tarafların itirazları doğrultusunda istinaf kanun yolu incelemesi görevini yerine getirirken istinaf başvurusunun esastan reddi veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil denetim ve hüküm mahkemesi olarak gerekli tüm kararları verebileceği, ancak ilk derece mahkemesi kararına müdahale ettiği noktalarda Yargıtay’ın bozma kararı vermesi durumunda dosyanın karar verilmek üzere bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bu noktada bölge adliye mahkemesinin alt derece hüküm mahkemesi olarak ilk derece mahkemesiyle aynı sıfatla yargılama yaptığı, denetim görevini kullanmadığı, yukarıda yirmi birinci bentte bozucu kanun yolu olduğu belirtilen temyiz incelemesi sonucunda verilen Yargıtay bozma ilamına yönelik karar vermek üzere alt derece hüküm mahkemesi olarak hukuki dinlenilme hakkı kapsamında aynen ilk derece mahkemesi gibi duruşma açmak zorunda olduğu, açılan bu duruşmada istinaf kanun yolu incelemesi yapmadığı, alt derece hüküm mahkemesi sıfatına uygun şekilde boşanmanın eki niteliğindeki istemler nedeniyle taraflar yararına ayrıca vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği gözetilerek verilen direnme kararı yerindedir.

33. O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve değişik gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 04.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi

ESAS NO:           KARAR NO:
2021/3433            2021/5557

TÜRK MİLLETİ ADINA

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm taraflarca temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davacı kadının tüm, davalı erkeğin ise aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- 5235 sayılı Kanun uyarınca bölge adliye mahkemelerinin denetim ve hüküm mahkemesi sıfatlarına haiz adli yargı ikinci derece mahkemeleri olduğu, ilk derece mahkemesi kararlarına karşı tarafların itirazları doğrultusunda istinaf kanun yolu incelemesi görevini yerine getirirken istinaf başvurusunun esastan reddi veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil denetim ve hüküm mahkemesi olarak gerekli tüm kararları verebileceği, ancak ilk derece mahkemesi kararına müdahale ettiği noktalarda Yargıtay’ın bozma kararı vermesi durumunda dosyanın karar verilmek üzere bölge adliye mahkemesine gönderildiği, bu noktada bölge adliye mahkemesinin alt derece hüküm mahkemesi olarak ilk derece mahkemesiyle aynı sıfatla yargılama yaptığına göre bu halde kanun yolu denetim mahkemesi yetkisinden söz edilemeyecektir. Temyiz incelemesi sonucunda verilen Yargıtay bozma ilamına uyulup uyulmayacağı hususunda karar vermek üzere aynen ilk derece mahkemesi gibi duruşma açmak zorunda olduğu, açılan bu duruşmada istinaf kanun yolu incelemesi yapmadığı, AÜTT Genel Hükümleri uyarınca bölge adliye mahkemelerinin istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin “duruşmalı işler” tanımlamasından, Yargıtay bozmasından sonra alt derece hüküm mahkemesi olarak HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak yaptığı duruşma değil, HMK’nın 353. maddesinde belirtilen hâller dışında istinaf kanun yolu incelemesini duruşmalı olarak yapması gereken işlerden bahsedildiği tartışmasız olup, bu nedenle bölge adliye mahkemesi tarafından zorunlu açılan ve alt derece hüküm mahkemesi sıfatıyla yapılan duruşma nedeniyle yeni bir vekâlet ücretine hükmedilemez. (HGK’nın 04.03.2021 tarih ve 2021/2-96 esas-2021/205 karar sayılı ilamı)

Bu hale göre somut olayda hükmün boşanmaya ilişkin bölümünün ve bu sebeple hükmedilen vekâlet ücretinin kesinleştiği, önceki hükümde haklılık durumu değerlendirilerek yargılama giderlerine hükmedildiği ve buna dair kısmın da kesinleştiği, boşanmanın eki niteliğindeki istemler nedeniyle taraflar yararına ayrıca vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği de gözetilmeden, zorunlu olarak ve alt derece hüküm mahkemesi sıfatıyla yapılan duruşmada lehine bozma kararı verilen davacı kadın yararına duruşma açıldığından bahisle yeni bir vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm mahkemesi sıfatıyla verilen bölge adliye mahkemesi hükmünün bu yönden düzelterek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m.370/2).

SONUÇ : Yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple temyiz edilen bölge adliye mahkemesi gerekçeli kararının hüküm fıkrasından 3.bendinin tamamen çıkarılmasına, hükmün bu bölümünün DÜZELTİLEREK, temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 292.10 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davalıya geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 01.07.2021 (Prş.)

Başkan                         Üye                  Üye                  Üye                     Üye
Ömer Uğur Gençcan    Rıza Sarıtaş     Çetin Durak     Erdem Şimşek    Hatıran Alper