DAVALI LEHİNE TAKDİR EDİLEN VEKALET ÜCRETİNDE TAHSİLİN MAĞDURİYETE NEDEN OLACAĞINDAN BAHİSLE HMK 339/2 HÜKMÜ GEREĞİ İNDİRİM YAPILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 Eyl
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/11-123
KARAR NO   : 2022/620

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 10/09/2019
NUMARASI                 : 2018/3 - 2019/2
DAVACI                       : S.K.
DAVALI                       : Maliye Hazinesi vekili Av. E.Ş.
İHBAR OLUNANLAR : 1- A.T. 2- O.A. 3- S.Y.
                                      4- M.F.D. 5- N.B.
                                      6- M.A.M. 7- S.A.
FER'Î MÜDAHİL         : Y.B.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar, davacı ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti.'nin hâkim ortağı olduğunu, şirketin kendi fedakârlıkları ile başarılı bir şekilde ticarî hayatını sürdürürken diğer ortağın suç teşkil eden hileli ve kötü niyetli eylemleri sonucunda bu sürecin sekteye uğradığını, sahte senetlere dayalı olarak şirketin borçlu gösterilip haksız eylemlere girişildiğini, bu davalarda talep ettiği ihtiyatî tedbir taleplerinin hukuka aykırı şekilde reddine karar verilmesiyle şirketin batırıldığını, yine şirketi ele geçirmeye çalışan ve fiilleri ile şirketi batırma noktasına getiren diğer ortağın ve vekilinin sahte senetlere dayalı ihtiyatî haciz taleplerinin, yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan, hukuksuz bir biçimde kabul edilerek şirketin ve kendisinin yüksek miktarlarda zarara uğratıldığını, ticarî hayatının ve itibarının sona erdirildiğini, taleplerinin reddedilmesi nedeniyle şirketinin battığını, şirketinin kasten batırıldığını, bu nedenle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurularında bulunduğunu, ancak kendisinin suç duyurusunda bulunduğu kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararları verildiğini ileri sürerek ve şirketinin kasten batırılmasına neden olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1428 E., İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/139 E., İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/417 E., İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/86 E. ve İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/172 D. İş sayılı dosyalarını delil olarak göstererek bu dosyalarda hakimler tarafından kasten tedbir kararları verilmeyerek şirketinin batırılmasına sebebiyet verildiği iddiası ile fazlaya ilişkin talep ve davalarını saklı tutarak şimdilik 2.000.000 TL belirsiz alacak ve tespit talebi ile 6.000.000 TL maddi, 1.000.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren en yüksek ticarî faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; hâkimlerin sorumluluğuna dair 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki koşulların gerçekleşmediğini, tazminat talebinin yasal dayanağının bulunmadığını, verilen kararların usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı taleplerinin açık ve anlaşılır olmadığını, tazminat talebine dayanak olarak yeterli delilin sunulmadığını, manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.09.2019 tarihli ve 2018/3 E., 2019/2 K. sayılı kararı ile; “… Davanın dayanağına teşkil eden, İstanbul Anadolu 5. ATM'nin 2015/139 Esas sayılı dava dosyası incelenmiş, anılan dosyada davacıların M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti, Sadettin Keskin, davalıların Cengiz Ş., davanın konusunun şirket ortaklığından çıkarma, alacak ve kayyım atanmasına ilişkin olduğu, mahkemesince istenen tedbir kararının teminatlı olarak verildiği, teminatsız tedbir talebinin ve tedbir kararının süresinde infazının istenmemiş olması nedeniyle teminatın değiştirilmesi talebinin reddine dair karar verildiği anlaşılmıştır.

