FAZLA ÇALIŞMA VE UBGT ÜCRETİNDEKİ İPTAL KARARI NEDENİYLE DAVALI LEHİNE VEKALET ÜCRETİ VERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 Haz
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2020/4727
KARAR NO    : 2021/5258

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının davalı nezdinde N. Televizyonu Ankara Haber Merkezinde 15.09.1997-02.06.2014 tarihleri arasında haber kameramanı olarak çalıştığını, Ahmet M.A. isimli çalışanla tartıştığı gerekçesiyle iş akdinin feshedildiğini, ancak feshin haklı nedene dayanmadığını, zaten daha sonra işverene keşide edilen ihtarname üzerine işverence tazminata mahsuben kısmi ödeme yapıldığını, davacının fazla mesai ve Ulusal Bayram ve Genel Tati ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin eksik kullandırıldığını, davacının haftanın 6 günü 08:00-21:00 arasında çalışarak ve günlük 8 saatlik çalışma süresinin çok üzerinde bir çalışma sergileyerek fazla mesai ücretine hak kazandığını, bu çalışma sürelerinin davacının rutin mesai saatleri olduğunu, davacının bunlara ilaveten haftanın en az 3 günü gece yarılarına kadar sürdüğünü, davacının dini bayramlar dışındaki Ulusal Bayram ve Genel Tati günlerinin tamamında ve dini bayramların yarısında çalışmalarına devam ettiğini, ancak davacının fazla mesai ve Ulusal Bayram ve Genel Tati ücretlerinin ödenmediğini, kullandırılmayan yıllık izinler nedeniyle 2 kat ücret ödenmesi gerektiğini belirtmiş, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 100 TL kıdem tazminatı bakiyesinin, 100.00 TL ihbar tazminatının, 3.000.00 TL fazla mesai ücretinin 15.000,00 TL fazla mesai ücreti %5 fazlalığının, 2.000.00 TL Ulusal Bayram ve Genel Tati ücretinin, 5.000.00 TL Ulusal Bayram ve Genel Tati ücreti alacağı %5 fazlalığının, 100.00 TL bakiye yıllık izin ücreti (iki katı) alacağının, olmak üzere toplam 25.300,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı işverenden tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının davalı nezdinde 15.09.1997-02.06.2014 tarihleri arasında Ankara Haber Kamera Şefi olarak çalıştığını, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, davacıya yapılmış olan ödemenin kıdem veya ihbar tazminatlarına mahsuben yapılmadığını, bakiye izin ücreti ve diğer işçilik alacaklarına mahsuben yapıldığını, davacının çalışmasının 5 gün sürdüğünü, Ulusal Bayram ve Genel Tatil günlerinde çalışmadığını, bu nedenle davacının fazla mesai ve Ulusal Bayram ve Genel Tati ücreti alacaklarına hak kazanmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. 

İstinaf Başvurusu: 

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. 

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti: 

