DAVA DİLEKÇESİNDE BELİRTİLMEYEN BİR ALACAK KALEMİ ISLAH DİLEKÇESİ İLE TALEP EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


07 Tem
2017

Yazdır

T.C.
BAKIRKÖY
29. İŞ MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
( DİRENME KARARI )

ESAS NO       : 2013/651 Esas
KARAR NO    : 2013/235

DAVA                                                   : Alacak
DAVA TARİHİ                                      : 28/09/2011
KARAR TARİHİ                                   : 29/11/2013
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 12/12/2013

Mahkememize açılan Alacak davasının yapılan açık yargılamasının sonucunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

Davacı vekili verdiği dava dilekçesiyle; Müvekkilinin davalı İ.K. Transport ve Lojistik Anonim Şirketinde 06/10/2007-08/09/2011 tarihleri arasında uluslararası tır şoförü olarak çalıştığını, müvekkilinin aylık asgari ücret ve yurtdışı sefer için gidilen ülkeye göre 430-450 Euro harcırah aldığını, müvekkilinin Almanya, İsviçre, Fransa, Hollanda ve Belçika ülkelerine sefere gittiğini, müvekkilinin uluslararası tır şoförü olarak çalışmasına rağmen küçük kamyonlar ile şehir içinde Ülker Firmasına ait ürünleri parakende olarak dağıtması için zorlandığını, bu hususun davalı tarafından keşide edilerek müvekkiline gönderilen Büyükçekmece 2. Noterliğinin 07/09/2011 tarih ve 39.22 yevmiye nolu ihtarnamesi ile sabit olduğunu, müvekkilinin Bakırköy 40. Noterliğinin 08/09/2011 tarih ve 1...0 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile iş akdini haklı olarak fesh ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarını saklı tutarak, kıdem tazminatı, ücret alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve yıllık izin ücreti alacaklarının toplamı 2.000 TL'nin davalıdan tahsiline ve müvekkilinin işe girerken vermiş olduğu 5.000 Euro bedelli teminat senedinin iadesine veya iptal edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacı vekili 10/10/2012 tarihli ıslah dilekçesi ile davasını ıslah etmiş, dava dilekçesinde talep ettiği alacak miktarlarını artırmış ayrıca ihbar tazminatına karar verilmesini talep etmiş ve ıslah harcını yatırmıştır.

Davacı vekili Mahkememizin 10/12/2012 tarihli celsesinde; 5.000 Euro bedelli senedin iadesi veya iptal edilmesine ilişkin talepleri ile ilgili peşin ilam harcını yatırmadıklarını ve bununla ilgili peşin ilam harcı yatırmayacaklarını, gerekli kararın verilmesini talep ettiklerini imzalı beyanı ile belirtmiştir.

Davalı vekili Mahkememize verdiği cevap dilekçesiyle; davanın usulüne uygun olarak açılmadığını, davacının iş sözleşmesinin feshi olarak ileri sürdüğü sebeplerin gerçeklerle bir ilgisinin olmadığını, davacı tarafından ispatlanması gerektiğini, davacının hiçbir gerekçe olmadan müvekkili firma aleyhine dava ikame etmiş olduğunu ve asılsız iddialar ileri sürerek işçilik hak ve alacaklarına ilişkin talepte bulunduğunu, davacının kendisine verilen görevi yerine getirmemesi üzerine müvekkili firma tarafından uyarıldığını, davacının tüm iyi niyetlere rağmen verilen 2. görevi yerine getirmeyeceğini beyan ederek iş yerini terk ettiğini, bunun üzerine müvekkili firma tarafından gönderilen ihtarname ile iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, davacının iş akdinin müvekkili firma tarafından haklı nedenle feshedildiğinden hiçbir alacak hakkı bulunmamakla birlikte, kabul anlamına gelmemesi kaydı ile davacının ödeme kalemlerine ilişkin iddialarının tamamen asılsız olduğunu, taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının ücretli izin alacağı, bayramlarda ve resmi tatil günlerinde yapılan çalışma alacağına ilişkin taleplerinin yerinde olmadığını ayrıca ne davacıdan ne de diğer çalışanlardan teminat senedi alınmadığını, davacının 5.000 Euro bedelli senetle ilgili iddiasının gerçekle ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. 

Dava iş akdinden kaynaklanan işçi tarafından işveren karşı açılmış alacak davasıdır. 

Davacının hizmet cetveli Küçükçekmece SGM den celp edilmiş, davacının yurtdışına giriş - çıkış kayıtları Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden celp edilmiş, emsal ücret araştırması yapılmış, taraf tanıkları dinlenmiş ve bilirkişi raporu alınmıştr. 

Yargılama sonucunda 07/01/2013 tarih ve 2011/575 E. 2012/697 K. sayılı karar ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

Davalı vekili tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 24/09/2013 tarih ve 2013/20357 E., 2013/15411 K. sayılı ilamıyla "... 1- Davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2- Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde ihbar tazminatı isteminde bulunmamıştır. Bilirkişi raporunun ibrazından sonra ıslah dilekçesinde ihbar tazminatı da talep etmiştir. Dava tümden ıslah edilmediği gibi ıslah harcı ile birlikte başvuru harcı yatırılmadığından sadece dava ile istenen alacakların miktarı arttırıldığından dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Bu alacak hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla ihbar tazminatına ilişkin ıslah isteminin reddine karar vermek gerekirken usulsüz ıslah dilekçesine değer verilerek bu alacak hakkında hüküm kurulması isabetsiz olmuştur..." gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.

