DAVALININ ELİNDEKİ PARALARI GÖSTEREREK DAVACIYA SESLENMESİ CİNSEL TACİZ OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEZ VE TAZMİNATI GEREKTİRMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


31 Ock
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1455
KARAR NO   : 2021/1117

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Malkara Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 25/02/2016
NUMARASI                : 2016/53 - 2016/184
DAVACI                      : S.Ö.vekili Av. Y.A.
DAVALI                      : E.Ö. vekili Av. M.B.

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malkara Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkilinin eşinin amcası olduğunu, tarafların evlerinin aynı bahçe içerisinde olup, olay günü davalının elindeki parayı müvekkiline göstererek cinsel ilişki teklifinde bulunduğunu, müvekkilinin Malkara Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu şikâyet neticesinde, Malkara Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/4.5 E., 2013/.1 K. sayılı dosyası ile yargılama yapıldığını ve davalının cinsel taciz suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini, müvekkilin bu olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunu, komşularının ve ailesinin yüzüne bakamadığını, manevi olarak tarifi mümkün olmayan acılar çektiğini ileri sürerek 10.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış; vekili ile birlikte bulunduğu duruşmadaki beyanında davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Malkara Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2014 tarihli ve 2013/147 E., 2014/332 K. sayılı kararı ile; davalının dava konusu fiili nedeniyle Malkara Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/4.5 E. sayılı dosyasında yargılanarak 5237 sayılı TCK’nın 105/1. maddesi gereğince adli para cezası ile cezalandırıldığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, hukuk mahkemeleri ceza mahkemelerinin verdiği kararlar ile bağlı değil ise de maddi vakıaların tespiti ile bağlı olduğu, davalının yapmış olduğu hareketlerin ceza yargılaması ile tespit edildiği ve yapılan hareketlerin ceza hukuku anlamında suç teşkil ettiği, ayrıca cinsel ilişkiye girme teklifi olarak adlandırılacak hareketlerin tarafların akraba oldukları ve her türlü olayın çok çabuk yayıldığı köy gibi küçük bir yerde gerçekleştiği nazara alındığında davacı üzerindeki etkisinin daha da arttığı, sosyal durum araştırması, yapılan hareketin suç teşkil etmesi ve yargılamaya konu olması, fiilin davacı üzerinde meydana getirdiği üzüntü de dikkate alınarak davanın kısmen kabulü ile 3.500 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 01.12.2015 tarihli ve 2014/15806 E., 2015/13876 K. sayılı kararı ile;

“... Dava, haksız fiil nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar davacı ve davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, davalının kendisine yönelik cinsel taciz niteliğindeki hareketi nedeniyle mahkum olduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dinlenen tanıklar ve ceza dosyası içeriğine göre bir miktar manevi tazminata karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden; davalının davacıya elindeki paraları göstererek seslenmesi eylemi cinsel taciz suçu niteliğinde kabul edilerek davalının mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Hükmün açıklanmasının ertelenmesi yönündeki ceza mahkemesi kararları bağlayıcı nitelikte değildir. Davaya konu eylemi gören tanık yoktur. Davalının elindeki parayı sallayıp davacıya seslendiği kabul edilse dahi bu eylemin tek başına davacıya yönelik cinsel taciz olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Malkara Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2016 tarihli ve 2016/53 E., 2016/184 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının elindeki paraları göstererek davacıya seslenmesi şeklindeki eyleminin dosya kapsamıyla gerçekleşip gerçekleşmediği, eylemin sübut bulduğu kabul edilirse bu eylemin tek başına cinsel taciz olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. İlke olarak borçların kaynakları sorumluluk hukuku olarak da adlandırılan borçlar hukukunda düzenlenmiştir.

14. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.

15. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenmiştir. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk.:Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.

16. Dava konusu olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) borcun kaynakları, “Borç İlişkisinin Kaynakları” başlığı altında, sözleşmeden doğan borç ilişkileri (m. 1- 48), haksız fiilden doğan borç ilişkileri (m. 49- 76) olarak düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkisine (m. 77-82) yer verilmiştir.

17. Türk Borçlar Kanununun 49. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde bir kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, TBK'nın 49. maddesindeki şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu hâllerinde, TBK’nın 49. maddesi ve devamında yer alan esaslar uygulanır.

18. Türk Borçlar Kanununun 49. maddesinde ifadesini bulan haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, dördüncü olarak doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.

19. Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin tasvip etmediği fiillerdir. Bu gibi fiilleri gerçekleştirenlere hukuk düzeni fiilden meydana gelen zararı tazmin mükellefiyeti yükler. Şu hâlde hukuk düzeninde hukuka aykırı fiillere izafe edilen hukukî netice, fiilden meydana gelen zararı tazmin borcunun doğmasıdır.

20. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde ise “İspat yükü” başlığı altında, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü mevcuttur. Aynı yöndeki düzenleme 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir’’ şeklinde ifade edilmiştir.

21. Uyuşmazlığın çözümü açısından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukukî niteliği ve ilgili yasal düzenlemelerin de irdelenmesi gerekmektedir.

22. “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 gün ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı kararları).

23. Kaldı ki, CMK'nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.

24. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hâl üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukukî statüden dışarıya çıkarılamaz.

25. Bu açıklamalar ışığında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesine ilişkin değerlendirmeye gelince;

TBK’nın “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünden de anlaşılacağı üzere ceza mahkemesi kararının maddi olgu yönüyle kesinleşmiş olması gerekir. Eğer bu yönden kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyorsa, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından da söz etmek mümkün değildir. Daha açık anlatımla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen kararlar hukuk hâkimi açısından bağlayıcılık taşımamaktadır.

26. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi ile benzer olarak düzenlenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesi uyarınca dava konusu olayda ispat yükü davacı üzerinde olup, ileri sürdüğü vakıaları ispat etmek zorundadır.

27. Davalı hakkında ceza mahkemesi tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi olgu yönüyle kesin bir mahkûmiyet kararı değildir. Bu nedenle TBK’nın 74. maddesi uyarınca hukuk hâkimini bağlamayacaktır.

28. Dosya kapsamında, davalının davacıya yönelik gerçekleştirdiği iddia edilen eylemi gören tanık bulunmadığı gibi, davacının iddiasını ispata elverişli başkaca delil ileri sürmediği de anlaşılmaktadır.

29. Diğer taraftan, davalının dava konusu eylemini gerçekleştirildiği kabul edilse bile bu eylemin tek başına cinsel taciz olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

30. Bu durumda, davacı iddiasını ispat edemediğinden ve davanın yasal dayanağı olan Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ceza dosyasındaki deliller, tanık beyanları ve bu dosyadaki deliller birlikte değerlendirildiğinde davalının eyleminin sabit olduğu, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı ve manevi olarak yıprandığı, bu nedenle direnme kararı uygun olup, manevi tazminatın miktarı yönünden temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Diğer yandan dava tarihi 28.05.2013 olmasına karşın, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 27.01.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 30.09.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık, davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunun, davacı iddiasının kanıtlanmadığı ve manevi tazminat koşullarının oluşmadığı yönündeki görüşüne, açıklanan yasal düzenlemeler ve maddi olgular karşısında katılınmamıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır” hükmü yer almaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Kişilik Hakkının Zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

TMK’nın 24. maddesi ve 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Kişilik haklarının kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir.

TBK’nın 58. maddesinde düzenlenen manevi zarar, kişilik değerlerinin zedelenmesi sonucu mağdurun kişiliğine yansıyan elem, ızdırap, acı, üzüntü ve yaşama sevincinin duygusal kaybı (subjektif unsur), objektif olarak da, ruhsal huzurun bozulması veya kaybedilmesi (ruhsal bütünlüğünün eksilmesi) niteliğinde (objektif unsur) olması gerekir. Nitelikli bir saldırı içinde, subjektif unsur olarak, bir yandan kişinin içsel yönüne etkili olmalı yani kişinin psikolojik ruhsal yönü üzerinde etkili olmalı; diğer yandan da dışsal yönüyle de onun ekonomik ve sosyal yaşamında etkili olmalıdır (Antalya, Gökhan. Manevi Zararın Belirlenmesi Ve Manevi Tazminatın Hesaplanması-Türk Hukukuna Manevi Zararın İki Aşamalı Olarak Belirlenmesine İlişkin Bir Model Önerisi. Cevdet Yavuz’a Armağan.Dergi park. Org.tr. s: 221 vd.).

6098 sayılı TBK'nın 58. maddesine göre takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır.

Somut olayda; davalının, davacının eşinin amcası olduğu, olay günü aynı bahçede evi bulunan davalının, bahçede çöp atmak için dışarı çıkan davacıya elindeki parayı göstererek “hişt hişt” diye seslenip, eliyle gel işareti yaparak koyun ağılını gösterip, oraya gelmesini istediği, bahçedeki traktörün arkasından bu eylemde bulunduğu, davacının eve kaçarak eşine seslendiği, eşinin de dışarı çıktığında davalının elinde para ile kendi evi tarafına kaçtığı, davacının iddiası, bunu doğrulayan tanık davacının eşi Özcan Ö.’ın beyanı ile anlaşılmıştır.

