DAVALI BEYANINDA ANCAK DİYEREK DAVAYI KABUL ETMİŞSE DE KOŞULA BAĞLANMIŞ BU KABULLE DAVA KABUL NEDENİYLE SONA ERMEMİŞTİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Ara
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/1-464
KARAR NO   : 2022/1234

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 06/11/2019
NUMARASI                 : 2019/180 - 2019/387
DAVACI                       : Ç.Ş.
DAVALILAR                : 1- S.Y. vekili Av. D.B.
                                      2- H.S. vekilleri Av. K. D., Av. G.T.
                                      3- U.Y.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacının temyiz istemi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 16.06.2015 tarihli dava dilekçesinde; eşinin ölümü üzerine geride kendisi ile eşinin ilk evliliğinden olan çocukları Ömer Ş. ve İbrahim Ş.’in mirasçı olarak kaldığını, dava konusu 118 ada 35 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payının kendi adına kayıtlı olduğunu, 1/2 payın ise tüm mirasçılara eşinden intikal ettiğini, ancak diğer mirasçılar ile anlaşamadığını, bu arada Sezai Y. isimli kişi ile tanıştığını, bekâr olduğunu söyleyen bu kişi ile evlenmek amacıyla arkadaşlık kurduğunu ve oturduğu evle ilgili olarak sorun yaşadığını, diğer mirasçıların kendisini evden çıkarmak istediklerini ona anlattığını, Sezai Y.’ın da evlenmek istediğini, kendisini hiç yalnız bırakmayacağını, ev meselesinde de diğer mirasçıların paylarını satın alması için yardım edeceğini söyleyerek güven ortamı yarattığını, bankadan kredi çekmesini istemesi nedeniyle Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden kredi çekip Sezai Y.’a verdiğini, mirasçıların evi kendisine devretmeye yanaşmadıklarını, Sezai Y.’ın da “Evin tamamını ben alayım. Sen de hisselerini bana devret. Sonrasında sana geri devredeyim” dediğini, bunun üzerine mirasçılar Ömer Ş., İbrahim Ş. ve kendisinin hisselerini Sezai Y.’a satış suretiyle devrettiklerini, Sezai Y.’ın aldığı para ile Ömer Ş. ve İbrahim Ş.’e paylarının karşılığını ödemesine rağmen evi kendisine devretmediğini ve satışa çıkardığını, davalı Hande S.’un evi görmek için geldiğini, bu sırada evin gerçek sahibi olduğunu ve Sezai Y.’ın kendisini kandırdığını ona anlattığını, Hande S.’un isteği üzerine tapuya da gittiğini, evi satın alan davalının İstanbul’da yaşadığını ve kendisinin bu evde oturmasına müsaade ettiğini, ancak devirden sonradan Sezai Y.’ın taşınmazı önce oğlu Uğur Y.’a devrettiğini, ondan aldığı vekâletname ile Hande S.’a sattığını öğrendiğini, okuma-yazma bilmemesinden faydalanan Sezai Y.’ın kendisini dolandırdığını, evini kaybettiği gibi kredi borcu ile de karşı karşıya kaldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde ise taşınmazın bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı Sezai Y. cevap dilekçesinde; iddiaların tümüyle gerçek dışı olduğunu, taşınmazın satışı için internet ilanını gördüğünde davacı ile tanıştığını, uzun yıllar tır şoförlüğü yaptığını ve yatırım amacıyla evi satın almak istediğini, davacının kendisine tek malik olmadığını, başka mirasçıların da olduğunu söylediğini, kendisinin öncelikle davacıya ait yarı hisseyi 50.000 TL karşılığında satın aldığını, bu paranın yaklaşık 17.000-18.000 TL’lik kısmını banka kanalı ile ödediğini, ilgili dekontun Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden temin edilebileceğini, daha sonra diğer mirasçılarla görüştüğünü, evi toplamda 95.000 TL bedelle satın aldığını, tapu müdürlüğünde davacı da dahil olmak üzere tüm mirasçılara 15.000’er TL ödediğini, ancak mevcut parasının yeterli olmadığını ve evi almak için oğlu Ümit Y.'tan kredi çekmesini istediğini, Ümit Y.'ın Soma Ziraat Bankası Şubesinden 30.000 TL kredi çekip verdiğini, kredinin ödenmesi hususunda tereddüt yaşanınca taşınmazı diğer oğlu Uğur Y.’a devrettiğini, davacının evde kiracı olarak kalmak istemesi nedeniyle aralarında kira sözleşmesi yaptıklarını, evin üst katının boş olduğunu ve farklı tarihlerde bu evde 3-4 gün kadar kaldığını, bunun dışında davacı ile bir gönül ilişkisinin bulunmadığını, bedelini ödediği evi satmak için internete ilan verdiğini ve taşınmazı oğlundan aldığı vekâletname ile Hande S.’a sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Uğur Y. cevap dilekçesinde; Sezai Y.’ın oğlu olduğunu, ancak ayrı evlerde yaşadıklarını ve özel hayatlarını birbirleriyle paylaşmadıklarını, bu nedenle davacıyı tanımadığını, tır şoförü olan ve 2000 yılından beri ailesi ile samimi bir ilişkisi bulunmayan babası Sezai Y.’ın kendisi ve kardeşi Ümit Y.’ın yanına gelerek annesiyle barışmak ve yeniden nikah kıymak istediğini, bu nedenle yeni bir iş bulması gerektiğini söyleyerek maddi yardım istediğini, bunun üzerine ağabeyi Ümit Y.'ın bankadan 30.000 TL kredi çekerek babasına verdiğini, ne zaman iş kuracağını sorduklarında ise yatırım amaçlı ev aldığını söylediğini, buna inanmamaları üzerine evin tapusunu krediye teminat olması amacıyla kendisine verdiğini, yaklaşık 4-5 ay sonra eve müşteri bulduğunu söyleyerek aldığı vekâletname ile evin satışını yaptığını, evin kendi adına devri sırada davacıya ait olduğunu bilmediğini, tapuda babası adına kayıtlı olduğundan kayıtlara güvendiğini, herhangi bir kötü niyeti ve dava konusu olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