Mahkemece verilen kıdem tazminatına, bayram ve genel tatil çalışma alacağına, ücret alacağına ilişkin ve 5.000 Euro bedelli senedin iadesi veya iptaline ilişkin karara davalı tarafından yapılan temyiz itirazları, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından yerinde görülmeyerek bu itirazların reddine karar verilmiş, ihbar tazminatına ilişkin temyiz itirazı yerinde görülerek ihbar tazminatı yönünden kararın bozulmasına karar verilmiştir. 

Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının davalı işyerinde 06/10/2007 - 07/09/2011 tarihleri arasında 3 yıl 11 ay 1 gün çalıştığı, kıdem ve ihbar tazminatı gerekmeksizin iş akdinin sona erdirildiğinin davalı tarafından ispat edilemediği; davalı tarafından davacının yapmakla ödevli olduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi nedeniyle iş akdinin fesh edildiği belirtilmiş ise de; davacıya hatırlatma yapıldığı, davacının buna rağmen verilen görevlerini yapmamakta ısrar ettiği ve hatırlatmanın ardından da yapmama eylemine devam ettiği hususunun kanıtlanamadığından; davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı Mahkememizce kabul edilerek davacının kıdemi ve ücreti göz önüne alınarak 10.352,33 TL kıdem tazminatı ile Mahkememizce yapılan hesaba göre 4.185,96 TL ihbar tazminatı talep edebileceği Mahkememizce kabul edilmiştir.

Davacı ücretli izin alacağı talebinde bulunmuş olup; davalı davacının yıllık izinlerini kullandığına ilişkin davacının imzasını taşıyan ücretli izin defteri veya eşdeğer belge ibraz edemediğinden ve davacının kıdemine göre 42 günlük yıllık izin hakkının bulunduğu anlaşıldığından; davacının 3.139,46-TL yıllık izin alacağı olduğu Mahkememizce kabul edilmiştir.

Davacı bayram ve genel tatil ücret alacağı talep etmiş, dinlenen tanık beyanlarına ve davacının yurt dışına giriş - çıkış kayıtları göz önüne alınarak davacının yurt dışı seferine denk gelen bayram ve genel tatil günlerinde çalışmış olduğu kabul edilerek ve davacının hastalık ve mazeret gibi nedenlere izinli olabileceği günler olacağı nazara alınarak bilirkişi tarafından hesap edilen bayram ve genel tatil alacağından takdiren 1/3 oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği Mahkememizce kabul edilerek davacının talep edebileceği net bayram ve genel tatil ücreti alacağının 1.469,78 TL olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Davacı 2011 yılı Ağustos ayına ait asgari ücret alacağı ile Eylül ayına ait 8 günlük ücretinin ödenmediğini beyan ederek bu alacakların tahsilini talep etmiş, davalı taraf bu ücretlerin ödendiğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığından davacının Ağustos ayı ile Eylül ayı 7 günlük çalışmasının karşılığı 739,02 TL ücret alacağı olduğu Mahkememizce kabul edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinden işe girişte alınan 5.000.Euro bedelli teminat senedinin iadesi veya iptalini talep etmiş ancak buna ilişkin dava açılırken peşin ilam harcı yatırılmadığı gibi davacı vekili Mahkememizin 10/12/2012 tarihli celsesinde senet iptaline ilişkin davaya ait peşin ilam harcı yatırmayacaklarını, gerekli kararın verilmesini talep ettiği anlaşıldığından; buna ilişkin davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından, ihbar tazminatına ilişkin temyiz itirazı yerinde görülerek ihbar tazminatı yönünden kararının bozulmasına karar verilmiştir. 

Davacı dava dilekçesinde ihbar tazminatı talep etmemiş, verdiği ıslah dilekçesi ile kıdem tazminatı, yıllık izin alacağı, ücret alacağı ile bayram ve genel tatil çalışma alacağına ilişkin taleplerini arttırmış ve bunlara ek olarak ihbar tazminatı talebinde bulunmuştur. 

Mahkememizce dava dilekçesinde talep edilmeyen ihbar tazminatının ıslah yoluyla istenebileceği kabul edilerek ihbar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiştir.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, dava dilekçesinde talep edilmeyen ihbar tazminatının, ıslah yolu ile talep edilemeyeceğini ve ıslah harcı ile birlikte başvuru harcı yatırılmadığından sadece dava ile istenilen alacakların miktarı artırıldığından dilekçenin ek dava dilekçesi olarak kabulünün de mümkün olmadığını, bu nedenle bu alacak hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla ihbar tazminatına ilişkin ıslah isteminin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Mahkememiz kararı bozulmuştur.

HMK' nın 176 ve devamı maddelerinde düzenlenen ıslah ile taraflardan herbiri yaptığı bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltebilir. Davacı veya davalı dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilir. Davacı davasını tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Islah mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı açık bir irade beyanı ile yapılır. Islah tahkikatın sonuna kadar yapılabilir. HMK'nın 181. maddesine göre kısmen ıslah mümkündür. Kısmi ıslah dilekçesi ile, davacı dava dilekçesinde belirttiği miktarları arttırabileceği gibi azaltabilir veya dava dilekçesinde bulunmayan yeni bir talebi de ekleyebilir.

