DAVADA DAYANILAN HUKUKİ SEBEPLERİN DAVACI TARAFINDAN DAVA DİLEKÇESİNDE GÖSTERİLMESİ YASAL BİR ZORUNLULUKTUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/2364
KARAR NO    : 2021/6407

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda ilk derece mahkemesince, davanın usulden reddine dair verilen kararın davacı tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi Melek Konuk’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan annesi Nimet G.’nün 25.02.2015 tarihinde kanser nedeniyle öldüğünü, ileri yaşı ve kullandığı kanser ilaçları nedeniyle mirasbırakanın hayatının son dönemlerinde şuurunun yerinde olmadığını, mirasbırakanın dava konusu 2950 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki payının, mirasbırakan tarafından davalı oğlu İlker’e verilen 11.12.2014 tarihli vekaletnameye istinaden 19.12.2014 tarihinde davalı İlker’in bacanağı olan davalı İsmail’e bedelsiz şekilde satış yoluyla temlik edildiğini, mirasbırakanın temyiz kudreti bulunmayan dönemde verdiği vekaletnamenin ve buna dayalı olarak yapılan satış işleminin geçersiz olduğunu, satış bedeli ödenmediğini, davalıların kendisinden mal kaçırmak için birlikte hareket ettiklerini ileri sürerek dava konusu 2950 ada 3 parsel sayılı taşınmazda davalı adına kayıtlı olan 106460/4320000 payın tapu kaydının iptali ile ve buna tekabül eden daireye ilişkin hak temlikinin iptali ile miras payı oranında adına arsa payı tescilini ve fiilen mevcut daire üzerindeki hak sahipliğinin miras payı oranında tespitini, olmazsa davalı adına kayıtlı 106460/4320000 payın ve bu paya tekabül eden dairenin dava tarihindeki değerinin tespit edilerek ½ miras payına karşılık şimdilik 10.000 TL’nin faiziyle birlikte davalı İlker’den tahsilini istemiş; cevaba cevap dilekçesinde; muris muvazaasına dayalı olarak miras payı oranında eldeki davayı açtığını, temlikin bedelsiz olup davalıların yakınlığı gözetildiğinde kendisinden mal kaçırmak için davalıların birlikte hareket ettiklerini, görünürdeki satış işleminin kendisinden mal kaçırmayı amaçlayan muvazaalı bir işlem olduğunu, mirasbırakanın temyiz kudretinin yerinde olmadığını belirterek davanın kabulünü istemiş; ön inceleme duruşmasında; davanın muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescile ilişkin olduğunu beyan etmiş; davacı vekili 12/06/2018 tarihli duruşmada, temyiz kudretine ilişkin iddiadan vazgeçtiklerini, muvazaa iddiası uyarınca öncelikle tapu iptal tescile, olmazsa tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalı İlker, kanser hastası olan mirasbırakana baktığını, bunun için bir dönem çalışamadığını, borç bularak tedavi masraflarını karşıladığını, mirasbırakanın dava konusu taşınmazın satışı konusunda kendisine vekalet verdiğini, ancak taşınmaz arsa paylı olduğu için alıcı bulmakta zorlandığını, sürekli borç aldıkları davalı İsmail’e satma kararı aldıklarını, mirasbırakanın borçlu olarak ölmek istemediği için taşınmazı sattığını, davacının ise mirasbırakanla ilgilenmediğini, satış bedelinin bakım ve tedavi giderleri için kullanıldığını, davalı İsmail’den yaklaşık 65.000 TL borç alındığını ve satış bedelinin bir kısmının borca mahsup edildiğini, kalan kısmının ise alacaklılara ödendiğini, mirasbırakanın başkaca dairesi de olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı İsmail, eşi ile davalı İlker’in eşinin kardeş olduklarını, mirasbırakanın hastane masrafları için yaklaşık 65-70 bin TL arasında para verdiğini, mirasbırakanın taşınmazı satmak istediğini ancak alıcı bulunamayınca kendisinin satın aldığını, borcun düşülmesinden sonra yaklaşık 65.000 TL’yi de mirasbırakana verdiğini, bu para ile de hastane masrafları ve borçların ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk derece mahkemesince, davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olup, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının miras payı oranında iptal tescile dair verilen kararın davalı İsmail tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davanın ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı pay oranında iptal tescil, olmazsa bedelin davalı vekil İlker’den tahsili isteğine ilişkin olup, pay oranında 3. kişiye karşı iptal tescil isteğiyle açılan davanın dinlenilebilir olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; gönderme kararı üzerine ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı pay oranında iptal tescil, olmazsa bedelin davalı İlker’den tahsiline ilişkin olup, 3. kişiye karşı pay oranında iptal tescil isteğiyle açılan davanın dinlenilebilir olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine dair verilen kararın davacı tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, her ne kadar ehliyetsizlik iddiasından vazgeçilmiş ise de, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından 3. kişiye karşı pay oranında iptal tescil isteğiyle açılan davanın dinlenilebilir olmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1950 doğumlu mirasbırakan Nimet G.’nün 25.02.2015 tarihinde ölümü üzerine davacı kızı Ayla ile davalı oğlu İlker’in mirasçı kaldıkları, başkaca mirasçısı bulunmadığı, dava konusu 2950 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 106460/ 43200000 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken mirasbırakana vekaleten davalı oğlu İlker tarafından 19.12.2014 tarihinde davalı İsmail T.’a satış yoluyla temlik edildiği, davacının aşamada ehliyetsizlik iddiasından vazgeçtiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür (6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 119/1-e). Aynı Kanunun 25. 26. ve 31. maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere Hâkim kanunda gösterilen istisnalar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.

Öte yandan, hâkim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HMK'nin 33. maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.

Bununla birlikte; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 119/1-g maddesine göre, davada dayanılan hukuki sebeplerin davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilmesi yasal bir zorunluluktur.

Somut olaya gelince; davacı başından beri dayandığı hukuki sebebi muris muvazaası olarak bildirmiş, ilk derece mahkemesince de bu şekilde benimsenerek dava sonuçlandırılmış ve bu husus davacı tarafından istinaf sebebi yapılmadığından anılan husus kesinlik kazanmıştır.

O halde, davacı tarafından ve ilk derece mahkemesinin kaldırılan ilk kararında benimsenen muris muvazaası hukuki nitelendirmesi esas alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, davacının dayanmadığı hukuki sebep esas alınarak yazılı şekilde sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi, davacının işin esasına yönelik iddialarının ve ortaya koyduğu maddi vakıaların, davanın ispatı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken, bunun hukuki nitelendirmede esas alınması da doğru olmamıştır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanununun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen somut olgu ve ilkeler çerçevesinde inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacının değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.11.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

Başkan         Üye                 Üye                Üye               Üye
H. KAYA        M. ÖZCAN      R. ÜLGER     T. T. GENÇ    F. DEMİR

İÇTİHAT YORUMU :
HMK m. 119 hükmü düzenlenmesine göre, dava dilekçesinde dayanılan hukukî sebeplerin gösterilmesi konusunda yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu konudaki açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları - Somutlaştırma Yükü, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara, 2021, s. 191-208.