DEDEKTİF TARAFINDAN ÇEKİLEN FOTOĞRAFLAR HUKUKA AYKIRI DELİL NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
2. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2017/1398
KARAR NO : 2017/1628
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVANIN KONUSU : Evlilik Birliğinin Sarsılması Nedeni İle Boşanma
DAVA TARİHİ : 31/12/2015
KARAR TARİHİ : 01/12/2017
KARAR YAZMA TARİHİ : 01/12/2017
İSTİNAF EDEN : Davalı
Adana 7. Aile Mahkemesinin 04/05/2017 tarih, 2015/1..8 Esas ve 2017/3.3 karar sayılı kararı aleyhine, davalı tarafca istinaf başvurusunda bulunulduğunun, dosyanın istinaf incelemesi yapılmak üzere mahkememize gönderildiği ve istinaf isteminin süresi içerisinde yapıldığı anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP :
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 1996 yılında evlendiklerini, müşterek 1 çocuklarının olduğunu, müvekkilinin yaz tatillerinde 2 yada 3 hafta İstanbul'da kaldığını, daha sonra 2 aya yakın davalının İzmir'deki ailesinin yanında kaldıklarını, müvekkilinin 2015 yılı Temmuz ayında turneden döndüğünü, 2 hafta İstanbul'da kalıp oradan İzmir'e geçmeyi teklif ettiği, eşinin ise ayrı ayrı ailelerin yanına gidip davacının bayramda İzmir iline gelmesini teklif ettiğini, davacının bunu kabul etmediğini, bayramdan bir iki gün önce davalının annesinin bacağının kırıldığı, Ağustos- Eylül ayınca davalıyı telefonla arayan müvekkilinin bazen telefonlarına yanıt bulabildiğini, okulların açılmasına iki gün kala davalının kızı ile birlikte Adana'ya döndüğünü, annesinin kontrolü olduğunu söyleyip yeniden İzmir'e gideceğini söylediğini, davacının şüphelenmeye başladığını, davalının babası ve akrabalarını aradığında davalının orada olmadığını öğrendiğini, kayın pederinin kızının evde olmadığını söylediği anda davalının evde olduğunu söylediğini, daha sonra ise arayarak Ankara'da olduğun beyan ettiği, daha sonraki süreçte davalının 1 hafta çalışıp 1 hafta rapor olarak İzmir'e gitmeye başladığını, bunun 3 ay kadar sürdüğünü, davalıyı İzmir'den arayan bir arkadaşının davalıyı başka bir erkekle samimi bir şekilde gezerken gördüğünü söylediğini, müvekkilinin arkadaşının davalı ve bu şahsın fotoğraflarını yolladığını, davalı Adana'ya döndüğünde eşine bu adamın kim olduğunu sorduğunda eşinin, annesinin ameliyatını yapan doktorun abisi olduğunu söylediğini, gidip gelmeleri sıklaşan davalının bu durumu müvekkilini oldukça tedirgin ettiğini, haklı olarak davalıdan şüphelenmeye başladığını, bu şüphe üzerine davalının telefonuna bakan müvekkilinin sürekli olarak bu şahısla görüştüğünü gördüğünü, davalını son gelişinde müvekkilinin fotoğrafları göstererek açıklamasını istediğini, davalının koruma tuttuğunu söylediği ve müvekkiline vurduğunu, parmaklarını kırmaya çalıştığını, müvekkilinin de kendisini savunmak amacı ile davalının kollarını tuttuğunu, davalının o kişiyi müvekkilinin kendisini baştan çıkarması için para ile tuttuğunu, her şeyi kendisinin ayarladığını, el ele kol kola gezmelerini ayarladıktan sonra kayda aldırttığını iddia ettiğini, davalı eşin son derece kusurlu olduğunu, fiili evlilik birliğinin sürmesinin imkanının kalmadığını belirterek, tarafların zina nedeniyle boşanmalarına, 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili duruşmada; boşanma davalarının hukuki sebebinin TMK'nın 166/1 maddesine dayandığını açıklamış, davalı tarafından sunulan ses kayıtlarının hukuka aykırı delil olduğu gibi, tarihlerinin boşanma davasının açılmasından sonraki döneme ait olduğunu, yine davalının şiddet iddasının da boşanma davası açıldıktan sonraki döneme ait olduğunu, her davanın açıldığı tarihteki hukuki ve fiili duruma göre değerlendirilmesi gerektiğini ve davalı tarafından sunulan delillerin hükme esas alınamayacağını belirtmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kusurun davacı tarafta olduğunu, müvekkilinin evlendiği tarihten bu güne kadar iyi bir aile hayatı için elinden geleni yaptığını, ancak davacının kendisine düşen görevleri yerine getirmediğini, eviyle, ailesiyle hiç ilgilenmediğini, işleri bahane ederek devamlı olarak geceleri eve geç geldiğini, geldiğinde de huzursuzluk çıkarttığını, çocuğuna ve eşine manevi baskı uyguladığını, davacının uzun süredir ayrılmak istemesi nedeni ile söz konusu davayı açtığını, aralarında hiç bir sebep olmamasına rağmen bahaneler üreterek ayrılmak istediğini, suçlamaların iftira ve yalan olduğunu, davacının eve geç gelmesi, eve ve çocuğa katkısı olmamasına rağmen evliliği kurtarmaya çalıştığını, müvekkilinin annesinin rahatsızlığı, babasının yaşlı olması nedeniyle anne ve babasın ziyarete gittiğini, annesinin yanında kaldığını, ancak müvekkilinin çalışan biri olduğunu ve istediği zaman istediği yere gidecek bir konumda olmadığını, davacının kıskançlıkları, hakaretleri ve çekilmez baskılarına rağmen kızlarının hatırına ayrılmayı düşünmediğini, çeşitli defalar davacı tarafından darp edildiğini ve bir çok defa da sözlü ve fiziki olarak saldırda bulunduğunu, 18.01.2016 tarihinde darp edildiğini ve dayanamayarak 24.01.2016 tarihinde polise giderek şikayetçi olduğunu, davacının uzun zamandan beri evin hiçbir ihtiyacına katkı sağlamadığını ve çocuğun eğitimine herhangi bir katkıda bulunmadığını, kendi gelirini tek başına harcayarak günün gün ettiğini, davacının fotoğraf ve cd ile ilgili iftira attığını, kanuna aykırı olarak tuttuğu dedektif ile kendisini yanılttığını belirterek haksız ve yersiz açılan boşanma davasının reddine, müşterek çocuğun velayetinin davalı anneye verilmesine, müşterek çocuk için aylık 1.000,00 TL iştirak nafakasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, dilekçeler teatisinden sonra verdiği 18.05.2016 tarihli dilekçe ile davacının kusurlu davranışları nedeni ile 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili, bilirkişi incelemesine karşı ise; delillerin hukuka aykırı toplandığını, hukuka uygun kabul edilse bile içeriğinde davalıyı suçlayacak bir şey bulunmadığını, davacının kıskançlığı abarttığını, resimlerin umuma açık yerde çekildiğini, uygunsuz bir görüntünün bulunmadığını ileri sürmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR I:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile tarafların TMK'nın 166/1 maddesi uyarınca boşanmalarına, müşterek çocuk 2000 doğumlu S.'nin velayetinin anneye verilmesine, dava tarihinden itibaren müşterek çocuk S. için bağlanan aylık 450,00 TL tedbir nafakasının hükmün kesinleşmesine kadar devamına, hükmün kesinleşmesinden sonra aynı miktar iştirak nafakası olarak davacıdan alınarak velayeten davalıya verilmesine, 15.000,00 T maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı kadından tahsili ile davacı erkeğe ödenmesine, davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin tarafların kusur durumları ve süresinde talep edilmemiş olduğu da gözetilerek reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili; yerel mahkemenin davalıyı kusurlu bulmak sureti ile