DESTEĞİN TAM KUSURLU HAREKETİ İLE KENDİSİNİN ÖLÜMÜ İLE SONUÇLANAN OLAYDA CEZA ZAMANAŞIMI UYGULANIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


16 Ara
2019

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-1508
KARAR NO   : 2019/422

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                     : 21/12/2015
NUMARASI              : 2015/906 - 2015/930
DAVACI                    : 1- Kendi Adına Asaleten, 2000 Doğumlu Oğlu A.E.K. Adına Velayeten Y.K. 
                                   2- O.M.K. vekili Av. Ş.U.
DAVALI                    : A.A.T. Sigorta Şirketi vekili Av. B.B.D.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 28.05.2014 tarihli ve 2013/333 E., 2014/152 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26.03.2105 tarihli ve 2014/20360 E., 2015/4910 K. sayılı kararı ile:

“… Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi Yusuf K.'nın sevk ve idaresinde olan ve davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında müvekkillerinin murisinin vefat ettiğini ileri sürerek, davacı eş Yeter için 5.000,00 TL, davacı çocuklar için ayrı ayrı 1.000,00'er TL, destekten yoksun kalma tazminatının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre kazanın 24.07.2008 tarihinde gerçekleştiği, 2 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolmasından sonra davanın 19.11.2013 tarihinde açıldığı gerekçesiyle, davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Somut olayda, 24.07.2008 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, davacıların murisi Yusuf K. vefat etmiştir.

818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 41 (6098 Sayılı TBK'nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.

Buna karşılık 2918 Sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 Sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 Sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK'nun 10.10.2001 gün 2001/19-652 ve HGK'nun 16.04.2008 gün ve 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.) Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, kaza sonucu davacıların murisi vefat etmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 Sayılı TCK'nun 66. maddesine göre zamanaşımı süresi 15 yıldır. 

Davaya konu trafik kazası 24.07.2008 tarihinde meydana gelmiş, davacılar vekili tarafından ceza zamanaşımı süresi içinde 19.11.2013 tarihinde iş bu dava açılmıştır.

Bu durumda mahkemece, davada uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması ve davanın süresi içinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...”

gerekçesi ile oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. 

Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin 24.07.2008 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, sigorta şirketine yapılan başvurunun desteğin olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu ve davacıların üçüncü kişi konumunda bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, müteveffanın yokluğunda geride kalan eşi ve çocuklarının maddi ve manevi sıkıntıya düştüklerini ileri sürerek davacılar için toplamda 7.000TL destekten yoksun kalma tazminatının fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere davalı sigorta şirketinden tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı defiinde bulunarak davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, tek taraflı olarak meydana gelen kazada davacılar murisinin tam kusurlu olduğu, kazanın suç teşkil eden eylem niteliği taşımadığı, nitekim kaza nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu hâliyle KTK’nın 109. maddesinde öngörülen 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davanın açıldığı tarih itibariyle kaza tarihinden itibaren 2 yıllık sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyize getirilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tek taraflı ve sürücünün tam kusuru ile meydana gelen trafik kazasında ölen sürücünün yakınlarının, aracın trafik sigortacısı olan şirketten destekten yoksun kalma tazminatı talebi hâlinde zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK’na mı; yoksa 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. maddesine mi tabi olacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, aynı kanunun 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 

Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) konuya ilişkin 49. ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir.

Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 gün ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır.

Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nın 60 (6098 sayılı TBK'nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 gün ve 2013/4-36 E., 2013/1457 K.). 

Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)'nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

2918 sayılı KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;

“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.

Buna göre madde ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60 (TBK'nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/II. maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. 

Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109 maddesinin ikinci fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir. 

Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır. 

Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK. m. 108) geçirilmesinden ötürü ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. 

Kaldı ki Türk Ceza Kanununda suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanunun 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur.

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK. m. 53). 

Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci fıkrasındaki süreden daha uzun ise o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66. (mülga 765 sayılı TCK’nın 102. maddesine) göre belirlenecektir. 

