DAVALI İLE DAVACI VEKİLİN KARDEŞ OLMALARI NEDENİYLE HMK 203 HÜKMÜNE GÖRE TANIK DİNLENEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Eyl
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2022/185
KARAR NO    : 2022/5422

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : İSTANBUL 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ                        : 05/12/2019
NUMARASI                : 2018/84 - 2019/483
DAVACI                      : Y.H. VEK. AV. M.Y.
DAVALI                      : D.H. VEK. AV. Ö.K.

Taraflar arasında menfi tespit davasında verilen davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı, davalıya her hangi bir nedenle borçlu olmadığını ancak hakkında davalı tarafından haksız olarak ilamsız icra takibi başlatıldığını ileri sürerek takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı ile kardeş olduklarını, davacıya tereke yönetimi için vekalet verdiğini, davacının bu vekaletle murislerinin hesabından para çektiğini ve bir kısım altınları da uhdesine geçirdiğini, kendisine miras payı oranında ödeme yapması gerektiğini, takibin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesi’nin 20.09.2017 tarih ve 2016/6911 Esas ve 2017/8336 Karar sayılı ilamıyla “...davalının talep ettiği alacak için zamanaşımı süresi hesap vermeden itibaren başlar, o halde dosya kapsamına göre takip konusu alacağın zamanaşımına uğradığından bahsedilemez. Mahkemece, işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davalı alacağının zamanaşımına uğradığından bahisle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir...” gerekçesiyle bozulmuş ve mahkemece bu kez bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde tarafların kardeş olduğu, ödeme iddiasının tanıkla ispatı mümkün olduğu, davacı tanığı olarak dinlenen tarafların kardeşi Şeniz A.’ın görgüye değil tahmine dayalı beyanda bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, menfi tespit talebine ilişkindir. Davalı, kardeşi olan davacının vekaleten bankadan çektiği parayı tarafına ödemediğini savunmuş, davacı ise, aşamalardaki beyanlarında söz konusu bedelin ödendiğini beyan ederek davanın kabulünü istemiştir.

İddianın ileri sürülüş şekli ve dayanılan olgular çerçevesinde, davanın temelinin vekalet görevinin kötüye kullanması, özellikle de vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırıldığı açıktır.

Vekilin; sadakat, özen ve sır saklama borcu, uyuşmazlığın doğduğu tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 390 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiş olup, bu maddede “Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir.” yazılıdır.

Sadakat borcu, vekilin kendisine değil, başkasına ait bir işi görmesinden ve işini gördüğü kimsenin menfaat ve iradesine uygun hareket etmesinin vekâletin zorunlu bir unsuru olmasından çıkarılabilir. Bu borç gereğince, gerek vekâletin devamı sırasında ve gerekse vekâlet ilişkisi sona erdikten sonra vekil, müvekkilin yararını sözleşmenin amacına uygun bir biçimde korumak ve kollamakla yükümlüdür. Bu borç nedeniyledir ki, vekil daima müvekkilin yararını gözeterek hareket etmeli, davranışlarını müvekkilin bu sözleşme ile ulaşmak istediği sonuçlara göre yönlendirmelidir.

Başka bir anlatımla vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür. Sadakat borcu, vekâletin nasıl yerine getirileceği konusunda sözleşmede açık bir hüküm olmasa ve müvekkilinin herhangi bir talimatı bulunmasa da yine zorunlu olarak ortaya çıkar.

Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hesap vermekle ve müvekkili hesabına kazandığı hakları ve aldığı şeyleri teslim etmekle yükümlü olan davacı vekil, vekil eden davalının talimatı doğrultusunda çekilen paranın davalıya ödendiğini ispat etmekle yükümlüdür.

O halde her ne kadar davalı tarafından davacıya verilen vekaletname bulunmasa da davacı tarafından vekalet ilişkisi kabul edilerek bankadan çekilen paranın ödemesinin yapıldığı savunmasında bulunulduğundan, taraflar arasında vekalet ilişkisinin kurulduğunun kabulü gerekir.

Bu noktada uyuşmazlık; davacı vekilin, hesap verme ve bu bağlamda aldığı şeyleri iade etme borcunu yerine getirdiği yönündeki savunmasını ispat edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

Davalı ile davacı vekilin kardeş olmaları nedeniyle, HMK’nın senetle ispat zorunluluğunun istinası başlıklı 203. maddesinde yer alan “Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:

a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.

b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.

c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.

ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.

d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.

e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.” yasal düzenleme gereğince tanık dinlenebilmektedir.

Bu bağlamda, davacı ödeme iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış ve gösterdiği tanık mahkemece dinlenmiştir. Davacı tanığı ve tarafların kardeşi olan Şeniz A.’ın beyanı değerlendirildiğinde ödeme olgusunun ispatlandığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafça ileri sürülen iddianın ispatlanmış olduğu gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan           Üye                  Üye                Üye            Üye 
M. DUMAN      H. ÖZDEMİR   H. KANIK      E. ATEŞ      İ. ULUKUL