Davacı dava açarken talep etmeyi unuttuğu veya sonradan talep etme ihtiyacı hissettiği taleplerini ıslah dilekçesi ile davasına ekleyebilir. Islahla yapılabilecek olan bu işlem yerine davacının ek dava açmaya zorlanması usul ekonomisine aykırıdır. Davacının zaten usulüne uygun olarak açtığı bir dava bulunmaktadır. Davanın başında başvuru ve peşin ilam harcı yatırılmıştır. Islahla yeni talep eklenmesi durumunda peşin ilam harcı yanında, başvuru harcının da yatırılmasına gerek yoktur. Aksi düşünce Anayasının 141/son maddesindeki "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." hükmüne ve 6100 sayılı HMK'nın 30. maddesindeki "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür" hükmüne aykırı olur.

Dava dilekçesinde bulunmayan bir talebin ıslah yoluyla talep edilebileceği öğretide ileri sürülmüş, Yargıtay 4. ve 9. Hukuk Dairesi kararlarında bu husus kabul edilmiştir. 

Kısmen ıslah yolu ile davacının, talep sonucunu artırabileceği veya genişletebileceği gibi davasını kısmen ıslah ederek dava dilekçesindeki talep sonucuna yeni talepler ekleyebileceği öğretide ileri sürülmüştür. (Prof. Dr. Baki Kuru, Prof . Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz - Medeni Usul Hukuku Ders kitabı, Ankara 2011, 22. Baskı, sayfa : 558 . Prof. Dr. Abdurrahim Karslı - Medeni Muhakeme Hukuku Ders kitabı, İstanbul 2011, 2. Baskı, sayfa: 596)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 17/07/2007 tarih ve 2007/19071 E. 2007/24482 K. sayılı kararı ile, dava dilekçesinde fazlaya dair haklarını saklı tutarak davacı işçinin isteklerde bulunduğunu, yargılama sırasında ıslah dilekçesi vererek izin ücreti de talep ettiğini, Mahkemece davaya konu olmayan izin ücreti talebinin ıslahla istenemeyeceği gerekçesi ile ek dava açma konusunda muhtariyetine dair karar verildiğini, ancak kısmi davada fazlaya dair haklar saklı tutulmuş olmakla ıslah dilekçesi verilerek daha önce talep edilmemiş olan izin ücretinin yargılamaya getirilmesinin olanaklı olduğu gerekçesi ile aksi yöndeki mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 14.03.2013 tarih ve 2012/5120 E. 2013/4672 K. sayılı kararı ile, usulüne uygun olarak açılmış maddi tazminat istemli davada davacıların ıslahla manevi tazminat istemelerinde hukkuken bir engel bulunmadığını, Mahkemenin başlangıçta talep edilmeyen bir hakkın yargılama aşamasında talep edilemeyeği yönündeki değerlendirmesinin doğru olmadığını, manevi tazminata yönelik talep hakkında karar verilmesi gerektiğine karar verilerek aksi yöndeki mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında sonuç olarak, davacı vekili verdiği dava dilekçesi ile, müvekkilinin fazlaya ilişkin sair talep ve dava haklarını saklı tutarak dava açtığı, ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde talep etmediği ihbar tazminatını da talep ettiği, buna ilişkin yatırması gereken peşin ilam harcını yatırdığı gözönüne alınarak ve dava dilekçesinde bulunmayan taleplerin ıslah yoluyla davaya eklenebileceği Mahkememizce kabul edilerek önceki kararda direnilmesine ve iş akdinin davalı işveren tarafından haksız olarak fesih edildiği anlaşıldığından 4.185,96 TL ihbar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. 

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Mahkememizce önceki kararda DİRENİLMESİNE,

2- Davanın KISMEN KABULÜ İLE,

a) 10.352,33 TL Kıdem tazminatının iş aktinin fesih tarihi olan 07.09.2011 tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,

b) 4.185,96 TL ihbar tazminatının ıslah tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,

c) 3.139,46 TL yıllık izin ücreti alacağının 500,00-TL'sinin dava tarihinden itibaren, kalan 2.639,46 TL'sinin ıslah tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,

d) 1.469,78 TL bayram ve genel tatil ücret alacağının 500,00 TL'sinin dava tarihinden itibaren, 969,78 TL'sinin ıslah tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,

e) 739,02 TL ücret alacağının 500,00 TL'sinin dava tarihinden itibaren, 239,02 TL'sinin ıslah tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,

f) Dava dilekçesinde 5.000 Euro bedelli senedinin iadesi veya iptali talep edilmiş isede, bu talebe ilişkin peşin harcın yatırılmadığı ve davacı vekilince de yatırılmayacağı belirtildiğinden buna ilişkin davanın açılmamış sayılmasına,

3- Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 1.181,26.TL harcın, peşin ve ıslahla alınan harç ve bakiye ilam harcı ile alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,

4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi gereğince 2.386,39.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hakkaniyet indirimi nedeniyle davacının taleplerinin bir kısmı reddedildiğinden ayrıca senet iptali ile ilgili dava hakkında hiç harç yatırılmadığından ve bu davanın açılmamış sayıldığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

