EV BAŞKANININ SORUMLULUĞU KARARI

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Nis
2015

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO             : 2013/3-1373
KARAR NO           : 2015/787          

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ       :
Kırkağaç Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                 : 26/02/2013
NUMARASI          : 2013/9-2013/33
DAVACI               : A. Orman İşletme Müdürlüğü vekili Av. M.C.
DAVALILAR         : Emin K. ve Emine K.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kırkağaç Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 08.03.2012 gün ve 2009/169 E.-2012/51 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 19.11.2012 gün ve 2012/19624 E. - 2012/23775 K. sayılı ilamı ile;

(... Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların çocuğu tarafından çıkarılan yangın nedeniyle kurumlarının zarara uğradığını belirterek; yangın söndürme gideri nedeniyle idarenin uğradığı 32.676,14 TL zararın davalılardan tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Emin K.; orman yangınına zihinsel engelli oğlunun sebebiyet verdiğini, yangının çıkışında kendisinin ve eşinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davalıların üzerlerine düşen dikkat ve özeni gösterseler dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyecekleri gerekçesi ile davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TMK'nın 369. maddesinde düzenlenmiş olan aile başkanının yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesine dayanan tazminat istemine ilişkindir.

Medeni Kanun'un 369/1. maddesine göre ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.

Ev başkanının sorumluluğu kusura dayanmayan, yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir sebep sorumluluğudur. TMK'nın 369.maddesinde ev başkanının objektif özen ödevini yerine getirmediği bir karine olarak kabul edilmiştir. Buna göre aile başkanının sorumlu tutulabilmesi için, özen ve gözetime muhtaç aile üyelerinden birinin hukuka aykırı bir davranışla üçüncü kişilere zarar vermiş olması yeterlidir. Ancak aile reisi bu karineyi çürütmek imkanına sahiptir.

Bir olayda aile başkanının özen ödevini yapıp yapmadığını tespit görevi hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken, özen ve gözetime tabi tutulması gerekenin yaşını, karakterini, olgunluk derecesini, tehlikenin varlığını ve çeşitlerini idrak edebilme ve bunları önleyebilme yeteneğini, sosyal çevreyi ve şartları ayrıca gözonünde bulundurmalıdır.

Aile başkanı çocuğuna iyi terbiye verdiğini ispat ederek sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü terbiyeden ve terbiyenin sonuçlarından değil, kendisine düşen özen ve gözetim ödevinin gerekli kıldığı tedbirleri alıp almamakla sorumludur. Soyut nasihat ve talimat verme, özen ve gözetim ödevinin yerine getirildiğinin kanıtı olamaz

Somut olayda, küçüğün oynadığı çakmakla tarlalarındaki otları yakmak suretiyle gerçekleştirdiği eylem, küçüğün davalı anne babası tarafından yangına sebebiyet verilebileceği, zarara yol açabileceği konusunda eğitilmemiş olduğunu gösterir. Kaldı ki; ormanın yanında tarlası bulunan davalıların 9 yaşında ve %70 zihinsel özürlü bulunan çocuğu ormana bitişik tarlada elinde oynadığı çakmakla yalnız bırakmaları gerekli dikkat ve özeni göstermediklerinin bir kanıtıdır.

Mahkemenin MK'nın 369. maddesinin yorumunda ve delillerin değerlendirilmesinde hataya düşerek davayı reddetmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; öncelikle zarar kapsamını belirleyip; varsa indirim nedenlerini de tartışarak hasıl olacak sonuca göre tazminata hükmetmek olmalıdır.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...)  

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.  

TEMYİZ EDEN :  Davacı vekili    

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:  

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)'nun 369. maddesi uyarınca aile başkanının yasal gözetim ve özen ödevinin yerine getirilmemesi nedenine dayanan tazminat istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.  

