DELİL TESPİTİNE İTİRAZ BİR SÜREYE BAĞLI DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


08 Ağu
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/4-1043
KARAR NO   : 2022/367

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
 Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 21/12/2017
NUMARASI                    : 2017/369 - 2017/875
ASIL DAVADA DAVACI : M.K. vekili Av. A.P.
BİRLEŞEN DAVADA
DAVACI                          :
M.B. vekili Av. A.P.
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVALILAR    :
1- A. Otomotiv Ltd. Şti.vekili Av. Ü.O.   
                                          2- T. Yapı Malzemeleri Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili  Av. İ..
                                          3- B. İnş. Nak. Petrol San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. R.D.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davada davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi ve Davalı Cevabı:     

4. Davacı Mustafa K. vekili dava dilekçesinde; Konya ili, Selçuklu ilçesi, K. Köyünde bulunan 970 parsel sayılı tarlanın maliki olan müvekkilinin 2008 yılında pancar ektiğini, tarlaya yakın mıntıkada taş ocağı işleten davalıların yaptığı dinamitleme, kırma ve tozlu yolda taşımalar sebebiyle meydana gelen tozlanmalar sonucu tarladaki pancar ekinlerinin zarar gördüğünü, delil tespiti yoluyla alınan raporda da zararın oluştuğunun belirtildiğini ileri sürerek, bu şekilde tespit edilen 9.093 TL maddi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

5.1. Davalı T. Yapı Malz. Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline ait taş ocağının söz konusu parsellere uzak olduğunu, müvekkilinin asfaltsız stabilize yolu kullanmadığını, taş ocağında sulama yoluyla tozu indirgeme sistemi bulunduğundan emisyon ölçümlerinde toz yoğunluğunun yasal zorunluluğun altında kaldığını, son yıllarda Konya ovasında kuraklık nedeni ile yeterli ürün alınamadığını, delil tespiti dosyasındaki raporu kabul etmediklerine ilişkin itirazlarını dosyaya bildirdiklerini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

5.2. Davalı B. İnş. Nak. Petrol San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacıya karşı hukuka aykırı bir eylemi olmadığından taraf sıfatı itirazında bulunduklarını, yaptığı tüm işleri hukuka uygun olarak yerine getiren müvekkilinin çevresel etkiler konusunda yükümlülüklerini yerine getirdiğini, zarara sebebiyet verildiği söylenen yerde birçok şantiye ve tesis bulunduğunu, herkesin kullanımına açık yolun kullanımına ilişkin tüm kurallara uyan müvekkilinin bakım eksikliğinden kaynaklı sorumluluğu olmadığını, taş ocağının söz konusu parsellere uzak olduğunu, yokluklarında yapılan tespiti kabul etmediklerini, ürün kaybının hangi sebepten kaynaklandığının tereddüt oluşturmayacak şekilde ortaya konulması ve kusur oranlarına göre sorumlulukların belirlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

5.3. Davalı A. Otomotiv Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; kalker ocağı işleten müvekkilinin kanunlara uygun bütün izin ve ruhsatları aldığını, taşınmazlar taş ocağına yasal olarak belirlenen mesafeden daha uzak olduğu gibi taş ocağında ıslatma işlemleri yapılarak tozlanmanın önlendiğini, patlatmalara ilişkin yapılan toz emisyon ölçümlerinde alınan değerlerin yasal değerlerin altında olduğunu, davacıya ait taşınmazın bulunduğu yerde başka taş ocaklarının da bulunduğunu, halka açık ve toprak olan yol sebebiyle müvekkili şirketin eylemi ile zarar arasında illiyet bağı kurulmaya çalışılmasının yerinde olmadığını, verimi etkileyecek başkaca nedenlerin söz konusu olabileceğini, bölgenin de toprak özelliği gereği çok verimli bir arazi olmadığını, yokluklarında yapılan tespiti kabul etmediklerini, itiraz ettiklerini davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Birleşen Davada Davacı İstemi ve Davalı Cevabı:

6. Davacı Mehmet B. vekili dava dilekçesinde; Konya ili, Selçuklu ilçesi, K. Köyünde bulunan 965 ve 968 parsel sayılı tarlalara müvekkilinin malik olduğunu, 2008 yılında pancar ektiğini, tarlalara yakın mıntıkada taş ocağı işleten davalıların yaptığı dinamitleme, kırma ve tozlu yolda taşımalar sebebiyle meydana gelen tozlanmalar sonucu tarlalardaki pancar ekinlerinin zarar gördüğünü, delil tespiti yoluyla alınan raporda zararın oluştuğunun bildirildiğini ileri sürerek delil tespit raporunda belirtilen 9.602 TL maddi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.

