FAZLAYA İLİŞKİN HAKLAR SAKLI TUTULARAK AÇILAN DAVA BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


05 May
2017

Yazdır

T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2017/59
KARAR NO    : 2017/1232

Y A R G I T A Y   İ L A M I

Mahkemesi          : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi                    : 25/11/2013
Numarası             : 2012/784 - 2013/750
Davacı                  : M.T. Vek. Av. E.A.
Davalılar               : 1- G.K.T.R. İnş. ve Gayrimenkul Yat. A.Ş. Vek. Av. H.P.
                                2- W.S. İnş. Eml. İth. İhr. Tic. Ltd. Şti.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

- K A R A R -

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davası olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Davacı alt yüklenici, davalı G....y iş sahibi, diğer davalı W.S. yüklenicidir. 

Davacı vekili dava dilekçesinde, K. AVM binasının mekanik tesisat işlerinin taşeron olarak müvekkili tarafından yapıldığını, davalılardan G......y K.T.R. İnş. ve Gayrimenkul Yatırım A.Ş.'nin 21.01.2012 ve 3.0 referans nolu yazısında belirtilen işleri müvekkilinin yaptığını, ama hak ettiği bedelin kendisine ödenmediğini, müvekkili tarafından yapılan imalâtların mahallinde keşif icra edilmek sureti ile değerinin tespiti ile davalılardan tahsiline karar verilmesini fazlaya dair her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş. 

Davalı G....y vekili, davacı ile müvekkili şirket arasında akdi ya da ticari herhangi bir ilişkinin mevcut olmadığını, bu nedenle öncelikle husumetten reddine karar verilmesini, esasa ilişkin ise asıl yüklenici davalı W.S. ile yapılan sözleşmenin 32. maddesine göre işin devredilme yasağı olup, işi yüklenicinin bizzat yapması gerektiğini bu nedenle de esastan reddini talep etmiştir. 

Yerel mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, HMK'nın 107/1. maddesine göre; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde belirsiz alacak davası açılabileceği, somut olayda alacağın belirlenebileceği, buna rağmen belirsiz alacak davası açtığı, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddini karar verilmiştir.

Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 107/1. maddesinde; "davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir" hükmüne yer verilmiştir. Davacının dava dilekçesinde açıkladığı olaylar ve istemleri dikkate alındığında; davacının dava tarihi itibarıyla alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumdadır. Bu nedenle, davacı vekilinin dava dilekçesinde alacağının belirsiz alacak davası olarak belirtmesine ve mahkemece belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiş olması bir yerinde değildir. 

Sorun, davacının alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilecek bir durumda olması halinde alacağının tahsili için kısmi dava açmasının mümkün olup olmadığında toplanmaktadır. 

Davacının aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Diğer bir ifadeyle, bir alacak hakkında daha fazla miktar için tam dava açma imkanı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (örneğin eser sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kısmının dava edilmesi gerekir (Yargıtay HGK 17.10.2012 gün, 2012/9-838 Esas 715 Karar sayılı ilâmı, Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, s.286; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, s. 320).

Kısmi dava, 6100 sayılı HMK'nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” hükmüne, 2. fıkrasında ise; “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, kısmi dava açılabilmesi için;

a- Talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olması,

b- Talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmalı bulunması veya açıkça belirli olmaması gerekir.

Şayet, talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi dava açılamayacaktır. Diğer bir anlatımla; talep konusunun miktarı taraflar arasında “tartışmasız” ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir tartışma olmakla beraber, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, objektif olarak talep konusunun miktarı herkesçe anlaşılabilecek şekilde “belirli” ise, o talep sonucunun sadece bir kısmı dava edilemez. Bu gibi hallerde, kısmi davanın yasaklanmasının sebebi, davacının kısmi dava açmakta hukuki yarar bulunmadığının kabul edilmesidir. Davacının alacağını, küçük parçalara bölüp her biri için ayrı ayrı dava açmasında hukuki yarar değil; aksine, dava hakkının kötüye kullanılması söz konusudur (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, s. 319-320).

Talep konusu açıkça taraflar arasında tartışmalıysa ya da açıkça belirli değilse açılan bir kısmi davada davacının hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Açılmış olan bir kısmi davada alacağın taraflar arasında tartışmalı olup olmadığı ya da açıkça belirli olup olmadığı davalının davaya vereceği cevapla anlaşılabilir. Nihayet hakim, ön inceleme aşamasında bu hususu tespit edebilir. Şayet, davalı davaya cevabında alacağı tartışmalı hale getirmişse artık, açılmış olan kısmi davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmeyip işin esası hakkında hüküm kurulması gerekir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, s. 320-321). 