Yerel Mahkemece, davalıların küçüğe çakmakla oynaması halinde yangın çıkarabileceği konusunda gerekli eğitimi verdikleri kabul edilse bile kendi tarlalarından çıkan yangının devlet ormanına sıçraması sonucu oluştuğu dikkate alındığında davalıların üzerlerine düşen dikkat ve özeni gösterseler dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyecekleri gerekçesiyle ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme hükmünü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; ev başkanı durumundaki davalıların, %70 zihinsel özürlü bulunan küçüğün vermiş olduğu zarardan TMK’nun 369.maddesi çerçevesinde sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için “ev başkanının sorumluluğu” üzerinde durulması gerekmektedir.  

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK.) 369.maddesi “Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.  

Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.  

Zorunluluk hâlinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister.”  Hükmünü içermektedir.  

Maddenin gerekçesinde ise;  

“Yürürlükteki Kanunun 320'nci maddesini karşılayan ve İsviçre Medenî Kanununun 333'üncü maddesiyle onu örnek alan 1984 tarihli Öntasarının 301'inci maddesinden kısmen değiştirilmek suretiyle alınan bu maddede, ev başkanın ev halkından olan küçük, kısıtlı, akıl hastası ya da akıl zayıfı olan kişilerin başkalarına verdikleri zararlardan dolayı sorumluluğu düzenlenmektedir. Madde, ev başkanın sorumluluktan kurtulması için ona “durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altına bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini” kanıtlama olanağını da tanımaktadır. Böylece, ev başkanın sorumluluğu ile Borçlar Kanunu 55 ve 56'ncı maddelerinde düzenlenen sorumluluklar arasında da bir uyum sağlanmış olmaktadır.” Denilmektedir.

Görüldüğü üzere, ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.  

Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Eş söyleyişle, ev başkanının TMK.369/1'den doğan bu sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlı olup, sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.  

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.02.2008 gün ve 2008/4-153 E. - 2008/139 K. sayılı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.

Hemen belirtmelidir ki, bu düzenleme hukuk sistemimiz içinde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden birisidir.  

Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları da korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul etmiş, söz konusu istisnai düzenlemeye de aile hukukuna ilişkin hükümler arasında özel olarak yer vermiştir. Zira, ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına, hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri de korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur.  

TMK. 369. maddesine göre, ev başkanı kendisine tabi gözetime muhtaç kişiye “alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu” isbat ederek sorumluluktan kurtulabilir; böylece, onun sorumlu olması için bu kurtuluş kanıtını yerine getirememesi şarttır. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 55. ve 56. maddeleri ile paralel olarak, TMK. 369. maddede de ev başkanının objektif özen ödevini yerine getirmediği bir karine olarak kabul edilmiş olup, ev başkanı kurtuluş kanıtını getirmekle bu karineyi çürütebilir.

Ev başkanının gerekli özeni gösterip göstermediği hususunu tesbit ederken bazı hususlar gözönünde tutulmalıdır. Her şeyden önce olayın somut koşulları hesaba katılmalıdır. “koşulların gerektirdiği dikkatle” ibaresi, hakimin, bu somut koşullara göre takdir hakkını kullanması gerektiğini göstermektedir.

Böylece, ev başkanının alması gerekli önlemlerin neler olduğu tayin edilirken, gözetime muhtaç şahsın yaşı, karakteri, olgunluk derecesi, özellikle tehlikelerin varlığını ve çeşitlerini algılayabilme ve bunları önleyebilme yeteneği, karşı konulması lazım gelen tehlikeli alışkanlık ve eğilimleri, hastalıklı durumu, özellikle akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olup olmadığı gözönüne alınmalıdır. Toplumsal çevre ve koşullar da gerekli özenin gösterilip gösterilmediğinin saptanmasında rol oynar. Ev halkının kullandığı ve zarara sebebiyet verebilecek maddelerin, özellikle silahların mevcudiyeti özel önlemlerin alınmasını zorunlu kılar; bundan başka, çocukların oyun biçimlerine göre de alınacak önlemler çeşitli olur; hatta çocukların oynamak için bir arada toplanmaları bile bunlara özel bir dikkati gerektirebilir. Gözetime muhtaç şahıs yaşça ne kadar küçük, terbiyesi ne kadar az, karakteri ne kadar zayıf, kendisi ne kadar yaramaz ve eline geçen veya geçebilecek şeyler veya oynadığı oyunlar ne kadar tehlikeli ise gösterilecek özen de o derece çok olmalıdır.

