DAVADA TARAF OLMAYAN KİMSELERİN İMZA İNCELEMESİ HMK 211/1-b HÜKMÜ GEREĞİNCE YAPILIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Ağu
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-37
KARAR NO   : 2021/512

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                : 
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 11/06/2015
NUMARASI                  : 2015/521 - 2015/496
DAVACI                        : S.T.Ç. vekili Av. M.S.
DAVALI                        : T.G. Bankası A.Ş. vekili Av. N.Ş.G.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir (kapatılan) 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı şirketin borcuna karşılık keşide ederek müvekkiline verdiği 63.514 ve 63.515 seri numaralı iki adet çekin ibrazında karşılıksız çıktığını, davalı Bankanın yasal olarak sorumlu olduğu miktarı ödemediğini ileri sürerek davalı Banka’nın ödemekle yükümlü olduğu bedelin gecikme cezası ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Banka vekili cevap dilekçesinde; keşidecinin müvekkili nezdindeki imzaları ile çekler üzerindeki imzaların birbirini tutmadığını, bu hususun çeklerin arkasına düşülen şerh ile belirtildiğini, bu durumda yasal olarak ödeme yapmamalarının yasal zorunluluk olduğunu, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir (Kapatılan) 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.07.2014 tarihli ve 2013/390 E., 2014/255 K. sayılı kararı ile; dosya arasına alınan bilirkişi raporuna göre bankanın ödemekle yükümlü olduğu karşılıkların istenmesine esas olan iki adet T.G. Bankası İzmir Toptancılar Çarşısı Şubesine ait 063.514 ve 063.515 numaralı çeklerdeki keşideci şirket imzasının toplanan imza örneklerine göre keşideciye ait olduğunun tespit edilemediği, davalı Bankanın bu sebeple ödeme yapmamakta haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2014/16347 E. 2015/1577 K. sayılı kararı ile; “... Dava, karşılığı bulunmayan çekler nedeniyle davalı Bankanın yasal olarak sorumlu olduğu miktarın tahsili istemine ilişkin olup mahkemece, çeklerdeki imzanın keşideciye ait olduğunun tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de dava konusu çeklerdeki imzaların sahte olduğu davalı tarafından ileri sürüldüğüne göre bu hususun ispatının davalı yanda olduğu nazara alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken ispat külfeti davacıya yüklenerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.06.2015 tarihli ve 2015/521 E., 2015/496 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, dosyada deliller toplanıp çeklerdeki imzalara dair bilirkişi raporu alınarak sonucu itibariyle karar verildiğinden ispat yükünün kimde olduğu hususunun, bilirkişi masraflarının hangi tarafa ait olacağına ilişkin değerlendirme dışında öneminin bulunmadığı, çeklerin davacı elinde olması nedeniyle davalı Bankanın imzayı kimin attığını bilemeyeceği, davalının elindeki imza örnekleriyle yapmış olduğu imza incelemesinin yargılama usulüne uygun olduğu, dosya kapsamı itibariyle araştırılacak başkaca hususun kalmadığı gerekçesiyle direnme karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Banka tarafından, dava konusu çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğine ilişkin olarak ileri sürülen savunma karşısında, çeklerdeki imzaların keşideci eli ürünü olup olmadığının açık bir biçimde tespit edilememesi sonucu anılan imzaların sahteliğini ispat külfetinin davalı Bankada olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

13. Kıymetli evrak niteliğinden dolayı çekin ödenmek üzere belirli bir yerde ve belirli bir süre içerisinde muhataba ibraz edilmesi zorunludur. Bu hususta dava tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 796 ve devamındaki maddelerinde çekin ibraz süreleri ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, usulüne uygun olarak süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz edilen çekin 6102 sayılı TTK’nın 795/2 ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nun (5941 sayılı ÇK) 3. maddesinde düzenlenen emredici hükümler uyarınca muhatap banka tarafından ödenmesi gerekmektedir. Çekin karşılığının bulunması durumunda muhatap banka tarafından çek bedeli, çekin karşılığının kısmen yahut tamamen bulunmaması hâlinde ise her bir çek yaprağı için 5941 sayılı ÇK’nın 3/3. maddesi çerçevesinde belirlenen tutarlar ödenir.

