FATURA TEK BAŞINA BORÇ DOĞURAN BİR BELGE DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 Eki
2018

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/19-1632
KARAR NO   : 2018/1146

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             : 
Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                       : 30/09/2014
NUMARASI               : 2014/604 - 2014/762
DAVACI                     : G. Tekstil Sanayi Ve Tic. Ltd. Şirketi vekili Av. İ.S.
DAVALI                     : A.A. Pazarlama A.Ş. vekilleri Av. S.T.A. - Av. T.B.

Taraflar arasındaki “alacak” davasının yapılan yargılaması sonunda Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.11.2013 gün ve 2013/736 E., 2013/1017 K. sayılı kararının temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 05.03.2014 gün ve 2014/1346 E., 2014/4367 K. sayılı kararı ile:

"... Dava, davacı tarafından davalıya ödenen 2050,62-TL. avans ödemesinin tahsili istemine ilişkindir.

Davalı vekili, 24.12.2009 tarihi itibariyle taraflar arasındaki alacak ve borç ilişkisinin sıfırlandığını bu nedenle davacının 29.05.2009 tarihinde yaptığı ödemenin avans ödemesi olarak kabulünün mümkün bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı vekili bilahare verdiği dilekçesinde ise taraflar arasındaki cari hesap bakiye farkının 2.052,62 TL.nin müvekkili tarafından davacı adına düzenlenen vade farkı ve nakliye bedellerinden kaynaklandığını, taraflar arasındaki sözleşmede vadesi geçen ödemeler için aylık %3 vade farkı ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ayrıca 789,45 TL.nin de nakliye faturasından oluştuğunu belirtmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile 2.052,62 TL.nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hükmüne uyulan Dairemiz bozma ilamında; “taraflar arasındaki satış sözleşmesinde vadesi geçen ödemeler için aylık %3 vade farkı alınacağına dair hüküm bulunmaktadır. Bu durumda davalının davacıdan vade farkı alacağı bulunup bulunmadığı yolunda bilirkişiden ek rapor alınarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken vade farkı faturasının davacı defterlerinde kayıtlı olmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” denilmiştir.

Mahkemece Dairemiz Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda bozma sonrası alınan ek rapor benimsenerek önceki hüküm gibi davanın kabulü ile 2.050,62 TL.'nin 29.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dairemiz bozma ilamında taraflar arasındaki satış sözleşmesinde yer alan vade farkı alacağına ilişkin düzenleme ve davalı itirazları gözetilerek ek rapor alınması yönünden hüküm bozulmuştur. Diğer taraftan davalı tarafından davacıya satılan malların nakliye bedellerinin sözleşme gereği davacı tarafından ödenmesi gerekirken bu bedellerin de davalı yanca ödendiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, davalı tarafın hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği gibi vade farkı faturası talep edebileceği, ayrıca malın nakliye bedellerini davacıdan isteyebileceği gözetilerek bilirkişiden bu yönde bir rapor alınıp uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken bozma ilamı gereği yerine getirilmeden eksik inceleme ile düzenlenen bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir..."

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı A.A. Pazarlama A.Ş. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, davalı satıcıya ödenen avansların iadesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili ile davalı arasındaki alım satım ilişkisi çerçevesinde avans ödemeleri yapıldığını ileri sürerek alımlar sonrası arda kalan 2.050,62 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili müvekkili tarafından davacıya iplik satıldığını, düzenlenip davacıya tebliğ edilen faturaların itiraza uğramadığını ve 24.12.2009 tarihi itibariyle alacak-borç bakiyesinin sıfırlandığını; davacının 29.05.2009 tarihli ilk ödemesinden itibaren yaptığı ödemeyi avans kabul ederek bunun faizi ile tahsil edilmesini istemesinin yasal ve sözleşmesel dayanağının olmadığını, cari hesap şeklinde işleyen karşılıklı çok sayıda mal teslimi ve ödemenin bulunduğunu ve ticari ilişkinin devamı sırasında alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının netleşmediğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece taraf defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacının 2.050,62 TL alacaklı olduğu, ancak davalının bunu ödediğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir (09.02.2011 günlü ilk karar).

Davalı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece tarafların kayıtları arasındaki farklılığın davalı yanca düzenlenen 1.261,17 TL’lik vade farkı faturası ile 789,45 TL’lik nakliye faturalarının davacı defterlerine kaydedilmemiş olmasından kaynaklandığı; taraflar arasındaki satım sözleşmesinde aylık %3 oranında vade farkı kaydı bulunduğu gözetilerek, davalının davacıdan vade farkı alacağı bulunup bulunmadığının tespiti bakımından yerel mahkeme kararı 13.12.2011 gün ve 2011/5326-15746 E.K. sayılı kararla bozulmuştur.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece davalının vade farkına ilişkin iddiasını ispatlayamadığı, buna ilişkin faturaların da davacı defterlerine kayıtlı olmadığı gerekçesiyle 2.050,62 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir (11.12.2012 günlü karar).

