CEZA MAHKEMESİ TARAFINDAN ALINAN KESİN KANAAT BİLDİRMEYEN RAPORLAR HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Eki
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/19-1100
KARAR NO   : 2020/289

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  : 
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                            : 13/03/2018
NUMARASI                    : 2017/594 - 2018/155
DAVACI                          : S.T. vekili Av. E.Ç.
DAVALI                          : K.B. vekili Av. S.A.

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 07.09.2006 tarihli dilekçesinde; davalının, müvekkilinin şirketinde 01.09.2004 tarihinde işe başladığını, 18.03.2006 tarihinde işten ayrıldığını, işten ayrılırken şirketteki tüm çalışmalarına karşılık olan parayı aldığına ilişkin ibraname verdiği gibi müvekkili ve şirketinden hiçbir alacağı olmadığına ve uhdesinde müvekkiline ve müvekkilinin şirketine ait bir belge olmadığına dair imzalı belge verdiğini, davalının müvekkilinin şirkette olmadığı bir zamanda çekmecesinde bulunan ve müvekkili tarafından imzalı boş A-4 kağıdını çalarak uhdesinde tuttuğunu, sonrasında belgenin üstünü bilgisayarla doldurarak borçlusu müvekkili olan 08.07.2004 tanzim tarihli, 25.03.2006 vade tarihli 650.000TL bedelli kambiyo senedi hâline getirdiğini ve Ankara 18. İcra Müdürlüğü’nün 2006/10.23 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, davalının şirketten ayrıldıktan sonra hiçbir alacağı kalmadığına dair belge vermesine rağmen çaldığı imzalı boş beyaz kâğıdı senet hâline getirdiğini, müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını, davalının müvekkilinin babasına ait evde kiracı olarak oturduğunu, kira bedelini ödemeyecek durumda olduğu bir dönemde alacaklı olduğunu iddia etmesinin gerçekçi olmadığını, şirketteki çalışmalarına karşılık tüm alacağının ödendiğini ayrıca alacağının kalmadığına dair ibraname ve taahhütname verdiğini davalı ile belgenin düzenlediği tarih itibariyle hiçbir hukuki ilişkinin bulunmadığını ileri sürerek, davanın kabulü ile müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline ve %40 kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili, davacının senedin sahte olduğu ya da imzanın kendisine ait olmadığı yönünde bir itirazının bulunmadığını, davacı ile iş ilişkilerinin davacının şirketinde çalışmadan önce başladığını, müvekkilinin davacının işyerinde çalışmaya başlamadan önce de iş hayatında olduğunu, davacının babasının dairesini kiralayarak işyeri olarak kullandığını, sonrasında davacının kendisine ait şirketinde fabrika müdürü olarak çalışmasını teklif ettiğini, bu nedenle öncesinde aralarında iş ilişkisi olmadığı yönündeki iddianın asılsız olduğunu, müvekkilinin davacıya ibraname vermediğini, davacının sahte ibraname düzenleme yoluna gittiğini, ibranamedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, sahte belge düzenlemesi nedeniyle davacı hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, davacının imzalı boş kağıdın müvekkili tarafından çalındığı yönündeki iddiasının asılsız olduğunu, davacının müvekkilinin elindeki parayı “bize bankalar daha fazla faiz veriyor paranı bana ver değerlendireyim” diyerek alan davacının sonrasında işten ayrılan müvekkilinin alacağını istemesine rağmen vermediğini belirterek, davanın reddi ile kötüniyetli olan davacıdan %40 oranındaki tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.01.2016 tarihli ve 2006/470 E., 2016/38 K. sayılı kararı ile; Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/8.5 E., 2014/7.9 K. sayılı kararında, davacı tarafından ibraz edilen 17.05.2006 tarihli “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı “kendilerini ibra ederim taahhüt eden Şengül B.” imzası ve yazısıyla biten belgenin davalı tarafından düzenlenmemiş olması, tanıkların çelişkili beyanları değerlendirildiğinde üzerine atılı suçu işlediğine dair şüpheler var ise de mahkûmiyeti için yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilmediğinden davalının beraatine karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek onandığı, Ceza Mahkemesinde “ibraz edilen 17.05.2006 tarihli “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı “kendilerini ibra ederim taahhüt eden Şengül B.” imzası ve yazısıyla biten belgenin davalı tarafından düzenlenmemiş olması…” şeklindeki maddi vakıanın hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte olduğu, davalı hakkında iftira suçundan Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/1.8 E., 2013/6.4 K. sayılı kararı ile beraat kararı verildiği, bu kararın gerekçesinde de alınan 14.12.2011 tarihli ve 24.07.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu raporlarında “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı belgedeki imzanın davalının eli ürünü olduğunu gösterir yeterlilikte bulgu saptanmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği ve kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, eldeki menfi tespit davasına konu senetteki imzanın davacıya ait olduğu hususunda tartışma olmadığı, ihtilafın açığa atılan imzanın kötüye kullanılıp kullanılmadığı ve davalının ibraname verip vermediği hususunda olduğu, ceza yargılaması sırasında hükme esas alınan ve itibar edilen Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 14.12.2011 tarihli ve 24.07.2012 tarihli raporları dikkate alınarak yeniden rapor alınmasına gerek olmadığı, davacının kesin süre içerisinde yemin deliline de dayanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 02.11.2016 tarihli ve 2016/7373 E., 2016/14246 K. sayılı kararı ile; 

