DAVA KONUSUNUN DEVREDİLMESİ DURUMUNDA İHTARATA RAĞMEN SEÇİMLİK HAK KULLANILMAZSA DAVAYA TAZMİNAT DAVASI OLARAK DEVAM EDİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Ock
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/1809 
KARAR NO    : 2021/5416

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil isteği yönünden birleştirilen davaların pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, maddi tazminat isteği yönünden asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Fethiye Gül Oğuz’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-             

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Asıl ve birleştirilen davalarda davacı Hayriye, diğer davacı Raşit'in velisi olduğunu, kendi adına asaleten ve davacı oğlu adına velayeten dört ayrı genel yetkili vekaletname ile damadı olan davalı Hakan A.'ı vekil tayin ettiğini, maliki oldukları dava konusu 6, 2605 ve 2828 parsel sayılı taşınmazlarını davalı vekil Hakan'ın 12.05.2010 tarihinde satış göstermek suretiyle kız kardeşi olan diğer davalı Emine'ye temlik ettiğini, herhangi bir satış bedelinin ödenmediğini, dava dışı 5 parça taşınmazlarını da davalı vekil Hakan'ın dava dışı ortağı Emin Y.'a devrettiğini, davalı Hakan'ın vekalet görevini kötüye kullandığını ve kardeşi olan diğer davalı Emine'nin de bu durumu bildiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı takdirde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Emine, davacı Hayriye'nin taşınmazları satmak istediğini, 75.000,00 TL'ye anlaştıklarını, satış bedelini parça parça ödeyip, tamamı ödendikten sonra taşınmazların adına tescili yapılacağından; ödediği bedelin garantisi olarak davacılar tarafından imzalanmış senetin teminat olarak kendisine verildiğini, satış bedelinin tamamı ödediğinden taşınmazların devredildiğini belirterek, diğer davalı Hakan, vekaletname ile verilen yetkiyi davacıların oluru ile kullandığını, satış işleminin gerçek olduğunu, ablası olan diğer davalı tarafından satış bedelinin parça parça ödendiğini, eşi ile aralarındaki boşanma davası nedeniyle kendisini zorda bırakma amacıyla bu davanın açıldığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı Hakan’ın vekalet görevini kötüye kullandığı, Hakan’ın kardeşi diğer davalı Emine’nin de el ve işbirliği içerisinde olduğu ancak, asıl ve birleştirilen davalarda taşınmazların davalılar adına kayıtlı olmadığı gerekçesiyle davacıların terditli talepleri olan tazminat isteği yönünden davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; "...Somut olayda, mahkemece, eldeki asıl ve birleştirilen davalarda çekişme konusu taşınmazların keşfen saptanan değeri üzerinden harç tamamlattırılmamış olması isabetsizdir. Hal böyle olunca, öncelikle asıl ve birleştirilen davalarda eksik harç tespit edilerek Harçlar Kanunu'nun 30. ve 32. maddeleri uyarınca harcın tamamlattırılması, harcın tamamlanması halinde ise dosya kapsamındaki delillerle işin esasının değerlendirilmesi ile hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.'' gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacıların tapu iptali ve tescil isteği yönünden birleştirilen davaların pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, maddi tazminat isteği yönünden asıl ve birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı Hayriye’nin kendi adına asaleten ve davacı oğlu Raşit adına velayeten, Isparta 6. Noterliğinin 11.05.2010 tarihli ve 2.94 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile Isparta ilindeki taşınmazlarının satışı yetkisini de içerir şekilde, kızı Emine’nin eşi olan davalı Hakan’ı vekil tayin ettiği, aynı vekaletname ile davacı Hayriye'nin dava dışı kızı Emine'nin de vekil tayin edildiği, davalı vekil Hakan’ın anılan vekaletnameye dayanarak davacı Hayriye (¼ pay) ve davacı Raşit’in (¾ pay) maliki oldukları 6, 2828 ve 2605 parsel sayılı taşınmazları 12.05.2010 tarihinde davalı kardeşi Emine’ye satış suretiyle temlik ettiği, Emine’nin ise 6 ve 2828 parsel sayılı taşınmazları 06.07.2010 tarihinde dava dışı Salih D.’a, Salih’in de 2828 parsel sayılı taşınmazı 19.07.2010 tarihinde dava dışı Fatma Y.’a devrettiği, davalı Emine’nin 2605 parsel sayılı taşınmazı da 20.05.2010 tarihinde dava dışı Keramettin U.'a, Keramettin'in ise 05.07.2010 tarihinde yine dava dışı Ali G.'e temlik ettiği, davacıların asıl davada 6 parsel sayılı taşınmaz için, birleştirilen Isparta 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/249 Esas sayılı davasında 2828 parsel sayılı taşınmaz için, birleştirilen Isparta 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/250 Esas sayılı davasında da 2605 parsel sayılı taşınmaz için talepte bulundukları, asıl dava konusu 6 parsel sayılı taşınmazın dava açıldıktan sonra dava dışı üçüncü kişiye temlik edildiği, birleştirilen davalara konu diğer taşınmazların ise dava açılmadan önce dava dışı üçüncü kişilere devredildiği anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davacılar vekiline ''dava konusu taşınmazlar yönünden davaya tapu maliklerine karşı tapu iptali ve tescil davası olarak mı, yoksa davalılara karşı tazminat davası olarak mı devam edecekleri'' hususunda beyanda bulunmak üzere kesin süre verildiği, beyanda bulunulmaması durumunda davaya tazminat davası olarak devam edileceğine ilişkin usulüne uygun ihtarat yapıldığı, davacı tarafça bu hususa ilişkin herhangi beyan dilekçesi verilmediği veya bir açıklama yapılmadığı anlaşılmakla davacılar vekilinin bu hususa ilişkin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının Reddine.