davayı kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, tarafların evlilik birliğinin temelden sarsılması ve fiili olarak devamının fayda getirmeyeceğini kabul ettikleri ancak davalının kusuru bulunmadığını, dedektif tutarak eşini takip ettiren ve fotoğraflatan davacının kusurlu olduğunu, müvekkilinin kusurlu olduğu gerekçesi ile aleyhine verilen maddi ve manevi tazminatın haksız olduğu gibi miktarının da fahiş olduğunu, müşterek çocuk lehine hükmedilen iştirak nafakasının miktarının az olduğunu, dava konusu fotoğrafların davanın açılmasından sonra hukuka aykırı olarak çekildiğini, hukuka aykırı delillerin değerlendirilemeyeceğini, dedektif tutan davacının ağır kusurlu olduğunu, görgüye dayalı bilgisi olmayan davacı tanık beyanlarının hükme esas alınamayacağını, müvekkilinin makul ve olağan olmayan telefon görüşmelerinin bulunmadığı belirterek, tarafların boşanmalarına, davacının hukuka aykırı delilerinin ve görgüye dayalı olmayan tanık beyanların hükme esas alınmamasına, kusur yönünden davacının ağır kusurlu olduğunun yahut aksi kanaatte olunursa, davalı müvekkiline tek taraflı kusur yüklenemeyeceğine yönelik hüküm kurulması, davacı lehine hükmedilen tazminatların kaldırılması veya makul bir seviyeye indirilmesi, müşterek çocuk lehine hükmedilen nafakanın miktarının artırılması neticeden davacının davasının reddi ile evlilik birliğinin temelden sarsılması sonucu tarafların boşanmalarına karar verilmesi ve yargılama giderlerinin davacıya yüklenerek yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalının evlilik birliğinin sarsıldığının ve devamında fayda olmadığının kabullerinde olduğu şeklindeki beyanı ile istinaf dilekçesinin talep sonucu bölümünde boşanmaya karar verilmesi talep etmesi nedeniyle, istinaf isteminin kusur belirlemesi, davacı lehine hükmedilen tazminatlar ve miktarları ile müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına ilişkin olduğu kabul edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
HMK 355. maddeye göre resen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hallerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, TMK'nın 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma ve boşanmanın fer'i niteliğindeki istemlere ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda "... tarafların aynı işi yaptıkları, evliliklerinin başlangıcında aralarının iyi olduğu, ancak son dönemlerde aralarının gergin olduğu davalı kadının İzmir'de yaşayan annesinin rahatsızlığını öne sürerek sıklıkla rapor alarak İzmir iline gittiği, bu durumdan şüphelenen davacı erkeğin bir dedektif tutarak davalı kadını takip ettirdiği ve resimlerini çektirdiği, dosya arasında mevcut ve mahkememizce çözümü yaptırılan cd deki resimlerde de davalı kadının üçüncü bir kişi ile halka açık yerlerde ele ele tutuştukları, birbirlerine sarıldıkları, birlikte alışverişe gittikleri, yine davalı kadın üzerine kayıtlı telefon hattının celp edilen görüşme kayıtlarında bu kişi sosyal arkadaşlığın gerektirdiği ile olağan görüşme sürelerinin çok üzerinde görüşmelerde bulunduğu, davacı erkeğin bu olay üzerine başka bir ile tayinini isteyerek gittiği, davalı kadının ise müşterek çocukla birlikte İzmir iline gittiği, tarafların o tarihten beri ayrı oldukları, bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda sadakatsiz ve güven sarsıcı davranışları sabit olan davalı kadının tam kusurlu olduğu anlaşılarak tarafların boşanmalarına karar verilmiş, her ne kadar davalı kadın tarafından davacı erkeğin evlilik birliğinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmediği, kendisine psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığı iddia edilmiş ise de bu iddiaların ispatı için dosyaya sunulan deliller arasında bulunan ve dökümü yaptırılan ses kayıtlarının hukuka uygun olarak elde edilmediği, C. Savcılığına şikayet konusu yapılan olayların boşanma davasından sonra gerçekleştiği, davalı tanıklarının beyanlarının ise zaman belirtilmeyen soyut ve birbiri ile çelişen beyanlar olduğu anlaşıldığından hükme esas alınmadığı ..." belirterek davacının davası kabul edilmiştir.
Tarafların 17.08.1996 tarihinde evlendikleri, evliliklerinden 09.05.2000 doğumlu S. isimli bir kız çocuklarının olduğu, her ikisinin de orkestra sanatçısı oldukları ve aylık 3500' er TL gelirleri ile birer araçlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı tanıkları Aslı S. ve Aslı Kar S.; tarafların 2016 yılı Ocak ayından beri ayrı yaşadıklarını, ev durumları ve geçimsizliklerine ilişkin ayrıntılı bilgi sahibi olmadıklarını, davacı tanığı Hasan, son zamanlarda davalının sık sık rapor aldığını, işe bir hafta gelirse bir hafta gelmediğini, davacı tanığı Nevin ise tarafların zaman zaman gergin olduklarını, davalının yapı itibariyle gergin oldukları dönemde davacıya kaba davranabildiğini, son zamanlarda ilişkilerinde kopukluk olduğunu, özellikle son dönemlerde davalının işe hiç gelmediğini, sürekli rapor alarak İzmir'e ailesinin yanına gittiğini, davacı tanığı Güzide davalının çok sık rapor ve mazeret izni alarak İzmir iline gittiğini, hangi sebeple İzmir iline gittiğini bilmediğini, son zamanlarda çok fazla rapor almaya başladığını neredeyse bir hafta çalıştığını bir hafta İzmir'e gittiğini beyan etmişlerdir. Yine davacı tanıkları Hasan, Nevin ve Güzide davalının başka bir erkekle samimi fotoğraflarının davacı tarafından kendilerine gösterildiğini beyan etmişlerdir.
Davalı tanığı ve tarafların müşterek çocuğu S.; babasının kıskanç olduğunu, sürekli annesinin kendisini aldattığını ileri sürdüğünü ancak böyle bir şeyin olmadığını, annesi ve babası arasındaki kavganın sebebinin babasının annesine paranoyakça kıskanması olduğunu, babasının annesinin kolunu morartığını ve öldürtme ile tehdit ettiğini, babasının 2016 yılı Ocak-Şubat ayında evden ayrıldığını, evden ayrılmadan önce sadece eşyalarının evde olduğunu, kendisinin bir arkadaşının evinde kaldığını söylediğini beyan etmiştir.
Davalı tanığı Mehmet Ali T. ise; davalının ailesinin oturduğu mahallede oturması ve davalı ile bakkal veya markette karşılaşması nedeni ile davalıyı göz aşinalığı nedeni ile tanıdığını, sonrasında her ikisinin de annesinin aynı hastanede yattığını, bu süreçte kendisi ile konuşma imkanı olduğunu, hastanede birbirlerine yardımcı olduklarını, davalı araç kullanmayı bilmediği için bir yere gidileceği zaman davalının ricası ile aracı kendisinin kullandığını, davalı ile aralarında arkadaşlıktan öte bir ilişkinin bulunmadığını, davalının anne ve babasının sağlık durumları ile ilgilenmek için İzmir iline geldiğini, araba ile davalıyı bazen AVM'ye bazen senfoni orkestrasına bazen de S.'yi spor salonuna bıraktığını, zaman zaman davacının eşine nereye bıraktığını kendisine sorduğunu, davalıyı Adana'dan geldiklerinde karşıladığında fotoğraflarının çekildiğini, yine davacıya alışveriş merkezine gidiyoruz dediği için davacının oraya birini gönderip fotoğraflarını çektirdiğini beyan etmiştir.