Dosyanın incelenmesinde davacıların desteğinin maliki ve sürücüsü olduğu aracın yoldan çıkarak takla atması şeklinde meydana gelen olayın araç sürücüsünün ölümü ve yolcuların yaralanması ile sonuçlandığı, olayın meydana gelmesinde davacıların desteği olan sürücünün tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin işleteni olduğu aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen desteğin eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 89. maddesinde düzenlenen “taksirle yaralama” suçunu oluşturmaktadır. 

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olayda, TCK 89. madde kapsamında taksirle yaralama suçunun varlığı sabit olduğundan, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkelere göre ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.

Buna göre davacının desteğinin tam kusurulu şekilde neden olduğu ve kendisinin ölümü, yolcuların da yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda TCK’nın 89. maddesinde düzenlenen taksirle yaralama suçuyla ilgili ceza davasının TCK’nın 66. maddesinin birinci paragrafının (e) bendi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nın 109 maddesinin ikinci paragrafı uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden 19.11.2013 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır. 

Hâl böyle olunca yerel mahkemece 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının desteğinin tam kusurlu hareketi ile kendisinin ölümü ile sonuçlanan olayda cezayı gerektiren bir eylem bulunmaması nedeniyle davanın zamanaşımı süresinden sonra açıldığı ve davanın reddine dair direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde yerel mahkemece eldeki davada uygulanması gereken zamanaşımı süresinin TCK'nın 66. maddesinin birinci paragrafının (e) bendinde düzenlenen zamanaşımı süresi olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

Diğer taraftan her ne kadar mahkemenin karar başlığında davacı Onur Mehmet K.'nın adı yazılmamış ise de bu yanlışlık mahkemece düzeltilebilir bir hata olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

Şu hâle göre direnme kararının yukarıda yazılan değişik gerekçeyle bozulması gerekir.

S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde peşin temyiz harcının yatırana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.04.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, tek taraflı trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.

Yerel Mahkemece, sürücünün kendi kusuruyla ölümü hâlinde kazanın suç teşkil eden eylem niteliğinde olmadığı bu nedenle zamanaşımının 2 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Özel Dairece, cezayı gerektiren fiilin varlığının yeterli olduğu, dava açılmasının gerekmediği bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin nazara alınması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Çözümlenmesi gereken husus, tek taraflı trafik kazasında tam kusuruyla sürücünün ölmesi halinde destekleri tarafından açılan tazminat davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresine ilişkindir.

Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesi “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yine 818 sayıl Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi “cezayı müstelzim bir fiil”den, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesi “cezayı gerektiren bir fiilden” bahsetmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesi “Dava zamanaşımı” başlığı ile düzenlenmiş ve hangi suç için zamanaşımının ne kadar olacağını saymıştır. Söz konusu maddede kendi kusuru ile ölüm hâli düzenlenmediği gibi herhangi bir ceza kanununda da kusuruyla ölüm hali suç olarak düzenlenmemiştir. Suç olmayan bir husus için ceza zamanaşımından bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır.

Sayın çoğunluk, eylemin trafik güvenliğini tehlikeye sokmak olacağını ileri sürmüş ise de bu eylem sonucunda meydana gelen kaza neticesi sürücünün ölümü nedeniyle artık daha hafif olan eylem, ağır olan eylem içerisinde erimiştir. Sürücü ölmese de kusuruyla başkasının ölümüne sebep olsaydı açılacak dava trafik güvenliğini tehlikeye sokmak değil, taksirle ölüme neden olmak suçundan olacaktı. Bu nedenle bu görüşe itibar etmek de mümkün olmamıştır.

Sonuç itibariyle, kişinin kendi kusuruyla ölmesi halinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımı söz konusu olmayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu nedenle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

Hasan KAYA
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 15'i DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA, 6'sı ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.04.2019, 2017/17-1101 E. - 2019/421 K. sayılı kararı da aynı oranı ile aynı yöndedir. Söz konusu dosya, aşağıda yer verildiği üzere, karar düzeltme aşamasında bozularak kısmi şekilde değiştirilmiştir.

 

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/17-698
KARAR NO   : 2020/277

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                                      :
İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
 
KARAR DÜZELTME İSTEYENLER : 1- Kendi adına asaleten 2000 doğumlu oğlu A.E.K. 
                                                                 adına velayeten Y.K.
                                                            2- O.M.K. vekilleri Av. Ş.U. 

