CÜZİ MİKTARLAR ÜZERİNDEN AÇILAN DAVA, KISMİ EDA KÜLLİ TESPİT DAVASI DEĞİL BELİRSİZ ALACAK DAVASIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Nis
2018

Yazdır

T.C.
SAKARYA 
2. İŞ MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO       : 2015/1261
KARAR NO    : 2015/302

DAVA                             : İşçilik alacağı
DAVA TARİHİ                : 25/03/2014
KARAR TARİHİ             : 02/06/2015
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/06/2015

Mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

Davacı vekili, müvekkilinin geçici işçi statüsünde çalışmakta iken 2001 yılında daimi kadroya alındığını, müvekkilinin geçici işçi statüsünde geçen sürelerin kıdem hesabında dikkate alınmadığını belirterek geçici işçi statüsünde çalıştığı sürelerin dikkate alınmak suretiyle hizmet süresinin hesaplanarak davalı kuruma başvuru tarihinden geriye dönük 5 yıl içinde eksik ödenen bir kısım fark işçilik alacaklarının belirsiz alacak davası olarak tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 

Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek taraf sıfatı yokluğu nedeniyle ve esastan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 

Davacı vekili bilirkişi raporundan sonra ibraz ettiği dilekçe ile, talep ettiği alacak miktarlarını artırmak suretiyle bilirkişi raporunda belirtilen alacak miktarlarının hüküm altına alınmasını karar verilmesini talep etmiştir. 

Sakarya İş Mahkemesinin 06/01/2015 tarih ve 2014/393 Esas - 2015/27 K sayılı kararı ile, talep edilen alacakların HMK 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak davası niteliğinde olduğundan dava tarihinden itibaren faize hükmedilerek karar verilmiştir. 

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12/03/2015 tarih ve 2015/4981-10428 E.K. sayılı ilamı ile "Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı işçinin 2001 yılında daimi kadroya alındığı anda, daha önce mevsimlik statüde çalıştığı sürelerin dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır. 2001 yılında gerçekleşen kadroya alınma aşamasındaki intibak sorununa bağlı olarak davaya konu dönem içinde hak kazanılabilecek yevmiyelerin belirlenmesi ve buna göre ücret farkı, ikramiye farkı, ilave tediye farkı ve yıpranma primi farkı isteklerinin tespiti işçinin dava açtığı aşamada kendisinden beklenemez. Bu konuda işyeri özlük dosyası ile ücret bordroları ve işveren kayıtlarına göre hesaplama bilirkişi hesap raporu alınmak suretiyle yapılmış olup, davanın belirsiz alacak davası olduğu yönünde mahkemece yapılan tespit dosya içeriği ile uyumludur. 

Öte yandan dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açıldığı vurgulanmış ve davaya konu işçilik alacaklarına ayrıştırılmak suretiyle şimdilik 1000,00TL olarak talepte bulunulmuştur. Yargılama sırasında alınan hesap raporu sonrasında, davacı vekili, belirsiz alacak davasına vurgu yaparak talep arttırım dilekçesi vermiştir. Dava dilekçesindeki talep şekli ve istek konusu miktarla değerlendirildiğinde davanın, belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davası olarak açıldığının kabulü gerekir. Zira davacı taraf iddiaları doğrultusunda belirleyebildiği asgari alacak miktarlarını talep etmek yerine, kısmi bir miktar belirleyerek isteklerde bulunmuştur. Bu durumda belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davasının sonuçlarına göre hüküm kurulması gerekir. Davanın özelliği gereği alacağın tamamı için dava tarihinde zamanaşımın kesildiğinin kabulü yerindedir. Ancak, tahsil amaçlı belirsiz alacak davasından farklı olarak talep artırım dilekçesi ile talep edilen alacaklar yönünden sözü edilen dilekçenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren faiz yürütülmelidir. Mahkemece hüküm altına alınan alacakların tamamı için dava tarihinden faize karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir." şeklinde mahkeme kararı bozulmuştur. 

6100 sayılı Kanun'un 107. maddesi,

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklinde düzenlenmiştir.

Esas yönünden yapılan değerlendirme :

Çalışmanın sadece yılın belirli bir döneminde sürdürüldüğü veya tüm yıl boyunca çalışılmakla birlikte çalışmanın yılın belirli dönemlerinde yoğunlaştığı işyerlerinde yapılan işler mevsimlik iş olarak tanımlanabilir. Söz konusu dönemler işin niteliğine göre uzun veya kısa olabilir. Her zaman aynı miktarda işçi çalıştırmaya elverişli olmayan ve işyerinde yürütülen faaliyetin niteliğine göre işçilerin her yıl belirli sürelerde yoğun olarak çalıştıkları ve fakat yılın diğer dönemlerinde iş sözleşmelerinin, ertesi yılın faaliyet dönemi başına kadar ara vermeyi gerektirdiği işler mevsimlik iş olarak değerlendirilir.