Davalının adına kayıtlı olan ve onun kullandığı 05444....969 telefon numarasının 30.09.2015 - 31.12.2015 tarihleri arasındaki kullanım detaylarının dosya içerisine alındığı incelendiğinde; davalının 0507....706 numaralı telefon ile olağan dışı saatlerde (saat 06:24, 23:24, 23:36, 00.26, 00:38 gibi) olağan dışı sıklıkta ve süreler de görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Davacı 0507....706 numaralı telefonun davalının kendisini aldattığı iddia ettiği Mehmet Ali T. isimli şahışa ait olduğunu iddia etmiştir. Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 sayılı dosyasının UYAP üzerinden incelenmesinde; söz konusu dosyada Mehmet Ali T.'in tanık sıfatı ile İzmir 34. Asliye Ceza Mahkemesinde talimatla 25.11.2016 tarihinde beyanının alındığı, şahısın 0507....706 numaralı telefonu kullandığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davalının boşanma davası açıldıktan sonra 24.01.2016 tarihinde eşi hakkında kolluğa müracatla şikayetçi olduğu, müşteki ifade tutanağında, davacının kendisini 18.01.2016 tarihinde ölümle tehdit ettiği ve hakaret ettiği ancak darp etmediğini, 07.12.2015 günü ise sol kol bileğinden ısırdığını beyan ettiği, davacı hakkında Adana Asliye Ceza Mahkemesinde kasten yaralama, hakaret ve tehdit suçundan kamu davası açıldığı, iddianamenin başlık kısmında suç tarihinin 10.01.2016 olarak belirtildiği, anlatım kısmında ise davacının 07.01.2016 tarihinde davalıyı darp ettiğinden bahsedildiği, Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; katılanın parmaklarına zarar vermek amacı ile sanığın parmaklarını büktüğü sırada sanığın saldırıdan kurtulmak amacı ile onu ısırdığı, ancak bunun hangi tarihte olduğunun tam olarak tespit edilemediği, zira adli rapor tarihinin 24.01.2016 olduğu, suç tarihinin ise 10.01.2016 olarak düzenlendiği, iddianame içeriğinde ise suç tarihinin 07.01.2016 olarak anlatıldığı, kasten yaralamaya ilişkin suç tarihinin 07.01.2016 tarihi olarak kabul edildiği, buna göre raporun suç tarihinden iki hafta sonra alındığı söz konusu rapora itibar edilmediği, tarafların müşterek kızı S.'nin beyanına ise tarafsız olmadığı gerekçesi ile itibar edilmediği belirtilerek davacı hakkında beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır. Davalının cevap dilekçesinde ise davacının kendisine bir çok kez şiddet uyguladığı son olarak 18.01.2016 tarihinde darp ettiğini beyan ettiği, ceza dosyası içeresinde davacının meşru müdafaa yönünde savunma yaptığı, Asliye Ceza Mahkemesi gerekçeli karar içeriğinde beraat kararı verilmekle beraber eylemin meşru müdafaa kapsamında değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 sayılı dosyasının UYAP üzerinden incelenmesinde; dosyada taranmış halde adli raporun bulunmadığı, müştekinin karar karşı istinaf kanun yoluna başvurduğu ve istinaf dilekçesi içeriğinde; adli raporun 24.01.2016 tarihli olduğu ve raporda da izlerin yaklaşık 10 gün önce yani suç tarihinde oluştuğunun tespit edildiğinin beyan edildiği, boşanma davasının görüldüğü ilk derece mahkemesince ceza yargılamasına konu eylemlerin suç tarihinin boşanma davasını açılmasından sonra olduğunun kabul edildiği, davalının istinaf dilekçesi içeriğinde açıkça ceza yargılamasına konu bu olaylarla ilgili bir istinaf nedeni ile sürmediği anlaşılmaktadır.
Davalı, davacı eşi tarafından dedektif tutularak çekilen fotoğrafların hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ve değerlendirilemeceğini ileri sürmüştür.
HMK'nın 189/2 maddesi uyarınca; hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınmaz. Benzer şekilde Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği düzenlenmiştir. Ancak her somut olayda, Anayasa ile teminat altına alınmış temel hakların ihlali sureti ile delil elde edilmesi halleri dışında, hukuka aykırı yolla delil elde etmiş bulunan ve bunun değerlendirmesini isteyen tarafın yapmış olduğu hukuk ihlali ile onun korunmaya değer bir menfaatinin olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun içinde öncelikle, somut olayda delil elde edilirken hangi hukuk normunun ihlal edildiği tespit edilmeli, daha sonra ihlal edilen bu normun koruma amacının ne olduğu araştırılmalıdır. Normun koruma amacı ile bu normu ihlal etmek sureti ile delil elde eden tarafın menfaatlerinin karşılaştırılması sonucunda delilin değerlendirilmemesinin haksızlık teşkil edeceği; özellikle de delili elde eden tarafın başka türlü delil elde etmesinin ondan beklenemeyecek kadar güç ya da imkansız olduğu hallerde; o delil değerlendirilmelidir. Bireylerin özel hayatının kanun koyucu tarafından korunmasının sebebi, yani ilgili hukuk normunun amacı, onlara belli hayat alanlarında dokunulmazlık sağlayarak, kişiliklerini özgürce geliştirebilmelerine olanak tanımak olup yoksa bunların arkasına gizlenerek başkalarına karşı haksız fiil ya da suç işlemelerini kolaylaştırmayı sağlamak değildir. (Dr, AKİL; Cenk, Yargıtay Kararları Işığında Medeni Yargılama Hukukunda Hukuka Aykırı Biçimde Elde Edilmiş Delillerin Değerlendirip Değerlendirilmeyeceği Meselesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sy.61, C.4, s. 1249).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 gün ve 2011/2-703 esas ve 2012/70 karar sayılı ilamında da ; bir delilin mahkemede kabul edilmesinde ortaya konulan ölçütün o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemiş olması olduğu, usulsüz olarak elde edilen bir delilin somut olayın özelliklerine değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilinin hiçbir şekilde delil olarak kabulünün mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30.03.2013 tarih ve 2012/32025 esas, 2013/21963 karar, 12.06.2012 tarih ve 2012/13117 esas, 16.09.2013 tarih ve 2012/27906 esas ve 2013/20218 sayılı kararlarında; kişinin bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan ( cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine ve aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacı ile saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma veya haber içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunun kabul etmenin mümkün olmadığı, esasen bu hallerde kişinin hukuka aykırı hareket ettiğininden söz edilemeyeceğini kabul edilmiştir.
Boşanma davaları, kişilerin özel yaşamlarını ilgilendiren davalardır. Çekişmeli boşanma davalarında müşterek hayatın ya da tarafların, üçüncü kişilerce bilinmeyen bir çok gizli yanı yine taraflarca ortaya konulmaktadır. Özel yaşamı ilgilendiren bu davalar, nitelikleri gereği özel hayatın gizli alanlarını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalması yasal bir zorunluluktur ve kadının bu konudaki özel yaşamı, sadakat yükümlülüğü ile bağlı olduğu eşini de en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Evlilikte karı ve koca birbirlerine sadakatle yükümlü olduklarından, bu yükümlülüğün ihlali diğer eşin kişilik haklarının ihlalidir.