5- Davacı tarafından yapılan ilk dava gideri 75,30.-TL, ıslah harcı 276,55-TL, tanık ücreti 25,00.-TL, bilirkişi ücreti 300,00.-TL, talimat gideri, tebligat ve müzekkere gideri 167,50.-TL olmak üzere toplam 844,35.-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı kararın tefhim tarihinden itibaren 8 gün içinde Mahkememize gönderilecek veya sunulacak dilekçe ile temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/11/2013

 

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO       : 2015/7-917
KARAR NO    : 2017/265

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ          :
Bakırköy 29. İş Mahkemesi
TARİHİ                    : 29/11/2013
NUMARASI            : 2013/651 - 2013/235
DAVACI                  : R.T. vekili Av. İ.Y.
DAVALI                  : İ.K. Transport ve Lojistik A.Ş. vekili Av. N.E.E.

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2012 gün ve 2011/575 E. - 2012/697 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı şirket vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 24.09.2013 gün ve 2013/20357 E.-2013/15411 K. sayılı kararı ile; 

"... 1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı vekili davacının davalıya ait işyerinde çalışırken iş sözleşmesini ücretlerinin ödenmemesi, yıllık izinlerinin kullandırılmaması, Uluslararası tır şoförü olmasına rağmen küçük kamyonlarla şehir içinde nakliyat yapmaya zorlanması nedeni ile haklı sebeplerle feshettiğini iddia ederek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili davacının hatırlatılmasına rağmen talimatlara uymamakta ısrar etmesi nedeni ile haklı sebeplerle işten çıkarıldığını, iddialarının asılsız olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucu toplanan delillere göre davacının işten haksız olarak çıkarıldığı, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, bilirkişi raporunda hesap edilen alacaklarının bulunduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

HMK'nun 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Ancak, davacının peşin harç yanında başvuru harcını da yatırarak yeni bir talep de bulunması hallerinde ise bir ek dava olarak nitelendirilme hali olayımız dışındadır.

Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde ihbar tazminatı isteminde bulunmamıştır. Bilirkişi raporunun ibrazından sonra ıslah dilekçesinde ihbar tazminatı da talep etmiştir. Dava tümden ıslah edilmediği gibi ıslah harcı ile birlikte başvuru harcı yatırılmadığından sadece dava ile istenen alacakların miktarı arttırıldığından dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Bu alacak hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla ihbar tazminatına ilişkin ıslah isteminin reddine karar vermek gerekirken usulsüz ıslah dilekçesine değer verilerek bu alacak hakkında hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.

O halde davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır...."

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı İ.K.Transport ve Lojistik A.Ş. vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin haklı nedenlerle iş sözleşmesini feshetmek zorunda kaldığı iddiasına dayalı olarak dava açtıktan sonra, davalı işverence kendi fesih bildirimlerinden daha önceki bir tarihte iş sözleşmesinin feshedildiğinin anlaşıldığını, söz konusu feshin haksız olduğunu, bu halde ihbar tazminatını da hak edeceklerini ileri sürerek 10.10.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile davadaki talep sonuçlarını arttırmanın yanı sıra yeni bir alacak kalemi olarak ihbar tazminatına da hükmedilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davacının kendisine verilen görevi yerine getirmemesi üzerine müvekkili firma tarafından uyarılmasına rağmen verilen ikinci görevi de yerine getirmeyeceğini beyan ederek işyerini terk ettiğini, bunun üzerine müvekkili firma tarafından gönderilen ihtarname ile iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, bu nedenle davaya konu istemlerin haksız olduğunu, ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde dile getirilmeyen ihbar tazminatı alacağının istenmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece ıslahla dile getirilen ihbar tazminatı istemini de kapsar şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı Şirket vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, davacının dava açarken talep etmeyi unuttuğu veya sonradan talep etme ihtiyacı hissettiği taleplerini ıslah dilekçesi ile davasına ekleyebileceği, ıslahla yapılabilecek olan bu işlem yerine davacının ek dava açmaya zorlanmasının usul ekonomisine aykırı olacağı, davacının zaten usulüne uygun olarak açtığı bir davanın mevcut olduğu, ıslahla yeni talep eklenmesi durumunda peşin ilam harcı yanında, başvuru harcının da yatırılmasına gerek bulunmadığı, aksi düşüncenin Anayasanın 141/son maddesindeki "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." hükmüne ve 6100 sayılı HMK'nın 30. maddesindeki "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür" hükmüne aykırılık teşkil edeceği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davalı tarafça temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık dava dilekçesi ile dile getirilmemiş bir alacak kaleminin ıslah ile birlikte istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında öncelikle hukuk yargılamasında ıslah kurumunun esasları irdelenmelidir.

Amacının “adaletli karar vermek” olarak tanımlanabileceği hukuk yargılamasında (Yılmaz, E., Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Değiştirilmiş 2. Bası, Ankara-2010, s.30) kararın adaletli olması, taraflar arasındaki uyuşmazlığı tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırmasının (diğer deyişle, uyuşmazlığa bir daha ortaya çıkmamak üzere son vermesinin) yanı sıra ve ondan çok daha önemli olarak, toplumsal barışı sağlamaya yönelik olması demektir. Bunun için kararın maddî gerçeği yansıtması ve yapılmış olan yargılamanın basit, hızlı ve ucuz bir yargılama olması gerekir.(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.248) 

Bu noktada, iki önemli kavram üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır: Biçimsellik ilkesi ve usul ekonomisi ilkesi. 