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, davacının 15.09.1997-02.06.2014 tarihleri arasında davalı işyerinde kameraman olarak çalıştığı, iş akdinin davalı tarafından feshedildiğinin anlaşıldığı, davalı feshin haklı sebebe dayandığını ileri sürmekte ise de fesihten sonra davalının ''tazmin'' açıklamasıyla davacıya ödeme yaptığı, her ne kadar davalı vekili tarafından yapılan ödemenin yıllık izin ücreti olduğu hataen tazmin yazıldığı iddia edilmekte ise de fesihten sonra davacıya imzalatılmak istenen ibraname başlıklı belgede yıllık izin alacağı kaleminin de bulunduğu, hem yıllık izin alacağı olmadığından bahisle ibraname imzalatılmak istenip hem de sonradan yıllık izin ücreti ödediğinin ileri sürülmesi çelişkili olup hayatın olağan akışına aykırı olduğu anlaşılmakla mahkemece yapılan ödemenin kıdem tazminatına ilişkin olduğunun kabulünün isabetli olduğu,davacının iş akdinin tazminatı ödenerek sona erdirildiği görülmekle feshin geçerli sebeple yapıldığının kabulü gerektiği, davacının yıllık izin alacağının davalı tarafından dosyaya sunulan yıllık izin belgeleri esas alınarak hesaplanmış olup izin miktarının usul ve yasaya uygun olarak hesaplandığı, davacının fazla mesai alacağının tanık beyanlarıyla ispatlanmış olup tanıkların sadece bir tanesinin davalı işyerinde çalışmadığı fakat kameraman olup aynı sektörde çalışması itibariyle davacının çalışma koşullarını bilebilecek durumda olduğu , Mahkemece hüküm altına alınan kıdem tazminatına temerrüt tarihinden diğer alacak kalemlerine ise temerrüt ve ıslah tarihinden itibaren faiz başlatılmasına ve en yüksek banka mevduat faizi uygulanmasına karar verildiği,davacının 13.06.2014 tarihinde gönderdiği ihtarname ile alacaklarının tebliğden itibaren üç gün içinde ödenmesini aksi halde davalının temerrüde düşeceğini bildirdiği, ihtarnamenin davalıya 17.06.2014 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği davacının 20.06.2014 tarihinde temerrüde düştüğünün anlaşıldığı,bu durumda faiz başlangıcı olarak temerrüt tarihi yerine ıslah edilen kısımlar için ıslah tarihinin esas alınması hatalı olduğu,ayrıca davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde talep edilen tüm alacaklar için yasal faiz işletilmesini istediği halde talebin aşılarak alacaklara en yüksek banka mevduat faizi işletilmesi de doğru bulunmadığı,davalı tarafından davacının yıllık izin kullandığı dönemlere ilişkin belgeler ibraz edildiği, hükme esas alınan 29.06.2016 tarihli ikinci bilirkişi raporunda davacının 06.08.2012-17.08.2012 ve 27.08.2012-06.09.2012 dönemleri arasında yıllık izin kullandığının gözden kaçırılarak fazla mesai alacağının hesaplandığı, bu rapordaki fazla mesai alacağı hesap tablosundaki 01.08.2012-01.09.2012 dönemine ilişkin 1780,97 TL ve bu alacağın %5 fazlasına isabet eden 42200,20 TL den izinde olunan döneme isabet eden 890,48 TL ve %5 fazlası olan 21100,10 TL nin mahsubu ile 890,48 TL ve %5 fazlası olan 21100,10 TL bakiye kalacağı, bu miktarın toplam fazla mesai alacağı olan 60506,10 TL ve %5 fazlası olan 2509038,91 TL den mahsubu ile 59615,62 TL ve %5 fazlası olan 2487938,81 TL fazla mesai alacağının bulunacağı, yıllık izin süreleri ile genel tatil alacağı hesabında bir hata olmadığının anlaşıldığı bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, davalı vekilinin sair istinaf nedenlerinin reddine, istinaf başvurusunun faiz türü, yıllık izin sürelerinin fazla mesai alacağından mahsup edilmemesi yönünden kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353-(1)b)2 maddesi uyarınca mahkeme kararının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Temyiz Başvurusu: 

Kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinin iptaline dair 19.11.2019 gün ve 30953 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı "İPTAL" kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir. 

Anayasa Mahkemesi söz konusu norm denetimini, görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine, bir başka ifadeyle itiraz (somut norm denetimi) yoluyla gerçekleştirmiştir. Anayasa Mahkemesince, ilk incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusunun, 5953 sayılı Kanun'a tabi bir basın mensubu olan davacının, çalıştığı dönemde mesai saatleri dışında yapmış olduğu çalışmaları karşılığında kendisine ödenmesi gereken fazla çalışma ücretinin günlük yüzde beş fazlasıyla tahsiline karar verilmesi talebi olduğu, bu talebin dayanağını da Kanun'un "Çalışma Müddeti ve fazla mesai" başlıklı ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin oluşturduğu, burada 14 üncü maddede düzenlenen aylık ücretin ödenmediğine ilişkin bir iddia veya bu yönde bir talep de bulunmadığı, dolayısıyla 5953 sayılı Kanun'un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun'un 1 inci maddesiyle değişik 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulama imkânı olmadığı gerekçesiyle bu fıkraya ilişkin başvurunun yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmiş, esas incelemesini de 5953 sayılı Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesine hasren yaparak bu norm ile sınırlı bir iptal kararı tesis edilmiştir. Dolayısıyla hâlihazırda 5953 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde düzenlenen ücret alacağının %5 fazlası Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiştir.

