DİLEKÇELERİN TEATİSİ AŞAMASINDA İDDİA - SAVUNMA GENİŞLETİLMİŞ VEYA DEĞİŞTİRİLMİŞSE İKİNCİ TANIK LİSTESİ VERİLEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-2301
KARAR NO   : 2021/807

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
 Mersin 6. Aile Mahkemesi
TARİHİ                            : 06/12/2016
NUMARASI                     : 2016/657 - 2016/846
DAVACI-KARŞI DAVALI : M.G. vekili Av. A.Ü.
DAVALI-KARŞI DAVACI  : Ş.G. vekili Av. S.D.T.

1. Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 6. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın reddine, karışı davanın kabulüne ilişkin karar davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:        

4. Davacı-karşı davalı vekili 08.05.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 25.11.1988 tarihinde evlendiklerini, ergin üç çocuklarının bulunduğunu, yaklaşık altı yıldır ayrı yaşadıklarını, davalının davacıya hiçbir zaman yakınlık göstermediğini, sebepsiz kıskançlıkları ve kurguları nedeniyle evlilik birliğinin çekilmez hâle geldiğini, sadakatsiz davrandığı yönünde müvekkilini suçladığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 20.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili 19.06.2014 tarihli asıl davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacının davalıyı sürekli aldattığını, kazandığı parayı başka kadınlarla yediğini, eşine ve çocuklarına bakmadığını, aç ve sefil bıraktığını, müvekkilinin tüm bunlara çocukları için katlandığını, davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, müvekkili ile ilgilenmediğini, arayıp sormadığını, son olarak Ayşe S. isimli Bulgaristan uyruklu bir kadın ile kendisini aldattığını, hakaret ettiğini ve kendisinden mal kaçırdığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 1.250 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 60.000 TL maddi, 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. Mersin 6. Aile Mahkemesinin 14.05.2015 tarihli ve 2014/271 E., 2015/359 K. sayılı kararı ile; davacı-karşı davalı erkek eşin elektrik işleri ile uğraştığı, genelde şehir dışındaki inşaatlarda çalıştığı, gittiğinde 1-2 yıl süreyle evine dönmediği, davacının elde ettiği kazançla davalı eşine ve çocuklarına bakmadığı, onlarla ilgilenmediği ayrıca davacının Bulgaristan uyruklu Ayşe S. isimli kadınla tanıştığı, evlenme vaadi nedeniyle bu kadına 3.300 Euro para gönderdiği, davacının eşi ve çocuklarına bu kadınla evlenmek istediğini açıkça söylediği, son olarak erkek eşin eşyalarını toplayarak evi terk ettiği ve dönmediği gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam, kadın eşinse kusursuz olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmasına, kadın eş yararına 250 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile, 25.000 TL maddi, 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.06.2016 tarihli ve 2015/18488 E., 2016/11109 K. sayılı kararı ile;

“… Hüküm davacı-davalı erkek tarafından, her iki dava ve fer'ileri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı-karşı davalı erkek bir kısım tanıklarını dava dilekçesinde, diğer tanıklarını ise süresinde verdiği karşı davaya cevap dilekçesinde bildirmiş, mahkemece ön inceleme duruşmasında tanık ve delillerin bildirilmesi için taraflara verilen sürede tüm tanıklarını tek bir dilekçede toplayarak mahkemeye sunmuştur. Mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin, dava dilekçesinde bildirdiği tanıkların dinlenilmesi ile yetinilmiş, diğer tanıklar ikinci tanık listesi yasağı kapsamında görülürek dinlenilmeden hüküm kurulmuştur. Davacı-karşı davalı erkek dava dilekçesinde tanık deliline dayandığına göre mahkemece ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu belirlendikten sonra taraflara tanıkların isim ve adreslerini bildirmeleri için süre verilmelidir. Zira delil, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar için gösterilir (HMK m. 187/1). Mahkemece de taraflara ön inceleme duruşmasında tanık ve delillerini bildirmek için süre verildiğine ve davacı-karşı davalı erkek süresinde verdiği dilekçeyle tüm tanıklarını bildirdiğine göre 18.11.2014 tarihli dilekçe ile bildirilen diğer tanıklar ikinci tanık listesi sayılmaz. O halde tanıklar Rıfat T., İkram A. ve Hülya Ü.'ın Hukuk Muhakemeleri Kanununun 243 ve devamı maddelerinde gösterilen usul çerçevesinde dinlenilmesi ve tüm deliler birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmaksızın, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Mersin 6. Aile Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2016/657 E., 2016/846 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan aynı gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı-karşı davalının dinletmek istediği tanıklarını usule uygun şekilde bildirip bildirmediği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece dinlenmeyen tanıklarının dinlenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

12. Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Tanık gösterme şekli” başlıklı 240. maddesinin 2. fıkrası ile “Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Tanık deliline ancak davanın tarafları başvurabilecekleri için, davada tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıa ile dinlenilmesi istenen tanıkların ad ve soyadları ile tebliğe elverişli adreslerini bir liste hâlinde mahkemeye sunmak zorundadır. Buna tanık listesi denir. Listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemeyecekleri gibi, ikinci bir tanık listesi de verilemez. İkinci tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin bu kesin kural, kamu düzeninden olup, Hâkim tarafından re'sen nazara alınır. İkinci bir tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin kural, aynı zamanda davaların makul süre içinde bitirilmesi açısından usul ekonomisine hizmet eden bir kuraldır.