Nitekim Hukuk Genel Kurulu 2014/15-439 Esas 2016/207 Karar sayılı ilâmında da bir kimsenin kısmî bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmî dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmî dava niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

Somut olayda da; davacı vekilinin, K. AVM binasının mekanik tesisat işleri taşeron olarak müvekkili tarafından yapıldığını, davalılardan G......y K.T.R. İnş. ve Gayrimenkul Yatırım A.Ş.'nin 21.01.2012 ve 3.0 referans nolu yazısında belirtilen işleri müvekkilinin yaptığını, ama hak ettiği bedelin kendisine ödenmediğini beyan ederek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00 TL'nin işleyecek ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı G....y vekili, davacı ile müvekkili şirket arasında akdi ya da ticari herhangi bir ilişkinin mevcut olmadığını, bu nedenle öncelikle husumetten reddine karar verilmesini, esasa ilişkin ise asıl yüklenici davalı W.S. ile yapılan sözleşmenin 32. maddesine göre işin devredilme yasağı olup, yüklenici bizzat kendisi yapması gerkmektiğini bu nedenlede esastan reddini talep etmiş diğer davalı W.S. ise davaya cevap vermemiştir. Mahkeme, davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki olmadığı gerekçesiyle davayı usulden reddetmiştir. Davalı tarafın davaya cevap dilekçesinden de anlaşılmaktadır ki; davacı alacağı taraflar arasında tartışmalı hale gelmiştir ve davacı vekilinin dava dilekçesinde, dava konusu kısmında belirsiz alacak davası açtığını belirtmesine karşın, sonuç kısmında “fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla” dedikten sonra alacağın 1.000,00 TL'lik kısmının tahsiline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu haliyle davacı tarafından kısmi dava açıldığı anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda davacı taşeronun kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığından söz edilemez. Bu sebeple, mahkemece 6100 sayılı HMK'nın 109/1. maddesi gereği davaya bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle usulden davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçelerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 21.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan                 Üye                        Üye                         Üye                    Üye
M. ÖZTÜRK          B. KARAKAŞ         A. ALBAYRAK        E. MİRİCİ           Z. GÖZÜTOK

 

AYNI YÖNDE KARAR:

TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2019/2186
KARAR NO    : 2021/1209

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ          : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi
TARİHİ                    : 08/05/2019
NUMARASI            : 2018/2460 - 2019/1119
İLK DERECE
MAHKEMESİ         :
Avanos Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                   : 06/11/2017
NUMARASI           : 2014/444 - 2017/505
DAVACI-
KARŞI DAVALI     :
G. Süt ve Mamullleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat V.Ö.
DAVALI-
KARŞI DAVACI     :
Q.F.bank AŞ vekili Avukat D.P.S.

Asıl davada davacı G. Süt ve Mamullleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat V.Ö. tarafından, davalı F.bank AŞ aleyhine 22/10/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat, karşı davada davacı F.bank AŞ vekili Avukat D.P.S. tarafından davalı G. Süt ve Mamulleri San. ve Tic. Ltd. Şti. aleyhine 08/12/2014 tarihinde bankanın devam eden gayri nakit niteliğindeki alacağının tespiti ile bu tutarın depo edilmesinin istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece asıl davada davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine, karşı davanın kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen 06/11/2017 günlü karara karşı taraf vekillerinin istinaf başvuruları üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurularının kabulü ile HMK'nın 353/1-b.2 maddesi gereğince Avanos Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/444-2017/505 sayılı kararı ve 06/11/2017 tarihli kararının kaldırılması ile yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesince verilen 08/05/2019 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davacı-karşı davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davalı-karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 16/03/2021 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davacı-karşı davalı vekili Avukat V.Ö. ile karşı taraftan davalı-karşı davacı banka vekili Avukat M.S. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlerle ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2) Davalı-karşı davacının diğer temyiz itirazına gelince;

Davacı-karşı davalı vekili asıl davada; davaya konu ticari aracın 19/12/2008 tarihinde dava dışı G. şirketinden üzerinde bulunan rehinle birlikte satın alındığını, bu şirketin davalı bankaya olan borcunun takip dosyasına müvekkili şirket tarafından ödenmiş olmasına ve aracın üzerindeki rehnin kaldırılmasına rağmen davalı banka tarafından dava dışı G. şirketinin iade etmediği iddia edilen çek yapraklarına ilişkin olarak başlatılan taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip dosyasından davacı şirkete de ödeme emri gönderildiğini, ödeme emrine yapılan itiraz üzerine icra takibinin durmasına karar verilmesine rağmen davalı bankanın talebi ile aracın fiilen haczedilerek 31/05/2011 tarihinde yediemin otoparkına çekildiğini, davalı banka tarafından müvekkili şirket aleyhine Avanos Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/2.3 esas sayılı dosyasında açılan itirazın iptali davasının 16/05/2013 tarihinde reddine karar verildiğini, aracın 05/08/2013 tarihinde teslim edildiğini, davalının haksız takibi nedeniyle otopark ücreti ödemek zorunda kalındığını, ayrıca ticari aracın bu süre zarfında yediemin otoparkında tutulması nedeniyle maddi zarara uğranıldığını ve ticari itibarın zedelendiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 7.800,00 TL otopark ücretinin, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın ve 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 15/07/2016 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat istemini artırarak 133.908,28 TL ye çıkarmıştır.