Bilindiği üzere Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390. maddesinde) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; davalı vekil Hakan'ın dava konusu taşınmazları vekaleten temlik ettiği davalı Emine, bu taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını, 2005 yılından 2010 yılına kadar taşınmaz bedellerini peyder pey ödediğini, ödemeler bitince de resmi satışın yapıldığını, yaptığı ödemelerin teminatı olarak kendisine davacılar tarafından senet verildiğini savunmuş, 75.000,00 TL bedelli, tarihsiz senede dayanmıştır. Ne var ki mahkemece bu hususa ilişkin yeterli bir araştırma yapılmamıştır.

Hal böyle olunca; öncelikle davalı Emine'nin dayandığı tarihsiz senet aslının ibrazı için davalıya süre verilmesi, senet aslının ibrazı halinde davacılardan imzaların kendilerine ait olup olmadığının sorulması, imzalar davacılara ait ise senedin hangi sebeple verildiği belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacıların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harçların davalılara ve davacılara geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan       Üye                             Üye                           Üye             Üye
H. KAYA      N. B. KUŞÇUOĞLU   Ö. KAKİLLİOĞLU    İ. AYSAL      F. DEMİR

İÇTİHAT YORUMU :
“Davacı, mahkemenin sorusunu cevapsız bırakır ve m.125/1'deki iki yoldan birini seçtiğini bildirmezse, bununla davayı takip etmek istemediği sonucuna varılmalı ve dava dosyası (m.150'ye) göre işlemden kaldırılmalıdır.” (KURU, Baki; AYDIN, Burak, Medenî Usul Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, C: 2, Ankara, 2021, s. 1170)

“Davacı seçimlik hakkını kendiliğinden kullanmazsa, dava konusunun devredildiğini öğrenen mahkemenin, davacıya seçimlik hakkı bulunduğunu hatırlatması, davaya hangi kişi hakkında devam edeceğini sorması, süre vermesi ve ona göre işlem yapması gerekir. HMK m. 125'teki seçimlik hakkın hatırlatılması kuralı, kamu düzenine ilişkindir ve kanun yolu dahil yargılamanın her aşamasında yapılır. Kesin süre verilerek kendisine tercih hakkı sorulan davacı, süre içinde cevap vermez ve seçim hakkını kullanmaz ise, davanın takipsiz bırakılmak istendiği varsayılarak dosya işlemden kaldırılır (m. 150).” (ARSLAN, Ramazan; YILMAZ, Ejder; TAŞPINAR AYVAZ, Sema; HANAĞASI, Emel, Medenî Usul Hukuku, Güncellenmiş 7. Baskı, Ankara, 2021, s. 562)

“… Kesin süre verilerek kendisine tercih hakkı sorulan davacı, süre içinde cevap vermez ve seçim hakkını kullanmaz ise, davayı takipsiz bırakmak isteği varsayılarak dosya işlemden kaldırılır.” (YILMAZ, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Genişletilmiş 4. Baskı, C: 2, Ankara, 2021, s. 2870)

“… dava konusu devredildiğinde ve bu dava dosyasından anlaşıldığında mahkeme bunu görmezlikten gelemez. Mahkeme davacıya hangi seçimlik hakkını kullandığını sormalı, ona göre hareket etmelidir. Kanun’da açıkça belirtilmese de, hâkim gerekirse davacıya kısa ve makul bir süre vermelidir. Davacı seçim hakkını kullanmazsa yukarıda da belirtildiği üzere, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmelidir. (ÖZEKES, Muhammet, Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, C: II, İstanbul, 2017, s. 1565, 1566)