13. HMK ile yapılan düzenlemelerle amaçlanan; yargılamanın makul sürede tamamlanması olup, bu zorunluluk 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/5. maddesine göre “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü gereğince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6. maddesi ile düzenleme altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli unsurlardan olan “makul sürede yargılanma” ilkesine dayanmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sözleşmenin tarafı devletlerin yasal sistemlerini, AİHS şartlarına uyacak şekilde düzenlemekle görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner-İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. Paragraf).

14. Kuşkusuz ki; yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlanması için öngörülen hususların en önemlisi, taraflara yapacakları işlemler için belirli bir süre tanınması ve bu sürelerin hak düşürücü nitelik taşımasıdır. Bu yolla amaçlanan usul ekonomisidir. Usul ekonomisi ilkesi, HMK’nın 30. maddesiyle düzenleme altına alınmış olup; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi şeklinde açıklanmaktadır. Bu ilke çabukluğu, gerçeğe ulaşmadan ödün vererek sağlamayı hedeflemez. İlke, adil yargılanma açısından makul sürede yargılanma hakkı ile ilgilidir. Bu sebeple yargılamanın makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme açısından AİHM bu konuda; davanın niteliği, tarafların yargılamanın sürüncemede kalmaması için üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmediği ve bireysel başvuruya konu olan dava bağlamında o devletin ulusal mahkemelerinin genel olarak sergilediği tavır olmak üzere üç ölçüt geliştirmiştir.

15. Bir davaya taraf olan herkes, karşı taraf karşısında kendisini dezavantajlı bir konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997). Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991). Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı HMK ile yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm gereği, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü altındadırlar. Bu madde kapsamında taraflar; dayandıkları delilleri ve hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterdiklerini açıkça belirtme zorunluluğu altında bırakılmışlardır. Buradan hareketle açıkça söylenmelidir ki; 6100 sayılı HMK ile benimsenen yargılama usulünde “dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı için gösterilecek delil” birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçası olarak ele alınmıştır. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır (YHGK. 20.04.2016 tarihli ve 2014/2-695 E., 2016/522 K.; 04.02.2021 tarihli ve 2017/2-2710 E., 2021/34 K. sayılı kararları).

16. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddenin 1-f bendiyle “İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla, davalı taraf yönünden ise “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddenin 1-e bendiyle “Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği” hususunun düzenleme altına alınmasıyla “iddia ve savunmaya yönelik dayanılan vakıa ve o vakıanın hangi delille ispatlanacağı” hususları birbiri ile bir bütün olarak ele alınmış olup, dayanılan vakıa ve o vakıanın ispat vasıtası delilin aynı anda gösterilmesi zorunluluğu tartışmasız olarak açıklanmıştır.

17. Kanunda aksi düzenlenmediği için HMK’nın 119/1-f ve 129/1-e maddeleriyle düzenleme altına alınan hükümde belirtilen “delil” sözcüğünün hem asıl ispat hem de karşı ispatı kapsadığını belirtmek gerekir.

18. HMK’nın “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesi 22.07.2020 tarih ve 7251 sayılı Kanun’un 15 maddesi ile değişiklikten önceki hâliyle; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri (m.136) ile serbestçe; ön inceleme aşamasında (m.137) ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına (m.140) taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir (m.139). Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah (m.176) ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” değişiklikten sonra ise “- (1) (Değişik:22/7/2020-7251/15 md.) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. HMK’nın 141. maddesine göre; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile daha uyuşmazlığın en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Kanun’un 141. maddesinin birinci fıkrasında 28.07.2020 tarih, 7251 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâlinin hükümet gerekçesinde, ön inceleme duruşmasının yargılama bakımından öneminden dolayı, tarafların bu duruşmaya katılımını sağlamak amacıyla “gelen tarafın ödüllendirildiği, mazereti olmadığı hâlde gelmeyen tarafın ise cezalandırıldığı” bir yol izlenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle hareket edilerek, her iki tarafın da ön inceleme duruşmasına gelmesi hâlinde karşı tarafın muvafakati ile genişletme söz konusu iken, taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmediği takdirde, gelen taraf karşı tarafın muvafakatine gerek olmaksızın iddia ve savunmasını genişletip değiştirebileceği kabul edilmiş idi. Maddede yapılan değişiklikle, dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra, ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hariç olmak üzere, iddia ve savunma genişletilemeyecek veya değiştirilemeyecektir. Gerekçede değişikliğin amacı “sırf ön inceleme duruşmasına katılım sağlanmadığı için aleyhte iddia ve savunmanın rahatlıkla genişletilebilmesi veya değiştirilebilmesinin” silahların eşitliği ilkesinin ihlali olarak açıklanmıştır. Bu ihlalin “davayı takip etmediğinde davayı inkâr ettiği kabul edilen ve duruşmaya katılma zorunluluğu bulunmayan davalı taraf” yönünden çok daha güçlü bir şekilde ortaya çıkma ihtimali üzerinde durulduktan sonra adil yargılanma hakkı ayrıca uyuşmazlığın ön inceleme aşamasında netleşmesini sağlaması sayesinde, ön inceleme duruşma tutanağının “yargılamanın yol haritası” olma özelliğini güçlendireceği gerekçelerine de yer verilmiştir.