7. Davalılar vekilleri ayrı ayrı asıl dava dosyasındaki cevap dilekçesi ile aynı içerikte cevap dilekçesi sunmuş ve davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkeme Kararı:

8. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.01.2014 tarihli ve 2009/464 E., 2014/46 K. sayılı kararı ile; davacılar vekilinin delil tespiti dosyasına dayanarak davayı açtığı, tespit dosyasına A. Otomotiv Sanayi ve Tic. Ltd. Şti ile B. İnş. Nak. Petrol San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından süresinde itiraz edildiği, tespitin toprağın yapısını bilen jeoloji ve ziraat mühendisi ile analiz raporlarını yorumlayabilecek kimyager branşlarında bilirkişileri gerekli kıldığından delil tespiti dosyasının delil olarak kabul edilemeyeceği, davalıların keşif deliline dayanmaları nedeniyle bilirkişi heyeti oluşturularak 12.09.2013 tarihinde keşif icra edildiği, toprak numuneleri alınarak bilirkişilerce analiz yapıldığı, tarlaların mahkeme heyetince gözlemlendiği, davacıların tarla niteliğindeki taşınmazlarının toprak yapısında bor ve tuzluluk probleminin bulunduğu, bunun sebebinin hatalı tarımsal faaliyetler olup, taş ocaklarıyla ilgisinin olmadığı, keşif tarihi itibariyle ürünler hasat edildiğinden taş ocağı işletmelerinden çıkan tozların ürünlere zarar verip vermediğinin ancak aynı taş ocaklarına benzer konumda olan tarlalardaki ayçiçeği ve şeker pancarları incelenerek tespit edildiği, buna göre de tozdan kaynaklanan zarar belirtilerine rastlanmadığı, koparma işlemi ve taşların kırılması sırasında çıkan tozların ana kaynağı olan kireç taşlarının ana bileşeninin kalsit (CaCO3) ve kalsitin ana bileşeni olan kalsiyum (Ca) açısından toprak analizi incelendiğinde tarlalar ile örnek alınan noktalar arasında dikkate değer bir farklılık çıkmadığı, 968 parsel açısından dosyada alınan bilirkişi raporundaki mütalaanın zarar verme olasılığına ilişkin olduğu, davalıların işlettikleri taş ocaklarının sebebiyet verdiği bir zarardan raporda söz edilmediği, zararın ispat edilemediği gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen dosyada davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.12.2016 tarihli ve 2015/10369 E., 2016/12084 K. sayılı kararı ile; “… Dosyanın incelenmesinde; davacıların, 2009 yılında gerçekleştirilen delil tespitine ilişkin talep dilekçelerinde, davalıların işlettikleri taş ocaklarındaki dinamit patlatmalarının yanı sıra toprak yoldan geçen araçların çıkardığı toz nedeniyle de zarar oluştuğu iddiaları üzerine, 17/08/2009 tarihli tespit sonrası düzenlenen raporda, bitkilerin üzerine gelen toz nedeniyle yeterli fotosentez yapamadığı belirlenerek davacıların taşınmazlarına ilişkin zarar tespiti yapılmış ve dava konusu arazide çekilen fotoğraflar da rapora eklenmiştir. Bu rapora istinaden, davacılar tarafından eldeki dava açılmıştır. Davanın açılmasından ve yapılan tespitten yaklaşık dört yıl sonra, mahkemece yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda, keşif tarihinde arazide ekili ürün olmaması nedeniyle, komşu parsellerden alınan bitki örneklerine göre kıyaslama yapılarak, ürünlerde tozlanma olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece bu rapor esas alınarak davanın reddine karar verilmiş ise de; raporlar arasındaki çelişki giderilmediği gibi, keşif sırasında dinlenen tanıkların anlatımından dava konusu arazilerin yakınından geçen yolun tespit tarihinde toprak olduğu, keşif tarihinden yaklaşık 1,5 yıl önce asfalt döküldüğü belirtildiğine göre, bu hususlar değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece tespit raporu, keşifte dinlenilen tanık beyanları bir arada değerlendirilip, bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderildikten sonra bir karar verilmek üzere yerel mahkeme hükmünün bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 3/2. maddesi; "Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur." şeklinde düzenlenmiş olup, mahkemece ret sebebi aynı olan davalılar lehine tek avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken ayrı ayrı hükmedilmiş olması da doğru olmamıştır….” gerekçesiyle bozma nedenine göre davacılar vekilinin sair temyiz itirazları incelenmeksizin hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.12.2017 tarihli ve 2017/369 E., 2017/875 K. sayılı kararı ile; davacının açtığı davada delil tespiti raporuna dayandığı ancak tespit raporunun ziraat, inşaat ve fen bilirkişisi heyetinden alındığı, mahkemece yapılan keşifte ise Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünden Doçent, Jeoloji Yüksek Mühendisi, Kimya Mühendisi ve Harita Teknikerinden oluşan heyetten rapor alındığı, rapor içeriği itibariyle davalılara isnat edilen zarar ile davalılara yüklenen haksız fiil arasında uygun illiyet bağı olmadığı, tespit raporunun itirazlı olması sebebiyle tek başına delil olamayacağı, yeterli sayıda ve uygun branşlarda bilirkişilerden alınmadığı için de mahkemece alınan bilirkişi raporu ile arasında çelişki oluşmadığı, keşifte dinlenen davalı tanıklarının bozmaya konu olabilecek nitelikte davacılar lehine beyanları olmadığı, önceki kararın usul ve kanuna uygun olduğu, dava sebebinin davalıların işlettiği ocak yönünden ortak olsa da davalıların birisi taş, diğeri kalker ocağı işlettiği ayrıca haklarında farklı sebeple davanın reddine karar verildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre delil tespit raporu ile keşifte dinlenilen tanık beyanları bir arada değerlendirilerek yargılamada alınan bilirkişi raporu ile delil tespit dosyasında alınan tespit raporu arasındaki çelişkinin giderilmesinden sonra karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