14. Ödeme için ibraz edilen çek üzerinde muhatap banka tarafından bir kısım incelemelerin de yapılması zorunludur. Bu anlamda çekin yasal unsurları haiz gerçek bir çek olup olmadığı, süresinde ibraz edilip edilmediği, ibraz edenin meşru hamil olup olmadığı, emre yazılı çeklerde ciro zincirinin muntazam olup olmadığı, keşideciye atfen atılan imzanın keşideci yahut temsilcisine ait olup olmadığı, çekte ayrıca bir tahrifatın bulunup bulunmadığı ve başkaca bir ödeme engeli bulunup bulunmadığı hususlarında inceleme yükümlüğü altında olan muhatap bankanın, gerekli özeni göstererek ödemeye engel bir hususu tespiti hâlinde ödeme yapmaktan kaçınması gerekmektedir. Aksi durumda yapılan ödemeyi keşideciden talep edemeyecektir.

15. Burada uyuşmazlık konusu ile ilgisi nedeniyle çek ödemelerinde muhatap bankaların sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanması önem arz etmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun (5411 sayılı BK) 6/1. maddesinde; bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış ve anılan Kanun’un 60/1. maddesinde; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun’un 63. maddesi gereğince halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır.

16. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, A.: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 115/3. ve 116/3. maddeleri gereğince, özel kanun ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluklarını kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.

17. Bu aşamada birer güven kurumu olan bankaların, çekin ibrazı sırasında incelemekle yükümlü oldukları bir hususta kusursuz sorumluluklarını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi üzerinde durulması gerekmektedir.

18. Anılan madde “Sahte veya tahrif edilmiş bir çeki ödemiş olmasından doğan zarar muhataba ait olur; meğerki, senette düzenleyen olarak gösterilen kişiye, kendisine verilen çek defterini iyi saklamamış olması gibi bir kusurun yüklenmesi mümkün olsun” hükmünü haiz olup bu kapsamda muhatap banka, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın gerçek hesap sahibine veya yetkili temsilcisine ait olup olmadığını inceleyerek çekte herhangi bir tahrifatın yapılıp yapılmadığını da kontrol edecektir. Aksi takdirde anılan madde, sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın, muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup olmadığı, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığı gibi hususlar yasal unsurlar arasında sayılmamıştır. Buna göre 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi ile öngörülen sorumluluk muhatap banka açısından kusursuz ve kanundan doğan bir sorumluluk olup ancak keşidecinin kusurunun ağırlığı oranında muhatap bankanın sorumluluktan kurtulacağı öngörülmektedir. Keşideci ile muhatap arasındaki ilişkiye yönelik olan anılan Kanun maddesinin temel amacı; ödeme aşamasında, çeki inceleme ve muhtemel sahtelik veya tahrifatları belirleme imkânına sahip tek kişi olan muhatap banka karşısında çek keşide eden kişilerin korunmasıdır. Hemen belirtilmesi gerekir ki; çekin ödenmek üzere, muhatap bankanın çekle işleyen hesabının bulunduğu şubesinden başka bir şubesine ibraz edilmiş olması da muhatabın 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesinde öngörülen özen ve inceleme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır. Aynı durum çekin takas odasına ibrazı olasılığında da geçerlidir. Dolayısıyla sahte veya tahrif edilmiş çekin takas odasına ibraz edilmesi de muhatabın anılan maddeden kaynaklanan sorumluluğunu bertaraf etmeyecektir.

19. Uyuşmazlığın çözümünde değinilmesi gereken diğer bir husus ise, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın sahteliğini ispat yükünün hangi tarafa ait olduğu hususudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesi ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmünü haizdir. Anılan hükümlerde ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hâllerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir.

20. Bu kapsamda bir senette yer alan yazının veya imzanın inkâr edilmesi durumunda, HMK’nın 208. maddesinin 1. ve 3. fıkrası anlamında bir “sahtelik iddiası” söz konusu olur. HMK’nın 208. maddesine ilişkin gerekçede bu husus “Maddenin kenar başlığında ‘Yazı veya imza inkârı’ ibaresi birlikte kullanılmıştır. Her iki husus uygulamada sahtelik iddiası olarak adlandırılan durumu ifade etmektedir” şeklinde belirtilmiştir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1792). Öte yandan, bir senetteki imzanın inkâr edilmesi hâlinde, mahkemenin imzanın sahte olup olmadığı konusunda araştırma yapması gerekir. Bu araştırma ve incelemenin usulü ise HMK’nın 211. maddesinde; “ (1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” şeklindeki hükümle gösterilmiştir. Ancak burada, davada taraf olmayan kimselerin isticvabı mümkün olmamakla, bu kimselerin imzalarına dair yapılacak olan incelemede, aynı maddenin (a) bendi uygulama alanı bulamayacağından yine aynı maddenin (b) bendinde belirtilen esaslara göre bir inceleme yapılacaktır. Buna göre, sahtecilik hususunda kesin bir kanaat oluşması için, mevcutsa, ilgili kişiye ait mukayeseye elverişli yazı ve imzalar temin edilip sahtelik iddiasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Bilirkişi, mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak bir inceleme yapar ve mahkemece sahtelik iddiası bakımından bu inceleme doğrultusunda bir karar verilir.

