DAVALININ HARÇ ÖDEMEKTEN MUAF OLMASI DAVACIYI HARÇ ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN KURTARMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 May
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/(22)9-694
KARAR NO   : 2020/1028

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
İzmir 12. İş Mahkemesi
TARİHİ                         : 14/10/2014
NUMARASI                 : 2014/467 - 2014/678
DAVACI                       : A.K. vekili Av. K.Ş.
DAVALI                       : Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. H.Ş.
İHBAR OLUNANLAR : 1- O.İ. inş Taah. Elekt. Tıbbi Malz. Paz. Tem. Gıda Mak. Onarım Teks. San
                                           ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. F.G.
                                       2- M. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.
                                       3- N.Y. Gıda Tem. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.
                                       4- Müflis K. Özel Güv. Yemek Üretim ve Dağıtım Gıda Temizlik Hizm. Malz.
                                           İşletmecilik San. ve Tic. Ltd. Şti. İflas İdaresinin Görevlisi
                                            Av. E.P.

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 12. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 27.09.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Milli Savunma Bakanlığı (Bakanlık) vekili 02.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde; talep konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin taraf sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir 12. İş Mahkemesinin 28.01.2014 tarihli ve 2012/539 E., 2014/59 K. sayılı kararı ile; davanın kabulüne karar verilmiştir. 

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İzmir 12. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 15.05.2014 tarihli ve 2014/9962 E., 2014/13098 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “… Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede;

Davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı şüphesizdir. Fazla çalışma ve genel tatil alacağı yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi genel tatillerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu nedenle fazla çalışma ve genel tatil alacağı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Uyuşmazlık konusu kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı bakımından, talep içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere, davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kıdemine göre hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını belirleyebilmektedir. Tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri de belirleyebilecek durumdadır. Bu halde kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları, belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacakları yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı: 

9. İzmir 12. İş Mahkemesinin 14.10.2014 tarihli ve 2014/467 E., 2014/678 K. sayılı kararı ile; emsal ücret araştırması ile ücret belirlendikten sonra bilirkişi hesap raporu alınması karşısında alacakların belirsiz olduğu, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2012/1756 E., 2012/5741 K. sayılı kararında hukuki yararın tamamlanması mümkün dava şartlarından olduğu, bu nedenle belirsiz alacak davasının koşulları bulunmadığı takdirde davanın hemen reddedilmeyip davacıya davasını tam eda davasına dönüştürerek eksik harcı tamamlaması için süre verilmesi gerektiğinin kabul edildiği, bu gerekçe ile verilen kararların Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından onandığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, “Davalı tarafın harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilam harcına tabi bir davada dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilam harcının yeterli olup olmadığı, böyle bir davanın kısmî dava olarak açılması ve ıslah yapılmak suretiyle dava değerinin arttırılması halinde ıslah edilen miktar için nispi karar ve ilam harcının tamamlanması gerekip gerekmediği ayrıca; bu tür bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde alacağın sonradan belirlenen miktarı için nispi karar ve ilam harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği” konulu içtihadı birleştirme başvurusuna ilişkin olarak Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 E., 2020/2 K. sayılı kararı ile “İçtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtay’ın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden Hukuk Genel Kurulunun sadece 03.11.2010 tarih ve 2010/10-550/561 sayılı kararının bulunması karşısında, içtihatların birleştirilmesine yer olmadığı” şeklinde karar verildiği dikkate alındığında, davalı Milli Savunma Bakanlığının harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilam harcına tabi olan eldeki davada, dava açılırken maktu yatırılan peşin harcın usul ve yasaya uygun şekilde tamamlanmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE 

13. Bilindiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla Devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilir.

14. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır. 

15. Bu açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülükler olarak tanımlanabilir (Pınar, B.: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3). 

16. Diğer bir deyişle “…harç; muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 23.12.1976 tarihli ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).

17. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun (492 sayılı Kanun/Harçlar Kanunu) gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır. Bu tanım, Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E., 1991/4 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E., 52 K. sayılı kararlarında da yer almıştır.

18. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişinin bir kamu kuruluşundan yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir çıkar sağlanması ve kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E., 1964/5 K. sayılı kararı). 

19. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır. 

20. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73. maddesinin üçüncü bendi “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir. 

21. Bahsi geçen Anayasa hükmünün vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir. 

22. O hâlde, harca ilişkin bir kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına alınmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, kanun koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.

23. Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 1. maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) Sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır. 

24. Anayasa Mahkemesi’nin 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…diğer harçlarda olduğu gibi yargı harçlarında da kural; harcın davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişi tarafından ödenmesidir. Ancak yargı yoluna başvurmak, başvuran kişiye bir harç yükümlülüğü yüklediği gibi, başvuranın haklı çıkması hâlinde bu yükümlülük yer değiştirmekte ve davada haksız çıkan tarafa yükletilmektedir. Bu nedenle nispi harca tabi davalarda, yargılama sonunda ödenecek harç miktarıyla birlikte, harcın gerçek sorumlusu da mahkeme kararıyla belirlenmektedir.”.

25. Yargı harçları; mahkeme harçları, icra ve iflas harçları, ticaret sicili harçları ve diğer harçlar olarak dört başlık altında toplanmıştır. Mahkemelerde ödenecek harçlar ise başvurma harcı, celse harcı, karar ve ilam harcı, temyiz, istinaf ve itiraz harçları ile keşif harcıdır. 

26. Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilam harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır. 

27. Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 15, 21, (1) Sayılı Tarife (A)-III). 

28. Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. 

29. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden Tarifedeki belli nispete göre alınan harçtır ( (1) Sayılı Tarife, (A)-III/1-a). 

30. Maktu harç ise konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır ( (1) Sayılı Tarife, (A)-III/2-a). 

31. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1-a alt bendinin birinci cümlesi; “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir.” şeklindedir.

32. Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinde ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu hükmün, itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararı ile, 492 sayılı Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde ise “...Yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.

Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36’ncı maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer verilmiştir.

33. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 120. maddesine göre de “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.”.

34. Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2013 tarihli ve 2013/21-445 E., 2013/1625 K.; 06.06.2018 tarihli ve 2017/13-1984 E., 2018/1172 K. sayılı kararlarında da aynı hususlara işaret edilmiştir.

35. Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.

36. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir. 

37. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tabi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilam aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

39. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.12.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

1. İşçilik alacaklarının tahsili istemi ile açılan davada kıdem ve ihbar tazminatı istemlerinin belirsiz alacak davası konusu olup olmayacağı konusundaki uyuşmazlıkta, ön sorun olarak “Davalı tarafın harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilam harcına tabi bir davada dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilam harcının yeterli olup olmadığı, böyle bir davanın kısmî dava olarak açılması ve ıslah yapılmak suretiyle dava değerinin arttırılması halinde ıslah edilen miktar için nispi karar ve ilam harcının tamamlanması gerekip gerekmediği ayrıca; bu tür bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde alacağın sonradan belirlenen miktarı için nispi karar ve ilam harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği” görüşülmüş ve çoğunluk görüşü ile Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” kuralı nispi ve karar ilamının tamamlanması gerektiği gerekçesi ile ön sorun olduğu kabul edilerek yerel mahkeme kararı usulden bozulmuştur. 

2. Çoğunluk görüşü ile ulaşılan sonuç aşağıda ayrıntılı açıklamalarda belirtileceği gibi özellikle usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, Harçlar Kanunu’nun 13, değişen 28. ve 33 maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirildiğinde isabetli olmadığı görüşündeyiz. Zira;

3. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir (Y.HGK. 27.06.2018, gün ve 2018/19-468 E, 2018/1257 K).