Usul hukuku biçimsellik (şekilcilik, formalizim) üzerine kurulmuştur ve bu nedenle “şeklî (biçimsel) hukuk” olarak adlandırılır. Davalarda biçimsellik tarafların yargılamanın sonucunu hesaplayabilmesi, yasa yolları ile bunu denetleyebilmesi, keyfilikten korunma, eşit davranılma gibi güvenceler sağlamakla birlikte; sıkı sıkıya şekle bağlılık olarak görülmemeli, maddi gerçeği bulmak ve adaletli karar vermek adına hakkaniyete uygun olarak değerlendirilmelidir. 

Biçimselliğin bu doğrultuda yorumlanmasında usul ekonomisi ilkesi devreye girmektedir.

Usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden biridir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin asılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. .(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243) Yargıtaya göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır. (HGK 10.4.1991, 15-91/202) Islahla dava konusunun artırılmamasına ilişkin HUMK m. 87 hükmünün son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptali kararında usul ekonomisi de gerekçe olarak yer almıştır. (Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararı, Resmî Gazete 4.12.2000, s.24220) Bu kararda “…müddeabihin ıslah suretiyle artırılmasına olanak tanınmaması davaların en az giderle ve olabildiğince hızlı biçimde sonuçlandırılmasına engel olacağından, Anayasanın 141. maddesine aykırıdır.” şeklindeki gerekçe ile bu yöndeki kuralın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. 

Ne var ki; temelini basitlik, hızlılık ve ucuzluk kavramlarının oluşturduğu ve her davada uygulanma kabiliyeti bulunan emredici nitelikteki usul ekonomisi ilkesi mahkemeye ve taraflara acelecilik ve yargılamayı basite indirgeme sonucunu doğuracak şekilde sınırsız özgürlük tanımaz. Zira, yukarıda açıklanan usul hukukunun taraflara öngörülebilirlik koruması sağlayan şekilciliği ve bu ilkeden vücut bulan iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının usul ekonomisi ilkesi ile birlikte dengede tutulması “adaletli karar vermek” amacının sağlanması için zorunludur. Bu dengenin kendisini en çok hissettirdiği kavramlardan biri ise hukukumuzdaki ıslah kurumudur.

Islah, usulümüzde dava açılmasının hukuksal sonuçlarından olan iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağını karşı tarafın rızası olmaksızın aşmanın yegâne yoludur.

Kavram olarak; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine ıslah denir (HUMK m.83, HMK m.176) (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001, s.3965 ) 

Eş söyleyişle ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur. (YİBK’nin 04.02.1948 gün, 1944/10 E.-1948/3 K., HGK’nın 16.03.2005 gün, 2005/13-97 E. - 2005/150 K. s. İlamları) 

Islahın temel amacı, dava değiştirme yasağını, hasmın rızasını almaya gerek duymadan aşmak; böylece yeniden dava açma yükünden kurtularak, davaya getirilmesi unutulan vakıaları davaya dahil etmek, dava sebebini değiştirmek ya da ibraz ile ikame edilmesi ihmal edilen delilleri davada ileri sürme olanağını tarafa sağlamaktır. (Tutumlu, M.A., Kuram ve Uygulama Işığında Medeni Usul Hukukunda Islah, 2010, s.17)

Uygulamada gözetilmesi gereken ve yukarıda izah edilen denge olgusu, bazı hallerde ıslah yoluna başvurulmasına engel oluşturur. 

Bu noktada istem sonucu kavramını açıklamak gerekir. 

İstem sonucu, dava konusunu belirleyen tek ve asıl ögedir. Öğretide istem sonucu, mahkemeden istenilen şey olup davanın mevzuunu teşkil eder (Postacıoğlu, İ. E., Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası, İstanbul 1975) ve mahkemenin davayı kabul etmesi halinde kararında neyi hüküm altına alacağı hususunun açıkça beyan edilmesi keyfiyeti olarak anlaşılmaktadır. (Bilge N./Önen E., Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978)

Dava konusunun ne olduğu istem sonucu ile belirleneceğine göre, istem konusu ile dava sonucu iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı ve bu nedenle de ıslah kurumu açısından bir özdeşlik göstermektedir. (Yılmaz, E., Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Değiştirilmiş 2. Bası, Ankara-2010, s.190)

Dava konusunda yapılacak değişiklik, iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı kapsamında kalmakla birlikte, ıslah yolunun işletilmesi ile sağlanabilmektedir. Bu halde dava konusunun veya istem sonucunun değiştirilmesi yönünde yapılabilecek değişiklik tamamen ıslah veya kısmen ıslah şeklinde gerçekleşebilir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun davanın tamamen ıslahını düzenleyen 180. maddesinde “Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” şeklinde düzenleme mevcut iken kısmen ıslah 181. maddede kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceği, bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edileceği kabul edilmiştir.