İstanbul Anadolu 6. ATM'nin 2016/1428 Esas sayılı dosyası incelenmiş, anılan bu dosyada davacıların M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti. ve Sadettin Keskin, davalıların İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu, Cengiz Ş., C.C. GMBH, M.M. Beauty Research GMBH, M. Turkey Kozmetik Dış Tic. Ltd. Şti. olduğu, davanın konusunun tazminat davası olduğu anılan bu dosyada davacının adli yardım talebinin kabulüne dair karar verildiği ve yine anılan dosyada davacının mahkemeden verilen ihtiyati tedbir kararının dava dışı A. Sigorta A.Ş. tarafına gönderilmesinin A. Sigorta A.Ş.'nin mahkemeden acil karar alabilmek için poliçeleri kasten katettiği, bu poliçelerden meydana gelen tüm zararların yasal cezalar ve faizleriyle birlikte davalılar Cengiz Ş., C.C. GMBH, M.M. Beauty Research GMBH, M. Turkey Kozmetik Dış Tic. Ltd. Şti. tarafından tüm bedellerin tarafına ödenmesinin sağlanması için ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararı verilmesine ilişkin talepte bulunduğu, bu talebinde yerinde görülerek icra takiplerinin durdurulduğu, tedbir kararının A. Sigorta A.Ş'ye tebliğine, davacı hakkında yapılan icra takipleri, dava tarihinden sonra olup 2004 sayılı İ.İ.K 72/3 maddesi kapsamında tüm icra takiplerinin durdurulmasına dair karar verildiği, A. Sigorta A.Ş. nezdinde Sadettin Keskin adına konulan hacizlerin ve bulunan poliçe bedelleri üzerindeki hacizlerin ihtiyati tedbir kararı kapsamında kaldırılmasına karar verildiği bulunduğu anlaşılmıştır.

İstanbul 8. ATM'nin 2015/417 Esas sayılı dosyası incelenmiş, bu dosyada davacıların M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti, Sadettin Keskin davalıların Cengiz Ş., C.C. GMBH, M.M. Beauty Research GMBH, M. Turkey Kozmetik Dış Tic. Ltd. Şti., Douglas Parfümeri Ltd. Şti olduğu, davanın konusunun haksız rekabetten kaynaklanan tazminat talebine ilişkin olduğu mahkemesince 13.11.2015 tarihli 2015/910 karar sayılı kararla davalı şirket merkezinin mahkemenin yargı alanı içinde olmadığından 6100 sayılı HMK'nın 114/1-ç ve 115/2 maddeleri uyarınca kesin yetki kuralı gereği yetkisizlik kararı verilmiş, davanın yetki yönünden usulden reddine dair karar verilerek dosya yetkili İstanbul Anadolu ATM'ye gönderilmesine karar verildiği görülmüştür.

İstanbul 16. ATM'nin 2015/86 Esas sayılı dosyasında davacıların M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti, Sadettin Keskin, davalıların C.C. GMBH, Cengiz Ş., M. Turkey Kozmetik Dış Ticaret Ltd. Şti, İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu, M.M. Beauty Research GMBH olduğu yine bu dosya ile birleşen 2015/454 Esas sayılı dava dosyasında da davacının M. Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti. davalının C.C. GMBH olduğu davaların konusunun tazminat talepli olduğu, mahkemesince 28.09.2015 tarihli 2015/690 Karar sayılı kararla asıl ve birleşen davaların davalı şirketin merkezi mahkemenin yargı alanı dışında olması nedeniyle ve kesin yetki belirterek usulden reddine dosyanın yetkili İstanbul Anadolu ATM'ne gönderilmesine dair karar verilmiş bulunduğu anlaşılmıştır.

 6100 sayılı HMK'nın 48. maddesine dayalı tazminat taleplerinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığını bildirilmesi zorunluluğu nedeniyle davacı, ihbar edilen hakimlerin 6100 sayılı HMK'nın 46/1, (a), (b), (c), (ç) ve (d) maddelerine aykırı davrandığını iddia ederek tazminat isteminde bulunulmuştur. Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/5-2014/9 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi 6100 sayılı HMK'nın 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK'nın 46. maddesine göre hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak ve devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği belirtildikten sonra;

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya kararın verilmiş olması,

b) Sağlanan veya vadedilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya kararın verilmiş olması,

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı bir karar veya hüküm verilmiş olması,

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm yada karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması koşullarından en az birinin gerçekleşmiş bulunması gerekmektedir.