“… 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davalının temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede, menfi tespit davası sırasında İİK 72. madde uyarınca ihtiyati tedbir kararı alınmış ve bu ihtiyati tedbir kararı teminat yatırılmak suretiyle uygulanmıştır. İİK 72/4 maddesi uyarınca menfi tespit davası red ile sonuçlandığında davalı alacaklı yararına tazminata karar verilmesi gerekirken bu talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle bozulmuştur.

9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 

10. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 09.05.2017 tarihli ve 2017/875 E., 2017/3607 K. sayılı kararı ile; 

“… Her ne kadar mahkemece, ceza mahkemesi kararındaki maddi hukuka ilişkin tespitin hukuk hâkimini bağlayacağı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, ceza mahkemesince incelenen ibranameler altındaki imzaların Şengül B.'e (isim değişmekle Kademşah B.) ait olup olmadığı konusunda kesin kanaat verici raporlar düzenlenmemiş olup alınan raporlarda bu hususta kesin kanaate elverişli bilgi ve bulguya rastlanılamadığı ve ihtimale dayalı olarak görüş bildirildiği şeklinde açıklamalara yer verilmiş olduğu gibi, ceza mahkemesi kararı gerekçesinde yer alan, “sözü edilen imzaların adı geçen şahsa ait olmadığı” yolundaki tespit de dosya içeriği ile uyuşmadığından ceza mahkemesi kararının bu nedenlerle hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte kabulü doğru görülmemiştir. 

