DAVA KONUSU EDİLMEYEN MANEVİ TAZMİNAT ISLAH YOLUYLA TALEP EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


20 Eki
2016

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2014/4-1193
KARAR NO   : 2016/800

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ            :
Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                      : 18/02/2014
NUMARASI               : 2014/28 - 2014/74
DAVACI                     : F.T. Velayeten H.T. vekili Av. A.Ü.
DAVALI                     : 1- A.E.
                                    2- E. Gıda Oto Nak Tur Tic Ltd Şti vekili Av. İ.E.Y.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.02.2012 gün ve 2004/131 E. 2012/101 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.05.2013 gün ve 2012/8884 E. 2013/8433 K. sayılı ilamıyla; 

“1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir. 

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince:

Dava, taksirle yaralamadan dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Davacı, davalı Ali E.'nin kurban kesiminde kullandığı kompresörün patlaması sonucu yaralandığını iddia ederek maddi tazminat isteminde bulunmuş, ıslah ile maddi tazminat istemini arttırmış, manevi tazminat da ödetilmesini istemiştir. 

Davalılar davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. 

Mahkemece, maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş, ıslah ile istenen manevi tazminat istemi hakkında ise ıslah dilekçesinde dava dilekçesi ile istenmeyen manevi tazminat için başvuru harcı yatırılmadığından usulüne uygun açılmış bir dava olmadığı gerekçesi ile istem reddedilmiştir. 

Islah müessesesi, 6100 sayılı HMK'nın 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davanın taraflarından her biri, tahkikatın sona ermesine kadar, yapmış olduğu usulü işlemleri bir kereliğine, kısmen veya tamamen ıslah edebilir. 

Davacı, 25.01.2006 günü, tahkikat sona ermeden, harcını yatırdığı ıslah dilekçesi ile dava dilekçesinde açıkladığı maddi tazminat istemini artırmış, davalının manevi tazminat ile de sorumlu tutulmasını istemiştir. Böylelikle davacı, dava dilekçesini ıslah etmiş olup, ıslah hakkını da ilk kez kullandığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, dava açıldığı sırada tahsil edilen başvuru harcı, dava dilekçesindeki talep sayısınca alınmakta olmayıp maktu nitelikte ve dava açılırken tahsil edilen bir harç türüdür. 

Şu durumda, davacının usulüne uygun ıslah dilekçesi ile manevi tazminat isteminde bulunduğu anlaşıldığına göre mahkemece bu konuda bir karar verilmemiş olması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir. "

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, haksız fiil nedeni ile tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, haksız fiil nedeni ile maddi tazminat istemiştir. Yargılama sırasında ıslah yolu ile bilirkişi raporu doğrultusunda maddi tazminat istemini arttırmış, ayrıca manevi tazminat isteminde bulunmuştur. 

Mahkemece, maddi tazminat istemi kabul edilmiş, manevi tazminat istemi ise “dava edilmeyen bir şeyin ıslah ile davanın içine katılabilmesi mümkün değildir, ayrıca davacı manevi tazminat istemi ile ilgili olarak da bir başvuru harcıda yatırmamıştır” gerekçeleri ile reddedilmiştir.

Kararın yukarıda yer alan gerekçe ile bozulması üzerine mahkemece manevi tazminat yönünden önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmektedir. 

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinde dava konusu edilmeyen manevi tazminat isteminin harcı yatırılmış bir ıslah dilekçesi ile talep edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın anlaşılabilmesi için somut olayın anlatılması gereklidir.

Davacılar vekili 24.03.2004 tarihinde haksız fiil sonucu yaralanma nedenine dayalı maddi tazminat istemli dava açmıştır. Yargılama sırasında bilirkişi raporları alınmış, tazminat miktarının belirlenmesi üzerine davacı vekili 25.01.2006 tarihinde verdiği dilekçe ile dava açarken fazlaya dair hakkını saklı tuttuğu 1000 TL maddi tazminat miktarını 53.966,40 TL’ye arttırmış, meydana gelen kaza nedeni ile küçük Fırat’ın sağ eli sakat kaldığını iddia ederek de 25.000 TL manevi tazminat istemiştir. Islah harcı olarak 1.066,50 TL yatırılmıştır.

Öncelikle ifade edilmelidir ki, ıslah tarihinin 25.01.2006 olması nedeni ile 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesi gereğince mülga 1086 sayılı HUMK’nun ıslaha dair hükümleri dikkate alınacaktır. 