Yukarıda mevzuat hükümleri dava konusu bu olaya uyarlandığında 6100 sayılı HMK'nın 46/1-a bendine göre hakimin sorumlu tutulabilmesi için hakimin taraflardan birini kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olmasını yasa bir hukuki sorumluluk hali olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Hakimin bu bent hükmüne göre hukuken sorumlu tutulabilmesi için kararın salt hukuka aykırı olması yeterli değildir. Hakim hukuka aykırılığı taraflardan birini kayırma veya taraf tutma yada taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle yapmış olmalıdır. Bunun dışında kanunda belirtilmemiş olmasına rağmen hakimin kasten hukuka aykırı karar vermesi gerekir ki, davacı tarafın eldeki davada ihbar edilen hakimlerin böyle bir karar verdiğinin iddia edilmediği ve hatta duruşma sırasında hakimlerin kasten hukuka aykırı karar vermediklerini karşı taraf avukatlarınca yanıltıldıklarını beyan etmiş olması karşısında bu konunun ispat edilmemiş bulunduğu anlaşılmıştır.

HMK'nın 46/c bendine göre hakimin sorumlu tutulabilmesi için (a) bendinde olduğu gibi subjektif bir unsura yer verilmemiş fakat "açıkca kanuna aykırılık" şartı aranmıştır. Bir kanun hükmü farklı bir anlam yüklenemeyecek şekilde açık ve kesin değilse bir başka deyişle hakim görüşünü hukuki dayanaklara ve bilimsel görüşlere dayandırılarak farklı bir bakış açısı getirilmiş veya delillerin takdirinden elde ettiği bir kanaat ile uyuşmazlığı sonuçlandırmış ise artık burada hakimin sorumluluğundan bahsetmek mümkün değildir. Dava konusu bu olayda hakimlerin tarafların ileri sürdüğü delilleri takdir ederek yukarıda anılan kararları verdikleri anlaşılmaktadır.

Yine davacı sağlanan bir menfaat yahut vadedilen bir menfaat sebebiyle hakimlerin kanuna aykırı bir hüküm veya karar verdiği, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak karar verildiği, duruşma tutanakları ile hüküm ve kararların değiştirildiği yahut tahrif edildiği, söylenmeyen bir sözün karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi söylendiği ve buna dayanılarak hüküm verildiği konularında dosyada davacı tarafından sunulmuş herhangi bir delil ve belge bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtilen sorumluluk sebeplerinin hakimin yargısal faaliyetinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için davacı tarafından ispat edilmiş olması gerekir. Ne var ki davacı bu yükümlülüğü yerine getiremediği gibi hakimlerin sözkonusu davalarda karşı taraf avukatlarının yanlış beyanları ile yanıltıldıklarını, hakimlerin sağlanan bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar vermediklerini, dava ihbar olunan hakimlerin kendileri ile kendisinin de hakimlerle kişisel kin veya husumetinin olmadığını beyan ettiği, hakimlerin kararlarını kişisel kin ve husumetle verdiklerine dair iddialarını ispata yarayacak somut herhangi bir kanıt veya belgenin dosya kapsamında mevcut olmadığı anlaşıldığından dava konusu bu olayda hukuki sorumluluk koşullarının hiçbirisinin gerçekleşmemiş bulunduğu bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.