Bu durumda mahkemece, uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması için imza incelemesi de dâhil olmak üzere iddia ve savunma çerçevesinde ayrıntılı araştırma ve inceleme yapılarak deliller hep birlikte değerlendirilip varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmek üzere davacı yönünden de hükmün bozulması gerekirken ilamda yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddedilmiş olduğu anlaşıldığından karar düzeltme talebinin kabulü gerekmiştir,…” yönünde bozma gerekçeleri eklenerek hüküm davacı yararına da bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2018 tarihli ve 2017/594 E., 2018/155 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/8.5 E., 2014/7.9 K. sayılı davalı hakkında sahtecilik suçundan verilen beraat kararının onandığı, imzaların adı geçen kişiye ait olup olmadığı yönündeki tespitin de ilgili 21. Ceza Dairesi’nce denetlendiği, bu nedenle Özel Dairenin “sözü edilen imzaların adı geçen şahsa ait olmadığı yolundaki tespit de dosya içeriği ile uyuşmadığından ceza mahkemesinin kararının bu nedenle hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte kabulü doğru görülmemiştir” gerekçesinin benimsenmediği, ceza mahkemesince verilen beraat kararı hukuk hâkimini bağlayıcı nitelikte değilse de ceza mahkemesinin maddi olgu tespitinin hukuk hâkimini bağladığı, Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/8.5 E., 2014/7.9 K. sayılı kararındaki “ibraz edilen 17.05.2006 tarihli “ibraname ve taahhütnamedir başlıklı kendilerini ibra ederim taahhüt eden Şengül B.” imzası ve yazısıyla biten belgenin sanık tarafından düzenlenmemiş olması” şeklindeki maddi vakıanın hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte olduğu, yine davalının sahte ibraname düzenlendiği iddiası üzerine davalı hakkında iftira suçu nedeniyle görülen Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/1.8 E., 2013/6.4 K. sayılı kararı ile beraat kararı verildiği dikkate alındığında, bu kararın gerekçesinde yer alan 14.12.2011 tarihli ve 24.07.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu raporlarında “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı belgedeki imzanın davalının eli ürünü olduğunu gösterir yeterlilikte bulgu saptanmadığı yolundaki raporlar dikkate alınarak yeniden rapor alınması isteminin yerinde görülmediği ve tüm deliller değerlendirildiğinde menfi tespit isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle menfi tespit isteminin reddine ilişkin hüküm yönünden direnilmesine, Özel Dairenin bozma kararının ikinci bendi yönünden ise uyma kararı verilerek davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen beraat kararında, incelenen ibranameler altındaki imzanın davalıya ait olup olmadığı yönünden alınan bilirkişi raporlarının maddi vakıa olarak hukuk hâkimini bağlayıp bağlamadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece yeniden araştırma yapılarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Öncelikle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır.

15. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nın 53. maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.

16. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.

17. 818 sayılı BK’nın “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde: 

“Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi hükmü de benzer düzenleme içermektedir.). 

18. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

19. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.

20. Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin hukuk hâkiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.

21. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir.

22. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi bir engel oluşturmaz.

23. Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hâllerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hâllerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş söyleşiyle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, s: 5154-5155). 

24. Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri hâlinde; hukuk hâkiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir.

25. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 tarih ve 2011/17-50 E., 2011/31 K., 09.04.2014 tarih ve 2013/4-1008 E., 2014/490 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

26. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/1.8 E. sayılı dosyasında alınan 14.12.2011 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı belgede yer alan imzanın Şengül B.’ün eli ürünü olduğunu gösterir nitelik ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı belirtilmiş, alınan 24.07.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda da önceki rapora eklenecek bir husus bulunmadığı ifade edilmiştir.

27. Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/1.8 E. sayılı dosyasında soruşturma aşamasında “ibraname ve taahhütnamedir” başlıklı belgeye istinaden alınan 01.04.2007 tarihli bilirkişi raporunda ise “taahhüt eden - Şengül B.” yazısı altındaki imzanın davalı Şengül B. elinden çıktığı belirtilmiştir.

28. Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/8.5 E. sayılı dosyasında alınan 16.05.2013 tarihli bilirkişi raporunda da anılan belgedeki imzanın davalı eli ürünü olmasının muhtemel olduğu belirtilmiştir.

29. Her iki ceza dosyasında da davalı hakkında iftira ve sahtecilik suçları yönünden kesin delil elde edilememesi ve iddia edilen eylemlerin davalı tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır.

30. Yukarıda belirtilen ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarından anlaşılacağı üzere, incelenen ibranameler altındaki imzaların davalıya ait olup olmadığı konusunda kesin kanaat verici tespitler yapılmamış ve ihtimale dayalı olarak görüş bildirilmiştir.

31. Ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hâllerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporu, hukuk mahkemesini bağlamadığından hukuk mahkemesince imza incelemesi de dâhil olmak üzere tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak karar verilmesi gerekmektedir.

32. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

IV. SONUÇ : 

Yukarıda (13) nolu ve devamı bentlerde açıklanan nedenlerle; 

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. gereğince BOZULMASINA, 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.03.2020 gününde oy birliği ile karar verildi.