CEZA DAVASINDAKİ KATILMA TALEBİNİN CEZA MAHKEMESİNCE KABUL EDİLMESİ İBRANAMEDEN VAZGEÇİLDİĞİ ANLAMINA GELMEMEKTEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(17)4-3189
KARAR NO   : 2021/525

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 08/12/2015
NUMARASI                  : 2015/144 - 2015/451
DAVACILAR                : 1- G.Y., 2- T.Y. vekilleri Av. S.Ş.
DAVALILAR                : 1- B.A., 2- A.B., 3- Ö.B. vekilleri Av. M.N.Y.
İHBAR OLUNAN         : G. Sigorta A.Ş

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Kapatılan 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı dava dilekçesinde; davalılardan Beysefa A.’ın diğer davalıların sahibi olduğu ekmek fırınında şoför olarak çalıştığını ve 30.12.2004 tarihinde araç ile geri manevra yaptığı sırada gözleri görmeyen Osman Y.’e çarparak onun ölümüne sebebiyet verdiğini, davalı sürücünün kazada 6/8 oranında kusurlu bulunduğunu, Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/4.8 E. sayılı dosyasının 25.11.2008 tarihinde sonuçlandığını, davalı sürücünün anılan dosyada da kusurlu bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, Gülperi için 20.000 TL manevi, 30.000 TL maddi, Tuğba için 50.000 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; davacı vekilince ıslah ile maddi tazminat talebi miktarı toplamı davacı Gülperi yönünden 52.554,04 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davacıların dava sebebi olarak gösterilen 30.12.2004 tarihli kazadan kaynaklı maddi, manevi tazminat, destekten yoksunluk tazminatı gibi tüm haklarını, müvekkilleri ile şahitler huzurunda mutabık kaldıkları şart ve miktarda 23.03.2005 tarihinde müvekkillerinden aldıklarını, aynı tarihte müvekkillerini ibra ettiklerini, başkaca hak ve alacaklarının kalmadığını ve müvekkillerini ibra ettiklerini de ayrıca beyan ettiklerini, ibranamenin alacağı sona erdiren nedenlerden olduğunu, davacıların kendilerine ödenen tazminat miktarının yetersizliği nedeniyle iki yıllık hak düşürücü sürede ibranamenin iptalini de istemediklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.02.2013 tarihli ve 2008/413 E., 2013/69 K. sayılı kararı ile; davalı sürücünün kazanın oluşunda 6/8 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile, davacı Gülperi için 52.554,04 TL, Tuğba için 8.136,72 TL olmak üzere toplam 60.690,76 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken müteselsilen tahsiline, davacı Gülperi için 10.000 TL manevi tazminat takdirine ve 5.000 TL davalılar tarafından ödendiğinden dolayı kalan 5.000 TL'nin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline müştereken müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay Kapatılan 17. Hukuk Dairesinin 21.10.2014 tarihli ve 2013/9050 E., 2014/13917 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir. KTK unun 111/2 maddesinde, ”bu kanunda öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalini açıkça veya ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir.

 Somut olaya bakıldığında, taraflar arasında ibraname 23.3.2005 tarihinde tanzim edilmiş ve davacılara tazminat ödenmiş, dava ise 2 yıllık hak düşürücü süreden sonra 16.12.2008 tarihinde açılmıştır. Süresinde açılmayan davanın reddine karar vermek gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiştir.

2- Bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.12.2015 tarihli ve 2015/144 E., 2015/451 K. sayılı kararı ile; davacı Gülperi Yücel’in kendi adına ve davacı Tuğba Yücel'in velisi sıfatıyla ibranameyi imzaladığı ve ceza dosyasında davalı Beysefa A. hakkında dava konusu olayla ilgili olarak şikayetçi olduğu, davaya müdahil olarak katıldığı, davalının cezalandırılmasını talep ettiği dikkate alındığında ibranameden vazgeçildiğinin kabulünün gerektiği, 30.10.2005 (doğrusu 30.12.2004) kaza tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 73. maddesine göre davacının katıldığı duruşmada şahsi haklarından (tazminat haklarından) vazgeçtiği (ibraname verdiği) yönünde bir beyanda bulunmadığı gibi ceza davasına katılmakla, tazminat isteğinden vazgeçmediğini belli ettiği, ceza davasındaki irade açıklaması ceza davası devam ettiği sürece tazminat isteme hakkının bulunduğunu delil olarak kabul edilmesi gerektiği, ceza dosyasındaki irade açıklamasının ibraname ile bağlı olmadığını açıklaması niteliğinde olduğu, bozma kararında bu hususun tartışılmadığı, mahkemece davacıların ceza dosyasına katılımının ibraname ile bağlı olmadığı anlamına geldiği kabul edildiğinden davacıların maddi ve manevi tazminat talep edebileceklerine karar verildiği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111/2. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesi gerekmektedir.