Dava esastan reddedilmiş olduğundan, 6100 sayılı HMK'nın 49. maddesi uyarınca davanın 500 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- DAVANIN REDDİNE,

2- HMK'nın 49. maddesi uyarınca davacıdan takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının tahsiliyle hazineye irad kaydına

3- 6100 sayılı HMK'nın 335/3 maddesi uyarınca adli yardım hüküm kesinleşmesine kadar devam edeceğinden, re'sen yapılan 626,20 TL tebligat gideriyle alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının hüküm kesinleştiğinde davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,

Maddi tazminat davası yönünden davalı Hazine lehine 125.200,00 TL nisbi vekalet ücretinin takdiri gerekmekle birlikte HMK 339/2. Maddesi gereğince vekalet ücretinin bu miktarda tahsilinin açıkca davacının mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından takdiren 4.125,00 TL maktu vekalet ücreti ile manevi tazminat davası yönünden takdiren 4.125,00 TL maktu vekalet ücreti olmak üzere cem'an 8.250,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine...” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden;

9. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

11. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

12. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

13. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

16. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

17. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

18. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

19. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

20. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

21. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

22. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tâbi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

23. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Davacının temyiz itirazları yönünden:

24. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

26. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

27. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın davacı taraf yönünden onanması gerekir.

Davalı vekilinin katılma yoluyla ileri sürdüğü temyiz itirazları yönünden;

28. Özel Dairece, ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararda, maddi tazminat yönünden davalı taraf lehine 125.200 TL nispi vekâlet ücretinin takdiri gerekmekle birlikte HMK’nın 339/2. maddesi gereğince anılan miktarda vekâlet ücretinin tahsilinin açıkça, adli yardımdan yararlanan davacının mağduriyetine neden olacağından bahisle, 4.125 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

29. Bu aşamada yargılama giderleri, vekâlet ücreti ve adli yardım müesseselerine değinilmesine yarar bulunmaktadır.

30. Yargılama giderleri, davanın açılmasını müteakip sonuçlandırılmasına kadar geçen süreçte yargılamanın devamı için yapılan harcamalar olarak tanımlanabilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, İstanbul 2001, s. 5327; Tanrıver, Süha; Medeni Usûl Hukuku, C. I, Ankara 2021, s. 1186). Yargılama giderlerinin kapsamı HMK’nın 323. maddesinde “(1) Yargılama giderleri şunlardır:

a) Başvurma, karar ve ilam harçları.

b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.

c) Dosya ve sair evrak giderleri.

ç) Geçici hukuki koruma tedbirleri ve protesto, ihbar, ihtarname ve vekâletname düzenlenmesine ilişkin giderler.

d) Keşif giderleri.

e) Tanık ile bilirkişiye ödenen ücret ve giderler.

f) Resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve sair giderler.

g) Vekil ile takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hâkimin takdir edeceği miktar; vekili bulunduğu hâlde mahkemece bizzat dinlenmek, isticvap olunmak veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre vekil ile takip edilen davalarda kanun gereği aleyhine hüküm verilen taraftan alınarak kısmen veya tamamen lehine hüküm verilen tarafa verilecek vekâlet ücreti, HMK’nın 323. maddesi kapsamında yargılama giderleri arasında sayılmıştır.

31. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun/Avukatlık Kanunu) 164. maddesinde avukatlık ücretinin, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. Mahkemece hükmedilmesi gereken vekâlet ücretinin miktarı konusunda da hem Avukatlık Kanunu’nda hem de her sene yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde hüküm bulunmaktadır.

32. Bunun yanında yargılama giderlerini karşılamayacak oranda ekonomik güçlük içerisinde bulunan ancak mevcut hakkını elde etmek için dava açma ihtiyacı olan kimseler için HMK’nın 334 ve devamındaki maddelerinde adli yardım müessesesi düzenlenmiştir. HMK’nın 334/1. maddesi gereğince kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukukî korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler. Adli yardımın yargılama giderlerinden neleri kapsadığı ve süresi ise HMK’nın 335. maddesinde; “(1) Adli yardım kararı, ilgiliye, aşağıdaki hususları sağlar:

a) Yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet.

b) Yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten muafiyet.

c) Dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin Devlet tarafından avans olarak ödenmesi.

ç) Davanın avukat ile takibi gerekiyorsa, ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temini.