7. Davalı Hande S. cevap dilekçesinde; taşınmazın satılık olduğunu internette yapılan ilanda gördüğünü ve ilanı yapan Sezai Y.’ı telefonla arayarak görüştüğünü, evin kendisine ait olduğunu ve satmak istediğini beyan etmesi nedeniyle Lapseki’ye eşiyle birlikte giderek satışa konu evi gezip gördüğünü, ancak davacının kendisini arayarak evin sahibi olduğunu, Sezai tarafından evlenmek vaadi ile kandırıldığını söylemesi nedeniyle geri döndüklerini, daha sonra Sezai Y.’ın kendisini arayarak evin satışını yapmak için kendisini çağırdığını, kendisinin de davacıyı arayarak tapuya gelmesini istediğini ve tapu işlemlerinin birlikte yapıldığını, satış bedelini bankadan çekerek Sezai Y.’a verdiğini, satıştan sonra hep birlikte gittikleri bir lokantada yemek yediklerini, yemekten sonra Sezai Y.’ın evlenmek amacıyla davacıya bir alyans satın alarak ona taktığını, birlikte evlerine giderek akşam yemeği de yediklerini, bu sırada Sezai Y.’ın satışı vekâletname ile yaptığını anladığını, davacıyı evlenme vaadiyle dolandırdığını satış yapıldıktan sonra öğrendiğini belirtmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

8. Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.03.2016 tarihli ve 2015/125 E., 2016/139 K. sayılı kararı ile; davacının kendisine ait olan 1/2 payı diğer mirasçılardan kaçırmak amacıyla davalı Sezai Y.’a devrettiği, taşınmazın daha sonra davacıya devredileceği yönündeki muvazaa iddiasının ancak yazılı delille ispat edilebileceği, ne var ki muvazaaya dair yazılı bir belgenin sunulmadığı, davacının hile ile iradesinin sakatlandığı iddiası yönünden ise; davalı Sezai Y.’ın taşınmazın kendisine devredildiği 20.09.2013 tarihinden bir gün önce davacının hesabına 23.600 TL para gönderdiği, bu hususun banka dekontu ile sabit olduğu, eksik kalan bedel yönünden satıcının yasal yollara müracaat ederek tahsilini sağlanabileceği, ödeme yapılmamasının tapu iptal ve tescilin hukukî nedenini teşkil etmeyeceği, ayrıca davacı okuma yazma ve imza atmayı bilmediğini savunarak davalı tarafça sunulan kira sözleşmesinden haberdar olmadığını, altındaki imzanın kendisine ait bulunmadığını iddia etmiş ise de davacının Lapseki Ziraat Bankası Şubesinden kullandığı 20.12.2013 tarihli 19.000 TL tutarlı krediye ilişkin belgelerde el yazısı ve imzasının bulunduğu, bu imza ile kira sözleşmesinde yer alan imzanın ilk bakışta büyük benzerlik gösterdiği, dolayısıyla kira sözleşmesinden haberdar olduğu kanaatine varıldığı, bunlar dışında davacının taşınmazın davalı Hande S.’a satılmasına kadar davalı Sezai Y. ile birlikte hareket ettiği, satış sırasında hazır bulunarak satış bedelinin davalı Sezai Y.’a verilmesine rıza gösterdiği, tüm bu nedenler karşısında iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı tarafından süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.06.2019 tarihli ve 2016/10770 E., 2019/3915 K. sayılı kararı ile;

“… Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 118 ada 35 parsel sayılı taşınmazın ½ payı davacı Çiçek, ½ payı ölen eşi Mehmet adına kayıtlı iken, davacı Çiçek’in ½ payını 20.09.2013 tarihinde davalı Sezai’ye satış suretiyle temlik ettiği, Mehmet adına olan ½ payın 26.12.2013 tarihinde davacı Çiçek ile ilk eşinde olan dava dışı çocukları İbrahim ve Ömer Ş.’e intikal ettiği, anılan paydaşların intikal eden paylarını aynı tarihte davalı Sezai’ye satış suretiyle temlik ettikleri, Sezai’nin 14.04.2014 tarihinde oğlu olan davalı Uğur’a, Uğur’a vekaleten davalı Sezai’nin 23.09.2014 tarihinde davalı Hande’ye devrettiği, davalı Hande’nin de öninceleme duruşmasında davayı kabul ettiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan tapu iptali tescil istekli davalıların kayıt malikleri aleyhine açılması gerektiği kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere kabul, davaya son veren taraf işlemlerinden olup, 6100 sayılı HMK.nun 308/2. maddesinde, "Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur."; 309/2. maddesinde, "Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir." ve 311. maddesinde; "Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur." düzenlemelerine yer verilmiştir.

Eldeki dava, niteliği itibariyle kamu düzeni ile ilgili bulunmadığına ve davada taraf olmayan kişilerin haklarını etkilemeye yönelik bir istek de içermediğine göre, yukarıdaki düzenlemeler gözetilmek suretiyle davalı Hande’nin kabul beyanına değer verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca, kayıt maliki davalı Hande'nin kabul beyanı gözetilerek davanın kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Lapseki Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2019 tarihli ve 2019/180 E., 2019/387 K. sayılı kararı ile; davalının şarta bağlı olarak davayı kabul ettiği, bunun ise gerçekte bir sulh teklifi niteliğinde olduğu, davalı Hande S.’un şarta bağlı olarak yaptığı açık olan kabul beyanının kesin bir hükmün hukukî neticelerini doğuracak şekilde yorumlanmasının hatalı olduğu, kaldı ki, mahkemece, huzurda yapılan beyanının davalıya açıklattırma yoluna da gidilmediği, davalının beyanı işlem iradesi açısından değerlendirildiğinde kayıtsız şartsız bir kabule ilişkin olmadığı, sonuç olarak davalı tarafından taşınmaz için ödediği bedelin kendisine ödenmesi şartına bağlı olarak yapılan kabul beyanına kayıtsız şartsız bir kabul beyanı olarak değer verilemeyeceği gibi sulh teklifi olarak nitelendirilmesi gereken beyanın davacı tarafından kabul edildiğine ilişkin bir beyanın da dosyaya yansımadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tapu kayıt maliki davalı Hande S.’un davayı kabul ettiğine dair beyanının kayıtsız şartsız bir kabul beyanı olarak kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre kesin hüküm gibi sonuç doğurduğundan bahisle davanın kabul nedeniyle kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için davaya son veren taraf işlemlerinin usul hukuku bakımından sonuçları hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

15. Davaya son veren taraf işlemleri olan feragat, kabul ve sulh, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 307 ilâ 315. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak davaya son veren taraf işlemleri hüküm kesinleşinceye kadar yapılabilir. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Bir başka ifade ile taraflar davayı kabul ederek ya da davadan feragat ederek veya sulh sözleşmesi yaparak yargılamanın her aşamasında ve hatta kanun yollarında herhangi bir hükme gerek kalmaksızın davayı sona erdirebilirler. Ancak bu işlemler vekil tarafından yapılacaksa vekilin vekâletnamesinde özel yetkinin bulunması gerekir (HMK m. 74).