13. 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nda (BK) borcu sona erdiren sebepler arasında sayılmasa da ibra hukukumuzda borcu sona erdiren sebepler arasında kabul edilmekte ve geçerli bir ibranın varlığı hâlinde aynı ilişkiye dayalı olarak aynı kapsamda bir hak talebi mümkün olmamaktadır. İbra, alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldırır. Tam ibrada borcun tamamı, kısmi ibrada ise borcun ibra edilen kısmı sona erer. Bunun sonunda borçlu da borcundan tam veya kısmen kurtulur (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 1299). BK’da yer bulmayan ibra sözleşmeleri 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) açıkça düzenlenmiş olup, bu Kanun’un “İbra” başlıklı 132. maddesinde borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borcun, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabileceği belirtilmiştir.

14. KTK’nın 111. maddesinde de ibra ile ilgili bir özel düzenlemeye yer verilerek, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun’un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması da yeterlidir. Zira anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak belirtilen süre içinde bir davanın açılmış olması da, davacının bu anlaşma ile bağlı kalmak istemediğini göstermektedir. Yine; dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük karşısında, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı (def'i yoluyla) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir. Yine, 111/2. maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel yasa (KTK. 111/2) hükmüdür. KTK’nın 111/2. maddesine dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların (sulhname, ibraname, feragatnamelerin) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup, ayrıca BK’nın 21. maddesi ile 23, 28, 29 vd. maddelerinde ve TBK'nın 28 ile 30, 36, 37. maddelerindeki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek yoktur. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel (objektif) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin (eksik ödemenin) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın (fazla ödemenin) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür (Çelik, A.Ç.: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara 2016, s. 345 vd). Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2020 tarihli ve 2018/17-24 E., 2020/78 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

15. Direnme kararının gerekçesinde davacıların ceza dosyasında davalı Beysefa A. hakkında şikâyetçi oldukları ve davaya da müdahil olduklarından ibranameden vazgeçildiğinin kabulünün gerektiği, zira davacının TCK’nın 73. maddesi anlamında şahsi haklarından vazgeçmediği belirtilmiştir.

16. 765 sayılı TCK’nın 111. maddesi; “Hukuku amme davasının düşmesi cürümden zarar gören şahsın davadan vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada davacı hukuku şahsiyesini ayrıca muhafaza eylememiş ise artık hukuk mahkemesinde dahi dava edemez.” hükmüne haiz idi. Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda şikâyet ve şikâyetten vazgeçmenin sonuçları 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin 7. bendinde ise sanık lehine bir düzenleme getirilerek; “Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Ceza dava dosyasında isnat edilen suç takibi şikâyete bağlı olmayan bir suçtur. Öte yandan, açıklandığı üzere mahkeme gerekçesinde bahsedilen madde ve gerekçeler de direnme konusuna ilişkin değildir.

17. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ibraname başlıklı belge 23.03.2005 tarihlidir. Davacı tarafça ceza dosyasında, 05.10.2005 tarihinde katılma talebinde bulunulmuş, katılma talebi, mahkemece, 06.10.2005 tarihli celsede suçtan zarar görme ihtimaline binaen kabul edilmiştir. Davacının ceza davasına katılma talebinde bulunması ve bu talebinin mahkemece kabul edilmesi 23.03.2005 tarihli ibranameden vazgeçildiği anlamına gelmeyeceği için davanın 16.12.2008 tarihinde açıldığı göz önüne alındığında ibranamenin düzenlendiği 23.03.2005 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar KTK 111/2. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

18. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

20. Diğer taraftan dava tarihinin “16.12.2008” olduğu hâlde direnmeye ilişkin gerekçeli kararın başlığında “15.04.2015” olarak belirtilmesi mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;  

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.04.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.