15. Bilindiği üzere, “Delillerin tesbiti” ile ilgili yasal düzenleme dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 368 - 374 maddelerinde yer almaktadır.

16. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 368. maddesi; “İki taraftan her biri, derdesti rüyet bulunan davada henüz tahkik ve tetkikine sıra gelmemiş bulunan veyahut ileride ikame edeceği davada dermeyan edilecek olan hususun şahit, keşif, ehlihibre veya diğer deliller ile tesbitini talep edebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

17. Aynı Kanun’un 369. maddesi ise delillerin tespiti için gerekli şartları ortaya koymaktadır. Bu madde içeriğinde aynen; “Kanunu Medeni hükmü mahfuz kalmak şartiyle ancak şimdiden zabıt ve tesbit olunmazsa ileride zayi olacağı veya ikamesinde çok müşkülat çıkacağı melhuz olan deliller bu fasıl hükmüne tevfikan tesbit olunabilir” denilmektedir.

18. Anılan Kanun’un 374. maddesinde; “Delillerin tesbiti için ifa ve tanzim edilmiş bilümum muamelat ve evrak esas dava dosyasının merbutu addolunur” denilmek suretiyle de delil tespit dosyasının esas dava dosyasının eki sayıldığı kabul edilmiştir.

19. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) ise 400-405. maddeleri arasında delil tespitine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 400. maddesinde; “(1) Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.

(2) Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır” düzenlemesi ile delil tespitinin istenebileceği hâller düzenlenmiş;

Aynı Kanun’un 405. maddesinde de; “(1) Delil tespiti dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır ve onunla birleştirilir. Asıl davanın taraflarından her biri, iddia veya savunmasını ispat için bu tutanak ve raporlara dayanabilir” hükmü ile HUMK’a benzer düzenlemelere yer verilmiştir.

21. Yukarıda belirtilen maddenin hükümet gerekçesinde; 1086 sayılı HUMK’nın 374. maddesindeki düzenlemeye karşılık gelen bu maddede, delil tespitine ilişkin dosyanın asıl dava dosyasının eki sayılacağı ve onunla birleştirileceği; sadece delil tespiti isteyen tarafın değil, asıl davanın taraflarından her birinin, ispat için bu rapor ve tutanaklara dayanabileceğinin amaçlandığı belirtilmiştir.

22. Kanuni düzenlemelerden hareketle delil tespitinin, görülmekte olan bir davada inceleme sırası gelmemiş ya da ileride açılacak davada ileri sürülecek bir durumun saptanması amacıyla taraflardan birinin bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık anlatımının alınması için keşif yapılmasına yönelik başvuru istemi olduğunu söylemek mümkündür (Türk Tarih Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı C. I, 2021, s.273).