KARŞI TARAF                                  : A.A. Türk Sigorta Şirketi vekili Av. B.B.D.

Taraflar arasında görülen “tazminat” davasından dolayı bozma kararı üzerine direnme yoluyla verilen İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.12.2015 tarihli ve 2015/906 E., 2015/930 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 09.04.2019 tarihli ve 2017/17-1508 E., 2019/422 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

1. Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

2. Davacılar vekili; davalı sigorta şirketine zorunlu trafik sigorta poliçesiyle sigortalı aracın sürücüsü ve işleteni olan davacıların desteğinin 24.07.2008 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini ileri sürerek toplam 7.000,00TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

3. Davalı vekili; maddi zararın tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten başlayarak iki yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını, somut olayda cezayı gerektiren bir fiil olmadığından ceza zamanaşımının uygulanamayacağını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini istemiştir.

4. Yerel mahkemece; kazanın tek taraflı olduğu ve suç teşkil eden bir eylem de taşımadığından ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109. maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

5. Davacılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesi gereği ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 66. maddesine göre somut olay bakımından öngörülen zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu gözetilerek davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

6. Yerel mahkemece önceki gerekçelerle verilen direnme kararının, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2019 tarihli ve 2017/17-1508 E., 2019/422 K. sayılı kararı ile; 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesi gereği ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesine göre uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu ve davanın süresinde açıldığı gözetilerek işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozma kararı verilmiştir.

7. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına karşı davacılar vekili tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuştur. 

8. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: tek taraflı ve sürücünün tam kusuru ile meydana gelen trafik kazasında ölen sürücünün yakınlarının, aracın trafik sigortacısı şirketten destekten yoksun kalma tazminatı talebi hâlinde zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK' na mı yoksa 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesine mi tabi olacağı noktasında toplanmaktadır.

9. Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce somut olay bakımından ceza zamanaşımının uygulanamayacağı ve iki yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğundan davanın zamanaşımı yönünden reddine dair verilen yerel mahkeme kararının doğru olduğu; bir kısım üyelerce de Hukuk Genel Kurulu kararının yerinde olduğu belirtilmiş ise de; gelinen aşama ve karar düzeltme isteminde bulunanın sıfatına göre inceleme yapılması gerektiği hususunda oy birliğine varılmış ve 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesi gereği ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesine göre somut olay bakımından öngörülen zamanaşımı süresinin 8 yıl değil de 15 yıl olduğu gözetilerek davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2019 tarihli ve 2019/17-1508 E., 2019/422 K. sayılı bozmaya ilişkin kararın gerekçesinde yer alan “Buna göre davacının desteğinin tam kusurlu şekilde neden olduğu ve kendisinin ölümü, yolcuların da yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda TCK’nın 89. maddesinde düzenlenen taksirle yaralama suçuyla ilgili ceza davasının TCK’nın 66. maddesinin birinci paragrafının (e) bendi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nın 109 maddesinin ikinci paragrafı uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden 19.11.2013 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.” ibarelerinin Hukuk Genel Kurulu Kararından çıkarılarak yerine “Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 Sayılı TCK'nun 66. maddesine göre zamanaşımı süresi 15 yıldır. Davaya konu trafik kazası 24.07.2008 tarihinde meydana gelmiş, davacılar vekili tarafından ceza zamanaşımı süresi içinde 19.11.2013 tarihinde iş bu dava açılmıştır.” ibarelerinin eklenerek direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek hâlinde karar düzeltme harcının yatırana iadesine, 10.03.2020 tarihinde yapılan görüşmede karar düzeltme isteminde bulunanın sıfatı dikkate alınarak oy birliğiyle ile kesin olarak karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/17-224
KARAR NO   : 2020/982