19. Görüldüğü üzere, HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı; kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar.

20. Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının etkin ve makul bir süre içinde kullanılabilmesi için HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hâllerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.

21. Eldeki davada; davacı-karşı davalı vekili 08.05.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin kusursuz bir eş ve baba olmasına rağmen, davalının davacıya hiçbir zaman yakınlık göstermediği, sebepsiz kıskançlıkları ve kurguları nedeniyle evlilik birliğini çekilmez hâle getirdiği, ayrıca müvekkili hakkında sadakatsiz davrandığı yönünde dedikodu yapmak suretiyle toplumda rezil ettiği vakıalarını ispat etmek için tanık deliline dayanmış ve Seyyar Y. ile Hacı Mehmet E.’ı tanık olarak bildirmiştir. Davalı-karşı davacı vekili 19.06.2014 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde ise; erkeğin eşini Ayşe S. isimli bir kadın ile aldattığını, tüm kazancını başka şehirlerde kadınlara yedirdiğini, hakaret ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, çocukları ve müvekkili ile ilgilenmediğini ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine davacı-karşı davalı vekili 01.07.2014 tarihli cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesi sunmuş, ileri sürülen tüm iddiaları inkâr ederek, müvekkilinin kusursuz bir eş ve baba olduğunu tekrar etmiş, şehir dışında iş alma sebebini ise “tüm hayatı boyunca ailesine daha iyi bir yaşam standardı sunabilmek amacıyla nerede iş bulursa orada çalışmak zorunda kaldığı” şeklinde savunmuş, bu iddia ve savunmasına yönelik olarak da Rıfat T. ve İsmet H.’ın tanık olarak dinlenmesini istemiştir. Davalı-karşı davacı vekili 01.09.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinde önceki iddia ve savunmalarını tekrar etmiş, buna karşılık davacı-karşı davalı vekili 15.09.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesini sunmuş, bu dilekçesinde de Hülya Ü. ve İkram A.’ın dinlenilmesini talep etmiştir. Davacı-karşı davalı vekilinin 15.09.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesinin incelenmesinde önceki iddia ve savunmalarının aynısını ileri sürerek, müvekkilinin karısını aldatmadığını, kusursuz bir eş ve baba olduğunu, şehir dışında ailesinin geçimini daha iyi sağlayabilmek amacıyla çalıştığını açıkladığı anlaşılmıştır.

22. Oysa ki yukarıda açıkça vurgulandığı üzere tanık deliline dayanılması hâlinde; dinlenilmesi istenen tanığın isim, adres ve hangi vakıa yönünde bilgi sahibi olduğu açıklamasıyla birlikte mahkemeye bildirilmesi gerekir ve bunun dışında ikinci bir tanık listesi verilemez. Bu kuralın iki istisnası bulunmakta olup, bunlardan ilki tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleriyle iddia ve savunmalarını serbestçe genişletip veya değiştirmeleri iken; ikincisi de sonradan ileri sürülen delilin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya ilgilinin kusurundan kaynaklanmaması durumudur. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı-karşı davalı asıl davadaki iddialarına yönelik Seyyar Y. ve Hacı Mehmet E.’ı dinletmek istemiş, karşı dava ile aleyhine ileri sürülen iddiaların aksini ispat için, başka bir ifadeyle karşı ispat bağlamında da Rıfat T. ve İsmet H.’ın tanık olarak dinlenmesini istemiştir. Bundan sonra, 15.09.2014 tarihli ikinci cevap dilekçesi ile dava ve karşı davaya cevap dilekçesinde yer alan aynı vakıalara dayandığı hâlde bu kez de Hülya Ü. ve İkram A.’ın dinlenilmesini talep etmiştir. Özel Dairece yapılan incelemede ise davacı-karşı davalının tanık deliline dayandığı, bu nedenle her bir dilekçesinde dinlenilmesini istediği tanıklarını toplu olarak ön inceleme duruşmasında kendisine verilen süre içerisinde bildirdiği gerekçesiyle dinlenmeyen tüm tanıklarının dinlenilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

23. Tüm bu anlatılanların ışığı altında; yerel mahkemece yapılacak iş, erkek eşin usule uygun şekilde karşı davaya cevap dilekçesinde bildirdiği Rıfat T. ve İsmet H. isimli tanıklarının dinlenerek, toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucu oluşacak duruma göre bir karar vermekten ibaretken, anlatılan hususlar gözetilmeksizin isimleri açıklanan davacı-karşı davalı tanıklarının ikinci tanık listesi kapsamında görüldüğü gerekçesi ile dinlenilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

25. Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 17’si DEĞİŞİK GEREKÇELİ BOZMA, 2’si BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.