Mevsimlik iş sözleşmeleri 4857 sayılı İş Kanunu'nun 11. maddesindeki hükümlere uygun olarak, belirli süreli olarak yapılabileceği gibi belirsiz süreli olarak da kurulabilir. Tek bir mevsim için yapılmış belirli süreli iş sözleşmesi, mevsimin bitimi ile kendiliğinden sona erer ve bu durumda işçi ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanamaz.

Buna karşılık, işçi ile işveren arasında mevsimlik bir işte belirli süreli iş sözleşmesi yapılmış ve izleyen yıllarda da zincirleme mevsimlik iş sözleşmeleriyle çalışılmışsa, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca iş sözleşmesi belirsiz süreli nitelik kazanacaktır.    

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda ve hükmü esas almaya yeterli bulunan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalar nazara alınarak davacının kadroya geçirilmeden evvelki çalışmalarının çalışma süresine dahil edilmesi suretiyle derece ve kademesinin belirlenerek, fark alacaklarının hüküm altına alınması gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır. (Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 11/09/2014 tarih 2014/ 13649 -16933 E.K sayılı ilamı benzer şekildedir.)

Davanın hukuki niteliği ve faiz başlangıcı yönünden yapılan değerlendirme :

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde yapılan düzenleme ile, talep sonucunun belirlenemediği hâllerde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Davacı, alacağın belirlenebilir kısmını talep edebileceği gibi, geri kalan kısmı için tespit davası açması ya da tüm alacağı için bir tespit davası açabilmesi mümkün hale getirilmiştir.

Belirsiz alacak davası talep sonucunun mutlaka belirli olmasının istisnasıdır Belirsiz alacak davası davacının dilekçesinde talep sonucunu belirleyemediği veya belirlemesinin imkânsız olduğu hâllerde açılabilen bir davadır.

Bozma ilamında da belirtildiği şekilde dava konusu alacağın HMK 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu ancak belisiz alacak davasının kendi içerisinde ayırım nedeniyle kısmi eda - külli tespit davası olduğu kabul edilerek faiz başlangıcının talep artırım dilekçesi ile talep edilen alacaklar yönünden dilekçenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren faiz yürütüleceği belirtilmiştir. Oysa ki, HMK 107/1 maddesinde açıkça belirtildiği şekilde davacının talep sonucunu belirleyemediği hallerde "asgari bir miktar belirtmek suretiyle" belirsiz alacak davası açılabileceği ve HMK m. 107/3 uyarınca, “ayrıca kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”. düzenlemesi nedeniyle davacının asgari bir miktar belirtmek suretiyle dava açması halinde yargıtay bozma ilamında kabul edildiği şekilde davanın belirsiz alacak davası olması nedeniyle yasa koyucunun yeni düzenleme ile getirmiş olduğu bu dava türü ile davacının hukuki menfaatinin korunmasına yönelik düzenleme olduğundan faiz başlangıcının dava dilekçesi tarihi itibariyle uygulanması gerektiği zorunludur. 

Ayrıca, HMK 107. maddenin gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere alacaklının belirsiz alacak davası olarak yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğunun açıkça düzenlendiği ve bunun hak arama özgürlüğünün özünde var olan seçenekler olarak kabul edildiği ve bunun alacaklıya usuli bir hak olarak tanındığı kabul edildiği, yine bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuki sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında da aynen geçerli olacağının belirtildiği nazara alındığında, kanun koyucunun hak arama özgürlüğü çerçevesinde davacıya usuli bir hak olarak tanınan belirsiz alacak davası nedeniyle talep artırım dilekçesi ile istenen miktarlar yönünden de faiz başlangıcının dava tarihi olması yasanın düzenlemesine ve gerekçesi ile uyumlu olduğu tartışmasızdır. 