4. Belirtmek gerekir ki, iş yargılaması ilkelerinden biri ucuzluk ilkesidir. 30.01.1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 11. maddesi “İş mahkemelerinde açılan davalar tebligat ücretinden, her türlü resim ve harçtan muaftır” hükmünü içermekteydi. Çalışanlar lehine olan bu düzenleme ne yazık ki sonraki yıllarda kanun metninden çıkarılmış, bu alanda dava hakkının kullanılabilmesi harç yatırma koşuluna bağlanmıştır. Ancak 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda aynı paralelde ki düzenleme hâlen yürürlüktedir. Kanunu’nun 33. maddesin göre “İş mahkemeleri tarafından işçiler lehine hükme bağlanmış olan hak ve alacakların takibinde işçilerden hiç bir harç alınmadan gerekli işlem yapılır. Bu harçlar işçi haklı çıktığı takdirde takip sonunda hesap edilerek ayrıca bir hükme hacet kalmadan borçludan tahsil olunur”.

5. Harçlar Kanunu’nun 15. maddesine göre ise “Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınır”. Görüldüğü gibi işlemin türü ve içeriği, harcın maktu olmasını da etkilemektedir. 

6. Diğer taraftan aynı kanunun değişen 28/a maddesine göre “Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez”. Paralel düzenleme 6100 sayılı HMK’nın 302. maddesinde düzenlenmiş ve “Tarafların, harcının ödenmiş olup olmamasına bakılmaksızın ilamı her zaman alabilecekleri (1. fıkra) ve bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği” açıkça ifade edilirken, 3. fıkrada “2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu dâhil, diğer kanunların bu maddeye aykırı hükümlerinin uygulanmayacağı” belirtilmiştir. 

7. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özellikle yargılama giderleri ve bu kapsamda harçlar konusunda tüm sorumluluğu başvurana yüklemenin, mahkemeye erişim hakkının ihlal edeceğine, haklı bir amaç gütmeyen ve başvurulan yollar ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmayan sınırlamanın AİHS’nin 6. maddesi ile uyumlu olmayacağına, mülkiyet hakkını da ihlal edeceğine karar vermiştir (26.06.2007 gün ve 25321/02 başvuru nolu Ülger/Türkiye kararı).

8. Keza Anayasa Mahkemesi Harçlar Kanunu’nun değiştirilmeden önceki 28. maddesini iptal ederken, “Anayasanın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının sadece yargı mercileri önünden davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsadığını, dava açarken peşin harcı ödeyen ancak nispi harca tabi davalarda işin niteliği gereği dava sonuna bırakılan bakiye harçtan yasal olarak sorumlu olmadığı mahkeme kararı ile belirlenen davacıya sorumlusu olmadığı bir harcın tahsili koşulu ile ilamın verilmesinin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşıdığını” belirtmiştir (14.01.2010 gün ve 2009/27 E, 2010/9 K. RG. 17.03.2010, sayı: 27524). 

9. Anayasa Mahkemesi Harçlar Kanunu’nun 32. maddesinde hüküm altına alınan “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” kuralının iptali istemi aynı kararda reddetmiş ise de daha sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 302. maddesi ile çelişir hâle gelmiştir. Zira anılan 32. madde uygulamada hükmün temyiz edilmesine ve icraya konulmasına engel nitelik taşımaktadır. Bu şekildeki uygulama ile 6100 sayılı HMK’nın 302. maddesi ile çeliştiğinden, 302/3 madde uyarınca dikkate alınmaması gerekir. 

10. Davalısı harçtan muaf olan davalarda, davacının davada haklı bulunması hâlinde davalıdan harç tahsil edilemeyeceğinden davacının yatırdığı peşin harç kendisine iade edilecek; davayı kaybetmesi hâlinde ise alınacak harç en fazla maktu harç miktarı kadar olacaktır.

