DEFTER VE KAYITLAR İŞLETME DEFTERİ ŞEKLİNDE OLDUĞUNDAN HMK 220/3 HÜKMÜ UYGULANAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(19)11-1662
KARAR NO   : 2021/1357

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 20/10/2016
NUMARASI                : 2016/1093 - 2016/760
DAVACI                      : A.S.G. vekili Av. İ.B.
DAVALI                      : K. Tekstil Çorap Giyim İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. S.E.

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketle 14400 adet çorap alımına ilişkin olarak anlaştığını, söz konusu çorapların 01.11.2012 tarihine kadar müvekkiline teslim edilmesi gerektiğini, karşılığında toplam 93.500 TL bedelli on iki adet çek verdiğini, bu çeklerden vadesi gelmesi nedeniyle 05.09.2012 tarihli ve 4.000 TL bedelli, 28.02.2013 tarihli ve 6.500 TL bedelli, 30.03.2013 tarihli ve 10.000 TL bedelli çeklerin ödendiğini ancak çorapların teslim edilmediğini, davalı tarafından toplam 37.500 TL bedelli beş adet çek iade edilmesine rağmen dört adet çekin geri verilmediğini, ödemesi yapılan üç adet çek bedelinin de geri ödenmediğini ileri sürerek ödenen üç adet çek ve geri verilmeyen dört adet çek toplamı 56.000 TL borçlu olmadığının tespitine, ödenen üç adet çek bedeli 20.500 TL’nin ve %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin dava konusu çeklerden dolayı alacaklı olduğunu, çeklerin bir malın sipariş avansı olarak değil ödeme amacıyla verildiğini, davacının, çeklerin avans olarak verildiğinin müvekkilinin imzasını taşıyan yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini, böyle bir belgenin söz konusu olmadığını, müvekkili tarafından iade edilen çeklerden dolayı alacak hakkının saklı tutulduğunu, bu çeklerden dolayı müvekkilinin alacak hakkının devam ettiğini ispatlamak için de çek fotokopisi üzerine bedeli alınmadan iade edildiğine dair davacı tarafın imzasının olduğunu, davacının çekleri belirtilen tarihte ödeyemeyeceğini, çeklerin bankaya iade edilmesi gerektiğini, bu çek bedellerini daha sonra ödeyeceğini söyleyip müvekkilinin iyi niyetini kullanarak çeklerin bedelini ödemeden geri aldığını belirterek davanın reddi ile %20 oranında kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Denizli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.06.2014 tarihli ve 2013/296 E., 2014/130 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, dava konusu çeklerin davacı tarafından davalıya sipariş edilen malların karşılığı avans olarak verilen çeklerden olup olmadığı, ya da davalı tarafından teslim edilen malların karşılığı ödeme olarak davalıya verilen çeklerden olup olmadığı noktasında toplandığı, tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi için taraf vekillerine kesin süre verildiği, davalının ticari defter ibrazından kaçındığı, davacının ticari defter ve kayıtlarını inceleyen bilirkişinin raporuna göre, davacının resmî defterleri "işletme defteri" şeklinde olduğundan işletme defterine cari kayıtların işlenemediği, bu nedenle davalıya verilen on iki adet çekin kaydının olmadığı, davacının 2011, 2012 ve 2013 resmî kayıtlarında davalıdan satın aldığı herhangi bir mal veya hizmet kaydının bulunmadığının belirlendiği, davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarname ile davaya konu on iki adet toplam 93.500 TL bedelli çeklerin anlaşma konusu çoraplar teslim edilmediğinden iadesinin istendiği, akabinde on iki adet çekten beş adet toplam 37.500 TL bedelli çeklerin davacıya teslim edildiği, her ne kadar çek bir ödeme vasıtası olup, teslim edilen malın karşılığı olarak verildiğine karine teşkil etmekte ve bunun aksinin yazılı delil ve belge ile ispat edilmesi gerekmekte ise de; davacının davalıya gönderdiği ihtarnameye istinaden on iki adet çekten beş adedinin davalı tarafça; "çeklerin bedelsiz olduğu" belirtilerek davacıya teslim edildiği, ayrıca davalının defter ibrazından kaçındığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 222. maddesi uyarınca; davacı tarafın iddialarına itibar edilerek dava konusu çeklerin bedelsiz olduğunun ve bu çeklerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile toplam 56.000 TL bedelli yedi adet çekten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, dava konusu çeklerden 05.09.2012 keşide tarihli ve 4.000 TL bedelli 28.02.2013 keşide tarihli ve 6.500 TL bedelli, 30.01.2013 keşide tarihli ve 10.000 TL bedelli çeklerin davacı tarafça karşılığının ödendiği dikkate alınarak toplam 20.500 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Denizli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 22.10.2015 tarihli ve 2014/15954 E., 2015/13466 K. sayılı kararı ile;

“… Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre her ne kadar çek ödeme vasıtası olup teslim edilen mal karşılığı verildiğine dair karinenin aksinin yazılı delille ispatı gerekmekte ise de davacının ihtarı üzerine davalının 12 adet çekten 5 tanesinin ''çeklerin bedelsiz olduğu'' belirtilerek davacıya teslim edildiği, davalının defter ibrazından kaçındığı, HMK'nun 222. maddesi uyarınca davacı iddialarına itibar edildiği, buna göre dava konusu çeklerin bedelsiz kaldığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, davaya konu çeklerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, ödenen üç adet çek bedeli 20.500 TL'nin davalıdan istirdatına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava yedi adet çek nedeniyle menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir. Davacı, davalıya sipariş ettiği mallara karşılık on iki adet çek verildiğini, mal teslim edilmemesi üzerine davalıya çekilen ihtarname üzerine bu çeklerden beş adedinin bedelsiz olarak iade edildiğini, ancak kalan yedi adet çekin bedelsiz kaldığı halde iade edilmediğini, bunlardan üçünün dava dışı yetkili hamiller tarafından ibraz edilmesi üzerine ödenmek zorunda kaldığını iddia ederek, menfi tespit ve istirdat talebinde bulunmuştur. Davalı vekili ise çekin kural olarak ödeme vasıtası olduğunu ve bu nedenle davacının avans iddiasını kanıtlaması gerektiğini bildirerek, davanın reddini istemiştir.

Bu durumda somut olay bakımından ispat külfeti çeklerin avans olarak verildiğini iddia eden davacıda olup davacının bu yöndeki iddiasını 6100 sayılı HMK 201. maddesi uyarınca yazılı delille ispatı gerekir. Çeklerden beşinin iade edilmiş olması tek başına dava konusu çeklerin karşılıksız olduğunu göstermez. Dosyada dava konusu çeklerin avans çeki olduğunu gösterir yazılı bir delile rastlanmadığı gibi bedelsiz kaldığına dair bir delil de bulunmamaktadır. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.10.2016 tarihli ve 2016/1093 E., 2016/760 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, her iki tarafın kendi ellerindeki vesikaları mahkemeye ibraz etmek zorunda olduğu, bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği durumlarda karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi gerektiği ya da bundan kaçınması hâlinde bağlanması gereken hukuksal sonuçların HMK’nın 220 ve devamı maddelerindeki konuya ilişkin düzenlemelere tabi olduğu, HMK'nın 220/3. maddesinin, bir tarafın mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi hâlinde, mahkemenin o tarafın maksadını gözeterek diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngördüğü, bu hükmün taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hâllerde ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulandığı, taraflar arasındaki hukukî uyuşmazlığın doğduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan ve ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 82. maddesindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydı ile kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngördüğü, bu nedenle davacının iddialarına itibar edilerek dava konusu çeklerin bedelsiz olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalı şirkete verdiği ve mal bedeline ilişkin olduğunu iddia ettiği çekler nedeniyle borçlu olup olmadığının tespitine ilişkin olarak, davalı alacaklının ticari defterlerini ibraz etmemesi hâlinde, mahkemece HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacı borçlunun beyanına itibar edilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.

14. İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”

16. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

17. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.

18. Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).

19. Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).

20. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.

21. Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;

(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”

Hükmünü içermektedir.

22. “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;

“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.

(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.

(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.

Şeklinde düzenlenmiştir.

23. 7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir:

“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.

24. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde, her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.

25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından, davalının teslim edeceği 14400 adet çoraba karşılık on iki adet çekin davalıya avans olarak verildiği, ancak çorapların teslim edilmemesi nedeniyle beş adet çekin iade edildiği, dört adet çekin ise iade edilmediği, ödenen üç adet çek bedelinin de geri verilmediği, çorapların teslim edilmemesi nedeniyle çeklerin bedelsiz kaldığı ileri sürülmüş; davalı tarafça ise, dava konusu çeklerin bir malın sipariş avansı olarak verilmediği, davacının çeklerin avans olarak verildiği iddiasının yazılı belge ile ispatlanması gerektiği savunulmuştur.

26. Davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnamede, taraflar arasında alım satım sözleşmesi gereğince teslimi gereken 14400 adet çorabın teslim edilmediği, çorap bedeli olarak toplam 93.500 TL bedelli on iki adet çekin verildiği, çorapların teslim edilmediği gibi çeklerin de iade edilmediği belirtilerek sözleşme konusu çorapların ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün içinde teslimi, olmadığı takdirde keşide edilen çeklerin iadesi ihtar edilmiştir.

27. Davalı tarafından davacıya gönderilen cevabi ihtarnamede ise, söz konusu çeklerin sipariş avansı olarak verilmediği ve ödemeye ilişkin olduğu belirtilerek davacı tarafından gönderilen ihtarname içeriğine itiraz edilmiştir.

28. Dosya içerisinde yer alan ve tarafların imzasını taşıyan tarihsiz teslim belgesinde ise, davacı tarafından gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnameye konu olan on iki adet çekin beş adedinin davacıya iade edildiği belirtilmiştir.

29. Davacının defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 02.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacının resmî kayıtlarının “işletme defteri” şeklinde olduğu, işletme defterine alınan mallar, emtia, belge ile yapılan masrafların gider olarak, yapılan satışların da gelir olarak kaydedildiği, işletme defterinin tek taraflı kayıt sistemine göre tutulduğu, ödemelerin ve tahsilatların deftere işlenmediği, bu nedenle davacının davalıya verdiği çeklerle ilgili kayda rastlanmadığı, davacının 2011-2012-2013 yılı defterlerinde davalıdan herhangi bir mal alımına rastlanmadığı belirtilmiş, mahkemece, davalıya verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defterleri ibraz edilmemiştir.

30. Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan teslim belgesi ile beş adet çekin davacıya iade edilmesinin, davalının diğer yedi adet çekin avans olarak verildiğini kabul ettiği anlamına gelmemektedir.

31. Menfi tespit ve istirdat talebine konu çeklerin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, davacının defter ve kayıtları “işletme defteri” şeklinde olup, 6102 sayılı TTK’nın 64. maddesinde belirtilen defterler tutulmadığından somut olaya HMK’nın 220/3. maddesinin uygulanması da mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmemesi nedeniyle HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacının beyanlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, taraflar arasında imzalanan tarihsiz teslim belgesinde, davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnameden de söz edilerek anılan ihtarnameye konu çeklerden beş adedinin davacıya iade edilmesi karşısında, davalının çeklerin avans olarak verildiğini kabul ettiği, ancak davacının davalıya verdiği üç adet çek bedelini ödemesi nedeniyle bu çek bedelleri yönünden malı teslim aldığının kabulü ile, iade edilmeyen dört adet çek bedeli yönünden davanın kabul edilmesinin gerektiği, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 17’si BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI

ESAS NO       : 2021/1840
KARAR NO    : 2021/11718

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
FOÇA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ                        : 27/11/2020
NUMARASI                : 2020/40 - 2020/344
DAVACI                      : Ö.S. VEK. AV. F.B.A.
DAVALI                      : I.D.K. VEK. AV. A.G.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı; veteriner hekim olduğunu, davalıya verdiği hayvan bakım hizmeti karşılığında düzenlenen fatura bedelinin ödenmediğini, faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan takibin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.