Belirsiz alacak davası özü itibariyle bir eda davası niteliğindedir. Daha doğrusu kanun koyucunun belirsiz alacak davası ile getirdiği düzenlemede davacının hukuki menfaatinin korunması amacıyla talep sonucunu belirleyemediği hallerde HMK 107/1. maddesi gereği alacağının asgari miktarını talep etme hakkını vererek davanın ilk açıldığı tarihteki hukuki sonuçları yani zaman aşımı süresinin kesilmesi, dava tarihi itibariyle faiz uygulanması ve iddianın genişletilmesi yasağı ile karşılaşmadan alacağının tamamını alabilme imkanını getirmiştir. Bu husus maddenin gerekçesinde de açıkça "bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur" şeklinde belirtilerek ifade edilmiştir. Bu nedenle davacı dava dilekçesinde alacağın asgari haddini talep etmiş ise de, belirsiz alacak davası olarak davanın açılması halinde ve bunu talep artırım dilekçesi ile talebini artırsa da bu bir belirsiz alacak davası olduğundan faiz başlangıcının da dava tarihinden itibaren uygulanmasının doğal bir sonucudur. Aksi halde yasa koyucunun madde gerekçesinde hak arama özgürlüğü ve alacaklıya tanınan usulü bir hak olması yönündeki nitelendirmeden uzaklaşılarak davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesine rağmen sonucu itibariyle faizin diğer dava türlerinde olduğu gibi talep artırım dilekçesi tarihinden itibaren uygulanması maddenin düzenlenme amacıyla bağdaşmaz.

Bu nedenle açılan dava belirsiz alacak davası olarak nitelendirildikten sonra faiz başlangıcının talep artırma dilekçesi ile talep edilen miktar yönünden sözü edilen dilekçenin mahkemenin verildiği tarihten itibaren uygulanmasının kabul edilmesi mümkün değildir. Talep artırım dilekçesi üzerine artırılan miktar yönünden faiz başlangıcının sözü edilen dilekçesinin mahkemeye verildiği tarihten itibaren faiz yürütülmesinin kabul edilmesi durumunda açılan davanın belirsiz alacak davası olarak nitelemek mümkün değildir. Bu halde ancak açılan davayı kısmi dava şeklinde niteleme yapmak gerekir ki, bu durumda bozma ilamında belirtildiği üzere açılan davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi nedeniyle mümkün değildir. 

Öte yandan, davacı HMK 106 maddeye göre tespit davası açabileceği halde HMK 107 maddeye göre belirsiz alacak davası açarak ilgili maddenin getirmiş olduğu hukuki sonuçlarından yararlanma amacı bulunmaktadır. Aksi halde açılan davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi ancak bu davanın sonucuna bağlı bir takım hakların bertaraf edilerek kanun maddesinde ve ilgili maddenin getiriliş gayesine aykırı şekilde sonuca varılması mümkün değildir. Bu nedenle talep edilen ve talep artırım dilekçesi ile artırılan miktara dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. 

Ayrıca, HMK 107/3. maddesinde kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabileceği ve bu durumda hukuki yararın olduğu kabul edildiği ve HMK 107/1. maddesinde de açıkça davacının talep sonucunu belirleyemediği durumlarda asgari bir miktar belirterek belirsiz alacak davasını açabileceği belirtilmiştir. Burada dava dilekçesinde belirtilmesi gereken asgari miktar davacının belirleyebildiği miktar olarak kabul edilmesi gerekir. Ancak davacının açmış olduğu dava dilekçesinde belirleyebildiği miktarın daha yüksek olduğu anlaşılmasına rağmen cüzzi bir miktar belirterek dava açması halinde ve açılan davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi durumunda usul hukuku yönünden de geçerli olan davacının dürüstlük kuralına uygun davranmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda yapılması gereken davacıya belirlenebilir olan miktar üzerinden eksik harcı tamamlaması için süre verilerek usuli işlemler tamamlanarak sonuca gidilmesi veya dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesi gerekir. Yoksa dava dilekçesinde talep edilen miktarın cüzzi miktar olduğu kabul edilerek faiz başlangıcının talep artırım dilekçesinin ibraz edildiği tarihten itibaren başlatılması mümkün değildir. Çünkü açılan dava belirsiz alacak davası olarak nitelendirmenin yapılması nedeniyle getirilen düzenleme gereği dava açılması ile maddi ve şekli hukuk sonuçlarının aynen geçerli olacağı madde metninde ve gerekçede açıkça belirtildiğinden faiz başlangıcının da dava tarihinden itibaren uygulanması gerekir. 

Diğer yönden ise, Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. (Anayasa 154 madde) Yargıtay'ın en temel görevleri arasında ülke içinde ilk derece mahkemelerince verilen kararlar yönünden içtihat birliği oluşturmaktır. Hatta 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 15 maddesinde hukuk daireleri arasında içtihat uyuşmazlıkları bulunması halinde ve yargıtay dairelerinden birisi benzer olaylarda birbirine uymayan kararlar vermesi halinde hukuk genel kurulu yoluyla bunların kesin olarak karara bağlayarak giderme görevi mevcuttur. 