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 83. maddesine göre ıslah; iki taraftan her birinin usule müteallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen düzeltmesi veya iyileştirmesi işlemidir. Madde metninden de anlaşıldığı üzere ıslah tamamen (kamilen) veya kısmen olmak üzere iki şekilde yapılabilmektedir. 

Kanunun 88. maddesine göre davacı, tamamen ıslah ile yeni bir dilekçe vererek davasını baştan itibaren usule müteallik bütün işlemlerini değiştirebilir. Yani davacı bu yolla dava sebebini ve talep sonucunu tamamen değiştirip genişletebileceği gibi, davalı da tam ıslah ile savunmasını tamamen değiştirip genişletebilecektir. 

Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. (mülga HUMK m.87/1). Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir (HGK, 29.06.2011 gün ve 2011/1-364 E., 453 K.).

Davanın kısmen ıslahın da ise; davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: IV, İstanbul 2006 s. 4014). Davacının talep sonucunu (müddeabihi) arttırması, talep sonucunu terditli dava haline dönüştürmesi ve talep sonucunun daraltılması gibi işlemler kısmen ıslaha örnek olarak sayılabilecek usule müteallik işlemledir. 

Islah ile kastedilen dava konusu edilen, yani dava dilekçesinde yer almış bir işlemin genişletilmesi veya değiştirilmesidir. Dava dilekçesinde hiç yer verilmemiş bir şeyin değiştirilmesi veya genişletilmesi yani kısmen ıslah edilmesi mümkün olmayacaktır. Örneğin, fazlaya ilişkin hak saklı tutularak dava değerini belirleyen davacı, ek dava açmak yerine, dilerse saklı tuttuğu alacak bölümü için kısmen ıslah yoluyla talebini arttırabilmesi mümkündür. Çünkü dava dilekçesinde bir değer belirlemiştir ve bu değeri kısmen ıslah ile düzeltmektedir. 

Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan; hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi, elbette olanaklı değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin de ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır. Zira ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz (HGK, 29.06.2011 gün ve 2011/1-364 E., 453 K.).

Bu noktada; dava dilekçesinde dava konusu edilmiş vakıanın neticesi olan taleplerden bir kısmı hakkında dava açılmışken, dava konusu edilmiş vakıanın neticesi olan farklı bir kalem talebin ıslah yoluyla davaya dahiline olanak bulunup bulunmadığı irdelenmesi gerekir. Daha somut ifadeyle, somut olayda olduğu gibi, davacı haksız fiil nedenine dayalı olarak açtığı tazminat istemli davada sadece maddi tazminat talep etmişken, sonradan manevi tazminatın ıslah yoluyla “dava konusu” haline getirilip getirilemeyeceği üzerinde durulmalıdır. 

Vurgulamakta yarar vardır ki, kısmi bir dava açılmışsa, bu davanın kalan kısmı yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde ıslaha konu olabilecektir. Örneğin az önce değinildiği üzere fazlaya dair hak saklı tutularak maddi tazminat istenilmiş ise muhakeme sırasında artan maddi tazminat miktarı kısmen ıslah ile istenebilecektir. Veya bir taşınmaza el atma nedeniyle istenen tazminat miktarının kısmen talep edilip, daha sonra ıslaha konu edilmesi, bir taşınmazın bir bölümü dava edilmişken diğer bölümünün de ıslahen dava edilmesi örnek olarak verilebilecektir. Bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak bir dava konusu bizatihi kendisi davayı oluşturuyor ise, burada kısmi dava bulunmadığından ıslah edilebilecek bir dava da bulunmamaktadır. Örneğin bir taşınmazın tamamı hakkında iptal ve tescil istemiyle açılan davada, davanın konusunu bu taşınmazın bizatihi kendisi teşkil etmekle, bu taşınmazdan başka bir taşınmaz davaya dahil edilmek istenirse bu halde ıslah söz konusu olamayacaktır. Diğer bir örnek ise somut olayda olduğu gibi, haksız fiil niteliğinde bir vakıadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemleri ayrı dava konularıdır. Maddi tazminat istemli açılan davaya ayrı bir dava konusu olan manevi tazminat isteminin ıslah yolu ile dahil edilmesi mümkün olmayacaktır. 