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                     : 14/11/2019
NUMARASI              : 2019/127 - 2019/297
DAVACILAR             : 1- S.Ö., 2- İ.Ö., 3- M.Ö., 4- N.Ş. vekilleri Av. Y.S.
DAVALI                     : Güvence Hesabı vekili Av. M.Ö.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacılar vekili 31.03.2015 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin desteğinin sevk ve idaresinde bulunan sigortasız motosiklet ile 02.10.2006 tarihinde yaptığı kaza sonucu vefat ettiğini, kazanın desteğin kendi kusurundan kaynaklandığını, müvekkillerinin destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla zamanaşımı süresi içinde dava açtıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile eş Serpil için 2.000,00 TL ve diğer davacılar için 1.000,00'er TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken; 22.10.2015 havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini toplam 57.500,00 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 29.04.2015 havale tarihli cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı: 

6. Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 24.11.2015 tarihli ve 2015/162 E., 2015/699 K. sayılı kararı ile; kaza tarihinin üzerinden dokuz yılı aşkın bir sürenin geçmiş olduğu, kazanın tek taraflı gerçekleştiği, Yargıtay kararlarında ceza zamanaşımının uygulanması için suç şüphesinin varlığının arandığı ancak kaza tek taraflı meydana geldiğinden olayda suç şüphesinden söz edilemeyeceği, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109 ve devamı maddeleri uyarınca dava açma süresinin iki yıl olduğu, davacının bu süre geçtikten sonra dava açtığı, ceza zamanaşımının uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 20.03.2019 tarihli ve 2016/5868 E., 2019/3266 K. sayılı kararı ile; “… Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.

818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md.) haksız fiil tanımlanmış, 60.maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md.) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.

Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını benimsemiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60. ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK'nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325, HGK'nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015/1495 K. sayılı, HGK'nın 16.9.2015 gün, 2014/17-116 E. 2015/1771 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)

Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 85. ve 66/1-d maddelerinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı: 

9. Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 14.11.2019 tarihli ve 2019/127 E., 2019/297 K. sayılı kararı ile; davacılar murisi Abidin Ö.'ın, motosikleti ile seyrettiği esnada motosikletini kaydırarak devrilmesi neticesinde ölümü ile sonuçlanan olayda, kendi kusurlu davranışı ile kendisinin ölümüne neden olan Abidin Ö. dışında, başka bir kimsenin kast, taksir veya ihmalinin bulunmadığı, bu nedenle davaya konu trafik kazasında ceza hukuku bakımından anlam ifade eden tek eylemin muris Abidin Ö.'a ait olup; kişinin kendi ölümüne sebebiyet vermesinin Ceza Kanunlarımızda suç olarak düzenlenmediği, ceza hukukumuza hakim olan "suçta kanunilik" ve "kıyas yasağı" ilkeleri nedeniyle, kıyas ve yorum yoluyla suç ihdas edilemeyeceği, murisin kendi kusuruyla kendi ölümüne sebebiyet veren eyleminin, TCK'nın 179/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağına ilişkin yorumun, kanunun amacını aşan genişletici yorum niteliğinde olacağı, tüm bu nedenlerle eldeki uyuşmazlık bakımından, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğduğundan bahsedilemeyeceği ve KTK'nın 109/2. maddesinde düzenlenen uzatılmış ceza zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK 

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/2. maddesindeki ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı ve talep edilen tazminatın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

13. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. 

14. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

15. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.

16. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nın 60 (6098 sayılı TBK'nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E., 2013/1457 K.)

17. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı BK'nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

18. 2918 sayılı KTK'nun “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;

“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.

Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.

19. Buna göre madde ile 818 sayılı BK’nın 60 (TBK'nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı BK'nın 60. maddesi ile 2918 sayılı KTK'nın 109/II. maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. 

20. Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı KTK'nın 109/II. maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir. 

21. Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır. 

22. Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

23. Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. 

24. Kaldı ki TCK'da suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanun'un 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlıdır (BK. m. 53). 
25. Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

26. Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki 1 yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK m. 60/I (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK.m. 60/I'deki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise, fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan mülga 765 sayılı TCK’nın 102 (veya hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66.) maddesine göre belirlenecektir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 tarihli ve 2014/2198 E., 2015/1495 K.; 09.04.2019 tarihli ve 2017/1111 E., 2019/424 K. sayılı kararlarında da açıklanmıştır.

27. Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eylem TCK 179/2 maddesinde tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmaktadır. 

28. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesi:

“...(1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılmaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...” düzenlemesini içermektedir.

29. Maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere “Madde metninde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tanımlanmıştır...İkinci fıkrada ise kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu suç ayrıca trafik güvenliği için öngörülmüş bakım ve onarımlar yapılmadan aracın trafiğe çıkarılması halinde de işlenebilir. Ancak bunun için ayrıca gerekli bakım ve onarımı yapılmamış aracın trafiğe çıkarılması suretiyle kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından bir tehlikeye neden olunması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliğini taşımaktadır.”

30. Buna göre trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu bir tehlike suçu olup, mağduru ölen değil, kamu güvenliğidir.

31. Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun varlığının sabit olduğundan, 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesi uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir ve kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.

32. Buna göre davacının desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK'nın 179/2. maddesinde düzenlenen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK'nın 109/2. maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleştiği hususu sabittir. Mahkemece verilen ret kararının gerekçesi yerinde değil ise de, sonuç itibari ile verilen karar doğrudur.

33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının desteğinin tam kusurlu hareketi ile kendisinin ölümü ile sonuçlanan olayda cezayı gerektiren bir eylem bulunmaması nedeniyle davanın zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine dair direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

34. O hâlde, sonucu itibari ile doğru olan direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı onanmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA, 

Gerekli ilâm harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01.12.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 19'u DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA, 2'si İSE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-1709
KARAR NO   : 2021/428

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              : 
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                        : 20/11/2014
NUMARASI                : 2014/509 - 2014/792
DAVACI                      : S.Ş. vekili Av. H.E.
DAVALI                      : A. Sigorta A.Ş. vekili Av. M.Ş.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:  

4. Davacılar vekili 17.01.2013 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin desteği Ferit'in davalıya sigortalı araçta bulunduğu sırada tek taraflı olarak meydana gelen kazada vefat ettiğini belirterek destekten yoksun kalma nedeni ile fazlaya dair haklarını saklı tutarak her bir davacı için 3.000 TL’er olmak üzere toplam 9.000 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 13.02.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; kazanın meydana geldiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğini, tek taraflı kazada ölen sürücünün tam kusurlu olması nedeniyle davacıların dava açma haklarının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.09.2013 tarihli ve 2013/43 E., 2013/467 K. sayılı kararı ile; davacıların desteği Ferit’in kendi idaresinde bulunan araçla yaşanan tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğinden uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı, olay tarihinden dava tarihine kadar Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109/I. maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 16.01.2014 tarihli ve 2013/21183 E., 2014/494 K. sayılı kararı ile;

“… Dava trafik kazası nedeni ile Borçlar Kanunu'nun 45. maddesi (6098 sayılı BK m. 53) gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı kurumu bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.

Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).

Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.

Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.

Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705 ve HGK'nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).

Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması yönünden hukuk hakiminin tazminat davasını görürken, ceza hukuku kurallarıyla ve özellikle ceza mahkemesinin fail hakkında vermiş olduğu beraat veya mahkumiyet kararıyla bağlı olup olmadığı BK 53. maddesinde düzenlenmiştir. Sözkonusu maddede hukuk hakiminin ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmadığı hükme bağlandığı gibi ceza mahkemesi kararlarıyla da bağlı olmadığı düzenlenmiştir. Bununla birlikte suçun işlendiğine veya işlenmediğine ilişkin ceza mahkemesinin kesin kararı varsa, hukuk hakimi bu kararla bağlıdır. Görüldüğü gibi ceza mahkemesince haksız eylemin suç niteliği saptanmamış ise hukuk hakimine bunu kendiliğinden ve özgürce araştırma ve sonucuna göre karar verme yetkisi tanınmıştır.

Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 31.07.2011 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacılar desteği Cevat A. dışında araçta bulunan Mehmet Sinan K. adlı kişinin de yaralandığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere KTK'nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Sözkonusu trafik kazasında davacılar desteğinin vefatı ve Mehmet Sinan K. adındaki kişinin yaralanması cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK öngörülen ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.11.2014 tarihli ve 2014/509 E., 2014/792 K. sayılı kararı ile; KTK'nın 109/2. maddesinde belirtilen, daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece fiilin ceza kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlandığı, anılan hükmün ancak kazada yaralanan kişi bakımından açılacak davada uygulanabileceği, sürücünün vefatı nedeniyle talep edilen tazminat ile ilgili belirtilen uzamış ceza zamanaşımının uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından KTK’nın 109/2. maddesindeki ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı ve talep edilen tazminatın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.

13. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza davası zamanaşımı süreleridir.

14. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK'nın 60 (TBK'nın 72). maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E. 2013/1457 K.).

15. Özel kanun niteliğinde olan KTK’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden BK'nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

16. KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;

“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.

Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.

17. Buna göre madde ile BK’nın 60 (TBK'nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup BK’nın 60. maddesi ile KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.

18. Vurgulamakta yarar vardır ki KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasına göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir.

19. Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza davası zamanaşımı uygulanacaktır.

20. Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

21. Belirtilmelidir ki KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.

22. Kaldı ki TCK’da suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin 2. fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olacaktır (BK m. 53).

23. Ayrıca ceza davası zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

24. Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki bir yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süre (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK’nın 60. maddesinin birinci paragrafındaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan ve hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66 (mülga 765 sayılı TCK’nın 102). maddesine göre belirlenecektir.

25. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 23.05.2010 tarihinde Ferit Y.’in sevk ve idaresindeki motosiklet ile yaşanan tek taraflı trafik kazasında sürücü vefat etmiş, motosiklette yolcu olarak bulunan Mehmet Sinan K.’da yaralanmıştır. (Her ne kadar Özel Daire bozma kararının bir bölümünde sürücü Cevat A., kaza tarihi de 31.07.2011 olarak yazılmış ise de, bozma kararında yer alan diğer anlatımlardan ve dosya kapsamından bu hususun sonuca etkili olmayan bir maddi hata olduğu anlaşılmaktadır). Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, eylem 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesini değil, 89/2. maddesinde yer alan taksirle yaralama suçunu oluşturmaktadır. KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza davası zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Ferit Y.’in eyleminin TCK'nın 89/2. maddesinde düzenlenen ve taksirle yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; KTK'nın 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kişinin kendi kusuruyla ölmesi hâlinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımının söz konusu olamayacağı, iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, tek taraflı trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.

Yerel Mahkemece, sürücünün kendi kusuruyla ölümü hâlinde kazanın suç teşkil eden eylem niteliğinde olmadığı bu nedenle zamanaşımının 2 yıl olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, Özel Dairece, cezayı gerektiren fiilin varlığının yeterli olduğu, dava açılmasının gerekmediği bu nedenle ceza zamanaşımı süresinin nazara alınması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Çözümlenmesi gereken husus, tek taraflı trafik kazasında tam kusuruyla sürücünün ölmesi hâlinde destekleri tarafından açılan tazminat davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresine ilişkindir.

Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2. maddesi “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yine 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesi “cezayı müstelzim bir fiil”den, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesi “cezayı gerektiren bir fiilden” bahsetmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesi “Dava zamanaşımı” başlığı ile düzenlenmiş ve hangi suç için zamanaşımının ne kadar olacağını saymıştır. Söz konusu maddede kendi kusuru ile ölüm hâli düzenlenmediği gibi herhangi bir ceza kanununda da kusuruyla ölüm hâli suç olarak düzenlenmemiştir. Suç olmayan bir husus için ceza zamanaşımından bahsetmek dahi mümkün olmayacaktır.

Davayı açan, müteveffa sürücünün mirasçıları olup, kişi kendi kendisine karşı taksirle öldürme suçunu işleyemeyeceğinden ortada ceza zamanaşımını uygulamayı gerektirecek bir eylem bulunmamaktadır.

Sonuç itibariyle, kişinin kendi kusuruyla ölmesi hâlinde ortada cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğinden uzamış zamanaşımı söz konusu olmayacak 2 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu nedenle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

Battal YILMAZ
Üye