Mahkememiz tarafından verilen iş bu karar ile birlikte tarafları ve dava konusu aynı olan benzer nitelikte toplam 28 adet tek nolu dosyada (Sakarya İş Mahkemesi'nin 2014/351 Esas sayısı ile başlayarak devam eden) Yargıtay 9. Hukuk dairesi 12/03/2015 tarihinde " hüküm altına alınan alacakların tamamı için dava tarihinden faize karar verilmesi hatalı" olduğu belirtilerek kararlar bozulmuştur. Ancak yine tarafları ve dava konusunu aynı olduğu ve seri nitelikte olan aynı mahkemeye ait çift numaralı 28 adet dosyada (Sakarya İş Mahkemesi'nin 2014/352 esas sayısı ile başlayarak devam eden) ise aynı bilirkişiden rapor alınması, aynı yönde karar verilmesi ve aynı tarafın, aynı nedenle kararları temyiz etmiş olmasına rağmen aynı dairenin, aynı müzakere günü hatta aynı heyetin çift numaralı dosyaları onanmış olması ancak tek numaralı dosyaların bozulmuş olması yargıtayın en temel görevi olan ülke çapında içtihat birliğini sağlama görevinin bertaraf edilmesi yanı sıra aynı talepler nedeniyle farklı hukuki sonuçlara varılmasının kabul edilebilmesi mümkün değildir. 

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda sonuç olarak; açılan davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesinin kabul edilmesine rağmen, HMK 107/1. maddesinde davacının talep sonucunu belirleyemediği hallerde asgari bir miktar belirterek belirsiz alacak davasını açabileceği ve HMK 107/3. Madde gereğince kısmi eda davasının açılabildiği hallerde tespit davası da açılabileceği ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edildiğinden, ayrıca maddenin gerekçesinden de açıkça anlaşılacağı üzere alacaklının belirsiz alacak davası olarak yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğunun açıkça düzenlendiği ve bunun hak arama özgürlüğünün özünde var olan seçenekler olarak kabul edildiği ve bunun alacaklıya usuli bir hak olarak tanındığı kabul edildiği, yine bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuki sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında da aynen geçerli olacağının belirtildiğinden talep artırım dilekçesiyle artırılan miktar yönünden de faiz başlangıcının dava tarihinden itibaren uygulanması gerekir.

Öte yandan aynı dairenin aynı tarihte hatta aynı heyet tarafından yapılan inceleme sırasında aynı mahkemeye ait 28 adet tek numaralı dosyaların bozulması, 28 adet çift numaralı dosyaların onanması yerel mahkemeler arasında içtihat birliğini sağlama görevi olan Yargıtay'ın bu farklılığı gerekçelendirmeden bu yönde karar verilmesi nedeniyle önceki kararımızda direnilmesine karar verilmiştir. 

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçe nedeniyle;

1- Sakarya İş Mahkemesi'nin 06/01/2015 Tarih ve 2014/393 Esas - 2015/27 K sayılı kararında direnilmesine, 

Davanın kabulü ile, 

8973,10 TL brüt fark ücret alacağının dava tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte,

1296,55 TL brüt yasal ilave tediye farkının, 

1496,07 TL brüt akdi ilave tediye farkının,

1345,96 TL brüt yıpranma prim farkının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 

2- Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 895,65 TL karar harcından peşin alınan 232,05 TL harcın mahsubu ile bakiye 663,60 TL eksik karar harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,

3- Davacı tarafından yapılan 25,20 TL başvurma harcı, 25,20 TL peşin harç, 206,85 TL tamamlama harcı olarak toplam 257,25 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 

4- Davacı tarafından yapılan toplam 297,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,  

5- Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince 1573 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 

6- Taraflarca varsa yatırılıp kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine

Taraf vekillerinin yüzünde verilen kararın tefhim/tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içerisinde Yargıtay' da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı.

 

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2015/9-3162
KARAR NO   : 2018/369

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           : 
Sakarya 2. İş Mahkemesi
TARİHİ                     : 02/06/2015
NUMARASI             : 2015/1261 - 2015/302
DAVACI                   : İ.S. vekili Av. M.E.P.
DAVALI                   : S. Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili Av. M.A.

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Sakarya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.01.2015 gün ve 2014/393 E. 2015/27 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı S. Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 gün ve 2015/4981 E. 2015/10428 K. sayılı kararı ile;  

(... Davacı işçi, daimi kadroya geçtiği aşamada geçici işçi statüsünde çalıştığı sürelerin dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek, geriye dönük 5 yıl içinde eksik ödenen bir kısım fark işçilik alacaklarının belirsiz alacak davası olarak tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek taraf sıfatı yokluğu nedeniyle ve esastan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 

Davacı vekili bilirkişi raporundan sonra ibraz ettiği dilekçe ile talep ettiği alacak miktarlarını artırmak suretiyle bilirkişi raporunda belirtilen alacak miktarlarının hüküm altına alınmasını karar verilmesini talep etmiştir. 