21. Uyuşmazlık kapsamında değinilmesi gereken son husus ise çeke karşı ileri sürülebilen mutlak def’iler olup bu def’iler, hamil olan herkese karşı ileri sürülebilir. Çekin hükümsüzlüğünü gerektiren def’iler çek ve eklentilerinden anlaşılsın anlaşılmasın bütün ya da bir kısım sorunları bakımından hükümsüz sayılmasını gerektiren def’ilerdir. Bu def’ilerin bir kısmı mutlak, bir kısmı nispi def’i niteliğindedir. Hangisinin mutlak, hangisinin nispi def’i sayılacağı, “görünüşe itimat (güven)”, “iyi niyet” ilkesiyle, “kambiyo senetlerine ilişkin işlemlerdeki emniyetin korunması” ilkelerinden hangisine öncelik tanınacağı sorunuyla ilgilidir. Kanunda öngörülüp açık bir hükümle düzenlenen bu durumların dışında gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekârlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “çekte zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “çekin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. def'iler çekin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile (iyi niyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda muhatap bankanın hamile/alacaklıya karşı çek üzerinde sahtelik/tahrifat iddiası, mutlak def’i niteliğinde olduğundan, bu tür iddiadan kaynaklanan uyuşmazlık mahkemece, sahtelik incelemesine dair yukarıda yapılan açıklamalarda belirlenen esaslar göz önüne alınarak çözüme kavuşturulması gerekir.

22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından ödenmek üzere ibraz edilen dava konusu iki adet çek üzerinde davalı Banka tarafından yapılan inceleme sonrasında çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların keşideci eli ürünü olmadığı iddiasıyla, davacıya 5941 sayılı ÇK’nın 3. maddesi anlamında yasal sorumluluk miktarı da dâhil olmak üzere herhangi bir ödemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

23. Dosya kapsamında yapılan incelemede, çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların keşideci eli ürünü olup olmadığının tespiti için alınan bilirkişi raporunda; mukayeseye esas olarak alınan keşideci imzalarını içeren evrakın, 27.09.2011 tarihli Çek Taahhütnamesi ile ekindeki Çek Beyannamesi, 20.02.2008 tarihli Bankacılık Hizmet Sözleşmesi fotokopisi, Sermaye İşlemleri Risk Bildirim Formu fotokopisi, 12.10.2010 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi fotokopisi ve İzmir 5. Noterliğinin 05.04.2007 tarihli ve 5335 yevmiye numaralı imza sirküsü fotokopisinden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Anılan evraktaki imzalar esas alınarak yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 02.06.2014 tarihli raporda ise; dava konusu çekler üzerindeki keşideciye atfen atılan imzaların kısmî olarak benzerlik göstermesine karşın farklılıkların da mevcut olduğu, mukayese imzaların iki farklı türde oluşturulmaları, yetersiz oluşları ve bazılarının da fotokopi olmaları nedeniyle keşideci eli ürünü olup olmadığına dair kesin bir kanaatin belirtilemeyeceği, ancak keşidecinin çek tanzim tarihine yakın tarihte atmış olduğu samimi mukayese imzalarını içeren belgelerin (önceden ödenen sorunsuz çekler, imza sirküleri, beyanname, banka işlemleri vb.) temin edilmesi durumunda olumlu ya da olumsuz bir beyanda bulunulabileceği belirtilmiştir.

