DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA İLİŞKİN ŞARTLARIN GERÇEKLEŞTİĞİ TARİHTE DERDESTLİK KENDİLİĞİNDEN SON BULUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(19)11-1643
KARAR NO   : 2021/1417

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                                                 :
 Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                                                           : 24/12/2014
NUMARASI                                                    : 2014/1049 - 2014/771
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA DAVACILAR
ASIL DAVADA KARŞI DAVALILAR               : 
1- A.B.Y.O.
                                                                           2- S.E.D. vekilleri Av. H.A., Av. S.E.D.
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA DAVALILAR    
ASIL DAVADA KARŞI DAVACILAR               : 
1- F.Ş.T. 2- İ.T. 3-T.T.
                                                                           4- M. Pasta Sanayi Tic. Ltd. Şti. vekilleri Av. Z.A.T.

1. Taraflar arasındaki “alacak, tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl davanın açılmamış sayılmasına, karşı davanın reddine, birleşen davanın kabulüne ilişkin karar asıl ve birleşen davada davalı-karşı davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı-karşı davalılar vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 22.04.2004 tarihinde dağıtım sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ilişkisi kurulması amacıyla müvekkillerinin davalılara 30.000 USD ödeme yaptığını, davalıların sözleşme uyarınca üstlendikleri yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, davalı tarafça ticarî ilişkinin sona erdirildiğini, sözleşmenin geçici 3. maddesine göre davalıların 30.000 USD’yi iade etmesi gerektiğini, bu bedelin tahsiline yönelik başlatılan takibin davalıların itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 30.000 USD ödemenin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.                

Asıl Davada Davalı Cevabı:

5. Davalı-karşı davacılar vekili cevap dilekçesinde; sözleşmenin şirket ile yapıldığını, müvekkilleri İsmail Hakkı T., Tayfun T. ve Fatih Şenol T.’nın taraf sıfatının olmadığını, bu davalılar yönünden davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının 300.000 USD ödemeyi kabul ettiği hâlde 30.000 USD ödediğini, müvekkilinin ise sözleşmenin ifa edileceği düşüncesi ile 300.000 USD’nin çok üstünde harcamalar yaptığını, müvekkilli şirketin oluşan zararının daha fazla olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Karşı Davada Davacı İstemi:

6. Davalı-karşı davacılar vekili karşı dava dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan dağıtım sözleşmesi gereğince davacı-karşı davalıların 300.000 USD nakdi destekte bulunacaklarını taahhüt ettiklerini, sözleşmenin gerçekleşeceğine güvenen müvekkili şirketin işyerinde yapılacak bir kısım yenilikler için ciddi masraflar yaptığını, başka firmalarla aynı konuda sözleşme yapmayarak fırsatlar kaçırdığını, masraflar yapıldıktan sonra karşı tarafın müvekkili şirket ile tüm irtibatını kötü niyetli olarak kestiğini, sözleşme koşullarına uymadıklarını, müvekkili şirketi zor durumda bıraktıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000 TL’nin faizi ile birlikte davacı karşı davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 23.09.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 109.446,05TL’ye yükseltmiştir.                                                                                                                                        

Karşı Davada Davalı Cevabı:

7. Davacı-karşı davalılar vekili karşı davaya yönelik cevap dilekçesinde; karşı davada belirtilen harcama kalemlerinin tamamen ekmek üretimine ilişkin olduğu, söz konusu yatırımların dağıtıcı firma olan müvekkili şirket ile doğrudan ilgisinin bulunmadığını, müvekkili şirket olmasa bile üretici şirketin yapması gereken ve ilgili şirketin hesaplarına olumlu yansıyacak yatırımlar olduğunu belirterek karşı davanın reddini savunmuştur.                        

Birleşen Davada Davacı İstemi:               

8. Birleşen davada davacılar vekili dava dilekçesinde; asıl davadaki dava dilekçesinde yer alan maddi vakıaları tekrarla, asıl davada davanın kabulüne dair verilen kararın temyiz incelemesi sonucunda bozulduğunu belirterek, dosyanın Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/607 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine ve 30.000 USD'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:              

9. Birleşen davada davalılar vekili cevap dilekçesinde; birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, ayrıca derdestlik itirazında bulunduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.                                                                                                  

Mahkemenin Birinci Kararı:

10. Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.10.2009 tarihli ve 2005/573 E., 2009/512 K. sayılı kararı ile; tarafların sözleşmenin ifası konusunda istekli olmadıkları, sözleşmenin ifasının sağlanamaması nedeniyle her iki tarafın da eşit kusurlu oldukları, sözleşmenin yürürlüğe girmeden feshedilmesi nedeniyle tarafların sözleşme uyarınca diğer tarafa verdikleri şeyleri geri isteyebilecekleri, asıl davada talep edilen 30.000 USD’nin davalılar Fatih Şenol ve Tayfun T. hesabına havale edildiği, havale dekontlarında paranın sözleşme kapsamında gönderildiğine ilişkin açıklama bulunmadığı, davalı şirket kayıtlarında da böyle bir paranın alındığına dair bir kaydın bilirkişi tarafından tespit edilemediği, sözleşmenin davalı İsmail Hakkı T. tarafından şirket adına imzalanmış olması dikkate alındığında bu paranın ödenmesinde davalıların müteselsil sorumluluklarının bulunduğu, davalılar İsmail Hakkı T., Tayfun T. ve Fatih Şenol T.’nın husumet itirazlarında haklı olmadıkları gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile 30.000 USD’nin davalılardan tahsiline, karşı davada sözleşmenin uygulanacağı düşüncesiyle yapılan harcamalar talep edilmiş ise de, davacı tarafın iddia ettiği harcamaların bir kısmının ön sözleşme tarihinden önce yapıldığı, taraflar böyle bir sözleşme yapmamış olsa bile davalı karşı davacı şirketin markalaşarak Türkiye çapında bayilikler vermek suretiyle satış ağını genişletmek için kapasite artışına yönelmiş olması nedeniyle yapması gereken faydalı ve gerekli masraflar niteliğinde olduğu, sözleşmenin eylemli feshinde karşı davacının da kusurunun bulunması nedeniyle dava konusu harcamaların zarar olarak tazmininin talep edilemeyeceği gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmiştir.                                                        

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.                                                                                             

12. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 16.06.2010 tarihli ve 2009/13008 E., 2010/7569 K. sayılı kararı ile;                                                                                                                                

“…1- Somut olayda davacı-karşı davalılar vekili 6.11.2007’de duruşmaya gelmemiş, davalı-karşı davacılar vekili asıl dava yönünden davayı takip etmeyeceğini bildirmiş, dosyanın işlemden kaldırılması üzerine 14.11.2007 tarihinde stajyer avukat tarafından imzalı yenileme dilekçesi verilmiştir. Mahkemece 12.2.2008 tarihli duruşmada davacı-karşı davalılar vekilinin bu yenileme dilekçesine muvafakat ettiğine dair beyanı almak suretiyle yargılamaya devam edilmiştir.

Avukatlık Kanunun 26’ncı maddesine göre, “Stajyerler, avukat yanında staja başladıktan sonra, avukatın yazılı muvafakati ile ve onun gözetimi ve sorumluluğu altında, sulh hukuk mahkemeleri, sulh ceza mahkemeleri ile icra mahkemelerinde avukatın takip ettiği dava ve işlerle ilgili duruşmalara girebilir ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebilirler.” Anılan hüküm nedeniyle stajyerler asliye ticaret mahkemesindeki Duruşmalara giremezler ve bu mahkemeye ilişkin işlemleri yürütemezler. Bu nedenle mahkemece stajyer avukatın verdiği yenileme dilekçesine itibar edilerek ve davacı-karşı davalılar vekilinin de söz konusu dilekçeye ilişkin muvafakatının dosyanın işlemden kaldırılmasından itibaren HUMK’un 409’uncu maddesindeki 3 aylık yasal süre geçtikten sonra beyan edildiği dikkate alınarak, asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

2- Mahkemece yargılama sırasında iki farklı heyetten rapor alınmış alıp, ilk heyet kök ve ek raporlarında davalı-karşı davacıların bir miktar tazminata hak kazandıkları belirtilmişken, ikinci heyet raporunda göre davalı-karşı davacıların tazminat talep etmeye hakları olmadığı sonucuna ulaşılmış, mahkemece ikinci heyet raporu hükme esas alınarak karar verilmiştir. Her iki heyet raporu çeliştiği için yapılan itirazlar da gözetilerek farklı bir heyetten tevil edici bir rapor alınması gerekirken eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir,...” gerekçesiyle hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre davalı-karşı davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı:

13. Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.03.2013 tarihli ve 2011/144 E., 2013/62 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, sözleşmenin fiilen fesih edilmiş olduğunun taraflarca kabul edildiği nazara alındığında, sözleşmenin feshinde tarafların aynı derecede kusurlu oldukları kanaatine varıldığından sözleşmenin karşılıklı olarak fesih edilmesi nedeniyle sözleşme ilişkisinin tasfiye edilerek sonuçlandırılması ve böylece tarafların sözleşme uyarınca verdiklerini karşılıklı olarak geri isteyebilecekleri ve bu nedenle de davacı tarafın davalı tarafa ödediği sabit olan 30.000 USD'nin iadesini talepte haklı olduğu, Özel Dairenin bozma ilamında da belirtildiği gibi, davacının 30.000 USD'nin tahsiline ilişkin talebi ile ilgili davanın usulüne uygun olarak takip edilmemesi sebebi ile asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği, bununla birlikte davacının birleşen davada da asıl davanın bu şekilde sonuçlanması sebebi ile aynı talebini tekrarladığı, bu talebe ilişkin olarak her ne kadar derdestlik itirazında bulunulmuş ise de, davanın takipsiz bırakılıp yenilenmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına ilişkin koşulların gerçekleşmesi hâlinde buna dair bir karar verilmemiş olsa bile davanın açılmamış sayılması söz konusu olduğundan, davalının birleşen davanın açıldığı tarih itibariyle yerinde olmayan derdestlik itirazı ve taraflar arasındaki sözleşmenin karma sözleşme niteliği taşıması sebebiyle 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davalının yerinde görülmeyen zamanaşımı savunmasının da reddine karar verildiği, davalı-karşı davacıların karşı davadaki talebine ilişkin olarak ise; sözleşme nedeniyle yapılan harcamalar ile alınan ekipmanların, yapılan inşaatların davalı-karşı davacı tarafından üretimde kullanılmasının mümkün olduğu, sözleşmenin feshinden sonra da fiilen kullanıldığı, bu yatırımların davalı-karşı davacılara ait işletmenin değerini artırdığı, ayrıca sözleşmenin eylemli olarak fesih edilmesinde karşı davacıların da kusurlu olduğu ve sözleşmenin 16. maddesinde, sözleşmenin birlikte fesih edilmesi hâlinde tarafların birbirlerinden herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarının kararlaştırıldığı gerekçesiyle asıl davanın açılmamış sayılmasına, karşı davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:        

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-karşı davacılar, birleşen davada davalılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.                       

15. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 09.01.2014 tarihli ve 2013/13026 E., 2014/839 K. sayılı kararı ile;                                                                                                                                  

“… Mahkemece 01.10.2009 tarihinde verilen ilk karar davalı-karşı davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 16.06.2010 günlü kararı ile yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.

1- Mahkemece 02.12.2010 günlü celsede bozma kararına uyulmuştur. Asıl davanın davacıları vekili bu dava hakkında bozmaya uyulmuş olmasına rağmen henüz bir karar verilmeden aynı tarihte bir başka deyişle bozmaya uyulmasına ilişkin ara karar tarihinde dava dosyası ile birleşen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/757 Esas sayılı dava dosyası ile aynı taleple dava açmıştır.

Bu durumda mahkemece açılan ve Yargıtay'ca bozulan ilk asıl dava hakkında bir karar verilmeden aynı konuda açılan ve birleştirilen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/757 Esas sayılı davasının açılmış olduğu gözetilmeden, bu yön karar yerinde tartışılıp, irdelenmeden birleşen davanın kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu nedenle yerel mahkeme hükmünün bu davaya yönelik olarak verilmiş olan bu kararının davalı-karşı davacılar-birleşen dosya davalıları yararına oy çokluğu ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Davalı-karşı davacılar vekilinin karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; taraflar arasında akdedilen, ancak taraflarca zımnen feshedildiği bilirkişilerce belirtilen sözleşmenin (16.) maddesi “Taraflar birlikte kararlaştırarak sözleşme süresinin sona ermesini beklemeksizin sözleşmeyi her zaman feshedebilirler. Sözleşmenin bu şekilde feshi halinde taraflar birbirlerinden herhangi bir tazminat talebinde bulunamazlar.” hükmünü içermektedir. Bu madde sözleşmenin uygulanması ile uygulanabilirlik kazanacak bir hükümdür. Öte yandan mahkemece bozmaya uyularak alınan 04.07.2011 tarihli asıl, 08.02.2012 tarihli ek raporda taraflar eşit kusurlu bulunarak karşı davacıların bu sözleşmenin uygulanacağı düşüncesi ile yapmış oldukları zorunlu masraflar tutarı olan 218.892,10 TL'sinin %50'si olan 109.446,05 TL'yi talep edebilecekleri bildirilmiştir. Bu raporlardan sonra farklı bilirkişilerden alınan 04.12.2012 tarihli raporda ise, sözleşmenin (16.) maddesine atıf yapılarak ve yapılan bu masrafların karşı davacıların zaten bu işi yaptıkları gerekçesiyle talep edemeyecekleri yönündeki görüşün kabul edilerek, karşı davanın reddinde isabet bulunmamaktadır.