Mahkemece davanın türü belirsiz alacak davası olarak kabul edilmek suretiyle isteklerin kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı temyiz etmiştir.   

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davaya konu işçilik alacalarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı ile zamanaşımı ve faiz başlangıcı yönlerinden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 

Belirsiz alacak davası 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile öngörülen ve alacaklıya bazı avantajlar sağlayan yeni bir dava türüdür. Sözü edilen hükme göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. Şu hale göre davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan alacaklı tarafından alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine belirsiz alacak davası açılabilir. 

Belisiz alacak davasını düzenleyen HMK’nun 107. maddesinin gerekçesinde, birçok kez hak arama özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Yine alacaklının hukuki ilişkiyi, muhatabını ve talep edebileceği asgari tutarı bilmesine rağmen “alacağın tamamını tam olarak” tespit edemeyecek durumda olması da davanın nedenleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla belirsiz alacak davasıyla ilgili yoruma gidildiğinde, alacaklının hak arama özgürlüğünün değerlendirilmesi gerekir. Bunun aksine ilgili hükmün, alacaklının hakkına ulaşmasını kısıtlayan şekilde ele alınması doğru olmaz.   

Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir.

Konuyu iş mevzuatı açısından ele aldığımızda, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 3, 8, 22, 28, 32, 37, 67. maddelerinde işverene çalışan her bir işçi yönünden kayıt tutma ve işçiye belge verme yükümlülüğü getirildiği görülmektedir. Bütün yasal yükümlülüklere uyan işveren bakımından kural olarak işçi alacaklarının belirsiz olduğundan söz edilemeyecektir. Zira işçinin çalışma süresinin tam olarak kayda geçirildiği, iş sözleşmesi ile ücreti, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlendiği, işçiye her ay ücret hesap pusulası verildiği, günlük ve haftalık iş sürelerinin işçiye önceden bildirildiği, işçinin yaptığı olağanüstü çalışmalar için kendisine belge verildiği durumlarda, işçinin bir çok alacağı belirli ya da belirlenebilir durumdadır. Sadece hakimin taktirine kalan bazı alacaklar bakımından yine de başlangıçta bir belirsizlikten söz edilebilecektir. 

İşçilik alacaklarının hesabı genelde iki kritere tabidir. İşçinin işyerinde geçen çalışma süresi ve ücreti ile ekleri bilindiğinde işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Bu yüzden özellikle kamu kurumlarında işçinin çalışmalarının tam olarak Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmesi ve işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçinin ücreti ile eklerinin toplu iş sözleşmesinde yer alması sebebiyle işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Yine de hakimin taktir alanına giren manevi tazminat, taktiri indirime tabi fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, cezai şart, sözleşmenin kalan süresine ait ücret gibi alacakların başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün değildir. Nitekim 107. maddenin Adalet Komisyonu gerekçesinde de, alacaklının “talep edebileceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağın tamamını tam olarak tespit” edememesi halinde belirsiz alacak davası açılabileceği ifade edilmiştir. 

Gerekçede örnek olarak “keşif ve bilirkişi raporu” ile alacağın miktarının tespit olunmasından söz edilmiştir ki, iş yargısında bilirkişi hesap raporu alınması çok yaygın bir uygulamadır. Yine 107. maddenin 2. fıkrasında “karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu” alacak miktarının belirlenmesinden söz edilmiştir ki, yukarıda sözü edilen yasal yükümlülükler sebebiyle işçiye çalışırken belge vermekle yükümlü olan işveren bunu yerine getirmediğinde, işçinin alacağın miktarını tam olarak belirlemesini beklemek doğru olmaz.

Belirsiz alacak davasını öngören hükümde biri sübjektif, diğer objektif iki unsur karşımıza çıkmaktadır. Alacağın veya dava değerinin belirlenmesini objektif olarak imkansız olması halinde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Örneğin iş kazası geçiren işçinin açacağı davada işveren ve işçinin karşılıklı kusur oranları, kusursuz sorumluluk olup olmadığı ve varsa kaçınılmazlık durumu ve maluliyet oranlarının dava açma aşamasında belirlenmesi imkansızdır.  

Sübjektif unsur ise alacaklının talep konusu miktarı belirlemesinin alacaklıdan beklenememesidir. İşçinin yasal hakları ödenmeksizin işten çıkarıldığı bir durumda yukarıda belirtilen masraflara ek olarak uzman hesap raporu aldırarak olası işçilik alacaklarını belirlemesi de hak arama özgürlüğü önünde engel olarak değerlendirilebilir.

Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkansızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu bilgisizliğini davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur.

İşyerinde sendikasız çalışan ve yasal işçilik alacakları konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olması beklenmeyen bir işçinin, alacakları doğru şekilde adlandırması dahi mümkün olmazken doğru hesap yöntemiyle birlikte ve tam olarak belirlemesi mümkün görülmemelidir. Ancak işyerinde hukuk müşaviri, personel uzmanı, muhasebe müdürü gibi konumda çalışan bir işçi bakımından aynı sonuca varmak mümkün olmayacaktır. 

Belirsiz alacak davası hukuk sistemimize girmeden önce icra inkar tazminatına hak kazanma yönünden likit (belirli) olma kriteri içtihat olarak kabul edilmiştir. Bu kriterin, alacağın belirli olup olmamasında da dikkate alınabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmiştir. Yargıtay’a göre; “Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez”(HGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK, Y.HGK. 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K).   

Belirsiz alacak davası ise mevcut yasal düzenleme çerçevesinde üç değişik şekilde açılabilir. Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davasının açılabileceği HMK’nun 107. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında öngörülmüştür. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası ise aynı maddenin 3. fıkrasına dayanmaktadır. Maddenin gerekçesine göre ise alacaklı kısmi eda külli tespit davası da açabilir. Her bir dava türünün farklı özellikleri bulunmaktadır.

Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, alacaklı belirleyebildiği miktarı davaya konu etmelidir. Bu konuda rastgele bir miktarı talep etmesi doğru olmaz. Örneğin, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında 10 yıl ve asgari ücretten hizmeti görünen bir işçi, çalışma süresini 12 yıl ve ücretini net 2.000,00TL olarak açıklamak suretiyle kıdem tazminatıyla ilgili belirsiz alacak tahsil davası açabilir. Bu davada, kayıtlarda geçen süre ve asgari ücrete göre belirlenebilen miktar talep edilmelidir. Başka bir anlatımla tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında alacaklı belirleyebildiği kadarıyla bir hesaplama yapmalı ve bu miktarı talep etmelidir. Dava dilekçesinde şimdilik kaydıyla farazi bir miktar (100,00TL) gösterilmesi halinde, davanın, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru olmaz.

Tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında, işverenin vereceği cevap, ön inceleme aşamasında bu yönde uzlaşı veya tahkikat aşamasında belirsizlik ortadan kalktığında, 107/2. maddeye göre davacı miktarı arttırabilir ve alacağın tümünün tahsilini talep edebilir. Bu aşamada iddianın genişletilmesi yasağı devreye girmez.

HMK’nun 107. maddesinin gerekçesine göre, alacak belirli hale geldiğinde artırım, sadece bir kez yapılabilir. İkinci kez artırım yapılmak istenirse, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır.

Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. Faiz başlangıcı, davadan önce temerrüt söz konusu değilse dava tarihi olmalıdır. Alacak belirlendikten sonra arttırılan kısım için faiz başlangıcı temerrüt ya da dava tarihidir. Belirtmek gerekir ki, belirsiz alacak davasının alacaklıya sağladığı bütün imkanlar bir tek tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında ortaya çıkar. 

Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabileceği HMK’nun 107/3. maddesinde kabul edilmiş olmakla, davanın miktar belirtmeden açılması da imkan dahilindedir. Bu halde hukuki yarar yokluğu ile ilgili tartışmalara mahal vermemek için, 107. maddenin son cümlesinde, belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılmasında hukuki yararın bulunduğu ifade edilmiştir. 

Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabilmesinin en önemli sonucu, belirsiz alacak tespit davasının da alacak için zamanaşımını kesmesidir. Bu husus, 107. maddenin gerekçesinde açıklanmıştır.   

Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılmasının ardından, alacağın yargılama sırasında belirlenmesi üzerine HMK’nun 107/2. maddesine göre miktarın arttırılması mümkün değildir. Zira sözü edilen hüküm, belirsiz alacak davasının miktar belirtilmesi yoluyla eda davası biçiminde açılması halinde uygulama alanı bulabilir. Ancak belirsiz alacak tespit davasında yapılan yargılama ile alacak belirlendikten sonra, davanın tamamen ıslahı suretiyle alacağın tahsili talep edilebilir. 

Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılması ve ardından ıslahla eda davasına dönüştürülmesinin, davanın belirli bir miktar üzerinden açılmasından farkı, faiz başlangıcı noktasında kendisini gösterir. Belirsiz alacak davası tespit davası olarak açıldığında faiz başlangıcı, alacakların rakam olarak talep edildiği ıslah tarihi olmalıdır.  