Şu hale göre kural olarak; dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usulüne ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün olduğu gibi davanın konusunda da ıslah mümkündür. Nitekim, HUMK’ nun 185. maddesinin 2. bendinde de davacının karşı tarafın rızası olmaksızın ıslah yoluyla davasının mahiyetini tebdil edebileceği kabul edilmiştir. Ne var ki, açıklanan tüm hükümler göstermektedir ki, ıslahla kastedilen dava konusu edilen hususların genişletilmesi veya değiştirilmesidir.

Dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, haksız fiil nedenine dayalı tazminat istemli davada, davanın konusunu sadece maddi tazminat oluşturmaktadır. Dava konusu edilmeyen manevi tazminat talebi ayrı bir müddeabihtir. Bu nedenle de ıslahın konusu olamayacakları; eş söyleyişle eldeki davada başlangıçta dava edilmeyip, ıslahla davaya katılmak istenen manevi tazminat ayrı bir müddeabih olmakla, ayrı bir davanın konusunu teşkil edecekleri, kanaatına oyçokluğu ile varılmıştır. Nitekim benzer ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 29.06.2011 gün ve 2011/1-364-453 E. / K. sayılı kararında da kabul edilmiştir. 

Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan üyeler şu görüşleri savunmuşlardır: davalar arasında 6100 sayılı HMK'NIN 166/4 maddesi kapsamında bağlantı bulunması halinde ıslah yolu ile dava dilekçesinde yer alamayan bir talebin eklenebileceği, tek bir eylem olduğuna göre bu eyleme dayalı taleplerin ıslah yolu ile eklenebileceği, tamamen ıslah ile dava dilekçesinin tamamını değiştirme hakkına sahip olan davacıya kısmen ıslah ile manevi tazminat isteminin eklenmesinin kabul edilmemesinin usul hükümlerine aykırı olduğu, başvuru harcı yatırılmış ise bu talebin bir ek dava gibi kabul edilerek karar verilebileceği, başvuru harcı yatırılmamışsa da, peşin karar ve ilam harcı ödenmek suretiyle verilen bu dilekçenin ayrı bir dava olarak kabul edilmesi gerektiği, başvuru harcının sonradan ikmal ettirilebileceği, usul ekonomisi ve süreye bağlı talepler bakımından arz ettiği önem nedeniyle böyle bir dilekçenin ayrı bir dava dilekçesi olarak kabul edilmesinin hakkaniyete uygun düşeceği, objektif dava birleşmesi olan davalarda talep kısmının ıslah ile arttırılabileceği, çağdaş hukuk sistemlerinde ıslah hükümlerinin bulunmadığı, hakka ulaşmanın önündeki engellerin kaldırılması gerektiği görüşleri savunulmuş ise de, Kurul çoğunluğunca bu görüşler kabul edilmemiştir. 

Oluşan bu durum karşısında, mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde manevi tazminat yönünden davanın reddine karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (3,729,55-TL) harcın temyiz eden davalılardan alınmasına, 15.06.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY 

Yüksek Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlıkta dava dilekçesinde talep edilmeyen manevi tazminat isteminin harcı yatırılmış bir ıslah dilekçesi ile talep edilmesinin mümkün olup olmadığı tartışma konusudur.

Çoğunluk görüşü ile yerel mahkemenin “dava edilmeyen bir şeyin ıslah ile davanın içine katılabilmesi mümkün değildir, ayrıca davacı manevi tazminat istemi ile ilgili olarak da bir başvuru harcı da yatırmamıştır” gerekçeleri ile direnme kararına itibar edilerek, dava dilekçesinde talep edilmeyen bir tazminatın ıslah yolu ile talep edilemeyeceğine karar verilmiştir. 

Anayasa’nın 36. maddesine göre “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. Keza 141/son maddesine göre ise “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”. Anayasa’nın bu hükmü nedeni ile Hukuk Yargılaması kurallarını düzenleyen 6100 sayılı HMK.’un 30. Maddesi “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” düzenlemesine yer verilmiştir.

Dava veya savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olan ıslah, davanın başka bir anlatımla iddia veya savunmanın tamamen ya da kısmen değiştirmenin aracıdır ve yenilik doğurucu bir haktır. Islah bir hak olarak usul ekonomisi ilkesi ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmelidir. Dava sebebini, talep sonucunu değiştiren ve bu şekilde tamamen ıslah yoluna başvuran taraf isterse, taleplerini arttırma veya genişletme sureti ile kısmen ıslah yoluna da başvurabilir.