Mahkemece yapılacak iş, karşı dava yönünden, karşı davacılar tarafından yapılan masraflardan örneğin araba, tava vb. mal varlıklarının karşı davacılar elinde olduğu ve kusur oranları ile bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönü de gözetilerek ellerindeki mal bedellerinin talepten mahsup edilip, kalan miktarda harcama bedellerini karşı davacı yanın talep edebileceği dikkate alınarak bu yönden bir rapor alınıp varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.                

Direnme Kararı:

16. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2014 tarihli ve 2014/1049 E., 2014/771 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin (1) nolu bozma kararına direnilmesine, (2) nolu bozma kararına uyulmasına karar verilerek önceki karar gerekçesi yanında, asıl dava yönünden verilmiş bulunan davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar usule ilişkin nihai bir karar olup, temyiz edilmesi mümkün ise de, derdestlik yönünden kararın temyiz yoluna başvurularak ya da temyiz edilmeden kesinleşmesini aramaya gerek olmadığı, işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren yasada öngörülen üç aylık süre içerisinde yenilenmeyen davanın, mahkemece davanın açılmamış sayılması hakkında bir karar verilmemiş olsa da sürenin bittiği tarihte açılmamış sayılacağı ve davanın açılması ile oluşan tüm sonuçların başka bir işleme gerek kalmadan sona ereceği ve davanın derdest olmaktan çıkacağı, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olarak mahkemenin vereceği kararın mevcut durumun tespitine ilişkin olduğu, bu nedenle Özel Dairece inceleme sonucunda bozulan dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilmeden mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra açılan ve ilk dava ile birleştirilen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/757 E. sayılı dosyası ile ilgili olarak davanın esası incelenerek karar verildiği, karşı davadaki alacak talebine ilişkin olarak bozma ilamı doğrultusunda yeni oluşturulan üç kişilik bilirkişi heyetinden bozma ilamının (2) nolu bendinde belirtilen hususları karşılar şekilde davalı-karşı davacıların alacak talebi ile ilgili olarak bilirkişi raporu alındığı, alınan raporun da denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli görüldüğü gerekçesiyle asıl davanın açılmamış sayılmasına, karşı davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.                                                                                      

Direnme Kararının Temyizi:

17. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece asıl davanın kabulüne dair verilen ilk kararın, Özel Dairece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle bozulması ve mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra, asıl dava hakkında bir karar verilmeden aynı konuda açılan ve birleştirilen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/757 E. sayılı davanın esası hakkında da karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

20. Asıl davada, dosyanın işlemden kaldırıldığı tarih itibariyle uygulanması gereken mülga 1086 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 187. maddesinde hangi hâllerin ilk itiraz olduğu (ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği) tahdidi olarak sayılmıştır.

21. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun “İtirazatı iptidaiye” başlıklı 187. maddesi

“İtirazatı iptidaiye aşağıdaki gösterilen hallerden ibaret olup davanın bidayetinde ve hepsi birlikte beyan edilmek lazımdır:

1- Türkiye'de ikametgahı bulunmıyanlardan teminat talebi,

2- Salahiyet iddiası,

3- (Mülga: 16/7/1981 - 2494/37 md.)

4- İkame olunan davanın diğer bir mahkemede derdesti rüyet bulunduğu iddiası,

5- Davanın diğer bir mahkemede dertesti rüyet olan diğer dava ile irtibatı bulunduğu iddiası,

6- (Mülga: 26/9/1963 - 338/1 md.)