HMK 107. maddesinin gerekçesine göre belirsiz alacak davasının, kısmen eda davasıyla birlikte külli tespit davası olarak da açılabilmesi imkan dahilindedir. O halde belirsiz alacak davasında bir miktarın tahsili yanında, kalan tutarın tespiti istenebilecek ve yargılama sırasında belirlendiğinde kalan miktar da talep edilebilecektir.  

Bunun tam eda davasından farkı, belirlenebilen miktarın talebi yerine, kısmi bir miktarın istenebilmesidir. Örneğin belirsiz bir alacak için alacaklı tarafından belirsiz alacak davası açıldığında ve 100,00 TL için tahsil, kalan miktarı için ise alacağın tespiti istendiğinde kısmi eda külli tespit davasından söz edilir. Zira alacaklı işveren veya resmi kurum kayıtlarında geçen belirleyebildiği miktarı davaya konu etmek yerine, farazi bir miktar için talepte bulunmuştur. Sözü edilen davanın kısmi davadan farkı ise, alacaklının kısmi dava açtığını belirtmeksizin belirsiz alacak davasından söz ederek taleplerde bulunmasına dayanır. Yukarıda açıklandığı üzere belirsiz bir alacak için alacaklının açıkça kısmi dava açtığını belirterek talepte bulunması veya belirsiz alacaktan söz edilmeksizin kısmi taleplerde bulunulması halinde davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilir. 

Kısmi eda külli tespit davasının açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. Ancak faiz başlangıcı açısından tahsil amaçlı belirsiz alacak davasından farklı bir durum vardır. Davaya konu edilen miktar bakımından faiz başlangıcı olarak dava tarihi kabul edilmelidir. Alacağın kalan kısmın sadece tespiti istenmiş olmakla, belirlenen bakiye alacak miktarının ilerde talep edildiği tarihten itibaren faize karar verilmelidir. 

Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı işçinin 2001 yılında daimi kadroya alındığı anda, daha önce mevsimlik statüde çalıştığı sürelerin dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır. 2001 yılında gerçekleşen kadroya alınma aşamasındaki intibak sorununa bağlı olarak davaya konu dönem içinde hak kazanılabilecek yevmiyelerin belirlenmesi ve buna göre ücret farkı, ikramiye farkı, ilave tediye farkı ve yıpranma primi farkı isteklerinin tespiti işçinin dava açtığı aşamada kendisinden beklenemez. Bu konuda işyeri özlük dosyası ile ücret bordroları ve işveren kayıtlarına göre hesaplama bilirkişi hesap raporu alınmak suretiyle yapılmış olup, davanın belirsiz alacak davası olduğu yönünde mahkemece yapılan tespit dosya içeriği ile uyumludur. 

Öte yandan dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açıldığı vurgulanmış ve davaya konu işçilik alacaklarına ayrıştırılmak suretiyle şimdilik 1000,00TL olarak talepte bulunulmuştur. Yargılama sırasında alınan hesap raporu sonrasında, davacı vekili, belirsiz alacak davasına vurgu yaparak talep arttırım dilekçesi vermiştir. Dava dilekçesindeki talep şekli ve istek konusu miktarla değerlendirildiğinde davanın, belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davası olarak açıldığının kabulü gerekir. Zira davacı taraf iddiaları doğrultusunda belirleyebildiği asgari alacak miktarlarını talep etmek yerine, kısmi bir miktar belirleyerek isteklerde bulunmuştur. Bu durumda belirsiz alacak davası türlerinden kısmi eda külli tespit davasının sonuçlarına göre hüküm kurulması gerekir. Davanın özelliği gereği alacağın tamamı için dava tarihinde zamanaşımın kesildiğinin kabulü yerindedir. Ancak, tahsil amaçlı belirsiz alacak davasından farklı olarak talep artırım dilekçesi ile talep edilen alacaklar yönünden sözü edilen dilekçenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren faiz yürütülmelidir. Mahkemece hüküm altına alınan alacakların tamamı için dava tarihinden faize karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir...)  

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı S. Büyükşehir Belediyesi vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kadroya geçirilmeden önce mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi dikkate alınarak belirlenecek derece ve kademeye göre ücret, akdi ve yasal ilave tediye ve yıpranma primi fark alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. 

Davacı vekili, mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait işyerinde mevsimlik işçi olarak çalışmakta iken 2001 yılında kadroya alınan müvekkilinin kadroya geçirilmesi sırasında mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi dikkate alınmayarak eksik derece ve kademeye intibakının yapıldığını, bu nedenle ücretinin düşük belirlendiğini, buna bağlı olarak da sosyal haklarının eksik ödendiğini iddia ederek 750-TL ücret farkı, 100-TL akdi ilave tediye farkı, 100-TL yasal ilave tediye farkı ve 50-TL yıpranma prim farkı olmak üzere toplam 1000-TL fark işçilik alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava  etmiştir.

Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, ayrıca müvekkili belediyenin taraf sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, davacının talep ettiği fark işçilik alacakları davanın açıldığı tarihte tartışmalı olup miktarı bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesaplamalara göre fark alacaklarının hüküm altına alınması gerektiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı S. Büyükşehir Belediyesi vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenler ile bozulmuştur.

Mahkemece, önceki gerekçe tekrar edilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun 107'nci maddesinde belirtildiği üzere davacının talep sonucunu belirleyemediği hâllerde asgari bir miktar belirtmek sureti ile belirsiz alacak davası açabileceği, bozma kararında davanın belirsiz alacak davası olduğu kabul edildiğine göre, davacının bu dava türü ile hukukî menfaatinin korunmasına yönelik düzenleme yapıldığından faiz başlangıç tarihinin de dava tarihi olması gerektiği, bu kabulün kanunun düzenlemesi ve gerekçesine de uygun olduğu, ayrıca aynı gün temyiz incelemesi yapılan dava konusu ve sebepleri aynı olan, aynı şekilde karar verilen çift esas numaralı dosyaların onandığı, tek esas numaralı bu dosyaların ise bozulduğu, içtihat birliğini sağlamakla görevli olan Yargıtay'ın bu farklılığı gerekçelendirmeden bu yönde karar verdiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı S. Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak ve dava konusu alacaklar ayrıştırılmak sureti ile toplam 1.000-TL olarak açılan, bilirkişi raporundan sonra talep arttırım dilekçesi verilerek alacak miktarlarının arttırıldığı ve belirsiz alacak davası olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmayan eldeki davada, arttırılan miktarlar dahil alacağın tümü bakımından faiz başlangıç tarihinin dava tarihi mi yoksa dava ile istenen kısımlar için dava, arttırılan kısımlar için talep arttırım tarihi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.  

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107'nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 sayılı Kanun'un 107'nci maddesinde yer alan;

"1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. 

Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Madde gerekçesinde, "Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir takım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.

Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.

“Eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.

Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.

Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz hâlinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkâr tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden eda davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.

Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usuli bir hak olarak tanımaktadır.

Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.

Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, eda davasının açılabildiği hâllerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.

Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.

Önerge ile varolması gereken bir usuli imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.” şeklinde açıklamalar yapılarak, belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ayrıntıları ile belirtilmiştir. 

O hâlde davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu şartların bulunması hâlinde davacının davasını 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açması mümkün olacak; davacı bu dava türü ile getirilen imkânlardan yararlanacaktır. 

Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK'da açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).

Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur. 

Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir. 

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili müvekkilinin mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait işyerinde mevsimlik işçi statüsünde çalıştığı sürenin 2001 yılında kadroya alınması sırasında derece ve kademe intibakında dikkate alınmadığını ileri sürerek mevsimlik işçilikte geçen hizmet süresi hesaba katılarak belirlenecek derece ve kademeye göre fark işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini belirsiz alacak davası açarak talep etmiştir.

Mahkemece dava konusu edilen alacakların davanın açıldığı tarih itibari ile tartışmalı olup miktarı bilirkişi raporu ile tespit edildiğinden, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği benimsenmiş ve bu kabul doğrultusunda dava görülüp sonuçlandırılmış; alacakların tümü için dava tarihinde zamanaşımının kesildiği kabul edildiği gibi, talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan miktarlar dâhil alacakların tümüne dava tarihinden itibaren faiz işletilmiştir.

Özel Dairece mahkemenin davayı belirsiz alacak davası olarak görüp sonuçlandırması yerinde bulunmuş, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

O hâlde davanın 6100 sayılı HMK'nın 107'inci maddesi anlamında belirsiz alacak davası olduğu yönünde mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Bu durumda dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, bu davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zamanaşımının kesilmesi ve diğerleri) bu dava için de geçerli olması gerekeceğinden, mahkemece talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan miktarlar dâhil alacakların tümüne dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olmuştur.

Her ne kadar Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının belirleyebildiği asgari miktar yerine cüzi miktarlar üzerinden dava açtığı, bu hâlde davanın 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesinin gerekçesinde belirtilen "kısmi eda külli tespit" davası olarak nitelendirilmesi gerektiği, bu durumda talep arttırım dilekçesi verilerek arttırılan alacak kısımlarına talep arttırım tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozma kararı yerinde olup direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerle onanmalıdır.

S O N U Ç : Davalı S. Büyükşehir Belediyesi vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (671,74 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 28.02.2018 gününde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 19'u ONAMA, 2'si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.