5953 sayılı Kanun’un ek 1 inci maddesinde, günlük iş süresinin gece ve gündüz devrelerinde sekiz saat olduğu kural altına alındıktan sonra takip eden fıkrada günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde yapılan çalışmaların “fazla saatlerde çalışma” olduğu açıklanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan 5953 sayılı Kanun’un ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinde ise “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcut idi. Anılan ek 1 inci maddede, günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, fazla saatlerde çalışmalar aynı kurala tabi kılınmıştır.

Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan hüküm, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar, ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

İptal kararının kapsamı bu şekilde belirlendikten sonra, bu iptal kararının bağlayıcılığı ile hangi uyuşmazlıklar bakımından hukukî sonuç doğuracağı sorunu ele alınmalıdır.

T.C. Anayasası’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise “İptal kararları geriye yürümez.”

İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında “Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Anayasadaki bu düzenlemeden güdülen amaç, iptal edilen kanuna dayanılarak, daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini koruyacağıdır. Ancak iptal kararının geriye yürümeyeceğini mutlak olarak anlamak ya da kabul etmek mümkün değildir. Bir kere iptal kararları geriye yürümeyecekse, dava mahkemelerinin davaları durdurarak sorunu Anayasa Mahkemesine havale etmesinin bir anlamı olmayacaktır (Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214).

Nitekim bu mülâhazalarla somut norm denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal kararı verilmesi durumunda, bu kararın geriye yürümesi gerektiği kabul edilmiştir. T.C. Anayasası’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.”

Anayasa’da yer alan açık hüküm gereğince, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilmesi durumunda, iptal kararı, itiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından bağlayıcıdır ve geriye yürür. Bununla birlikte, bu kararın henüz kesinleşmemiş ve görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davalara etkisi ayrıca değerlendirmeye muhtaçtır.

İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C. Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.

Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.

Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, Metin: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214; Aliefendioğlu, Yılmaz: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305; Tunç, Hasan: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 esas karar sayılı kararında da “Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler” hususları belirtilmiştir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 esas karar sayılı kararında da “Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...” hususları ortaya konulmuştur.

Açıklanan bu hukuki olgular ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Mahkemece, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıkları hüküm altına alınmış ise de, 19/11/2019 tarih ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile belirtilen alacakların %5 fazlalıklarının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. Ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, bu iptal kararının kesinleşmemiş davalara da tatbiki gerektiğinden, Mahkemece fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıkları talebi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıkları talebi, dava tarihinden sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedileceğinden, Dairemizce bu ret nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varıldığından, bu husus da Mahkemece gözetilmelidir.

3- Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık davacının yıllık izin alacağına ilişkindir.

Somut olayda,davacının hak kazandığı yıllık izin süresi 15.09.2005-14.09.2006 çalışma dönemi için 42 gün olarak belirlenmişse de 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un yıllık ücretli izin başlıklı 21. maddesine göre gazetecilik mesleğindeki hizmeti on yıldan yukarı olan bir gazeteciye altı hafta ücretli izin verileceği düzenlemiş olup davacı gazetecilik mesleğinde onuncu yılını 01.06.2006 yılında doldurmakla 15.09.2005-14.09.2006 tarih aralığı içinde 28 gün ücretli izne hak kazandığının gözetilmemesi de hatalı olup diğer bir bozma nedenidir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin İlk Derece Mahkemesi'ne gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine, 01.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                Üye                       Üye                           Üye                 Üye
Dr. S. GÖKTAŞ    N. KARABABA    B. AZİZAĞAOĞLU   Ş. KIRMAZ     Ş. ÇİL