7- Dava arzuhalinin veya davetiye varakasının veyahut cevap layihasının tanziminde kanuni noksanlar bulunduğu veya tebliğin usülüne muvafık olmadığı iddiası,

8- Davayı mütekabilenin kabule şayan bulunmadığı iddiası.”                                                  

Şeklinde düzenlenmiştir.

22. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-ı bendinde derdestlik, dava şartları arasında yer almış ise de; HUMK’nın 187/4. maddesinde derdestlik ilk itiraz olarak düzenlenmiştir.

23. Bir davanın derdest olması demek, davanın görülmekte olmasıdır. Derdest (görülmekte) olan dava, yeniden açılamaz. Buna rağmen aynı dava yeniden açılırsa davalı bu yeni davaya karşı derdestlik ilk itirazında bulunabilir. Bunun üzerine, ikinci davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (HUMK m. 194).                                                                                     

24. Derdestlik ilk itirazı üzerine davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için şu üç şartın birlikte gerçekleşmesi gerekir: 1) Aynı davanın iki kere açılmış olması, 2) birinci davanın görülmekte (derdest) olması, 3) birinci dava ile ikinci davanın aynı dava olmasıdır (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, IV. Cilt, 6. Bası, İstanbul 2001, s. 4218 vd.).

25. Yargılama sırasında yürürlükte olan ve uygulanan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun “İşlemden Kaldırma ve Davanın Açılmamış Sayılması” başlıklı 409. maddesi ise;

“Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.

Oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hallerde, gün tespit ettirilmemiş ise, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle birinci fıkra hükmü uygulanır.

Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, oturum, gün, saat ve yerini bildiren çağırı kağıdı ile birlikte taraflara tebliğ olunur.

Dava dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz.

İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.

Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır’’.

Hükmünü haizdir.

26. Usulüne uygun biçimde çağrıldıkları hâlde, davanın taraflarından hiç biri, duruşmaya gelmezse (veya yalnız bir taraf gelip de takip etmeyeceğini bildirirse), mahkemece dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Mahkeme bu konuda bir karar vermemiş olsa bile, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesini gerektiren hâllerden birinin gerçekleştiği anda dosya işlemden kaldırılmış sayılır. Mahkemenin dosyanın işlemden kaldırılmasına daha sonra karar vermiş veya işlemden kaldırma kararını daha yazmış olması dosyanın işlemden kaldırılması tarihi olarak kabul edilemez (Kuru, s. 4059, 4088).

27. Dosyanın işlemden kaldırılması hâlinde, davanın üç ay içinde yenilenmemesi ya da üçüncü defa takipsiz bırakılması durumunda işlemden kaldırılmış olan davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Mahkemenin, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gereken tarihte böyle bir karar vermeyi ihmâl etmiş olması, taraflara bu tarihten sonra davayı yenileme hakkı vermez. Çünkü dava, üç aylık yenileme süresinin bittiği veya dosyanın üçüncü defa takipsiz bırakıldığı tarihte Kanun’dan dolayı açılmamış sayılır.

28. Mahkeme davanın açılmamış sayılmasına daha sonra da karar verebilir. Böyle bir karar, davanın üç aylık yenileme süresinin bittiği veya dosyanın üçüncü defa takipsiz bırakıldığı tarihte açılmamış sayıldığını tespit edici nitelikte bir karardır (Kuru, s. 4125).

29. Davanın açılmamış sayılması kararı ile, açılmasıyla meydana gelen sonuçlar ortadan kalkar. Davanın açılması ile doğmuş olan derdestlik durumu, açılmamış sayılması ile son bulur. Mahkemenin davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararı henüz kesinleşmemiş olsa bile, derdestlik durumu yine de son bulur. Çünkü dava yenileme süresinin bittiği veya üçüncü defa takipsiz bırakıldığı tarihte Kanun’dan dolayı açılmamış sayılmıştır (Kuru, s. 4136).

30. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; asıl davada davacı-karşı davalılar vekili 06.11.2007 tarihli duruşmaya gelmemiş, davalı-karşı davacılar vekilinin asıl dava yönünden davayı takip etmeyeceklerini bildirmesi üzerine asıl davaya ilişkin olarak dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Asıl davaya ilişkin olarak 14.11.2007 tarihinde stajyer avukat tarafından imzalı yenileme dilekçesi verilmesi üzerine, mahkemece 12.02.2008 tarihli duruşmada davacı-karşı davalılar vekilinin bu yenileme dilekçesine muvafakat ettiğine dair beyanı alınmak suretiyle yargılamaya devam edilerek asıl davanın esası hakkında karar verilmiş ise de, Özel Dairenin 16.06.2010 tarihli ve 2009/13008 E., 2010/7569 K. sayılı kararı ile 1. bentte, asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

31. Mahkemece 02.12.2010 tarihinde, Özel Dairenin bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiş, henüz asıl dava hakkında karar verilmeden asıl dosya davacıları tarafından aynı tarihte Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/757 E. sayılı dava dosyası ile aynı taleple açılan davada, 03.12.2010 tarihinde verilen karar ile asıl dava ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

32. Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/757 E. sayılı dava dosyasında verilen birleştirme kararından sonra mahkemece, 21.03.2013 tarihli 2011/144 E, 2013/62 K. sayılı kararı ile hem asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hem de aynı taleple açılan birleşen davanın esası hakkında hüküm kurulmuştur.

33. Her ne kadar davalı-karşı davacılar, birleşen dava yönünden derdestlik ilk itirazında bulunmuşlar ise de, asıl davanın takipsiz bırakılıp yenilenmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına ilişkin koşulların gerçekleşmesi hâlinde bu yönde bir karar verilmemiş olsa bile davanın açılmamış sayılması söz konusudur. Asıl dava, üç aylık yenileme süresinin bittiği tarihte Kanun’dan dolayı açılmamış sayılır. Mahkemenin davanın açılmamış sayılmasına dair daha sonra verdiği karar, üç aylık yenileme süresinin bittiği tarihte davanın açılmamış sayıldığını tespit edici nitelikte bir karardır. Bu nedenle mahkemece derdestlik itirazının reddine yönelik verilen direnme kararı yerindedir.

34. Ne var ki, mahkemece birleşen davada verilen karar yönünden davanın esası hakkında, birleşen dosyada davalılar vekilinin temyiz itirazları ile Özel Dairenin bozma kararına uyulan kısımlara ilişkin olarak karşı davada verilen karar yönünden tarafların temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararı yerinde olup, birleşen davada verilen karar yönünden davalılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları ile karşı davada verilen karar yönünden taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,16.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : Doktrindeki birinci görüşe göre, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin şartlar gerçekleştiği tarihte, davanın açılmamış sayılması durumu, bir mahkeme kararı olmaksızın kendiliğinden gerçekleştiğinden, derdestlik de bu tarihte son bulmaktadır. Mahkeme davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararını daha sonra vermektedir. Dolayısıyla derdestliğin sona ermesi için, mahkemenin sonradan verdiği davanın açılmamış sayılması kararının kesinleşmesi gerekmez. (KURU, Baki; AYDIN, Burak, Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C: II, 2. Baskı, Ankara, 2021, s. 1240; ÜSTÜNDAĞ, Saim, Medenî Yargılama Hukuku, C: I, Gözden geçirilmiş ve yenilenmiş 7. Baskı, İstanbul, 2000, s. 611; ÖZEKES, Muhammet, Pekcanıtez Usûl Medenî Usul Hukuku, C: II, 15. Bası, İstanbul, s. 1482, 1483; PAMUKÇU, Bengü, Medenî Yargılama Hukukunda Dosyanın İşlemden Kaldırılması, İstanbul, 2020, s. 267, 268)

Doktrindeki ikinci görüşe göre ise, davanın açılmamış sayılması kararı nihai bir karar olduğundan, derdestliğin ortadan kalkması bu kararın şekli anlamda kesinleşmesiyle mümkündür. Dolayısıyla davanın açılmamış sayılması durumunda derdestlik, davanın kendiliğinden açılmamış sayıldığı veya mahkemenin bu yönde bir karar karar verdiği tarihte değil; davanın açılmamış sayılması kararının şekli anlamda kesinleştiği tarihte ortadan kalkacaktır. Karar kesinleşmediği müddetçe, hakkında davanın açılmamış sayılmasına dair kararın verildiği dava derdest olmaya devam edecektir. (TANRIVER, Süha, Medenî Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı, Tümüyle Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş 2. Bası, Ankara, 2007, s. 52, 53; ASLAN, Kudret, Medenî Usul Hukukunda Davanın Açılmamış Sayılmasının Etkileri, MİHDER, C: 9, S: 25, Y: 2013, s. 69, 70; RÜZGARESEN, Cumhur, Medeni Usul Hukukunda Dosyanın İşlemden Kaldırılması, Ankara, 2021, s. 423)