Tamamen ıslahta dava sebebi veya istem konusu tümüyle değiştirilmektedir. Böylece dava dilekçesindeki talepler artık hükme konu olamaz. Kısmen ıslahta ise önceden yapılan usuli bir işlemin düzeltilmesi, örneğin talep sonucunun arttırılması söz konusu olur. Uygulamada, istem sonucuna ilişkin fazlaya dair haklarını saklı tutan davacının dava değerini ıslah yolu ile arttırabileceği tartışmasız kabul edilmektedir. Bununla birlikte başından beri dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu edilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır. (HGK’nın 29.06.2011 gün, 2011/1-364 E. - 2011/453 K., 15.06.2016 gün, 2014/4-1193 E. - 2016/800 sayılı İlâmları) 

Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile, açılan davadaki taleplerinin yanında dava dilekçesinde dile getirilmeyen bir alacak kaleminin de hükme bağlanmasını istemiş olması karşısında, ihbar tazminatına ilişkin bu yeni istemin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119 vd. maddelerinde düzenlenen dava açma prosedürüne ilişkin usuli şartları taşımaması nedeniyle ek dava olarak da değerlendirilemeyeceği, bu halde ihbar tazminatına dair alacak isteminin, reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Anayasa Mahkemesinin müddeabihin arttırılması yasağının iptaline ilişkin kararından sonra ayrıca başvuru harcı aranmaksızın aynı sebepten kaynaklanan ikinci bir alacak kaleminin ıslahla davaya dahil edilmesinin mümkün bulunmadığı, bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir.

Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

S O N U Ç : Davalı Şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde peşin temyiz harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.02.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Seyit ÇAVDAR                  Şükrü SARAÇ                    Muammer ÖZTÜRK
Birinci Başkanvekili           19. H.D. Bşk.                     15. H.D. Bşk.

Camal BAŞ                       Ömer Uğur GENÇCAN      A. Şahabettin SERTKAYA
16. H.D. Bşk.                     2. H.D. Bşk.                       17. H.D. Bşk.
                                          Onama  

Mesut BALCI                     Rıza SARITAŞ                  Mehmet ÇAMUR
21. H.D. Bşk.                     20. H.D. Bşk.                    9. H.D. Bşk.
                                                                                   Onama

Faruk GÖK                        Seracettin GÖKTAŞ         Hamit DÜNDAR
23. H.D. Bşk.                     22. H.D. Bşk.
                                          Onama  

Levent YAVUZ                  Ali Seçkin TOGAY            Betül AZİZAĞAOĞLU
                                         1. H.D. Bşk. V.

Nilgün TAŞ                       Mustafa TAŞ                     Suat ARSLAN

Gülşen HEYBET              Mehmet EROL                  Zeki GÖZÜTOK

Hikmet KANIK                  Ali Kemal ÜNSOY
Onama

BİLGİ : "Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları" isimli kitapta, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin yukarıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı'nın aksine verdiği kararlar ile ilgili olarak bu konuya ilişkin görüşler şu şekilde belirtilmiştir.

Y. 8. HD. 12.01.2015, 2013/22763 E. - 2015/302 K., Y. 8. HD. 06.04.2015, 2014/1662 E. - 2015/7769 K. ve Y. 8. HD. 26.05.2015, 2014/27746 E. - 2015/11719 K. sayılı içtihatları, hem ıslahın esas amacına aykırı hem de yargılamanın bir anlamda kimyasını bozacak nitelikte kararlardır. Mal rejiminin tasfiyesi davalarının kamu düzenini ilgilendiren davalardan olmaması sebebi ile yargılamanın her aşamasında, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak oluşturan bir mal davaya dahil edilerek yargılama sonuçlandırılmamalıdır. Herşey oldu bittiye getirilip, klasik anlamdaki yazılı yargılama usulündeki tarafların iddia ve savunma kesitleri görmezden gelinerek yargılama yapılması HMK.’nın genel ruhuna da aykırıdır. Aksi yöndeki Y. HGK. 29.06.2011, 1-364/453, Y. 1. HD. 26.01.2012, 165/550, Y. 6. HD. 29.01.2013, 2012/18397 E. - 2013/1205 K., Y. 17. HD. 23.12.014, 2013/12739 E. - 2014/19300 K. ve Y. 23. HD. 25.03.2015, 2014/3837 E. - 2015/1926 K. sayılı Kararları da görüşümüzü destekler niteliktedir. Ayrıca, ortaklığın giderilmesi davasına ilişkin aksi yöndeki karara yer vermemin sebebi, mal rejiminin tasfiyesi davalarının yer yer söz konusu davalara benzetilmesi nedeni ile bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve karşılaştırma yapılabilmesi içindir. (Detaylı açıklamalar ve kararlar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 1022-1034)

 

AYNI YÖNDE KARAR :