11. Hâl böyle olunca dava niteliği gereği nispi harca tabi olsa dahi bu özel durum gereği kararın verilmesi ile doğacak ve alınabilecek olan harç miktarı ancak maktu harç miktarı kadar olabileceği için başta alınacak harç miktarı da maktu harç olmalıdır. Sonuçta, davalısı harçtan muaf olan davalarda hükmedilebilecek nispi karar ve ilâm harcı bulunmadığından, peşin karar ve ilam harcının alınmasına da yasal olanak bulunmamaktadır. Böyle bir durumda maktu harç dışında nispi harç alınması, sonra karar ile ilgilisine iade kararı şeklinde hüküm kurulması, usul ekonomisi ve ucuzluk ilkesi ile Harçlar Kanunu’nun 15, 28, 33 ve 6100 sayılı HMK’nın 302. maddelerine aykırı olacaktır. Zira bu davada davalının harçtan muaf olması, işlemin nevi ve mahiyeti gereği sadece maktu harç alınmasını gerektirir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03.11.2010 tarih, Esas: 2010/10-550, Karar: 2010/561 sayılı kararı)

12. Açılan bu dava kural olarak nispi harca tabi olmakla birlikte davalısı harçtan muaf olduğundan dava sonunda davanın reddi hâlinde dahi alınması gereken harç maktu olup; alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmamakta; bu nedenle peşin harcın da 1/4 nispi harç değil sonuçta hükmedilebilecek olan maktu harç olması gerekmektedir. Bu nedenle peşin alınabilecek olan en fazla harç, maktu harç miktarıdır. Davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilam aşamasında tamamlama harcının alınması gerekmediğinden, sayın çoğunluğun ön sorun kabul ederek harç yönünden bozma görüşüne katılınmamıştır. 

Fadime AKBABA       Abdullah ERGİN       Bektaş KAR
Üye                            Üye                           Üye

Battal YILMAZ            Zeki GÖZÜTOK
Üye                             Üye

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-719
Karar No       : 2023/92

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 18.03.2021
SAYISI                         : 2021/34 E., 2021/90 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacılar vekili (vekâlet ücretine hasren) tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Hazine vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin, 1941 yılında ölen muris İzzet oğlu Kazım A.’ın mirasçıları olduğunu, murise ait İstanbul ili Fatih ilçesi Kariye mahallesinde kain 26.7 ada 26 parsel sayılı taşınmazdaki 21/48 payın Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1992/352 Esas sayılı dosyasında verilen kayyımlık kararı üzerine on yıl kayyım eliyle yönetilmesi nedeniyle Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2008 tarihli ve 2008/118 Esas, 2008/195 Karar sayılı kararına istinaden Hazine adına tescil edildiğini, ancak müvekkillerinin tapu kayıt maliki görünen İzzet oğlu Kazım’ın mirasçıları olduğunu, bu durumun nüfus kayıtları ve veraset ilâmı ile sabit olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazda davalı Hazine adına olan 21/48 payın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine cevap dilekçesinde; çekişme konusu payın 4721 sayılı Kanun'un 588 inci maddesi gereğince Hazine adına tescil edildiğini, tapu kayıt maliki görünen İzzet oğlu Kazım ile davacıların murisi İzzet oğlu Kazım A.’ın aynı kişi olduğunun kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 13.02.2018 tarihli ve 2016/489 Esas, 2018/50 Karar sayılı kararıyla; niteliğine göre davanın nispi karar ve ilâm harcına tâbi olduğu, ancak davalı Hazine'nin harçtan muaf olduğu ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı kararı gözetildiğinde davacı tarafından eksik nispi peşin harcın tamamlanmasının gerekmediği, işin esası bakımından; celp edilen dosya kapsamı ve tescile ilişkin kayıtlar uyarınca İzzet oğlu Kazım’ın Soyadı Kanunu’nun yürürlük tarihinden önce 13.11.1933 tarihinde çekişmeli payı iktisap ettiği, hasımlı veraset ilâmına göre davacıların murisi İzzet oğlu Kazım A. ile tapu kayıt maliki görünen İzzet oğlu Kazım’ın aynı kişi oldukları ve davacılar ile arasında veraset ilişkisi bulunduğu, davalı Hazine adına yapılan tescilin yolsuz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacılar vekili (vekâlet ücretine hasren) istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 12.04.2019 tarihli ve 2018/1237 Esas, 2019/615 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın, dava konusu taşınmazdaki 21/48 pay sahibi İzzet oğlu Kazım’ın mirasçıları olduklarını kesinleşmiş hasımlı mirasçılık belgesi ile kanıtladığı gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

''... Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın, dava dilekçesinde değer gösterilmeksizin 29,20 TL maktu harç yatırılmak suretiyle açıldığı, yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda dava konusu taşınmazdaki 21/48 payın dava tarihindeki değerinin 1.035.840,00 TL olarak saptandığı, keşfen belirlenen değer üzerinden harç tamamlattırılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi; “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men'i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır. Gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda ecrimisil ve tazminat gibi taleplerde de bulunulduğu takdirde harç, gayrimenkulün değeri ile talep olunan tazminat ve ecrimisil tutarı üzerinden alınır. Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30’ uncu madde hükmü uygulanır.”

Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; "Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150 nci maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.'' düzenlemesine yer verilmiştir.

Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın keşfen saptanan dava tarihindeki değeri üzerinden Harçlar Kanunu’nun 30. ve 32. maddeleri uyarınca harcın tamamlattırılması, harç tamamlandığı takdirde davaya devam edilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Kanun'un 371/1 inci maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve aynı Kanun’un 371/1-a maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe yanında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı ile davalının harçtan muaf olması hâlinde harç ikmali gerekip gerekmediği konusunda içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verildiği, Anayasa’nın 36 ncı maddesi, AİHM’nin 25321/02 başvuru numaralı Ülger/Türkiye kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı kararı gözetildiğinde davalının harçtan muaf olması hâlinde davacı taraftan harç ikmali yapılması istenmesinin adil yargılanma hakkına uygun düşmeyeceği, aksi durumda hak ihlali kararı verilebileceği, hak arama özgürlüğünün kullanılması ve yerine getirilmesinin kolaylaştırılması ve sonuç almayı geciktiren engellerin ortadan kaldırılması gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32 nci maddesi gereğince davaya devam edilebilmesi için gerekli harcın alınması gerektiğini, bozma ilâmı doğrultusunda işlem yapılması gerekirken direnme kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığını, aksi ispat edilebilen veraset ilâmının hükme dayanak yapılmasının hatalı olduğunu, tapu kayıt maliki ile davacıların murisinin aynı kişi olduğunun tespit davası ile belirlenmesi gerektiğini, çekişmeli payın Kanun gereği Hazine’ye geçtiğini, bu nedenle Hazine aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; nispi karar ve ilâm harcına tâbi eldeki davada, davalı tarafın harçtan muaf olması hâlinde dava açılırken yatırılan maktu peşin harcın yargılamanın devamı için yeterli olup olmadığı, yargılama sırasında belirlenen dava değeri üzerinden eksik nispi peşin harcın ikmal edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun;

2 nci maddesinin birinci fıkrası; ''Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir'',

11 inci maddesinin birinci fıkrası; ''Genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını istiyen kişiler ödemekle mükelleftir'',

15 inci maddesi; ''Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktü esas üzerinden alınır'',

16 ncı maddesi; ''Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men'i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır.

...

Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır'',

28 inci maddesi; ''(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir.:

a) Karar ve ilam harcı,

Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir...'',

30 uncu maddesi; ''Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır'',

32 nci maddesi; ''Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmiyen harcları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır'' şeklindedir.

2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı

3. Anayasa Mahkemesi, 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, yolsuz tescil (4721 sayılı Kanun'un 588/3 üncü fıkrasına dayalı) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, uyuşmazlığın çözümü bakımından harç, yargı harçları, maktu harç ve nispi harç kavramları üzerinde durulmasında fayda vardır.

2. Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.

3. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, masrafı karşılama ve faydalanma ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.

4. Yapılan açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta Kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Burak Pınar, Yargı ve İcra Harçları, Ankara, 2009, s.1-3).

5. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde harcın tanımı ise; “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır.

6. Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir.

7. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır. Nitekim, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73/3 üncü maddesinde; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir. Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.

8. O hâlde, harca ilişkin bir Kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacı gözden uzak tutmamak gerekir. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Kanun Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.

9. Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2 nci maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.

10. Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı adlî hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 16.11.1983 tarihli ve 1983/5 Esas, 1983/6 Karar). Yargı harçlarının konusuna giren, yani yargı harcına tabi işlemleri, genel olarak mahkeme harçları, icra ve iflas harçları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

11. Yargı harçlarının konusunu oluşturan harçlardan ilki mahkemelerde ödenecek harçlar olup; bunlar başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilâm harcıdır.

12. Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilâm harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

13. Karar ve ilâm harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nisbi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır. Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tesbit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır.

14. Harçlar Kanunu'nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1 inci maddesinde nispi harçlarda ödeme zamanı düzenlenmiş olup, aynı maddenin (a) bendinde ise karar ve ilâm harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanının kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödeneceği belirtilmiştir.

15. Öte yandan, 492 sayılı Kanun'un 32 nci maddesinin birinci cümlesi olan “Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz'' hükmünün, itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 günlü Resmî Gazete'de yayımlanan 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararı ile; anılan düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir. Bu kararının gerekçesinde ise; “...Harç, devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar içinde egemenlik yetkisine dayanarak değerlendirdiği çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla zor unsuruna dayanılarak alınan mali yükümlülüktür. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.

Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer vermiştir.

16. Ayrıca, davalı tarafın harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilâm harcına tabi bir davada, dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilâm harcının yeterli olup olmadığı, böyle bir davanın kısmî dava olarak açılması ve ıslah yapılmak suretiyle dava değerinin arttırılması hâlinde, ıslah edilen miktar için nispi karar ve ilâm harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği, ayrıca; bu tür bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hâlinde, alacağın sonradan belirlenen miktarı için nispi karar ve ilâm harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği konusunda içtihatların birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı ile; içtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sadece 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas 2020/561 Karar sayılı kararının bulunması ve henüz istikrar kazanmamış olması nedeniyle içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

17. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; eldeki dava, dava konusu para ile değerlendirilebilen bir şey olduğundan nispi karar ve ilâm harcına tabidir. 492 sayılı Kanun'un 28/1-a fıkrasının amir hükmü gereğince adlî hizmeti talep eden davacının karar ve ilâm harcının dörtte birini peşin olarak ödemesi gerekmektedir. Aksi durumda, aynı Kanun'un 32 nci maddesine göre yargılama için devam eden işlemlerin yapılmayacağı ortadadır. Kanun Koyucu bu hususu tarafların iradesine bırakmamıştır. Davacı taraf, dava dilekçesinde harca esas bir değer belirtmeden dava açmış, dava dilekçesinin kaydı sırasında 14.12.2016 tarihli sayman mutemedi alındısı ile 29,20 TL'lik maktu peşin harç yatırmıştır. Yargılama sırasında yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu ile dava konusu payın dava tarihindeki değeri belirlenmiştir. Ne var ki, davacı tarafından belirlenen değer üzerinden eksik nispi peşin harç ikmal edilmemiştir.

18. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.

19. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.

20. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler göz ardı edilerek, eksik nispi harç tamamlatılmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

21. Buna göre yapılacak iş; davacı tarafa dava değeri olan 1.035.840,00 TL üzerinden hesaplanacak eksik nispi peşin harcın tamamlanması için usulünce ihtarat yapılarak süre verilmesi, bu sürede harç tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek işin esasına girilmesi, tamamlanmazsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150 nci maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılması, süresi içerisinde harç tamamlanarak dosya yenilenmez ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği göz önünde bulundurularak sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır.

22. Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373/1 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin bölge adliye mahkemesine gönderilmesine,

15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.