DAVACININ İDDİASI İLE DAVACININ TANIĞININ BEYANI BİRBİRİYLE ÇELİŞTİĞİ İÇİN TANIK BEYANI HÜKME ESAS ALINAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-2720
KARAR NO   : 2021/364

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara Batı 3. Aile Mahkemesi
TARİHİ                         : 15/07/2016
NUMARASI                 : 2016/577 - 2016/590
DAVACI                       : Ü.D. vekili Av. M.A.
DAVALI                       : E.G.D. vekili Av. S.O.G.

1. Taraflar arasındaki "boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili 17.05.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 26.04.2002 tarihinde evlendiklerini, davalı eşin evliliğin gereği olan çocuk yapmayı ileri tarihlere ertelediğini, fiziksel ve bedensel olarak kendisine gerekli özeni göstermediğini, sosyal bir hayat tarzı benimsemediğini, eşini kendisinden uzaklaştırdığını, tarafların hiçbir ortak noktalarının bulunmadığını, müvekkiline ve ailesine saygısız davrandığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, tüm bu nedenlerle müvekkilinin ocak ayında evden ayrılarak kendi anne ve babasının yanında yaşamak zorunda kaldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 23.08.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin hamile kaldığını ancak bebeğin anne karnında öldüğünü, eşini çok sevdiğini, her anında ona destek olduğunu, tarafların sosyal yaşamlarının bulunduğunu, arkadaşlarıyla vakit geçirdiklerini, tatile gittiklerini, ancak davacı tarafın ailesinin müvekkiline kötü davrandığını, davacının da bu duruma sessiz kaldığını ileri sürerek öncelikle davanın reddine, boşanmaya karar verilmesi hâlinde ise müvekkili yararına 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 16.12.2014 tarihli ve 2013/361 E., 2014/964 K. sayılı kararı ile; kadın eşin, davacının babasına bir kaç defa "bu evlilikten pişmanım" demesi şeklinde gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarıyla boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu kabul edilerek tarafların boşanmalarına, manevi tazminat şartlarının oluşmaması nedeniyle bu istemin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.03.2016 tarihli ve 2015/13807 E., 2016/4615 K. sayılı kararı ile;

“… Hüküm davalı kadın tarafından tamamına yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Mahkemece davalı kadının bir kaç kez "bu evlilikten pişmanım" demek suretiyle kusurlu olduğundan bahisle davacı erkeğin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; davacı tanığı Şenel D. beyanında davalı kadının evden ayrılırken kendisini arayarak bu evlilikten pişman olduğunu söylediğini, yine daha öncede kendisine bu sözleri söylediğini belirtmiş ise de; davacı erkek dava dilekçesinde, evden kendisinin ayrıldığını belirttiğinden, tanığın beyanları davacı erkeğin beyanları ile çelişmektedir. Bu nedenle çelişkili tanık beyanları inandırıcı olmayıp, hükme esas alınamaz.

Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 15.07.2016 tarihli ve 2016/577 E., 2016/590 K. sayılı kararı ile bozma öncesi yapılan yargılamanın son celsesinde alınan tarafların ortak beyanlarından aralarında boşanma davası öncesinde oluşan başkaca bir ayrılığın bulunmadığı, tanık Şenel D.’in beyanından gelininin son günlere kadar sürekli olarak bu evlilikten pişmanım dediği ve çocuk istemediği hususunun anlaşıldığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş oldukları, akrabalık veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, tanık beyanıyla kadın eşin bu evliliği istemediği, bu nedenle de çocuk sahibi olmak istemediğinin sübuta erdiği, erkek eşin sürekli olarak kendisini istemediğini söyleyen eşi ile aynı evde yaşamayı tatil ederek boşanma iradesini ortaya koyması şeklinde gerçekleşen eylemin ise birlikte yaşamaktan kaçınma olarak değerlendirilemeyeceği, hükme esas alınan tanık beyanının sonuç ve esası değiştirecek mahiyette bir çelişki taşımadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen ilk uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilemediği, buradan varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda belirtilen madde hükmü, boşanma sebeplerinin somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması hâlinde evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

14. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'ileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli ve 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

16. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.

17. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.

18. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadın eşin birkaç defa “bu evlilikten pişmanım” demek suretiyle tam kusurlu olduğu kabul edilerek boşanma davasının kabulüne karar verildiği, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece çelişkili tanık beyanlarının hükme esas alınamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

19. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, davalı eşin çocuk yapmadığını, fiziksel olarak kendine gerekli özeni göstermediğini, sosyal bir hayat tarzı benimsemediğini, saygısız davrandığını ve birlik görevlerini yerine getirmediğini bu sebeplerle ortak konuttan ayrılmak zorunda kaldığını iddia ettiği, bu iddialara karşılık; davalının da tüm iddiaları inkâr ettiği, sunmuş olduğu delil dilekçesine ekli hastane kayıtları ile evlilik birliği içerisinde hamile kaldığı ancak kanama nedeni ile kürtajla hamileliğin sonlandırıldığı, ekli fotoğraflar ile de tarafların gerek arkadaşlarıyla gerekse bireysel olarak sosyal ortamlara katıldıklarını ve birlikte vakit geçirdiklerini kanıtlayarak davacının bu yöne ilişkin iddialarını çürüttüğü anlaşılmaktadır.

20. Tüm açıklamaların ışığı altında; yerel mahkemece, davacı tanığı Şenel D.’in “davalının kendisini telefonla aradığını ve bu evlilikten pişmanım diyerek evden ayrıldığını” şeklindeki beyanının hükme esas alınarak tarafların boşanmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır. Oysa ki Özel Daire bozma kararında da belirtildiği şekilde; davacının, dava dilekçesinde evden kendisinin ayrıldığını beyan etmesi karşısında, tanık Şenel D.’in davalı kadının evden ayrılırken kendisini arayarak bu evlilikten pişman olduğunu söylediği, bu hâliyle davacı iddiası ile davacı tanık beyanı birbiriyle çeliştiği gibi, ayrıca bu beyanın soyut, iddia edilen olayların anlatımına uymayan ve bu nedenle inandırıcılıktan uzak olduğu anlaşılmaktadır. Hükme esas alınamayacağı belirlenen bu eylem dışında, davalı kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın varlığı ispatlanamamıştır.

21. Hâl böyleyken yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken kadın eşin tam kusurlu olduğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak erkeğin davasının kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

22. O hâlde, yukarıda yazılı bu genişletilmiş gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.