24. 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi kapsamında yapılacak incelemede, kusursuz sorumluluğa sahip olan davalı Banka, dava konusu çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların keşideci eli ürünü olmadığının belirlenmesi hâlinde çek hamiline herhangi bir ödeme yapmakla yükümlü olmayacaktır. Buradan hareketle TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190/1. maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu olayda, çekteki keşideciye atfen atılan imzaların sahte olduğuna ilişkin muhatap banka tarafından ileri sürülen iddianın ispatı, uyuşmazlığın niteliği itibariyle davalı Bankanın lehine bir durum ortaya çıkaracaktır. Başka bir anlatımla muhatap bankanın, ileri sürdüğü sahtelik iddiasının ispatı hâlinde, 5941 sayılı ÇK’nın 3/3. maddesinde belirtilen yasal sorumluluk miktarı da dâhil olmak üzere hamile ödeme yükümlülüğü ortadan kalkacaktır. Bu kapsamda çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğine ilişkin iddianın ispatı sonrasında ortaya çıkan hukuki neticeden, muhatap davalı Banka lehine bir hak ortaya çıkacağından bu hususta ispat külfeti, yukarıda anılan yasal düzenlemeler kapsamında davalı Bankaya ait olacaktır. Netice itibariyle TMK’nın 6. maddesi ve HMK’nın 190/1. maddesi gereğince, uyuşmazlık konusu olayda dava konusu çeklere dair ödeme yapmama hakkının varlığının dayanağı olan sahtelik iddiasının davalı Banka tarafından ispatı gerekmektedir.

25. Öte yandan dosya arasına alınan bilirkişi raporunda; uyuşmazlık konusu çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların keşideci eli ürünü olup olmadıkları hususunda somut bir belirleme yapılamamış, söz konusu eksikliğin nedeni olarak mukayeseye esas alınacak nitelikte keşideci imzasını içeren evrakın eksikliğine işaret edilmiştir. Bu hâliyle dosyadaki bilirkişi raporunun hükme esas alınacak nitelikten yoksun olduğu anlaşılmakla birlikte bu husus, anılan raporda dahi detaylı olarak belirtilmiştir.

26. Bu itibarla, dava konusu çeklerdeki imzaların keşideciye ait olduğunu ispat yükü davacı tarafa yüklenerek, eksik inceleme sonucu hükme esas oluşturacak niteliği yoksun bilirkişi raporu nazara alınıp, dava konusu çeklerdeki imzaların keşideci eli ürünü olduğunun tespit edilemediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi, eldeki uyuşmazlığa ilişkin ispat külfetine ve sahtelik incelemesine dair yukarıda detaylı olarak belirtilen tüm kanunî düzenlemelere ve ilkelere aykırılık teşkil etmektedir.

27. Neticeten, iddia, savunma, taraflarca sunulan deliller ve tüm dosya kapsamı itibariyle dava konusu çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğine ilişkin uyuşmazlıkta ispat külfetinin, TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190/1. maddesi uyarınca davalı Bankada olduğu nazara alınarak, HMK’nın 211/1-b maddesi çerçevesinde bilirkişi raporunda işaret edilen keşidecinin çek tanzim tarihine yakın tarihli, değişik amaçlarla atmış olduğu samimi mukayese imzalarını içeren belge asılları ve davalı tarafından fotokopi olarak sunulan evrakın keşidecinin ıslak imzalarını havi asıllarının teminiyle yapılacak bilirkişi incelemesi sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda davacının, davalı Bankanın ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle zarara uğradığını ileri sürüp haksız fiil hükümlerine dayalı olarak (TBK m. 49, 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 41) alacak talebinde bulunduğu, süresinde ibraz edilen çeklerin ödenmediği takdirde muhatap davalı Bankanın haksız fiil hükümlerine göre sorumlu olacağından zarar ve kusurun ispatının davacı üzerinde olduğu, bu nedenle çeklerdeki keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğini ispat külfetinin davacı üzerinde bulunduğu, ancak dosyadaki bilirkişi raporunun hükme esas alınacak niteliği haiz olmadığı, imza incelemesine esas belge asıllarının teminiyle HMK’nın 211. maddesi hükümlerine göre denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği, direnme kararının bu farklı gerekçeyle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

29. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.04.2021 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davacı, dava dışı şirketin borcuna karşılık keşide ederek verdiği iki adet çekin ibrazında karşılıksız çıktığını, davalı Banka’nın yasal olarak sorumlu olduğu miktarı ödemediğini ileri sürerek, davalı bankanın ödemekle yükümlü olduğu bedelin gecikme cezası ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, keşidecinin banka nezdindeki imzaları ile çekler üzerindeki imzaların birbirini tutmadığını, bu hususun çeklerin arkasına düşülen şerh ile belirtildiğini, bu nedenle yasal olarak ödeme yapmamalarının kanuni zorunluluk olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporuna göre iki adet çekteki imzanın toplanan imza örneklerine göre keşideciye ait olduğunun tespit edilemediği davalı bankanın bu sebeple ödeme yapmamakta haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün davacı tarafından temyizi üzerine Dairece, dava konusu çeklerdeki imzaların sahte olduğu davalı tarafından ileri sürüldüğüne göre, bu hususun ispatının davalı yanda olduğu nazara alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat külfeti, davacıya yüklenerek hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararının yerinde olmadığı belirtilerek direnilmiştir.