Davalı; davacı ile arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, davacıya bir borcu bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, bazı dönemlerde taraflar arasında hukuki ilişkinin kurulduğu ancak takip dayanağı faturaya istinaden aralarında hukuki bir işlemin gerçekleşip gerçekleşmediğinin net bir şekilde anlaşılamadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar, davacının temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 16/12/2019 tarihli ve 2019/5818 Esas 2019/12674 Karar sayılı kararıyla; Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliğine yazılan müzekkere cevabı dikkate alınarak ve fatura ile, davalıya yapılan ödemeler karşılaştırılarak, takip dayanağı fatura dönemine ilişkin davacının alacaklı olup olmadığının tespiti için konusunda uzman bir bilirkişiden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine açık, rapor alınarak oluşacak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece; bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne, davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin aynen devamı ile asıl alacak üzerinden %20 oranında hesaplanan 1.089 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınmasına karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan davaya konu icra takibinde, 28/10/2013 düzenleme tarihli fatura alacağına dayanılarak 5.445 TL asıl alacak ile 181,04 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 5.626,04 TL'nin tahsilinin talep edildiği, davalının borca, faize ve ferilerine itirazı üzerine icra takibinin durduğu, duran takibin devamı ile icra inkar tazminatına karar verilmesi talebiyle işbu davanın açıldığı icra takibine konu fatura içeriğinin muhtelif veteriner ilaçları ve hizmetlerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davalının davaya konu döneme ilişkin aylık tohumlama durum raporları ile davacının suni tohumlama uygulamasına ilişkin durum raporlarının İzmir Damızlık Sığır Yetiştiriciliği Birliğinden talep edildiği, Birlik tarafından verilen cevabi yazılarda, davalının evraklarının zamanaşımına uğradığı, davacının işletmesinin de o tarihte birliğe asil üyeliğinin bulunmadığından bahisle mahkemeye gönderilecek evrakın olmadığı belirtilmiştir.

Davaya konu fatura, 2013 yılı aylık tohumlama listesinde ve Sığır Suni Tohumlama Belgelerine göre davacının davalı tarafa yaptığı tohumlama listesinde de yer almadığı halde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda faturanın davacının tutması zorunlu ticari defteri olan serbest meslek defterinde yer aldığı tespit edilerek ödeme makbuzunun dosyada bulunmadığı gerekçesiyle davacının davalıdan fatura bedeli kadar alacağının olduğu belirtilmiştir. Anılan bilirkişi raporu, Yargıtay bozma kararı içeriğine uygun olmadığı gibi hüküm vermeye elverişli değildir.

Şöyle ki, davacının sadece fatura düzenlemesi ve faturanın ticari defter niteliğinde olmayan Gelir Vergisi Kanununun 65. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen "serbest meslek kazanç defteri"nde yer alması, 6100 sayılı HMK. nun 222. Maddesinde yer alan ticari defterlerin ibrazı ve delil olmasına ilişkin madde kapsamında değildir. Diğer bir anlatımla, ticari olmayan davada, ticari olmayan defterler delil olarak kabul edilemez.

Buna göre mahkemece; her ne kadar taraflar arasında önceye dayalı hukuki ilişki bulunmakta ise de, davaya konu icra takibinin 28/10/2013 tarihli faturaya ilişkin olduğu, ispat yükü kendisine düşen davacının faturaya ilişkin alacağını dosya kapsamında ispat edemediği nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hükme elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi uyarınca davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan           Üye                 Üye                Üye                  Üye
M. DUMAN      F. PINARCI     A. F. AYAZ     Ö. KERKEZ     M. GÜRKANLI