T.C.
Y A R G I TA Y
2. Hukuk Dairesi

ESAS NO:           KARAR NO:
2015/21783         2016/8833 

Y A R G I T A Y   İ L A M I

DAVA TÜRÜ              : Ziynet Eşyası Alacağı-Katılma Alacağı-Kişisel Eşyaların İadesi-Maddi ve
                                    Manevi Tazminat
TEMYİZ EDEN          : S.Ö.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı erkek tarafından asıl ve birleşen davalar yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 02.05.2016 günü temyiz eden davalı-karşı davacı Semih Ö. ile vekili Av. T.T. ve karşı taraf davacı-karşı davalı Öznur A. vekili Av. H.A. geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Gerekçeli kararın, davalı-karşı davacı vekiline tebliği için çıkartılan tebligat 20.01.2014 tarihinde ''şirket vekili Metin C. imzasına'' denilerek tebliğ edilmiş ise de tebliğe çıkartılan muhatap tüzel kişi olmayıp,gerçek kişi olup daimi çalışanı olup olmadığı da belirtilmediğinden, tebligat geçersiz bulunduğundan temyiz isteğinin sürede olduğu kabul edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı-karşı davalı kadın, dava dilekçesinde; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 70 adet çeyrek altın, 12 yarım altın, 3 adet ata lira, 1 adet 2,5 lira altın ve 6 adet toplam 72 gr bileziğin aynen, aynen iade mümkün olmadığı takdirde bedelini talep etmiştir. Mahkemece belirtilen bu ziynetlere yönelik talep kabul edilmiş; ancak "dava dilekçesinde talep edilmeyen 1 adet incili kolye ve 2 adet incili bileklik bedeli" için de kabul kararı verilmiştir. Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına karar verilemez ( HMK m. 26/2). Islah yoluyla da yeni talep eklenemez. Durum böyleyken, mahkemece talepten fazlasına hükmedilmek suretiyle "1 adet incili kolye ve 2 adet incili bileklik bedeli" için de kabul kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.

3- Davacı-karşı davalı kadın, ziynet eşyaları için bağımsız alacak davası açmış bulunmasına göre, birleşen davadaki talebi, Türk Medeni Kanununun 231 ve 236. maddelerine dayalı katılma alacağı olup, Türk Medeni Kanununun 227. maddesine dayalı değer artış payı talebi bulunmamaktadır. Mahkemece, bu yön gözetilerek, değer artış payı düşülmeksizin tespit edilen artık değerin yarısı oranında, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere 2555,27 TL davacı-karşı davalının katılma alacağı hakkının bulunduğunun kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

4- Davalı-karşı davacı birleşen davasında, davacı-karşı davalıda kalan ev eşyaları, düğünde kendisine hediye edilen ve takılan takılar ile müşterek konut için ev sahibine verilen depozito bedeli ve evlilik birliği içerisinde davacı-karşı davalı kadının çalışmaması sebebiyle motosikletini satmak zorunda kaldığını, davacı-karşı davalının evlilik birliğinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmemesi sebebiyle maddi ve manevi tazminat talep ettiğini belirterek şimdilik 50.000 TL alacak talebinde bulunmuştur. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 31. maddesinde hakimin davayı aydınlatma ödevi düzenlenmiştir. Mahkemece, hakimin davayı aydınlatma görevi çerçevesinde (HMK m. 31) davalı-karşı davacıya talep ettiği tazminatların nitelikleri ve miktarları açıklattırılıp, görev hususu da değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. 

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, duruşma için takdir olunan 1350.00 TL. vekalet ücretinin Öznur'dan alınıp Semih'e geri verilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 02.05.2016 (Pzt.)

Başkan                              Üye                        Üye                   Üye                         Üye
Ömer Uğur Gençcan         Asuman Celkan     İnci Aytaç          Sedat Demirtaş       Sevil Kartal

 

AYNI YÖNDE KARAR :

T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi

ESAS NO             : 2014/23226
KARAR NO          : 2016/9056 

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ       : İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                 : 13/02/2014
NUMARASI          : 2007/366 - 2014/40
DAVACILAR         : 1- F.Ö.
                                2- A.Ö.
DAVALILAR         : 1- H. Sigorta A.Ş
                               2- Z.D.Ö.
                               3- S.H.
                               4- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar Ziya Dinçay Ö. ile H. Sigorta A.Ş vekillerince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 18.10.2016 Salı günü davalı Ziya Dinçay Ö. vekili Av. A.G. geldi. Davalı H. Sigorta A.Ş tarafından gelen olmadı. Davacılar vekili Av. O.N. geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı Ziya Dinçay Ö. vekili ve davacılar vekili dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü. 

-K A R A R-

Davacı vekili, 19/10/2006 günü davalı sürücü Sema H.'in sevk ve yönetimindeki, davalı Ziya Dinçay Ö. adına kayıtlı, diğer davalı H. Sigorta A.Ş.ye zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı 34 M 1..8 plaka sayılı ticari minibüste ayakta yolculuk etmekte olan davacı Feruzan Ö.'ın minibüsün açık olan orta kapısından yola düşerek yaralandığını, bir çok ameliyat geçirdiğini, çocuk yapma kabiliyetini yitirdiğini, yatalak hale geldiğini, davacı Ahmet Ö.'ın Feruzan Ö.'ın eşi olduğunu, eşinin geçirdiği kaza, uğradığı zararlar, duyduğu acılar, eşinin çocuk yapma kabiliyetini yitirmesi, evlilik birlikteliğinin zarar görmesi karşısında doğrudan manevi zarar gördüğünü, meydana gelen kazanın tamamen davalı sürücünün ağır kusuru ile meydana geldiğini belirterek davacı Feruzan Ö.'ın uğradığı manevi zararlar sebebiyle 100.000 TL manevi tazminatın davalılar Ziya Dinçay Ö. ve Sema H.'den müştereken ve müteselsilen, davacı Ahmet Ö.'ın uğradığı manevi zararlar sebebiyle 20.000 TL manevi tazminatın davalılar Ziya Dinçay Ö. ve Sema H.'den müştereken ve müteselsilen, şimdilik 20.000 TL tedavi giderleri, 10.000 TL uğranılan iş gücü kazanç kaybı olmak üzere toplam 30.000 TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah ile maddi tazminat talebini ıslah ile 481.031,07 ye çıkarmıştır.