Somut olayda, davacının eşinden sürekli olarak rapor alıp İzmir iline gitmesi nedeniyle şüphelendiği, eşinin başka biri olan ilişkisini görüntüleyen fotoğrafları, kamuya açık bir alanda onun bilgisi dışında çektirerek dosyaya ibraz ettiği anlaşılmaktadır. Fotoğrafların kamuya açık bir alanda çekildiği ve orijinal olduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamakta, fotoğrafların oluşturulduğu veya montaj olduğu yönünde dosyada bir iddia bulunmamaktadır. Evlenmenin eşlerin özel hayatını tamamıyla kaldırdığı söylenemez ise de, kişilerin evlenmekle özel hayatlarının birbirlerine karşı sınırlandığının kabul edilmesi gerektiği, eşlerden birinin sadakat yükümlülüğünü gizlice ihlali nedeni ile diğer tarafın da bunu ortaya çıkarmak amacı ile somut olaydaki gibi delil elde edebileceğinin kabulü gerektiği, aksi taktirde sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin, bir yandan bu eylemini sürdürürken, öte yandan bunun ortaya çıkmasını her defasında kişilik haklarının ihlal edildiğini öne sürerek önlemesi mümkün olur ki, böyle bir durum hakkın kötüye kullanılması yasağı ile bağdaşmaz. (AKİL, Cenk, s.1261) Eşlerin birbirlerine sadık kalmalarının eşler açısından hem bir yükümlülük hem de bir hak olduğu gözetildiğinde, eşlerden birinin özel hayatın gizliliğini ileri sürerek diğer eşin kişilik haklarına saldırı niteliğini taşıyan ve onunda özel hayatı kapsamına giren bir hakkı ihlale devam etmesi kabul edilemez.
İhlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk ve dürüstlük kuralları çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; evlilikte evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp diğer eşi de ilgilendirdiğinden ve aile yaşam alanına girdiğinden, davacının hukuka aykırılığı ileri sürülen eşinin başka bir erkekle el ele ve samimi şekilde görüntülendiği fotoğrafları ele geçirmesinde hukuka aykırılık amacı taşımadığı ve kendi kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylem nedeni ile delillerin elde edilişinde hukuka uygunluk sebeplerinin bulunduğu kabul edildiğinden, davalının delillerin hukuka aykırı olduğu ve değerlendirilemeyeceği yönündeki istinaf itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Davalının istinaf dilekçesinde belirttiği istinaf sebepleri ile sınırlı yapılan inceleme sonucunda; yapılan yargılama ve toplanan delilleri göre; kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava dosyası içinde bulunduğu, delilerini doğru olarak değerlendirildiği, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, bu nedenle inceleme konusu kararın kusur belirlemesi, davacı lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsam dikkate alındığında tazminat miktarlarının uygun olduğu anlaşıldığından davalının bu yönlere ilişkin istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen aylık 450,00 TL tutarındaki tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf incelemesine gelince;
Tarafların müşterek çocuğunun 2000 doğumlu olduğu, yaşı ve ihtiyaçları ile davacının gelir durumu gözetildiğinde; müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarının az olduğu anlaşılmaktadır. Nafakanın niteliğine ve günün ekonomik koşullarına göre ilk derece mahkemesince müşterek çocuk lehine hükmedilen nafaka miktarı az olduğundan davalının bu yöne ilişkin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi gerekçeli kararını hüküm bölümünün 3 numaralı fıkrasının kaldırılarak, bu yönden yeniden esas hakkında karar verilerek, ilk derece mahkemesince hükmedilen tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür oluşturmamak üzere dava tarihinden hükmün kesinleşme tarihine kadar, müşterek çocuk lehine aylık 750,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmesine, hükmün kesinleşmesinden itibaren aynı miktarın iştirak nafakası olarak devamına, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Taraflar, cevaba cevap ve 2. cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m. 141/1). Davalı kadın cevap ve ikinci cevap dilekçesinde; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmamıştır. Tahkikat aşamasında verdiği 18.05.2016 tarihli dilekçe ile 20.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminat talep etmiş, davacı tarafın ise bu taleplere açık muvafakati olmamıştır. İş bu talep iddianın ve savunmanın genişletilmesi niteliğindedir. Davalı tarafından bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmamaktadır. Durum böyleyken davalı tarafın talep ettiği tazminatlarla ilgili olarak "karar verilmesine yer olmadığına" dair karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde "Davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin tarafların kusur durumları ve süresinde talep edilmemiş olduğu gözetilerek reddine " şeklinde kesin hüküm oluşturarak şekilde karar verilmesi hatalıdır. Ancak davalı tarafından bu yön a istinaf edilmediğinden sadece yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf isteminin kabulüne, diğer yönlere ilişkin istinaf isteminin ise reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-1- Davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf isteminin 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KABULÜNE, bu yönlerden yeniden esas hakkında karar verileceğinden ilk derece mahkemesinin hükmünün 3. Fıkrasının KALDIRILMASINA, hükmün diğer yönlerinin aynen MUHAFAZASINA,
2- Davalının diğer yönlere ilişkin yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
B- 6100 sayılı HMK'nun 353. maddesinin 1. fıkrası (b) bendinin 2. maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
1- Dava tarihi olan 31/12/2015 tarihinden itibaren müşterek çocuk 2000 doğumlu S. için aylık 750,00 TL tedbir nafakasının 29.03.2016 tarihli karar ile hükmedilen aylık 450 TL tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür oluşturmayacak şekilde davacıdan alınarak velayeten davalıya VERİLMESİNE, hükmün kesinleşmesinden sonra aylık 750,00 TL iştirak nafakasının davacıdan alınarak velayeten davalıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
2- Davalı tarafından yatırılan 31,40 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde İADESİNE,
3- İstinaf yargılaması sırasında istinaf başvuru harcı 85,70 TL, 1 adet tebligat gideri 11,00 TL ve dosya gönderme ücreti 30,80 TL olmak üzere toplam 127,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
4- İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından, davalı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine YER OLMADIĞINA,
5- Kararın taraflara TEBLİĞİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK.'nın 353/1-b-1ve 353/1-b-2 bendi ile aynı kanunun 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 hafta süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/12/2017
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2018/1268 2019/3978
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
DAVA TÜRÜ : Boşanma
TEMYİZ EDEN : Davalı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından; kusur belirlemesi ve aleyhine hükmedilen tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, davalı kadına yüklenen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış fiilinin ispatında kullanılan ve dedektif tarafından çekilen fotoğrafların hukuka aykırı delil niteliğinde olması sebebiyle kusur belirlemesinde esas alınamayacağı, ancak yapılan yargılama ve toplanan diğer delillerden davalıya ait telefon görüşme dökümlerine göre davalı kadının güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunun, ayrıca davacı erkeğin de dedektif tutmak suretiyle kusurlu olduğunun, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı kadının yine de ağır kusurlu bulunduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 176.60 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 03.04.2019 (Çrş.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan Aysel Koçak Çetin Durak Harun Can Erdem Şimşek
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, ister özel alanda isterse de kamusal alanda eşin rızası olmaksızın bir başkası ile ilişkisini kanıtlamak için diğer eşin dedektif aracılığıyla kaydının alınması ile elde edilmiş olan delilin kesinlikle hükme esas alınamayacağını başka bir ifadeyle, kaydı alınan eşin kusuru açısından bir etkisi olmayacağını açıkça ifade etmiştir.
DEDEKTİF TARAFINDAN ÇEKİLEN FOTOĞRAFLAR HUKUKA AYKIRI DELİL NİTELİĞİNDEDİR.