Islaha ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK.’un 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Taraflardan birinin yargılama sırasında yaptığı, bir yada birkaç usul işlemini genişletmesi ya da değiştirmesi davanın kısmen ıslahıdır. Başka bir anlatımla talep sonucunun veya sebebinin genişletilmesi veya kısmen değiştirilmesi, keza savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi, kısmi ıslahtır. Kısmen ıslah halinde ıslaha konu edilen usul işlemi yani düzeltilen ya da genişletilen veya değiştirilen usul işlemi yapılmamış sayılır. Davacının dava dilekçesine ek yeni istemler ileri sürmesi, genişletmesi, terditli hale getirmesi, ek sebepler bildirmesi, talep sonucunu daraltması, davalının savunmasını değiştirmesi(tamamını da değiştirse kısmi ıslahtır) veya genişletmesi kısmi ıslah örnekleridir(6100 sayılı HMK. Mad.181).

Islah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir.

Kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.

Anayasa Mahkemesinin 23.07.2014 gün ve 2012/1052 Başvuru sayılı kararında açıkça: “Sonuç itibariyle mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).Dava açılması konusundaki kısıtlamalar, kural olarak mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Bu kısıtlamalar, süre ve benzeri bir takım usuli şartlar öngörülerek doğrudan doğruya olabileceği gibi, mahkeme önünde devam eden bir davanın taraflarının, dava konusu hak veya menfaate yönelik tasarruflarının sınırlandırılması şeklinde de tezahür edebilir. Bir tazminat veya tam yargı davasına konu olan alacağa ilişkin talep miktarının, yargılama safahatı kapsamında arttırılamaması nedeniyle, alacağın belirli bir kısmına erişilememiş olması da, belirtilen anlamda dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekli olan bir konudur. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 30/4/2013 tarihi öncesinde 1602 sayılı Kanun gereği mümkün değildir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 56). Buna göre, hak kaybına uğramaması bakımından davacı tarafın, dava devam ederken, talep sonucunu ıslah etme ihtiyacının doğması kaçınılmazdır” gerekçelerine yer verilmiştir. 

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi, ıslah hakkını engelleyen düzenlemeleri ve buna dayanılarak verilen kararları, bireysel başvuruda hak ihlali olduğuna karar vermiştir. 

Katı biçimselliği aşan, ucuz, basit, çabuk sonuca varan, hak aramayı gereksiz yere kısıtlamayan, anlamsız engeller koymayan yargılama “usul ekonomisi” ne uygun bir yargılama olacaktır.

Diğer taraftan objektif dava birleşmesi, tanımından da anlaşılacağı üzere bir da­vada aynı taraflar arasında birden fazla talebin ileri sürülmesi, yani aynı taraflar arasında birden fazla talep sonucunun mahkeme önüne çözümlenmesi amacıyla getirilmesidir (6100 sayılı HMK. Mad. 110).

Davacı, aynı davalıya karşı olan birden fazla aslî talebini aynı dava dilekçesiyle aynı anda ileri sürebileceği gibi, davanın genişletilmesi şartlarına uyarak daha sonra da ileri sürebilirler.

Islah ile yeni talepler ileri sürülebilir ve dolayısıyla ıslah yoluyla objektif dava birleşmesi sonradan gerçekleşebilir. Davacı, davasını tamamen ıslah edebileceği gibi kısmen ıslah etmesi de mümkündür. Bu hallerde da­vacı eski davasını aynen muhafaza etmekle birlikte yeni davaları da yargılamaya sokar. Objektif dava birleşmesi ile bu durum söz konusu olup davacı, dava dilekçesindeki talep sonucuna yeni birtakım talep sonuçlarını bu yolla ekleyebilecektir(.Yılmaz Ejder, Islah, Yetkin Yayınları, 4. Bası, Ankara 2013, s.236. Aynı yönde; Üstündağ, 1977, s.462).

Somut uyuşmazlıkta davacılar vekili haksız fiil sonucu yaralanma nedenine dayalı maddi tazminat istemli dava açmış, yargılama sırasında dava dilekçesini ıslah etmiş ve maddi tazminat miktarı arttırılmış, ilaveten bir davacı yönünden ayrıca manevi tazminat isteminde de bulunmuştur. 