16. Davadan feragat, davayı kabul ve sulh, içerikleri itibariyle birer maddi hukuk işlemi olmakla birlikte, yapılış şekli itibariyle birer usulü işlemdir. Bu nedenle söz konusu işlemler bir taraftan maddi hukuk anlamında uygulama imkânı bulan iradeyi bozan hâllere dayanılarak iptal edilebilirken, diğer taraftan kesin hüküm gibi sonuç doğurmaktadır.

 17. Davadan feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir (HMK m. 307). Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan kısmen veya tamamen vazgeçer.

18. Davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir (HMK m. 308/1). Davayı kabul eden davalı, bu şekilde, davacının talep sonucu bölümünde istemiş olduğu hakkı kısmen veya tamamen kabul eder. Kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur (HMK m.308/2).

19. Davadan feragat ve davayı kabul tek taraflı usul işlemidir; bu nedenle karşı tarafın izni ve mahkemenin onayına gerek kalmaksızın hüküm ifade eder. Sulh ise bir sözleşme olup, iki taraflıdır ve yapılabilmesi için her iki tarafın iradesinin birbiri ile uyuşmasını gerektirir.

20. Diğer yandan tapu iptali ve tescil davasının konusu; tapu sicilinde usule ve hukuka aykırı şekilde yapılan ya da artık gerçek hak durumunu yansıtmayan kayıt ve tescil işlemlerinin gerçeğe uygun hâle getirilmesidir. Bu niteliği uyarınca tapu iptali ve tescil davası gayrimenkulün aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin olup, davanın kabulü durumunda mülkiyetin el değiştirmesi, dolayısıyla da tapu sicilinde değişiklik yapılması sonucunu doğuran bir dava türüdür. Bu bağlamda tapu iptal ve tescil davalarının kural olarak, iptali istenen tapu kayıtlarında malik ya da malikler kim ise o kişi yahut kişiler taraf gösterilerek açılması gerekir. Keza davanın kabulü durumunda, kurulan hükmün tapuda infaz edilebilmesi, hüküm, ancak kayıt maliki ya da malikleri hakkında kurulmuş ise mümkündür.

21. Somut olayda; dava konusu 118 ada 35 parsel sayılı taşınmazın ½ payı davacı Çiçek Ş., ½ payı da ölen eşi Mehmet Ş. adına kayıtlı iken, davacı ½ payını 20.09.2013 tarihinde davalı Sezai Y.’a satış suretiyle temlik etmiş, Mehmet Ş. adına olan ½ pay da 26.12.2013 tarihinde ilk eşinde olan dava dışı çocukları İbrahim Ş. ve Ömer Ş. ile davacıya intikal edildikten sonra aynı tarihte Sezai Y.’a satış suretiyle temlik edilmiştir. Davalı Sezai Y., taşınmazı 14.04.2014 tarihinde oğlu olan davalı Uğur Y.’a devretmiş 23.09.2014 tarihinde de oğluna vekâleten işlem yaparak davalı Hande S.’a satış suretiyle devretmiştir. Son kayıt maliki olması nedeniyle kendisine husumet yöneltilen Hande S. ise 04.11.2015 tarihli ön inceleme duruşmasına katılarak davayı kabul ettiği yönünde beyanda bulunmuştur.

22. Uyuşmazlık kayıt maliki Hande S.’un 04.11.2015 tarihli beyanına ilişkin olduğundan, davayı kabulün kendisine bağlanan hukukî sonucu doğurabilmesi için içeriğinin ne şekilde olması gerektiği üzerinde durulması gerekmektedir.

23. Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır (HMK m.309/1). Kısmen feragat veya kısmen kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede veya tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Davayı kabulün kanunun öngördüğü bu şekillerden biri ile yapılması gerekmekte olup, davalı mahkemeye vereceği bir dilekçe ile davayı kabul edebileceği gibi duruşmada sözlü olarak da kabul beyanında bulunabilir. Kabul beyanının mahkeme huzurunda sözlü olarak açıklanması durumunda, beyanın duruşma tutanağına yazılması ve tutanağın kabule ilişkin kısmının davalı ya da beyanda bulunan kişi vekili ise vekil tarafından imzalanması gerekmektedir. Yukarıda değinildiği üzere davanın kabulü, davalının tek taraflı beyanı ile yapılıp tamamlandığından, kabulün geçerliliği karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmaksızın sonuç doğurmaktadır. Tam kabul davayı bütünüyle sona erdirirken, kısmi kabul hâlinde kabul edilen kısım yönünden dava sonlanır, kabul dışında kalan kısım içinse dava devam eder. Davanın tam kabulü durumunda, taraflar arasındaki uyuşmazlık son bulacağından mahkemenin kabul nedeniyle davanın kabulüne karar vermesi gerekmektedir. Zira kabul maddi anlamda kesin hüküm sonucunu doğurur. Bu nedenle kabul gereğince kabulüne karar verilen uyuşmazlık taraflarca yeni bir davaya konu edilemez, aksi hâlde kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilir.

24. İçeriği itibariyle bir maddi hukuk işlemi olan kabulün yargılama sırasında davaya son veren bir taraf işlemi olarak hüküm ifade etmesi için irade beyanında hiçbir tereddüdün bulunmaması gerekir. Nitekim bu durum HMK’nın 309/4. maddesinde “Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Kabul, kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğurduğundan (HMK m.311) kabul beyanı açık ve koşulsuz olmalıdır. Davalı tarafından davanın kısmen veya tamamen kabulü mümkün ise de kabulün şarta bağlı olarak yapılması mümkün değildir. Kabul ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona erdiğinden, davalının gerçek amacının davayı kabul etmek olduğu açıkça anlaşılmalıdır. Beyanından amacının davanın tamamı ya da bir kısmını koşulsuz şekilde kabul etmek olduğu anlaşılmıyor ise mahkemenin davalıya amacının ne olduğunu açıklatması (HMK m. 31) ve beyanını ona göre değerlendirmesi gerekmektedir. Kayıt ve şarta bağlanmış beyanlarda, ihtilafın gerçek anlamda sona erdiğinden söz edilemeyeceğinden, koşula bağlanmış bir kabul beyanı geçerli olmayacaktır. Diğer bir anlatımla koşula bağlanmış kabul ile davanın sona erdiği kabul edilemez.

25. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay incelendiğinde; davalı Hande S. 04.11.2015 tarihli ön inceleme duruşmasına bizzat katılarak; “Şu an yazılı olarak mahkemenize cevap dilekçesi sunuyorum, içeriğini tekrar ederim, ben açılan davayı kabul ediyorum ben dava konusu taşınmazı Sezai Y.’tan aldım taşınmazın davacı adına tescilini kabul ediyorum ancak kendi üzerime düşen payın tarafıma verilmesini talep ederim” şeklinde beyanda bulunmuş ve bu beyanının altını imzalamıştır. Görüleceği üzere davalı beyanının son kısmında “ancak” diyerek, kendi üzerine düşen payın tarafına verilmesi koşulu ile davayı kabul etmiştir. Kendi üzerine düşen pay ifadesiyle neyi kastettiği açık olmadığı gibi bu husus mahkemece davalıya sorularak açıklatma yoluna gidilmemiştir. Kabul beyanının kesin hüküm gibi sonuç doğurması için açık ve koşulsuz yapılması gereği karşısında, davalının bu ifadeyle kastettiği şeyin mahkemece yorumlanarak sonuca gidilmesi mümkün değildir. Tutanağa geçirilen bu beyandan davalının gerçek amacının kayıtsız ve şartsız olarak davayı kabul etmek olduğu açıkça anlaşılamadığı gibi aynı gün mahkemeye sunduğu cevap dilekçesi içeriğinde de davayı kabul ettiğine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bu durumda koşula bağlanmış kabul ile davanın kabul nedeniyle sona erdiğini söylemek mümkün değildir.

26. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davalı Hande S.’un 04.11.2015 tarihli beyanı incelendiğinde taşınmazda davacıdan değil de diğer mirasçılardan satış yoluyla gelen payları kastederek gerçekte isteme hakkı bulunmayan payların kendisinde kalması koşuluyla kabul beyanında bulunduğu, böyle olunca tapuda öncesinde davacı Çiçek Ş.’e ait olup da sonrasında kendisine satılan paylar bakımından davayı kabul ettiğinin açık olduğu, kısmi kabul niteliğindeki bu beyan esas alınarak sadece davacıya aitken satışa konu edilip davalı Hande S.’a devredilen paylar bakımından kabule göre hüküm kurulması gerektiği belirtilerek, direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Bu durumda, yerel mahkemece kayıtsız ve şartsız yapılmadığından davalının kabul beyanına hukuken değer verilemeyeceği gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