23. Delil tespitinde bulunulabilmesi için; öncelikle, henüz ikame olunmamış ve fakat ikame olunması düşünülen bir davada delil olarak ileri sürülecek bir vakıa bulunmalıdır. Sonradan ikame edilecek olan dava ile hiçbir ilgisi ve ilişkisi bulunmayan bir vakıa tespit ettirilemeyeceği gibi, ayrıca tespiti talep olunan delillerin hemen tespitine gidilmediği takdirde delillerin kaybolacağından ciddi bir surette endişe edilmesi gerekmektedir.

24. Delil tespiti tek başına bir dava olmadığından bu talebe karşı üçüncü kişiler müdahale edemez ve karşı dava da açılamaz.

25. Kural olarak delil tespiti karşı taraf da hazır olmak üzere (her iki tarafın huzurunda) yapılır. Fakat karşı taraf, usulüne uygun biçimde davet edildiği hâlde gelmezse delil tespiti gıyabında yapılır. Mahkeme, delil tespitinin karşı tarafın yokluğunda yapılmasına da karar verebilir. Delil tespitinin karşı tarafın yokluğunda yapılmış olması hâlinde, mahkeme, dilekçeyi ve delil tespiti tutanağı ile varsa bilirkişi raporunun bir suretini derhal karşı tarafa tebliğ etmek zorundadır (HUMK m. 372/ HMK m. 403). Aksi hâlde, karşı tarafa tebliğ edilmemiş olan delil tespiti tutanağı, davada delil olarak kullanılamaz.

26. Delil tespiti kararı, nihai bir karar olmadığından temyiz edilemez. Fakat karşı taraf, delil tespiti kararı icra edilinceye (delil tespiti yapılıncaya) kadar delil tespiti kararına itiraz edebilir. Delil tespiti kararı icra edildikten sonra, hem delil tespiti kararına hem de delil tespiti işlemine itiraz edilebilir (HUMK m. 373/ HMK m. 404). İtiraz, delil tespitini yapmış olan mahkemeye yapılır. Delil tespitine itiraz bir süreye bağlı değildir. Delil tespitine itirazdan önce dava açılmış ise itiraz davanın açılmış olduğu mahkemeye yapılır ve bu mahkeme tarafından incelenir.

27. Bu aşamada delil tespitinin asıl davaya etkisine değinmekte yarar bulunmaktadır.

28. Delil tespiti, ilerde açılacak (veya açılmış olan) davada sırası geldiğinde kullanılmak üzere yaptırılır. Bu nedenle, yaptırılmış olan bir delil tespitine, taraflardan her biri, davada sırası geldiğinde dayanabilir; yani delil tespiti yolu ile tespit edilen delile dayanarak iddiasını veya savunmasını ispat edebilir. Bu husus, delil tespiti dosyasının esas dava dosyasının eki sayılmasının da doğal sonucudur. Karşı taraf olan davalı da davacının yaptırmış olduğu delil tespitine dayanabilir. Bu durumda kendi yaptırdığı delil tespitine delil tespiti sırasında itiraz etmemiş olan davacının, davalının o delil tespitine dayanması hâlinde kendi yaptırdığı delil tespitinin aksini iddia ve ispat etmesine imkân yoktur (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt IV, s. 4464-4465).

29. Tespit edilen delilin değerlendirilmesi de o delilin niteliğine göre yapılır. Örneğin, delil tespiti, keşif ve bilirkişi yoluyla yapılmışsa bu takdiri delil olarak değerlendirilir. Tespit edilen delilin ispat kuvvetini taraflar, asıl davadaki tahkikat aşamasında inceleme sırasında tartışma konusu yapabilir ve bu konuda haklı itirazlarını veya karşı delillerini ileri sürebilirler. Örneğin, delil tespiti yoluyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış, rapordaki eksiklik veya belirsizlikler ek raporda da karşılanmamışsa davaya bakan hâkim yeni bilirkişi incelemesi yaptırabilir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku Cilt III, İstanbul 2017, s.2573).

30. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; asıl ve birleşen davada davacılar vekilleri davalıların işlettikleri taş ocaklarında dinamit patlatmaları ile toprak yoldan geçen araçların çıkardığı toz sebebiyle davaya konu edilen taşınmazlara zarar verildiğinden bahisle oluşan zararın tahsilini talep etmişlerdir. Dava haksız fiil sorumluluğuna dayalı olarak açıldığından taşınmazlardaki zararın yanında zarara davalıların hukuka aykırı eylemleri ile sebebiyet verildiğinin de ispatı gerekmektedir.