Davacının eşi Özcan Ö., eşinin haykırması üzerine dışarı çıktığında, davalı amcasını elinde para ile evine doğru kaçarken gördüğünü ve olayı muhtara anlattığını, muhtarın da davalıyı uyardığını söylediğini beyan etmiştir. Tanık muhtar Yılmaz S., tanık Özcan’ın beyanını doğrulamış ancak davalıyı uyardığında davalının eylemi kabul etmediğini söylemiştir. Tanıklar İlhan Ö. ve Ayşe Ö., olay akabinde davacının evlerine gelerek olayı anlattığını ve ağladığını, hatta bayıldığını hastaneye götürüldüğünü beyan etmişlerdir.

Davacının Malkara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği şikayet dilekçesi, iddianame ve davacı ile eşi hakkında iftiradan verilen takipsizlik kararı, Malkara Sulh Ceza Mahkemesinin kararına dayanak tanık ifadeleri nazara alındığında, davalının yukarıda anlatılan eylemi sabittir.

Her ne kadar Ceza Mahkemesince davalı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ve bu karar mahkûmiyet hükmü gibi bağlayıcı değil ise de, hukuk hâkiminin ceza dosyası içindeki delilleri serbestçe değerlendirebileceği nazara alındığında, ceza dosyasındaki tanık beyanlarının da davacı iddiasını doğruladığı ve birbirini tamamladığı kanaatine varılmıştır. Davalı tanığı Hüsniye, davalının eşi olup zaten görgüye dayalı bilgisi de yoktur.

Davacı, bu şekilde daha önce de davalının eylemine maruz kaldığını, ancak rezillik çıkmaması için şikayetçi olmadıklarını, şikayet dilekçesinde beyan etmiştir. Davalının, davacının eşinin amcası oluşu, aynı bahçe içindeki evlerde oturmaları, küçük bir köyde yaşamaları nazara alındığında, yaşadığı çevre, küçük yerleşim yerlerindeki değer yargıları dikkate alındığında, davacının kendisini ortaya koyarak, olmadığı hâlde isnadda bulunduğu sonucuna varılamaz. Bu tür olayların görgü tanığı olmasındaki güçlük nazara alındığında, şikâyetçinin anlatımı ile olay akabinde verdiği tepki ve bu tepkilerin tarafsız tanık ifadeleriyle doğrulanması nedeniyle fiilin gerçekleştiği kanaatine varılmıştır. Davacı ve eşi hakkında iftiradan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, davacının asılsız suç isnadında bulunduğuna dair somut bir olgu, husumete ilişkin vakıa da iddia ve ispat edilememiştir.

Özel Dairece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönündeki Ceza Mahkemesi kararının bağlayıcı olmadığı belirtilmiş ise de Mahkemece direnme kararında, fiilin tanık beyanlarıyla doğrulandığı, sulh ceza mahkemesi kararına dayanılmadığı açıklanmıştır. Ceza Mahkemesi dosyasındaki delillerin, tanık beyanlarının değerlendirilmesi ve bu dosyadaki delillerle birlikte nazara alınması neticesinde, davalının eyleminin sabit olduğu, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı, elem, ızdırap ve üzüntü duyduğu, tanık beyanlarına göre de bayıldığı, rahatsızlandığı, köyde duyulması nedeniyle ruhsal dengesinin bozulduğu, manevi olarak yıprandığı anlaşılmakla 818 sayılı BK’nın 49. (6098 sayılı TBK 58. md.) maddesi gereğince manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup direnme kararı yerindedir.

Direnme kararı uygun olup, manevi tazminatın miktarı yönünden temyiz incelemesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Sayın Çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyoruz.

Nurten ABACI UTKU          Hafize Gülgün VURALOĞLU          Nebahat ŞİMŞEK
Üye                                     Üye                                                  Üye

Fadime AKBABA                Belkıs KARAKAŞ                             Nesrin ŞENGÜN
Üye                                     Üye                                                  Üye

Dr. Şanver KELEŞ              Sevil KARTAL                                  Sevinç TÜRKÖZMEN
Üye                                     Üye                                                  Üye

Fatma AKYÜZ
Üye 

BİLGİ : “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hukuk hakimini bağlamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14 Mart 2018 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasi-karari-hukuk-hakimini-baglamaz

“Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02 Şubat 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasina-dair-ceza-mahkemesi-karari-hukuk-hakimini-baglamaz

“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi olgunun belirlenmesi yönünden de hukuk hakimini bağlamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27 Nisan 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukmun-aciklanmasinin-geri-birakilmasi-karari-maddi-olgunun-belirlenmesi-yonunden-de-hukuk-hakimini-baglamaz