(2) Mahkeme, talepte bulunanın, yukarıdaki bentlerde düzenlenen hususlardan bir kısmından yararlanmasına da karar verebilir.

(3) Adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder…” şeklinde düzenlenmiştir.

33. Bu kapsamda adli yardımla sağlanan muafiyet, peşin ödenmesi gereken giderlerin ertelenmesi, bazı giderlerin devlet tarafından avans olarak karşılanması ve gerektiğinde ücreti sonradan ödenmek üzere vekil tayin edilmesi olarak somutlaştırılabilecek olup ilgilinin bu muafiyeti, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.

34. Adli yardımdan yararlanabilmek için gereken koşullardan ilki; kişinin yargılama giderlerini tamamen yahut kısmen karşılamayacak oranda ekonomik güçlük içerisinde bulunmasıdır. İkinci koşul ise; adli yardımdan faydalanmak isteyen kişinin iddia ve savunmalarında, geçici hukukî korunma taleplerinde ve icra takibinde taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmamasıdır.

35. Öte yandan, adli yardım kapsamında tahsili ertelenen giderlerin tahsili ise HMK’nın 339. maddesinde; “(1) Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.

(2) Adli yardım kararından dolayı Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılırsa, mahkeme, hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

36. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinde, yargılamanın sonunda haksız çıkan taraftan tahsili gerektiği düzenlenen yargılama giderlerinden maksat, hükmün lafzından da anlaşıldığı üzere, Devlet tarafından avans olarak yargılamanın başında ödenip ilgili taraftan tahsili ertelenen giderler olup bu kapsama, yargılamanın sonucunda taraf vekilleri lehine mahkemece, haksız çıkan taraftan tahsil edilmek üzere kanunen takdir edilen vekâlet ücretleri girmez. Dolayısıyla yargılama sonunda vekille temsil edilen taraf lehine mahkemece hükmedilecek olan vekâlet ücretinden, HMK’nın 339/2. maddesinden faydalanılarak indirim yapılamaz. Zira aksinin kabulü hâlinde, yargılama sonucunda haksız çıkmasına rağmen haklı olan karşı tarafa ait olan vekâlet ücretine dair hakkın, HMK’nın 339/2. maddesiyle ihlâl edilmesi söz konusu olur. Ayrıca haklı çıkan ve vekil ile temsil edilen karşı tarafın lehine hükmedilecek vekâlet ücretinden HMK’nın 339/2. maddesi gereği indirim yapılabileceğine dair bir kabul, adli yardımdan yararlananın iddiasının yahut savunmasının açıkça dayanaktan yoksun olmamasına dair adli yardımdan yararlanma koşuluna aykırılık oluşturacak olup bu durum, kanun koyucunun adli yardım müessesesiyle ilgili amacına aykırı olarak adli yardımdan yararlanan ve dava sonucunda haksız çıkan tarafın korunması sonucunu doğurur.

37. Bu itibarla Özel Dairece, davacının reddedilen maddi tazminat talebi yönünden, davalı lehine takdiri gereken nispi vekâlet ücretinden, tahsilinin davacının mağduriyetine neden olacağından bahisle HMK’nın 339/2. maddesi gereğince indirim yapılması isabetli olmamıştır.

38. Hâl böyle olunca, davacının reddedilen maddi tazminat talebi yönünden davalı lehine, Avukatlık Kanunu’nun 168 maddesinin son fıkrasında yer alan, “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” şeklindeki düzenleme nazara alınarak verilecek karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Davacının temyiz itirazlarının, 24 ilâ 27. paragraflarda açıklanan gerekçe ve nedenlerle reddi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği hükmün davacı yönünden ONANMASINA,

Alınması gereken harçların davacıdan tahsiline,

2- Davalı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazının 28 ilâ 38. paragraflarda açıklanan gerekçe ve nedenlerle kabulü ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği hükmün davalı yönünden BOZULMASINA, 28.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.