Bu şekilde ıslah yolu ile dava genişletilmiş, objektif dava birleşmesi sonradan ıslah sureti ile gerçekleşmiştir. Bu şekilde talep arttırılması ve maddi tazminat yanında aynı maddi vakıa nedeni ile manevi tazminatın istenmesi kısmen ıslahtır. Davacı ıslah harcını da yatırdığına göre kısmen ıslahın koşulları gerçekleşmiştir. Islah bir ek dava değildir. Ek dava olarak nitelenip, ayrıca başvuru harcı da yatırmadığı gerekçesi ile kabul edilmemesi de yasal değildir. Zira ek dava bağımsız bir davadır ve birleştirme kararı verilmediği sürece ayrı bir dava olarak görülmesi gerekir. 

Objektif dava birleşmesi ve kısmen ıslah hükümleri, usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkı ilkeleri nedeni ile “dava dilekçesinde talep edilmeyen manevi tazminat isteminin harcı yatırılmış bir ıslah dilekçesi ile talep edilmesinin mümkün olduğu yönünde Yüksek 4. Hukuk Dairesi’nin bozması yerindedir. Çoğunluğun “dava dilekçesinde talep edilmeyen bir tazminatın ıslah yolu ile talep edilemeyeceği” şeklindeki görüşü anılan ilkelere aykırı olup hak ihlaline neden olacağından katılınmamıştır. 

İrfan OKUR                          Halil ÖZDEMİR                      Nesrin ŞENGÜN
8. Hukuk Dairesi Üyesi        10. Hukuk Dairesi Üyesi         9. Hukuk Dairesi Üyesi

Bektaş KAR                          Sedat DEMİRTAŞ                  Hulusi AKDERE 
9. Hukuk Dairesi Üyesi         2. Hukuk Dairesi Üyesi           4. Hukuk Dairesi Üyesi

Erdem ŞİMŞEK
2. Hukuk Dairesi Üyesi

KARŞI OY 

1- Dava, haksız fiile dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

2- Davacı yancı başlangıçta sadece maddi tazminat istemiyle açılan davanın devamı sırasında, harcı da yatırılmak suretiyle ıslah yoluyla manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. 

3- Yerel mahkemece, manevi tazminatın ıslah suretiyle talep edilemeyeceği, bu talep hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin kararı, Özel Daire tarafından, yasal engel bulunmadığı halde ıslah hakkını kısıtlar şekilde karar verilmesi bozma gerekçesi yapılmıştır.

4- Hukuk Genel Kurulu tarafından da, ıslah suretiyle davada yeni bir talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

5- Oysa, HMK 141/2 m. uyarınca, ıslah, iddianın genişletilmesi yasağının yasal ve meşru bir istisnasıdır.

6- Eksik veya yanlış bir usulü muamelenin düzeltilmesi anlamına gelen ıslah müessesesi genel olarak HMK’nın 176 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, ıslah tam (kamilen) veya kısmi olabilir. Tarafları ve maddi vakıalar aynı olmak koşuluyla ıslah hakkının, konu itibariyle sınırlandırılması mümkün değildir. Islah hakkının, hangi durumlarda mümkün olmayacağı HMK’da açıkça düzenlenmiş olup, tahkikatın sona ermesine kadar, tarafların tam veya kısmi ıslah yoluna başvurması engellenemez. Talep sonucunun değiştirilmesi veya genişletilmesi bir davanın kısmen ıslahıdır (B. Kuru, 2001, s.3992). Islah kurumunun kötüye kullanılması, yani davayı uzatma maksatlı olarak ıslah yoluna başvurulması HMK 182 m. deki düzenlemeyle disipline edilmek istenilmiştir. 

7- Somut olayda, davacı, maddi vakıayı değiştirmeksizin, tahkikatın bitiminden önce, mevcut istemine, manevi tazminat talebini eklemiş olması, kötü niyetle ıslah olmadığı gibi, davayı uzatması da mümkün değildir. HMK’ya hakim olan genel ilkelere uygundur. Yasanın vermiş olduğu hakkın, içtihatla geri alınması mümkün değildir. Yargıtay Özel Dairesinin Bozma kararı son derece yerinde olup, yerel mahkeme kararının Bozulması gerekirken Onama yönünde görüş bildiren Genel Kurul çoğunluğunun kararına karşıyım.

Dr. Adem ASLAN
11. Hukuk Dairesi Üyesi

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 25'i ONAMA, 22'si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.