Davalılar Ziya Dinçay Ö. ve Sema H. vekili, müvekkili Ziya'nın birçok masrafı karşıladığını, olayda müvekkilinin tamamen kusurlu olmadığını, davacının da kusurunun bulunduğunu, davacının elinde bulunan poşetleri bırakmadığı için dengesini kaybederek düştüğünü, davacı Feruzan'ın yatalak olmadığını, ayrıca davacı

Feruzan'ın istediği manevi tazminatın da fahiş olduğunu, istenen maddi tazminatın da reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı H. Sigorta A.Ş vekili, sigorta şirketlerinin geçici iş göremezliğe ilişkin tazminat taleplerini tedavi giderleri teminatından karşılayacağını, ayrıca sağlık hizmet bedellerinin SGK tarafından karşılanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece,maddi tazminat yönünden davanın kabulü ile, 241.319,45 TL maluliyet zararı ile 239.712,29 TL tedavi gideri olmak üzere toplam 481.031,07 TL maddi tazminatın 19/10/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı Feruzan Ö.'a ödenmesine, (davalı H. Sigorta A.Ş yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere), manevi tazminat yönünden açılan davanın kısmen kabulü ile davacı Feruzan için 75.000 TL davacı Ahmet için 15.000 TL manevi tazminatın 19/10/2006 tarihinden itibaren davalılar Ziya Dinçer Ö. ve Sema H.'den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, dahili davalı SGK yönünden tedavi giderinin maluliyet nedeniyle bakım giderine yönelik olduğundan bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiş, karar davalılar Ziya Dinçay Ö. ile H. Sigorta A.Ş. vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, özellikle manevi tazminat talebi ile ilgili olarak hüküm kurulurken olayın meydana geliş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, olay nedeniyle duyulan acı ve elemin derecesi ve B.K.nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınmış bulunduğuna göre davalı Ziya Dinçay Ö. vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.

Davacılar vekili dava dilekçesinde maddi tazminat kalemi olarak 20.000 TL tedavi gideri ile 10.000 TL işgücü kaybı yönünden tazminat talebinde bulunmuş olup 10.07.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile de yine bu kalemler yönünden talebini arttırmıştır.

Yargılamaya hakim olan ilkelerden olan “taleple bağlılık ilkesi” 1086 sayılı HUMK'nın 74. maddesinde (6100 sayılı HMK m. 26) düzenlenmiş olup, hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır ve ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Yine usul hukukumuza göre ıslahın yapılabilmesi için dava dilekçesinde bir talebin olması ve dava dilekçesindeki talebin artırılması gerekmektedir. Yani olmayan bir talebin arttırılması söz konusu olmayacağı gibi ıslah yoluyla da yeni taleplerde bulunulamaz. Somut olayda, dava dilekçesinde, maddi tazminat talebi kalemleri arasında bakıcı gideri talep edilmemiş olduğu halde mahkemece talep aşılmak suretiyle bakıcı giderine hükmedilmesi isabetli olmamıştır.

3- Davalı sigorta şirketinin zararı giderim yükümlülüğünü düzenleyen Karayolları Trafik Kanunu'nun 99/1. maddesinde, rizikonun ihbarı ve gerekli belgelerin sigortacıya iletildiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde sigorta limiti kapsamındaki miktarların ödenmesi gerektiği düzenlenmiş aynı hükme Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde de yer verilmiştir. Mahkemece, bu açıdan davalı sigorta şirketinin dava tarihinden önce temerrüde düşürülüp düşürülmediği üzerinde durulmaksızın kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

4- 1086 sayılı HUMK'nın 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK.nin 294. - 297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK.nin 297/2. maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda; hüküm fıkrasında, her ne kadar davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı şekilde sorumlu olduğu belirtilmiş ise de, davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu miktarın belirtilmediği görülmekle bu husus davalı sigorta şirketinin sorumluluğu bakımından ilamın infazında tereddüte neden olacağından hükmün bozulması gerekmiştir.

5- Bozma neden ve şekline göre davalı Ziya Dinçay Ö. vekilinin bakıcı giderine yönelik sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ziya Dinçay Ö. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ziya Dinçay Ö. ve davalı H. Sigorta AŞ vekilinin temyiz itirazının kabulüne, (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı H. Sigorta AŞ vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (5) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ziya Dinçay Ö. vekilinin bakıcı giderine ilişkin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı Ziya Dinçay Ö.'e verilmesine, duruşmada vekille temsil olunmayan davalı H. Sigorta A.Ş yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar Ziya Dinçay Ö. ve H. Sigorta A.Ş'ne geri verilmesine 18/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.