Ev başkanının göstermesi gerekli özenin kıstası objektiftir; olayın somut koşullarının gözönüne alınması bu objektifliği ortadan kaldırmaz; söz konusu koşullar altında makul ve ortalama bir ev başkanının ne gibi önlemler alması gerektiği saptanmalıdır.

Gözetime muhtaç şahısların zarar vermemesi için ev başkanının özen göstermesi gereken hususların başında gözetim ödevinin yerine getirilmesi gelir. Normal olarak, çocuklar üzerinde sürekli bir gözetim söz konusu olamaz; buna karşılık beden veya düşünce yapısı normal olmayan, çabuk hiddete kapılan, belli bir aracı kullanmakta göze çarpacak derecede beceriksiz olan, tehlikeli alışkanlıkları, örneğin bisikletle çok hızlı gitmek alışkanlığı bulunan çocuklara, akıl hastalarına ve akıl zayıflığı ile malul olanlara gözetimde özel bir özen gösterilmelidir. Çocuğun yaşı büyüdükçe ona gözetim güçleşir.

Ev başkanı sadece gözetimle yetinmemeli, bir takım olumlu önlemler de almalıdır; örneğin çocuğu eğitmeli ve gerekiyorsa cezalandırmalı, onun tehlikelere ve bunları önleyici yollara dikkatini çekmeli, gerekli talimat ve öğütleri vermeli, bazı hususları ona yasaklamalı, tehlikeli şeyleri onun eline geçirebileceği yerlerden kaldırmalı veya ona bıraktığı tehlikeli bir aracı başkasını tehlikeye koymadan nasıl kullanacağı hususunda gerekli uyarılarda bulunmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; 18.07.2008 tarihinde anne ile oğlunun hayvan otlatmak ve çalışmak üzere gittikleri tarlada küçüğün otları çakmakla tutuşturması sonucu otların yanarak ateşin rüzgarla ormana ilerlediği ve meydana gelen orman yangınında 1000 m2 lik sahanın yandığı anlaşılmaktadır. Küçüğün 9 yaşında ve % 70 zihinsel özürlü bulunması davalıların küçüğe karşı daha özel bir özen göstermelerini gerektirmektedir. Buna rağmen küçüğün ormana yakın tarlada çakmakla başbaşa bırakılması davalıların gerekli dikkat ve özeni göstermediklerinin bir kanıtı olup meydana gelen zarardan sorumlu bulunmaktadırlar.

Her ne kadar Mahkemece ailenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar, davalıların eğitim düzeylerinin düşük olması, yaşam koşullarının vasat olması, davalıların köy yerinde çiftçilikle uğraşan bir aile olması ve küçüğün orta düzeyde zihinsel engelli olması ve davalıların küçüğe verecekleri eğitimin kendi eğitim ve sosyal şartlarıyla orantılı olabileceği gerekçesiyle davalıların zarardan sorumlu olmayacağı gerekçesi ile dava reddedilmişse de bu hususlar MK 369/1. maddede belirtilen kurtuluş kanıtı olmayıp ancak BK 41 vd maddelerinde düzenlenmiş bulunan tazminattan indirim sebebi olabilir ve Mahkemece bu hususların tazminatın hesabı sırasında dikkate alınması gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında; ailenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar, davalıların köy yerinde çiftçilikle uğraşan bir aile olması ve küçüğün orta düzeyde zihinsel engelli olması gözetildiğinde davalıların zarardan sorumlu olmayacağı ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda belirtilen gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca Mahkemece; işin esasına girilerek zarar kapsamının belirlenmesi ve varsa indirim nedenleri de tartışarak hasıl olacak sonuca göre tazminata hükmedilmesi yönündeki bozma ilamına uyulmak gerekirken önceki hüküm de direnilmesi doğru olmamıştır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.  

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.