Yerel mahkemenin bu kararı Özel Dairece 17.06.2013 gün ve 2013/7999-11258 E.K. sayılı kararı ile tefhim edilen kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğundan bahisle bozulmuştur.

Mahkemece aynı gerekçelerle 2.050,62 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir (07.11.2013 günlü karar).

Davalı şirket vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece bu kez önceki gerekçeler tekrarlanmak ve yeterli değerlendirmenin yapıldığı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmektedir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: Dosyaya sunulan sözleşme kapsamında davalı satıcının vade farkı ve nakliye gideri isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için vade farkı, nakliye gideri ve bunlardan sorumluluk noktalarının aydınlatılmasında yarar bulunmaktadır.

27.06.2003 gün ve 2001/1 E, 2003/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında vade farkının “veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semene belirli oranlarda yapılan ilave, başka bir anlatımla … mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semenin ulaştığı miktarı ifade ettiği” belirtilmiştir.

Vade farkı istenebileceğine ilişkin şart, sözleşme ilişkisi kurulurken ya da daha sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği gibi sözleşme ilişkisinin devamı sırasında ticari teamül biçiminde de ortaya çıkabilir (HGK., 02.10.2013 gün ve 2013/19-199 E., 2013/1418 K.).

Taraflar arasındaki sözleşmelerin akdedildiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun taşınır satımlarında teslim ve masraflarını düzenleyen 185 ve 186’ncı maddelerine göre aksine âdet ya da sözleşme yoksa ölçmek ve tartmak gibi teslim masrafları satıcıya, senet yapmak ve malı teslim almak ve satılan şeyin teslim yerinden başka bir yere taşınması gerektiği takdirde, bu taşıma masrafları alıcıya aittir.

Somut olayda tarafların sözleşme ön görüşmelerini telefonla yaptıkları, sonrasında satıcının faks (belgegeçer) yolu ile gönderdiği satış sözleşmesi başlıklı belgenin davacı alıcı tarafından imzalanarak geri gönderildiği ve bu sözleşmenin özel hükümlerine ilişkin kısmında vadesini geçen ödemeler için aylık %3 vade farkı uygulanacağının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâliyle taraflar arasında vade farkı istenebileceğine dair bir sözleşmenin bulunduğu tartışmasızdır. Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda sunulan raporda davalının davacıya ortalama 20.07.2009 tarihli ürün tesliminde bulunduğu, sözleşmeye göre 90 günlük vade bitiminin ise ortalama tarihinin 15.10.2009 olduğu; davacı tarafından 20.936,55 TL olan borca karşılık davalıya 25.950,00 TL tutarlı 8 adet çekin ciro ve teslim edildiği, vadenin 15.10.2009 tarihli olduğu oysa çek ödemelerinin ortalamasının 30.11.2009 tarihine tekabül ettiği ve 45 günlük fark oluştuğu, bu farkın anapara üzerinden %3 vade farkı hesabı ile KDV dâhil 1.261,17 TL’ye baliğ olduğu ve davalının da bu tutarı 04.08.2009 tarih ve 115134 numaralı faturaya bağladığı anlaşılmıştır.

Taşıma masraflarının davalı satıcıya ait olduğuna dair bir adet ya da sözleşme hükmü bulunmadığı ancak bu giderlerin satıcı tarafından yapılmakla alıcı davacıdan istenebileceği de tartışmasızdır.

Ticari işletme gereği satılan mal veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere malı satan veya işi yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari belgeye fatura denir (VUK m.229, TTK m.23). Fatura tek başına borç doğuran bir belge olmadığı gibi bunun karşı tarafa tebliğ edilmemiş olması da borcun doğumu ya da istenebilir olması bakımından önem taşımaz. Nitekim davacı her iki kalem alacağı için fatura düzenlemiştir. Bu faturaların davacı alıcıya tebliğ edilmemesi bu alacakların hiç mevcut olmadığı ya da istenemeyeceği (muaccel olmadığı) anlamına gelmez.

Davalı satıcının vade farkı ve taşıma gideri nedeniyle alacaklı olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

Hâl böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlere göre direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davalı A.A. Pazarlama A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz ilam harcının yatırana geri verilmesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3’üncü maddesi çerçevesinde uygulanmasına devam olunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440’ıncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.