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
2. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2017/1398
KARAR NO : 2017/1628
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVANIN KONUSU : Evlilik Birliğinin Sarsılması Nedeni İle Boşanma
DAVA TARİHİ : 31/12/2015
KARAR TARİHİ : 01/12/2017
KARAR YAZMA TARİHİ : 01/12/2017
İSTİNAF EDEN : Davalı
Adana 7. Aile Mahkemesinin 04/05/2017 tarih, 2015/1..8 Esas ve 2017/3.3 karar sayılı kararı aleyhine, davalı tarafca istinaf başvurusunda bulunulduğunun, dosyanın istinaf incelemesi yapılmak üzere mahkememize gönderildiği ve istinaf isteminin süresi içerisinde yapıldığı anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP :
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 1996 yılında evlendiklerini, müşterek 1 çocuklarının olduğunu, müvekkilinin yaz tatillerinde 2 yada 3 hafta İstanbul'da kaldığını, daha sonra 2 aya yakın davalının İzmir'deki ailesinin yanında kaldıklarını, müvekkilinin 2015 yılı Temmuz ayında turneden döndüğünü, 2 hafta İstanbul'da kalıp oradan İzmir'e geçmeyi teklif ettiği, eşinin ise ayrı ayrı ailelerin yanına gidip davacının bayramda İzmir iline gelmesini teklif ettiğini, davacının bunu kabul etmediğini, bayramdan bir iki gün önce davalının annesinin bacağının kırıldığı, Ağustos- Eylül ayınca davalıyı telefonla arayan müvekkilinin bazen telefonlarına yanıt bulabildiğini, okulların açılmasına iki gün kala davalının kızı ile birlikte Adana'ya döndüğünü, annesinin kontrolü olduğunu söyleyip yeniden İzmir'e gideceğini söylediğini, davacının şüphelenmeye başladığını, davalının babası ve akrabalarını aradığında davalının orada olmadığını öğrendiğini, kayın pederinin kızının evde olmadığını söylediği anda davalının evde olduğunu söylediğini, daha sonra ise arayarak Ankara'da olduğun beyan ettiği, daha sonraki süreçte davalının 1 hafta çalışıp 1 hafta rapor olarak İzmir'e gitmeye başladığını, bunun 3 ay kadar sürdüğünü, davalıyı İzmir'den arayan bir arkadaşının davalıyı başka bir erkekle samimi bir şekilde gezerken gördüğünü söylediğini, müvekkilinin arkadaşının davalı ve bu şahsın fotoğraflarını yolladığını, davalı Adana'ya döndüğünde eşine bu adamın kim olduğunu sorduğunda eşinin, annesinin ameliyatını yapan doktorun abisi olduğunu söylediğini, gidip gelmeleri sıklaşan davalının bu durumu müvekkilini oldukça tedirgin ettiğini, haklı olarak davalıdan şüphelenmeye başladığını, bu şüphe üzerine davalının telefonuna bakan müvekkilinin sürekli olarak bu şahısla görüştüğünü gördüğünü, davalını son gelişinde müvekkilinin fotoğrafları göstererek açıklamasını istediğini, davalının koruma tuttuğunu söylediği ve müvekkiline vurduğunu, parmaklarını kırmaya çalıştığını, müvekkilinin de kendisini savunmak amacı ile davalının kollarını tuttuğunu, davalının o kişiyi müvekkilinin kendisini baştan çıkarması için para ile tuttuğunu, her şeyi kendisinin ayarladığını, el ele kol kola gezmelerini ayarladıktan sonra kayda aldırttığını iddia ettiğini, davalı eşin son derece kusurlu olduğunu, fiili evlilik birliğinin sürmesinin imkanının kalmadığını belirterek, tarafların zina nedeniyle boşanmalarına, 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili duruşmada; boşanma davalarının hukuki sebebinin TMK'nın 166/1 maddesine dayandığını açıklamış, davalı tarafından sunulan ses kayıtlarının hukuka aykırı delil olduğu gibi, tarihlerinin boşanma davasının açılmasından sonraki döneme ait olduğunu, yine davalının şiddet iddasının da boşanma davası açıldıktan sonraki döneme ait olduğunu, her davanın açıldığı tarihteki hukuki ve fiili duruma göre değerlendirilmesi gerektiğini ve davalı tarafından sunulan delillerin hükme esas alınamayacağını belirtmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kusurun davacı tarafta olduğunu, müvekkilinin evlendiği tarihten bu güne kadar iyi bir aile hayatı için elinden geleni yaptığını, ancak davacının kendisine düşen görevleri yerine getirmediğini, eviyle, ailesiyle hiç ilgilenmediğini, işleri bahane ederek devamlı olarak geceleri eve geç geldiğini, geldiğinde de huzursuzluk çıkarttığını, çocuğuna ve eşine manevi baskı uyguladığını, davacının uzun süredir ayrılmak istemesi nedeni ile söz konusu davayı açtığını, aralarında hiç bir sebep olmamasına rağmen bahaneler üreterek ayrılmak istediğini, suçlamaların iftira ve yalan olduğunu, davacının eve geç gelmesi, eve ve çocuğa katkısı olmamasına rağmen evliliği kurtarmaya çalıştığını, müvekkilinin annesinin rahatsızlığı, babasının yaşlı olması nedeniyle anne ve babasın ziyarete gittiğini, annesinin yanında kaldığını, ancak müvekkilinin çalışan biri olduğunu ve istediği zaman istediği yere gidecek bir konumda olmadığını, davacının kıskançlıkları, hakaretleri ve çekilmez baskılarına rağmen kızlarının hatırına ayrılmayı düşünmediğini, çeşitli defalar davacı tarafından darp edildiğini ve bir çok defa da sözlü ve fiziki olarak saldırda bulunduğunu, 18.01.2016 tarihinde darp edildiğini ve dayanamayarak 24.01.2016 tarihinde polise giderek şikayetçi olduğunu, davacının uzun zamandan beri evin hiçbir ihtiyacına katkı sağlamadığını ve çocuğun eğitimine herhangi bir katkıda bulunmadığını, kendi gelirini tek başına harcayarak günün gün ettiğini, davacının fotoğraf ve cd ile ilgili iftira attığını, kanuna aykırı olarak tuttuğu dedektif ile kendisini yanılttığını belirterek haksız ve yersiz açılan boşanma davasının reddine, müşterek çocuğun velayetinin davalı anneye verilmesine, müşterek çocuk için aylık 1.000,00 TL iştirak nafakasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, dilekçeler teatisinden sonra verdiği 18.05.2016 tarihli dilekçe ile davacının kusurlu davranışları nedeni ile 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili, bilirkişi incelemesine karşı ise; delillerin hukuka aykırı toplandığını, hukuka uygun kabul edilse bile içeriğinde davalıyı suçlayacak bir şey bulunmadığını, davacının kıskançlığı abarttığını, resimlerin umuma açık yerde çekildiğini, uygunsuz bir görüntünün bulunmadığını ileri sürmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR I:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile tarafların TMK'nın 166/1 maddesi uyarınca boşanmalarına, müşterek çocuk 2000 doğumlu S.'nin velayetinin anneye verilmesine, dava tarihinden itibaren müşterek çocuk S. için bağlanan aylık 450,00 TL tedbir nafakasının hükmün kesinleşmesine kadar devamına, hükmün kesinleşmesinden sonra aynı miktar iştirak nafakası olarak davacıdan alınarak velayeten davalıya verilmesine, 15.000,00 T maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı kadından tahsili ile davacı erkeğe ödenmesine, davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin tarafların kusur durumları ve süresinde talep edilmemiş olduğu da gözetilerek reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili; yerel mahkemenin davalıyı kusurlu bulmak sureti ile davayı kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, tarafların evlilik birliğinin temelden sarsılması ve fiili olarak devamının fayda getirmeyeceğini kabul ettikleri ancak davalının kusuru bulunmadığını, dedektif tutarak eşini takip ettiren ve fotoğraflatan davacının kusurlu olduğunu, müvekkilinin kusurlu olduğu gerekçesi ile aleyhine verilen maddi ve manevi tazminatın haksız olduğu gibi miktarının da fahiş olduğunu, müşterek çocuk lehine hükmedilen iştirak nafakasının miktarının az olduğunu, dava konusu fotoğrafların davanın açılmasından sonra hukuka aykırı olarak çekildiğini, hukuka aykırı delillerin değerlendirilemeyeceğini, dedektif tutan davacının ağır kusurlu olduğunu, görgüye dayalı bilgisi olmayan davacı tanık beyanlarının hükme esas alınamayacağını, müvekkilinin makul ve olağan olmayan telefon görüşmelerinin bulunmadığı belirterek, tarafların boşanmalarına, davacının hukuka aykırı delilerinin ve görgüye dayalı olmayan tanık beyanların hükme esas alınmamasına, kusur yönünden davacının ağır kusurlu olduğunun yahut aksi kanaatte olunursa, davalı müvekkiline tek taraflı kusur yüklenemeyeceğine yönelik hüküm kurulması, davacı lehine hükmedilen tazminatların kaldırılması veya makul bir seviyeye indirilmesi, müşterek çocuk lehine hükmedilen nafakanın miktarının artırılması neticeden davacının davasının reddi ile evlilik birliğinin temelden sarsılması sonucu tarafların boşanmalarına karar verilmesi ve yargılama giderlerinin davacıya yüklenerek yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalının evlilik birliğinin sarsıldığının ve devamında fayda olmadığının kabullerinde olduğu şeklindeki beyanı ile istinaf dilekçesinin talep sonucu bölümünde boşanmaya karar verilmesi talep etmesi nedeniyle, istinaf isteminin kusur belirlemesi, davacı lehine hükmedilen tazminatlar ve miktarları ile müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına ilişkin olduğu kabul edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
HMK 355. maddeye göre resen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hallerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, TMK'nın 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma ve boşanmanın fer'i niteliğindeki istemlere ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda "... tarafların aynı işi yaptıkları, evliliklerinin başlangıcında aralarının iyi olduğu, ancak son dönemlerde aralarının gergin olduğu davalı kadının İzmir'de yaşayan annesinin rahatsızlığını öne sürerek sıklıkla rapor alarak İzmir iline gittiği, bu durumdan şüphelenen davacı erkeğin bir dedektif tutarak davalı kadını takip ettirdiği ve resimlerini çektirdiği, dosya arasında mevcut ve mahkememizce çözümü yaptırılan cd deki resimlerde de davalı kadının üçüncü bir kişi ile halka açık yerlerde ele ele tutuştukları, birbirlerine sarıldıkları, birlikte alışverişe gittikleri, yine davalı kadın üzerine kayıtlı telefon hattının celp edilen görüşme kayıtlarında bu kişi sosyal arkadaşlığın gerektirdiği ile olağan görüşme sürelerinin çok üzerinde görüşmelerde bulunduğu, davacı erkeğin bu olay üzerine başka bir ile tayinini isteyerek gittiği, davalı kadının ise müşterek çocukla birlikte İzmir iline gittiği, tarafların o tarihten beri ayrı oldukları, bu nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda sadakatsiz ve güven sarsıcı davranışları sabit olan davalı kadının tam kusurlu olduğu anlaşılarak tarafların boşanmalarına karar verilmiş, her ne kadar davalı kadın tarafından davacı erkeğin evlilik birliğinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmediği, kendisine psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığı iddia edilmiş ise de bu iddiaların ispatı için dosyaya sunulan deliller arasında bulunan ve dökümü yaptırılan ses kayıtlarının hukuka uygun olarak elde edilmediği, C. Savcılığına şikayet konusu yapılan olayların boşanma davasından sonra gerçekleştiği, davalı tanıklarının beyanlarının ise zaman belirtilmeyen soyut ve birbiri ile çelişen beyanlar olduğu anlaşıldığından hükme esas alınmadığı ..." belirterek davacının davası kabul edilmiştir.
Tarafların 17.08.1996 tarihinde evlendikleri, evliliklerinden 09.05.2000 doğumlu S. isimli bir kız çocuklarının olduğu, her ikisinin de orkestra sanatçısı oldukları ve aylık 3500' er TL gelirleri ile birer araçlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı tanıkları Aslı S. ve Aslı Kar S.; tarafların 2016 yılı Ocak ayından beri ayrı yaşadıklarını, ev durumları ve geçimsizliklerine ilişkin ayrıntılı bilgi sahibi olmadıklarını, davacı tanığı Hasan, son zamanlarda davalının sık sık rapor aldığını, işe bir hafta gelirse bir hafta gelmediğini, davacı tanığı Nevin ise tarafların zaman zaman gergin olduklarını, davalının yapı itibariyle gergin oldukları dönemde davacıya kaba davranabildiğini, son zamanlarda ilişkilerinde kopukluk olduğunu, özellikle son dönemlerde davalının işe hiç gelmediğini, sürekli rapor alarak İzmir'e ailesinin yanına gittiğini, davacı tanığı Güzide davalının çok sık rapor ve mazeret izni alarak İzmir iline gittiğini, hangi sebeple İzmir iline gittiğini bilmediğini, son zamanlarda çok fazla rapor almaya başladığını neredeyse bir hafta çalıştığını bir hafta İzmir'e gittiğini beyan etmişlerdir. Yine davacı tanıkları Hasan, Nevin ve Güzide davalının başka bir erkekle samimi fotoğraflarının davacı tarafından kendilerine gösterildiğini beyan etmişlerdir.
Davalı tanığı ve tarafların müşterek çocuğu S.; babasının kıskanç olduğunu, sürekli annesinin kendisini aldattığını ileri sürdüğünü ancak böyle bir şeyin olmadığını, annesi ve babası arasındaki kavganın sebebinin babasının annesine paranoyakça kıskanması olduğunu, babasının annesinin kolunu morartığını ve öldürtme ile tehdit ettiğini, babasının 2016 yılı Ocak-Şubat ayında evden ayrıldığını, evden ayrılmadan önce sadece eşyalarının evde olduğunu, kendisinin bir arkadaşının evinde kaldığını söylediğini beyan etmiştir.
Davalı tanığı Mehmet Ali T. ise; davalının ailesinin oturduğu mahallede oturması ve davalı ile bakkal veya markette karşılaşması nedeni ile davalıyı göz aşinalığı nedeni ile tanıdığını, sonrasında her ikisinin de annesinin aynı hastanede yattığını, bu süreçte kendisi ile konuşma imkanı olduğunu, hastanede birbirlerine yardımcı olduklarını, davalı araç kullanmayı bilmediği için bir yere gidileceği zaman davalının ricası ile aracı kendisinin kullandığını, davalı ile aralarında arkadaşlıktan öte bir ilişkinin bulunmadığını, davalının anne ve babasının sağlık durumları ile ilgilenmek için İzmir iline geldiğini, araba ile davalıyı bazen AVM'ye bazen senfoni orkestrasına bazen de S.'yi spor salonuna bıraktığını, zaman zaman davacının eşine nereye bıraktığını kendisine sorduğunu, davalıyı Adana'dan geldiklerinde karşıladığında fotoğraflarının çekildiğini, yine davacıya alışveriş merkezine gidiyoruz dediği için davacının oraya birini gönderip fotoğraflarını çektirdiğini beyan etmiştir.