Uyuşmazlık, davalı tarafından dava konusu çeklerden keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğine ilişkin olarak ileri sürülen savunma karşısında çeklerdeki imzaların keşideci eli ürünü olup olmadığının açık bir biçimde tespit edilememesi sonucu atılan imzaların sahteliğinin ispat külfetinin davalıda olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Çek sözleşmesine göre, muhatabın asli yükümlülüğü, çeki karşılığı nispetinde ödemektir. Muhatap banka süresi içerisinde ibraz edilen ve karşılığı bulunan çeki ödemek zorundadır. Bu sorumluluğu meşru hamil tarafından süresi içerisinde ibraz edilen ve unsurları eksiz olan çek için geçerlidir.

Çek vasfında olmayan veya meşru hamil tarafından ibraz edilmeyen çekten dolayı banka ödeme yapmış ise düzenleyenin zararına katlanacaktır. Banka, çeki ibraz eden kişinin meşru hamil olduğunu tespit etmekle yükümlüdür. Banka senet metninden ve senedin hükümsüzlüğüne ilişkin defileri çeki ibraz eden hamile ileri sürmeyip çek bedelini ödediği takdirde sorumluluğu doğar. Bu nedenle çekin unsurlarının eksiksiz olup olmadığını, çekin sahte ve tahrif edilmiş olup olmadığını, süresinde ibraz edilip edilmediğini araştırmak zorundadır. Sahte veya tahrif edilmiş bir çeki hamiline ödemiş olmasından doğan zarar muhatap bankaya ait olur. Bu nedenle keşidecinin zararının ödemek durumundadır. Bankanın TTK 724. maddesinden kaynaklanan bu sorumluluğu kanundan doğan kusursuz sorumluluk hâlidir. Muhatap banka, bu sorumluluktan sadece sahte ve tahrif edilmiş çeki ödemiş olmasından dolayı, keşidecinin bu kusurun isnadının mümkün olduğu hâllerde, keşidecinin bu kusuru oranında kurtulur. Keşidecinin kusurlu olduğunu ispat edemediği ölçüde, kendisi kusursuz olsa dahi, keşidecinin zararının karşılamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, bankanın ödeme yükümlülüğünü, haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmemesi keşideciye karşı kusursuz sorumludur. Somut olayımızda ise; davacı, muhatap bankanın ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini bu nedenle zarara uğradığını ileri sürerek, bu davayı açtığına göre haksız fiil hükümlerine (BK. 41. madde, TBK 49. madde) dayalı olarak alacağını talep ettiğinin kabulü gerekir. Süresi içerisinde ibraz edilen ve hesapta karşılığı bulunan çek ödenmediği taktirde muhatap haksız fiil nedeni ile sorumlu olacağından zararın ve kusurun ispatı da davacı üzerindedir (Çekte muhatap Bankanın Hukuki Sorumluluğu Abdullah Atilla Bengü Gazi Ünv. Tez. Bkz. Yargıtay Kararları Işığında Çekte Muhatap Bankanın Hukuki Sorumluluğu Yüksek Lisans Tezi Bkz.).

Bu nedenlerle çeklerdeki imzaların sahteliğini ispat külfetinin davalıda olduğuna yönelik sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

Ne var ki, mahkemece dosya içeriğindeki 2.6.2014 tarihli Bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuş ise de, bilirkişi raporuna itibar edilemez. Bilirkişinin mukayese esas aldığı 12.10.2010 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile 05.04.2007 tarihli İzmir 5. Noterliği'nce düzenlenmiş sirküler fotokopi olup, fotokopi belgelere imza incelemesinde itibar edilemez ve bu rapora itibar edilerek hüküm kurulamaz. Bu nedenle imza incelemesine esas alınan belgelerin asılları temin edilerek, HMK 211. madde hükümlerine göre bilirkişi yada bilirkişi kurulundan Yargıtay denetimine uygun elverişli rapor alınarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu değişik gerekçelerle mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun çeklerdeki imzaların sahteliğini ispat külfetinin davalıda olduğuna yönelik görüşüne katılamıyorum.

Nurten ABACI UTKU
Üye