Davalı-karşı davacı banka vekili karşı davada; dava dışı kredi müşterisi G. şirketine genel kredi sözleşmesi ile teslim edilen çek yapraklarından 18 adedinin iade edilmediğini, davaya konu araç kaydındaki rehnin bankanın gayri nakdi çek riskinin de teminatını oluşturduğunu belirterek, devam eden gayri nakit niteliğindeki banka alacağının tespiti ile bu tutarın davacı tarafından depo edilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; davacının yargılamaya muhtaç olan maddi zararını alınan bilirkişi raporu ile öğrendiği, zamanaşımı süresinin raporun davacıya tebliği ile başlayacağı, davacının manevi zararını ise ispatlayamadığı gerekçesiyle, asıl davada davacının açılan ve ıslah edilen maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin reddine, karşı davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş; hükme karşı taraf vekilleri istinaf talebinde bulunmuştur.

Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesince; duruşma açılmış ve asıl davada davacının araç yoksunluk zararına yönelik bilirkişiden alınan rapor benimsenmiş, haksız haciz nedeniyle davacının kişilik haklarının zarar gördüğü, hükmedilen tazminatlara ıslah değil haksız haciz tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiği, asıl davanın mahiyeti itibariyle belirsiz alacak davası niteliğinde olması nedeniyle davalı-karşı davacının zamanaşımı def’nin yerinde olmadığı, karşı davanın reddedilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle; tarafların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle; asıl davada maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür.

Belirsiz alacak davasına gelince; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.

6100 sayılı Kanun ile alacak miktarının belirsiz olduğu durumlarda davacıya dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkanı getirilmiştir. Belirsiz alacak davası ile kısmi dava konusu, amacı ve sonuçları bakımından birbirinden tamamen farklı iki dava türüdür. Her iki davanın mahkemeden istenen hukuki korumaya göre eda davası olması ve ortak bazı özelliklerinin bulunması bu sonucu değiştirmemektedir. Belirsiz alacak davası açan davacı, kısmi davanın sonuçlarından yararlanamayacağı gibi, kısmi dava açan davacı da belirsiz alacak davasının sonuçlarından yararlanamaz. Hâkim de kısmi dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davaya da kısmi dava olarak devam edemez (Yar. HGK, 2014/15-439 E., 2016/207 K. ve 02/03/2016). Kısmi davada zamanaşımı, yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla artırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder.

Bilindiği gibi 6100 sayılı Kanun’un 24. maddesinde düzenlenen tasarruf ilkesi gereği davacı davasını açarken, talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmek zorundadır (HMK. m.119/1-ğ). Talep sonucu hukuki dinlenilme hakkının kullanılması, davacının hukuki yararının ve açılan davanın niteliğinin tespit edilebilmesi açısından da önemlidir. Davacı, talep konusunun sadece bir kısmı hakkında hüküm elde etmek üzere bir dava açtığında mahkeme, davacının hakkının aslında daha fazla olduğunu tespit etse bile, taleple bağlılık kuralı gereği davada talep sonucu olarak gösterilen miktarı aşacak şekilde karar veremez.

Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında eldeki davada iddianın ileri sürülüş biçimi açısından somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinin konu ve talep sonucu bölümlerinde haksız haciz sonucu davaya konu aracın yediemin otoparkına çekilmesi nedeniyle “fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla” dedikten sonra, 7.800,00 TL otopark ücretinin, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın ve 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dilekçede yer alan açıklamalar ve talep sonucundan davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı anlaşılmamaktadır. Bu haliyle dava, kısmi dava niteliğindedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; haksız eylemin 31/05/2011 tarihinde meydana geldiği, haksız hacze konu aracın davacıya 05/08/2013 tarihinde teslim edildiği anlaşılmaktadır. Davacı 22/10/2014 tarihinde ikame ettiği davada 31/05/2011 - 05/08/2013 tarihleri arasında oluşan maddi zararının tazminini istemiş, aracın haksız alıkonulması yönünden maddi tazminat istemini 15/07/2016 tarihli dilekçesiyle ıslah ederek artırmıştır. Davacının zararı haksız eylemden kaynaklandığından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresinin, eylemin sona erdiği 05/08/2013 tarihinden başlatılması gerekir. Bu durumda ıslah dilekçesinin verildiği 15/07/2016 tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmuştur. Davalı ıslaha karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğuna göre, ıslahla istenilen miktarın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu hususun gözetilmemesi doğru olmamış, bölge adliye mahkemesi kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, davalı-karşı davacının diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte gösterilen nedenle reddine, bozma sebebine göre asıl dava davacısı- karşı dava davalısının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına dosyanın bölge adliye mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalı-karşı davacı banka yararına takdir olunan 3.050,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacı-karşı davalıya yükletilmesine, davalı karşı-davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan           Üye          Üye             Üye            Üye
M.Çakmak      N.Taş       S.Arslan     Y.Yılmaz    S.Küçük