Davalının adına kayıtlı olan ve onun kullandığı 05444....969 telefon numarasının 30.09.2015 - 31.12.2015 tarihleri arasındaki kullanım detaylarının dosya içerisine alındığı incelendiğinde; davalının 0507....706 numaralı telefon ile olağan dışı saatlerde (saat 06:24, 23:24, 23:36, 00.26, 00:38 gibi) olağan dışı sıklıkta ve süreler de görüşme yaptığı anlaşılmaktadır. Davacı 0507....706 numaralı telefonun davalının kendisini aldattığı iddia ettiği Mehmet Ali T. isimli şahışa ait olduğunu iddia etmiştir. Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 sayılı dosyasının UYAP üzerinden incelenmesinde; söz konusu dosyada Mehmet Ali T.'in tanık sıfatı ile İzmir 34. Asliye Ceza Mahkemesinde talimatla 25.11.2016 tarihinde beyanının alındığı, şahısın 0507....706 numaralı telefonu kullandığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davalının boşanma davası açıldıktan sonra 24.01.2016 tarihinde eşi hakkında kolluğa müracatla şikayetçi olduğu, müşteki ifade tutanağında, davacının kendisini 18.01.2016 tarihinde ölümle tehdit ettiği ve hakaret ettiği ancak darp etmediğini, 07.12.2015 günü ise sol kol bileğinden ısırdığını beyan ettiği, davacı hakkında Adana Asliye Ceza Mahkemesinde kasten yaralama, hakaret ve tehdit suçundan kamu davası açıldığı, iddianamenin başlık kısmında suç tarihinin 10.01.2016 olarak belirtildiği, anlatım kısmında ise davacının 07.01.2016 tarihinde davalıyı darp ettiğinden bahsedildiği, Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; katılanın parmaklarına zarar vermek amacı ile sanığın parmaklarını büktüğü sırada sanığın saldırıdan kurtulmak amacı ile onu ısırdığı, ancak bunun hangi tarihte olduğunun tam olarak tespit edilemediği, zira adli rapor tarihinin 24.01.2016 olduğu, suç tarihinin ise 10.01.2016 olarak düzenlendiği, iddianame içeriğinde ise suç tarihinin 07.01.2016 olarak anlatıldığı, kasten yaralamaya ilişkin suç tarihinin 07.01.2016 tarihi olarak kabul edildiği, buna göre raporun suç tarihinden iki hafta sonra alındığı söz konusu rapora itibar edilmediği, tarafların müşterek kızı S.'nin beyanına ise tarafsız olmadığı gerekçesi ile itibar edilmediği belirtilerek davacı hakkında beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır. Davalının cevap dilekçesinde ise davacının kendisine bir çok kez şiddet uyguladığı son olarak 18.01.2016 tarihinde darp ettiğini beyan ettiği, ceza dosyası içeresinde davacının meşru müdafaa yönünde savunma yaptığı, Asliye Ceza Mahkemesi gerekçeli karar içeriğinde beraat kararı verilmekle beraber eylemin meşru müdafaa kapsamında değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Adana 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/1.5 sayılı dosyasının UYAP üzerinden incelenmesinde; dosyada taranmış halde adli raporun bulunmadığı, müştekinin karar karşı istinaf kanun yoluna başvurduğu ve istinaf dilekçesi içeriğinde; adli raporun 24.01.2016 tarihli olduğu ve raporda da izlerin yaklaşık 10 gün önce yani suç tarihinde oluştuğunun tespit edildiğinin beyan edildiği, boşanma davasının görüldüğü ilk derece mahkemesince ceza yargılamasına konu eylemlerin suç tarihinin boşanma davasını açılmasından sonra olduğunun kabul edildiği, davalının istinaf dilekçesi içeriğinde açıkça ceza yargılamasına konu bu olaylarla ilgili bir istinaf nedeni ile sürmediği anlaşılmaktadır.
Davalı, davacı eşi tarafından dedektif tutularak çekilen fotoğrafların hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ve değerlendirilemeceğini ileri sürmüştür.
HMK'nın 189/2 maddesi uyarınca; hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınmaz. Benzer şekilde Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği düzenlenmiştir. Ancak her somut olayda, Anayasa ile teminat altına alınmış temel hakların ihlali sureti ile delil elde edilmesi halleri dışında, hukuka aykırı yolla delil elde etmiş bulunan ve bunun değerlendirmesini isteyen tarafın yapmış olduğu hukuk ihlali ile onun korunmaya değer bir menfaatinin olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun içinde öncelikle, somut olayda delil elde edilirken hangi hukuk normunun ihlal edildiği tespit edilmeli, daha sonra ihlal edilen bu normun koruma amacının ne olduğu araştırılmalıdır. Normun koruma amacı ile bu normu ihlal etmek sureti ile delil elde eden tarafın menfaatlerinin karşılaştırılması sonucunda delilin değerlendirilmemesinin haksızlık teşkil edeceği; özellikle de delili elde eden tarafın başka türlü delil elde etmesinin ondan beklenemeyecek kadar güç ya da imkansız olduğu hallerde; o delil değerlendirilmelidir. Bireylerin özel hayatının kanun koyucu tarafından korunmasının sebebi, yani ilgili hukuk normunun amacı, onlara belli hayat alanlarında dokunulmazlık sağlayarak, kişiliklerini özgürce geliştirebilmelerine olanak tanımak olup yoksa bunların arkasına gizlenerek başkalarına karşı haksız fiil ya da suç işlemelerini kolaylaştırmayı sağlamak değildir. (Dr, AKİL; Cenk, Yargıtay Kararları Işığında Medeni Yargılama Hukukunda Hukuka Aykırı Biçimde Elde Edilmiş Delillerin Değerlendirip Değerlendirilmeyeceği Meselesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sy.61, C.4, s. 1249).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 gün ve 2011/2-703 esas ve 2012/70 karar sayılı ilamında da ; bir delilin mahkemede kabul edilmesinde ortaya konulan ölçütün o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemiş olması olduğu, usulsüz olarak elde edilen bir delilin somut olayın özelliklerine değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilinin hiçbir şekilde delil olarak kabulünün mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30.03.2013 tarih ve 2012/32025 esas, 2013/21963 karar, 12.06.2012 tarih ve 2012/13117 esas, 16.09.2013 tarih ve 2012/27906 esas ve 2013/20218 sayılı kararlarında; kişinin bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan ( cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine ve aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacı ile saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma veya haber içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunun kabul etmenin mümkün olmadığı, esasen bu hallerde kişinin hukuka aykırı hareket ettiğininden söz edilemeyeceğini kabul edilmiştir.
Boşanma davaları, kişilerin özel yaşamlarını ilgilendiren davalardır. Çekişmeli boşanma davalarında müşterek hayatın ya da tarafların, üçüncü kişilerce bilinmeyen bir çok gizli yanı yine taraflarca ortaya konulmaktadır. Özel yaşamı ilgilendiren bu davalar, nitelikleri gereği özel hayatın gizli alanlarını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalması yasal bir zorunluluktur ve kadının bu konudaki özel yaşamı, sadakat yükümlülüğü ile bağlı olduğu eşini de en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Evlilikte karı ve koca birbirlerine sadakatle yükümlü olduklarından, bu yükümlülüğün ihlali diğer eşin kişilik haklarının ihlalidir.