28. Ne var ki, davacının diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, davanın reddine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, davacı Çiçek Ş.’in diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasından kayıt maliki olan davalı Hande S. cevap dilekçesinde, davacının Sezai Y. ile evlenme aşamasında olduklarının, yerin asıl Çiçek Ş.’e ait olduğunu, Sezai Y. isimli kişinin kendisini evlenme vaadiyle dolandırdığına ilişkin tapuda işlemler üzerine yapıldıktan sonra bilgisi olduğunu, satışla ilgili resmiyette hiçbir sorun ile karşılaşmadığından ve davacıda kendisini uyarmadığından dolayı tapuda resmî işlemler yapıldıktan sonra davacının durumu izah etmesi üzerine öğrendiğini belirtmiştir.

Davalı ön inceleme duruşmasındaki beyanında; “Şu an yazılı olarak mahkemenize cevap dilekçesi sunuyorum, içeriğini tekrar ederim, ben açılan davayı kabul ediyorum, ben dava konusu taşınmazı Sezai Y.’tan aldım, taşınmazın davacı adına tescilli kabul ediyorum ancak kendi üzerime düşen payın tarafıma verilmesini talep ederim.” demiştir.

Dava konusu taşınmaz 1/2 şer pay olarak davacı ve eşi Mehmet Ş. adına kayıtlı iken muris Mehmet’in ölümü üzerine murisin eşi davacı ile murisin çocukları İbrahim ve Ömer taşınmaza iştirak hâlinde malik olmuşlardır. Davacının miras payı 2/8 Ömer ve İbrahim’in ise miras payı 3/8 erdir.

İbrahim, Ömer ve davacı paylarını 26.12.2013 tarihinde Sezai Y.’a bu kişi de 14.04.2014 tarihinde Uğur Yavaş’a satış yoluyla temlik etmiş davalı ise bu kişiden 23.09.2014 tarihinde taşınmazı satın almıştır.

Taşınmazın 1/2 (8/16) payına sahip olan davacı Çiçek Ş.’in muristen gelen 2/8 miras payı gözetildiğinde taşınmazda 10/16 pay sahibi olabilecekken iştirak çözülmeden satış gerçekleşmiştir. Davalı bu taşınmazın tümünü satın almış ise de Çiçek Ş.’in kendisine ait olan payların karşılığı 10/16 olacağından kendisinin kandırılarak taşınmazın elinden alındığı iddiasıyla açtığı davanın 10/16 paya ilişkin olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kalan 6/16 pay ise murisin çocuklarının devrettikleri paylardır. Murisin çocuklarının açtığı bir dava olmadığından davacının talep edebileceği payın da 10/16 olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davalının kabul beyanı pay miktarını belirtmese de ancak kendi üzerine düşen payın tarafıma verilmesini isterim beyanının kabulün şarta bağlı olması olarak değil, Çiçek Ş.’in kendisine ait olmayan paylar için bir beyan olduğu kabul edilmelidir.

Bu durumda 10/16 pay için kabul beyanı açıkça anlaşılmaktadır. Kalan 6/16 payı ifade eden kendi üzerine düşen payların adına verilmesi isteği 10/16 pay için bir şart niteliği taşımamaktadır.

Bu durumda 10/16 pay için kabul beyanına değer verilerek davanın kabul edilmesi 6/16 pay için ise bir kabul beyanı olduğu sonucuna varılamayacağından önceki gibi davanın reddine karar verilmesi gerekirken tüm paylar için davanın ret edilmesi doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün değişik nedenlerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye

BİLGİ : “Boşanmak ve velayet dışında hiçbir hak talep etmediğini belirtmek yoksulluk nafakasından feragat niteliğindedir” şeklindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 07 Nisan 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bosanmak-ve-velayet-disinda-hicbir-hak-talep-etmedigini-belirtmek-yoksulluk-nafakasindan-feragat-niteligindedir

“Eşim eve döndüğü takdirde eşimi müşterek haneye kabul ederim beyanı davadan feragat niteliğindedir” şeklindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22 Aralık 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/esim-eve-dondugu-takdirde-esimi-musterek-haneye-kabul-ederim-beyani-davadan-feragat-niteligindedir