31. Davacılar vekili asıl ve birleşen davada delil olarak Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/99 sayılı delil tespiti dosyasına, tapu kayıtlarına ve tanık beyanlarına dayanmıştır.

32. Taş ocaklarının davacıların tarlalarına zarar vermediğini ileri süren davalılar da keşif, bilirkişi incelemesi ve tanık beyanlarını delil olarak ileri sürmüşlerdir. Ayrıca Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin delil tespit dosyasında alınan ve davacıların tarlalarına taş ocaklarından dolayı zarar verildiğinden bahisle tazminat hesabı yapılmasına yönelik düzenlenen bilirkişi raporuna da itiraz etmişlerdir.

33. Delil tespit dosyasında ziraat, inşaat ve harita mühendisinden oluşan bilirkişi kurulundan rapor alınmış, alınan raporda; keşif yapıldığı gün ve öncesinde hava yağmurlu olmasına rağmen davaya konu arazilerde işletmelerden kalkan tozun etkisinin çok fazla olduğunun gözlemlendiği, bitkilerin yaprakları üzerinde toz birikiminin fazla olması sebebiyle verimin düştüğü ve bir miktar zararın söz konusu olduğu belirtilmiştir.

34. Mahkemece yapılan keşif sonucunda ziraat, jeoloji ve kimya mühendisi ile harita teknikerinden oluşan bilirkişi kurulundan alınan raporda; dava konusu tarlalardaki ürünler hasat edilmiş olduğundan taş ocağından çıkan tozların ürünlere zarar verip vermediğinin gözlemlenemediği, ancak aynı taş ocaklarına benzer konumda bulunan tarlalar incelendiğinde tozdan kaynaklanan zarar belirtilerine rastlanmadığı, her üç tarlada da kireç fazlalığı gözüktüğü, bu durumun toprağın doğal yapısı veya hatalı tarımsal faaliyetten kaynaklı olduğu, taş ocakları ile ilgisinin bulunmadığı belirtilerek delil tespit dosyasındaki rapordan farklı bir rapor sunulmuştur.

35. Bu durumda esas dava dosyasının eki niteliğinde olan delil tespit dosyasında alınan rapor ile ana dosyada alınan rapor arasında çelişki ortaya çıkmış ve bu duruma davacılar vekilince itiraz edilmiştir.

36. Ayrıca keşif sırasında dinlenen davalı tanıkları, delil tespitinin yapıldığı 2009 yılından sonra 2013 yılında yolun asfalt ile kaplandığını beyan etmişlerdir.

37. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda tespit dosyası raporu ile mahkemece asıl dosyada alınan rapor arasında farklılıklar bulunduğu, delil tespit dosyasında davacılara ait tarlalarda zararın bulunduğu bu durumun davalıların işlettiği taş ocaklarından kaynaklandığı belirtilirken asıl dosyada alınan raporda davalılardan kaynaklı zararın olmadığının belirtildiği görülmüştür. Ana dosyada alınan raporda delil tespit dosyasındaki rapordan neden farklı rapor hazırlandığına ilişkin bir belirtme, teknik açıklama yapılmadığı gibi, davalı tanıklarının asfalt yolun sonradan yapıldığına ilişkin beyanlarına yönelikte bir değerlendirme de yapılmamıştır.

38. Her ne kadar dosyada alınan bilirkişi raporunu değerlendirme yetkisi hâkime ait olsa da, bu durum hâkime bilirkişinin yerine geçerek hâkimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisi ile karar verebilme yetkisi vermemektedir. Hâkimin kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamayacağı, özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsî bilgisi ile sonuca gidemeyeceği, o konuda bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiği kabul edilmektedir.

39. Mahkemece çelişki ve farklılıklar üzerinde durularak raporlar arasındaki çelişkiler giderilmemiş, dosyada alınan bilirkişi raporuna neden üstünlük tanındığı gerekçeli ve denetime elverişli bir biçimde açıklanmamıştır. Bu çelişkili duruma itiraz eden davacılar vekilinin itirazları da mahkemece karşılanmamıştır.

40. Sonuç itibariyle, ileride açılacak davada sırası geldiğinde kullanılmak üzere davacılar vekilince yaptırılan delil tespiti sonucunda alınan bilirkişi raporu ile asıl dosyada alınan rapor arasındaki çelişki giderilmeden, tanık beyanları değerlendirilmeden sonuca gidilmesi doğru olmamıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

41. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır

42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.