Somut olayda, davacının eşinden sürekli olarak rapor alıp İzmir iline gitmesi nedeniyle şüphelendiği, eşinin başka biri olan ilişkisini görüntüleyen fotoğrafları, kamuya açık bir alanda onun bilgisi dışında çektirerek dosyaya ibraz ettiği anlaşılmaktadır. Fotoğrafların kamuya açık bir alanda çekildiği ve orijinal olduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamakta, fotoğrafların oluşturulduğu veya montaj olduğu yönünde dosyada bir iddia bulunmamaktadır. Evlenmenin eşlerin özel hayatını tamamıyla kaldırdığı söylenemez ise de, kişilerin evlenmekle özel hayatlarının birbirlerine karşı sınırlandığının kabul edilmesi gerektiği, eşlerden birinin sadakat yükümlülüğünü gizlice ihlali nedeni ile diğer tarafın da bunu ortaya çıkarmak amacı ile somut olaydaki gibi delil elde edebileceğinin kabulü gerektiği, aksi taktirde sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin, bir yandan bu eylemini sürdürürken, öte yandan bunun ortaya çıkmasını her defasında kişilik haklarının ihlal edildiğini öne sürerek önlemesi mümkün olur ki, böyle bir durum hakkın kötüye kullanılması yasağı ile bağdaşmaz. (AKİL, Cenk, s.1261) Eşlerin birbirlerine sadık kalmalarının eşler açısından hem bir yükümlülük hem de bir hak olduğu gözetildiğinde, eşlerden birinin özel hayatın gizliliğini ileri sürerek diğer eşin kişilik haklarına saldırı niteliğini taşıyan ve onunda özel hayatı kapsamına giren bir hakkı ihlale devam etmesi kabul edilemez.
İhlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk ve dürüstlük kuralları çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; evlilikte evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp diğer eşi de ilgilendirdiğinden ve aile yaşam alanına girdiğinden, davacının hukuka aykırılığı ileri sürülen eşinin başka bir erkekle el ele ve samimi şekilde görüntülendiği fotoğrafları ele geçirmesinde hukuka aykırılık amacı taşımadığı ve kendi kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylem nedeni ile delillerin elde edilişinde hukuka uygunluk sebeplerinin bulunduğu kabul edildiğinden, davalının delillerin hukuka aykırı olduğu ve değerlendirilemeyeceği yönündeki istinaf itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Davalının istinaf dilekçesinde belirttiği istinaf sebepleri ile sınırlı yapılan inceleme sonucunda; yapılan yargılama ve toplanan delilleri göre; kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin dava dosyası içinde bulunduğu, delilerini doğru olarak değerlendirildiği, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, bu nedenle inceleme konusu kararın kusur belirlemesi, davacı lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar yönünden usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsam dikkate alındığında tazminat miktarlarının uygun olduğu anlaşıldığından davalının bu yönlere ilişkin istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen aylık 450,00 TL tutarındaki tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf incelemesine gelince;
Tarafların müşterek çocuğunun 2000 doğumlu olduğu, yaşı ve ihtiyaçları ile davacının gelir durumu gözetildiğinde; müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarının az olduğu anlaşılmaktadır. Nafakanın niteliğine ve günün ekonomik koşullarına göre ilk derece mahkemesince müşterek çocuk lehine hükmedilen nafaka miktarı az olduğundan davalının bu yöne ilişkin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi gerekçeli kararını hüküm bölümünün 3 numaralı fıkrasının kaldırılarak, bu yönden yeniden esas hakkında karar verilerek, ilk derece mahkemesince hükmedilen tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür oluşturmamak üzere dava tarihinden hükmün kesinleşme tarihine kadar, müşterek çocuk lehine aylık 750,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmesine, hükmün kesinleşmesinden itibaren aynı miktarın iştirak nafakası olarak devamına, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Taraflar, cevaba cevap ve 2. cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK m. 141/1). Davalı kadın cevap ve ikinci cevap dilekçesinde; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmamıştır. Tahkikat aşamasında verdiği 18.05.2016 tarihli dilekçe ile 20.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminat talep etmiş, davacı tarafın ise bu taleplere açık muvafakati olmamıştır. İş bu talep iddianın ve savunmanın genişletilmesi niteliğindedir. Davalı tarafından bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmamaktadır. Durum böyleyken davalı tarafın talep ettiği tazminatlarla ilgili olarak "karar verilmesine yer olmadığına" dair karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde "Davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin tarafların kusur durumları ve süresinde talep edilmemiş olduğu gözetilerek reddine " şeklinde kesin hüküm oluşturarak şekilde karar verilmesi hatalıdır. Ancak davalı tarafından bu yön a istinaf edilmediğinden sadece yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf isteminin kabulüne, diğer yönlere ilişkin istinaf isteminin ise reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-1- Davalının müşterek çocuk lehine hükmedilen tedbir ve iştirak nafakasının miktarına yönelik istinaf isteminin 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KABULÜNE, bu yönlerden yeniden esas hakkında karar verileceğinden ilk derece mahkemesinin hükmünün 3. Fıkrasının KALDIRILMASINA, hükmün diğer yönlerinin aynen MUHAFAZASINA,
2- Davalının diğer yönlere ilişkin yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
B- 6100 sayılı HMK'nun 353. maddesinin 1. fıkrası (b) bendinin 2. maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
1- Dava tarihi olan 31/12/2015 tarihinden itibaren müşterek çocuk 2000 doğumlu S. için aylık 750,00 TL tedbir nafakasının 29.03.2016 tarihli karar ile hükmedilen aylık 450 TL tedbir nafakası ile tahsilde tekerrür oluşturmayacak şekilde davacıdan alınarak velayeten davalıya VERİLMESİNE, hükmün kesinleşmesinden sonra aylık 750,00 TL iştirak nafakasının davacıdan alınarak velayeten davalıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
2- Davalı tarafından yatırılan 31,40 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde İADESİNE,
3- İstinaf yargılaması sırasında istinaf başvuru harcı 85,70 TL, 1 adet tebligat gideri 11,00 TL ve dosya gönderme ücreti 30,80 TL olmak üzere toplam 127,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
4- İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından, davalı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine YER OLMADIĞINA,
5- Kararın taraflara TEBLİĞİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK.'nın 353/1-b-1ve 353/1-b-2 bendi ile aynı kanunun 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 hafta süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/12/2017
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2018/1268 2019/3978
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
DAVA TÜRÜ : Boşanma
TEMYİZ EDEN : Davalı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından; kusur belirlemesi ve aleyhine hükmedilen tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, davalı kadına yüklenen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış fiilinin ispatında kullanılan ve dedektif tarafından çekilen fotoğrafların hukuka aykırı delil niteliğinde olması sebebiyle kusur belirlemesinde esas alınamayacağı, ancak yapılan yargılama ve toplanan diğer delillerden davalıya ait telefon görüşme dökümlerine göre davalı kadının güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunun, ayrıca davacı erkeğin de dedektif tutmak suretiyle kusurlu olduğunun, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı kadının yine de ağır kusurlu bulunduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 176.60 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 03.04.2019 (Çrş.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan Aysel Koçak Çetin Durak Harun Can Erdem Şimşek
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, ister özel alanda isterse de kamusal alanda eşin rızası olmaksızın bir başkası ile ilişkisini kanıtlamak için diğer eşin dedektif aracılığıyla kaydının alınması ile elde edilmiş olan delilin kesinlikle hükme esas alınamayacağını başka bir ifadeyle, kaydı alınan eşin kusuru açısından bir etkisi olmayacağını açıkça ifade etmiştir.